14 Ocak 2019 Pazartesi

Kendi Gök Kubbemiz- Yahya Kemal (İDT- Sönmez Atasoy)


İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunu Kendi Gök Kubbemiz bence sezonun en önemli oyunlarından biri. Oyunu seyrettiğim günden bu yana epey bir zaman geçti. Bu süre içinde ben Yahya Kemal ile haşır neşirdim. Okudukça konu derinleşti, derinleştikçe yazmaktan korkmaya başladım. Neyi nasıl yazmalıydım? Öte yandan çok da keyifli bir yolculuk oldu ve devam ediyor.  


Oyun beni etkilediği gibi  seyreden diğer seyircileri  aynı şekilde etkilemiş midir bilmiyorum. Ara sıra gözüme çarpan yorumlar, paylaşımlardan benim gibi etkilememiş olduğunu görüyorum. Oyun çok beğeniliyor ama hak ettiği gündemi açtı mı? Hayır. 'Sahnedeki oyun hayatı fark etmemizi sağlıyor, hayatı daha iyi okumamıza yardım ediyor, hayata ilişkin pratik yaptırıyor mu?' Bu oyun çerçevesinde cevabım hayır.


Sönmez Atasoy oyunu 1990 yılında yazmış. Oyun tekstine bakınca onun  Yahya Kemal'in şiirlerine olan hayranlığını anlıyorsunuz.  Oyunun onun şiirlerini sahnede terennüm etmek, halkın o şiirlere(özellikle şarkı olmuş) âşinalığından/hayranlığından  yararlanarak tiyatro ile halkı buluşturmak gibi amaçları olduğunu düşünüyorum. Tekste baktığımda önce şiirlerin seçilmiş olduğunu şairin hayat hikâyesinin  onları birbirine bağlamak için kullanıldığı kanısındayım. Bu bağlantıların bazılarını zorlama bulduğumu da belirtmek zorundayım. Şiirin gerçek hayat hikâyesi ile bağını  Sönmez Atasoy kendine göre kurgulamış. Atasoy'un tekstinden şunları öğreniyoruz:

Üsküp'ten İstanbul'a gelmiş. İstanbul'daki çevreye alışamamış, 'aynı ülkenin içinde şehirden şehire pasaportla gidilen bir ülkede' Abdülhamit yönetiminden kaçarak Paris'e gitmiş, oradaki siyasi atmosferi tanımış ama o atmosferden uzak durmuş, Jön Türkler ile anlaşamamış, Heybeli'de Necip Fazıl ile Nâzım Hikmet'e hocalık etmiş, Lozan Konferansı'nda delege olmuş, kendi şiir anlayışı ile zamanın diğer akımlarının dışında kalmış, kendi şiir telakkisi ile şiirler yazmış, İzmit Kağıt Fabrikası'nın kağıt tahsisini kullanmamış, Atatürk ile Ankara'ya gitmiş, Madrit'te elçilik yapmış.  Sönmez Atasoy 'Benim şiirimin yapı taşları büyük Türk kültürüdür. Ne kadar eskiye özlem duysam da a göbeğim yaşadığım çağ ile ile kesilmiş.' replikleriyle şairin sanatına da dokunuyor. Sık sık da 'Cânan' ve 'Mehlika' hatırlanıyor.

Ama Yahya Kemal bu kadar mı?

 14 Mayıs 1919 İzmir'in işgaline, 16 Mart 1920 İstanbul'un işgaline direnen şiirleri, yazıları, çıkardığı Dergâh Dergisi,  mütareke yıllarında konferans ve konuşmalarıyla çevresine aşıladığı inanç ve iman, 'Ben Osmanlı Türklüğünü arzu ediyorum' demesi,  1918-22 yıllarına arasında  İstiklal Harbi'nin nabzını tutan yazıları, bu yazıların Mustafa Kemal Paşa tarafından kesilip saklanmış olması,  Atatürk'ün  'Yahya Kemal geniş tarih kültürünün eseridir' sözleri nasıl unutulabilir?

Talebesi Ahmet Hamdi Tanpınar 'Yahya Kemal tarihselliğin ehemmiyetini mazi karşısında ruhi bir esarete düşmeden bizde ilk idrak edendi. Onun derslerinde Racine ve Verlaine Nedim  ve Baki ile Şeyh Galip Baudelaire ile âdeta kol kola geziyordu. Bektaşi fıkrası, halk şiirimiz, mûsikimiz, eski tarihçilerimiz, Balzac ve Dostoyevsky yanyana idiler. Malazgirt muharebesi ve  İstanbul'un fethiyle Fransız İhtilâli omuz omuzaydı. Biz onun yazıları, şiirleri ve  derslerinden aldığımız ilham ile  Mustafa Kemal'i Anadolu dağlarında yorgun orduyu toplar görüyorduk ve   yıkılmış imparatorluğun enkazı arasından yaralı vatana sarılıyorduk.' diyor.
Behçet Kemal 'e göre 'Yahya Kemal mûsikisi, mimarisi ve şiiri ile Osmanlı medeniyetinin şairi'dir.


Yahya Kemal Tanzimat'tan sonra ortaya çıkmış Edebiyat-ı Cedide, Türk Ocağı gibi dergilerin, Hamid ve  Tevfik Fikret, Mehmet Âkif ve Ziya Gökalp'ın gündem belirlediği bir döneme şu soruları soruyordu: Biz neyiz ve kimiz? Onun fikirleri 'kökü mazide olan âtiyi' işaret etmektedir. O daima bize lâzım olanı düşünür. Yahya Kemal okurlarına tarih şuurunu doyulmayacak bir şiir havasında verir. Ona göre 'şiir bir nağme' ve  'sohbet düşüncenin laboratuvarı'dır.

Tüm bu satır başlarını hatırlayınca tekstte geçen örneğin  Bâbıali baskını sonrasında Kıbrıslı Tevfik'in mezar yerinin aranması çok cılız bir anı olarak kalır. Yahya Kemal'in Nâzım ve Necip Fazıl'ın hocası olmasından bahsedilmesi yerine/yanında Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Hocası olmasından bahsedilmesi bence daha önemli. Yazarın tekste  Nâzım şiirinin eklemesi onun kişisel eğilimini gösteriyor. Bence gerekli değil. Yahya Kemal'in Dergâh Dergisi ekibindeki Hasan Âli, Nurullah Ataç isimleri şairin etkisini anlatmak bakımından daha önemli geliyor bana. Keşke tekstte olsaydı. Tekstte adı geçen isimlerin de bugünün seyircisi tarafından anlaşılmış olduğundan emin değilim.

Yahya Kemal'i anlatan bir tekstin bu büyük şaire yakışır olması gerekir.  Tekstin kronolojik bir akış çizgisinde akması (çok) gerekli değil. Tekstin esas olarak Yahya Kemal'in düşünceleri üzerine kurulması daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Bu konu ile ilgili olarak Ord.Prof.Dr.Süheyl Ünver'in 'Yahya Kemal'in Dünyası' kitabında sıralanmış bölüm başlıkları çok yön gösterici olurdu.  Ünver, Yahya Kemal ile 15 seneye yayılan 37 sohbet yapmış.  Bu sohbetleri  konularına göre toplamış. O kitapta  Yahya Kemal'in  kâinat ve Allah, tasavvuf, tarih, medeniyet, milliyet, bilim, din, sanat, dil, İstanbul üzerine pek çok konuda bugün bile önemini kaybetmemiş fikirler ürettiğini görmek mümkün. Hatta Sönmez Atasoy Yahya Kemal'i bir çok kişilikle konuşturmak yerine Süheyl Ünver ile konuştursaydı daha yerinde olurdu.

Tekstin tiyatro sanatına ilişkin bir kaç noktası var ki ben beğendim. Oyunun tek oyuncusu 'Adam', 'Yahya Kemal' değil. Tekstteki birinci perde  'Yahya Kemal Yahya Kemal'i arıyor' ile, oyun  'Yahya Kemal Yahya Kemal'i buldu. Ben de Yahya Kemal'i anlattım' ile bitiyor. İDT arasız oynadığı için iki perde arasındaki bu vurgu ve kurgu çok da ortaya çıkmıyor. Bir husus var ki o da şu anokronik  replikte gizli: 'Ansiklopediler bile benim Jön Türk hareketine katıldığımı yazıyor.'  Bu hususlar oyun rejisine büyük imkânlar sunuyor. Tekst bu açılardan  zamanına göre ileri.  Ölümünden bir gece önce bir hastane odasında 'hatırlamalar, sayıklamalar vb' üzerine oluşturulmuş kurgunun da doğru bir seçim olduğunu düşünmüyorum. Yahya Kemal'in 'ölümü' ile biten bir oyun yerine yaşayan Yahya Kemal ile bir son daha iyi olurdu. Öte yandan sahnedeki 'Adam'ın çok fazla Yahya Kemal'e benzemesi de tekstin içindeki epik damarı ve  'yabancılaşma' etkisini ortadan kaldırmış.  

Sönmez Atasoy çok ayrıntılı bir dekor tarif etmiş. Oyuncunun oluşturulmuş mekânlar arasında dolaşmasının oyuna hareket getireceği  düşünülmüş olmalı. Ancak Yahya Kemal'in bir hastahane odasında geçen son gecesi zihinsel bir yolculuk. Adam'ın bir yerlere gitmesi gerekmiyor, o yerlerin ona gelmesi gerekiyor. Belki de fonda bir film bu işi görürdü.  Bu kadar ayrıntılı dekora(Şirin Dağtekin Yenen) gerek yok diye düşünüyorum.  Döşeme üzerinde bu kadar masa, sandalye, yatak vb yerine bir yatak yeterli olur. O zaman belki de sofitadan sarkan kitap sayfaları göze daha farklı görünürdü. Bence hem sahne üstü hem sofita çok kalabalık. Sofitadan sarkan yüzlerce kitap sayfası ortamı boğmuş. Mâdem ki var o zaman o tavan oyun sonunda  Adam'ın yatağı üstüne inse ve kitaplardan bir anıt olsa? Yahya Kemal'in sağlığında hiç bir kitabı yayımlanmamış. Bu da ona bir gönderme olurdu sanki.   

Böyle bir ortamda ışık(İ.Önder Arık) yapmak da zor. Işık da bu nedenle fazla gölgeli yer yer karanlık. Hayatlarımızın içine kazılmış Münir Nurettin şarkılarını düşününce müzik(Timur Selçuk) açısından tatmin olduğumu  söyleyemem.  

 Okday Korunan(Yöneten) benim çok beğendiğim bir oyuncu. Oyunu seyretme isteğimin altında tek kişilik oyunu  onun oynaması yatıyor.  Türk Tiyatrosu'nda onun kadar güzel Türkçe konuşan, güzel ses tonuyla kelimelerin ve cümlelerin  hakkını veren oyuncu gitgide daha azalmakta. Korunan'ın sesinden  Yahya Kemal şiirlerini dinlerken kendimi çok iyi hissettim.  Bu oyun salt bunun için seyredilir. 

Yönetmen yardımcıları Funda Eskioğlu ve Zuhal Acar, sahne amiri Cem Dağlı, kondüvit Süleyman Kaleli, ışık kumanda Oğuzhan Çelik, dekor sorumlusu İlker Temur, aksesuar sorumlusu Burçin Özdemir, erkek terzi Şevki Özcan, perukacı Yavuz Dura oyun ekibinin üyeleri.


Elbette yazılmış bir oyunu yeniden ele alıp yazımda belirttiğim derinlikte değişiklikler yapmak imkânsızdır. Bu oyun Yahya Kemal'i Türk toplumuna daha iyi ve çok tanıtmak için yeni bir oyun ihtiyacı olduğunu ortaya çıkardı. Sönmez Atasoy'un Kendi Gök Kubbemiz oyunu bu yolda bir kapı aralar umudundayım. Oyunun önemine vurgu yapmamın temelinde bu umudum yatmaktadır.

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder