2 Ağustos 2018 Perşembe

2017-18 Tiyatro Sezonunun Zirvesi: Yalnız (Wajdi Mouawad)


'Seuls' orjinal ismiyle 21. İstanbul Tiyatro Festivali (2017) programı içinde yer alan  Yalnız,  La Colline- Theatre National yapımı ve Wajdi Mouawad(1968) tarafından yazılmış, yönetilmiş ve oynanıyor. Mouawad, çocukluğunu Lübnan'da, ergenliğini Fransa'da, yetişkinliğini Kanada'da geçirmiş, şu anda Fransa'da yaşıyor.


Mouawad ile tanışmamız İstanbul Devlet Tiyatrosu  tarafından sahnelenen Yanık isimli oyun ile oldu. 'Değişik' bir oyun olduğunu ifade etmekle beraber oyunu ve Mouawad'ın anlatımını çok sevdiğimi söyleyemem. Yanık 2003 yılı, Yalnız 2008 yılı ürünleri. İki oyun arasında geçen beş senenin yazara yararlı olduğunu söylemek isterim. Zira Yalnız gerek teksti gerekse sahnelemesi ile farklı bir tiyatronun ürünü. Doğum tarihi ve de yarattığı Ex Machina'nın kuruluşunun tarihine(1994) bakacak olursak Kanadalı oyuncu, senarist film ve oyun yönetmeni Robert Lepage'ın(1957), Mouawad üzerindeki  etkisinden söz edebiliriz diye düşünüyorum. İki yönetmenin de Kanadalı olmasından yola çıkarak Kanada'dan dünyaya yeni bir tiyatronun ışıldadığını söylemek yanlış olmasa gerek.



Mouawad, Lepage'a saygısını Yalnız oyununda gösteriyor. Oyunun tek oyuncusu Lübnan'lı  Harwan,  tiyatro ile tanışmasının Lepage'ın bir oyunu sayesinde olduğunu ve şu sırada da Montréal Québec Üniversitesi’nde Lepage tiyatrosu üzerine “Lepage’ın sololarında kimlik uzamı olarak dekor” isimli bir tez yazdığını söylüyor. Danışmanı  Lepage ile Montreal'de son bir söyleşi yapacak ve tezi bitirecek. Ama ne yazık ki Lepage şu anda Rusya'da yeni bir oyunla meşgul. Ex Machina Topluluğu Rus Devrimi'nin yüzüncü yılı için Lepage'a ait bir solo gösterisi yapacaktır. Sağır ve dilsiz bir Québec’li olan Bernard Altın Çağ tablolarının restorasyonunu yapan bir uzmandır. Rus Devrimi’nin yüzüncü yılı kutlamaları için hazırlık yapılırken Saint Petersburg’a davet edilir. Rembrandt’ın Hermitaj’daki Savurgan Oğulun Dönüşü tablosunda  babanın ellerini restore edecektir. Karanlığın birkaç dakika sürdüğü yaz dönümünde gece vakti çalışırken yavaş yavaş tabloya karışır Bernard. Tablo, hem kimliğini aradığı bir süreçte hem de 1917 devriminden Perestroyka’ya, geçmiş tarihini inkar etmeden temel değerlerine dönmeye çalışan Rusya’nın aynası olur. Rembrandt’ın Altın Çağı ile karanlık çağımız arasında kalan Bernard, hayatının ve döneminin loş belirsizliğinde olduğunu görür.

Harwan'ın Lepage'ın peşinden Rusya'ya gitmesi gerekecek. Bu arada babası ve kardeşi Leyla ile telefon ile iletişim kuruyor. O konuşmalardan Harwan'ın geçmişi ile bilgi ediniyoruz.   Lübnan'da geceleyin yıldızları sayar, yıldızlı gök yüzünün resimlerini yaparmış. (Yıldızları saymak da dinsel göndermeleri olan bir metafor.) Lübnan'dan ayrılırken ailenin her şeyleri geride kalmış. Bir anlamda boşluktalar. Rusya için vize alması lâzım.Vize için de fotoğraf çektirmek için otomatik fotoğraf makinalardan birine giriyor. O sırada babasının kalp krizi geçirdiğini ve hastaneye kaldırıldığı söyleniyor Harwan'a.




Sahnede bir pencereden bir hastane odası görüyoruz. İlk izlenimimiz baba yatakta yatmakta Harwan onu ziyaret ediyor. Harwan sahne önüne geldiğinde durumun göründüğü gibi olmadığı anlıyoruz. Zaman geçtikçe aslında komada olanın Harwan'ın  olduğunu anlıyoruz. Sahne önü Harwan'ın beyninin içine dönüşüyor sanki. Harwan Lübnan'da gece gökyüzünde parıldayan yıldızları çizdiği resimlere geri dönüyor. Bütün bedeniyle bir renk selinin içinde kalıyor ve sahne önünü kapatan saydam paravanlara attığı rengarenk boyalarla çocukluğuna dönüyor. Bir anlamda Rembrant'ın tablosunda baba evine dönen savurgan oğul gibi. Harwan giderek savurgan oğul oluyor ve Rembrant'ın tablosu içinde kayboluyor, aynen Lepage'ın solo gösterisindeki Bernard gibi hayatının ve döneminin loş belirsizliğinde olduğunu görür. Lepage Usta'ya bir selam ve saygının zirvesi değil mi bu!

Oyunun teksti derin. İncil'deki savurgan oğul meselinden yola çıkıyor, Rembrant'ın Savurgan Oğulun Dönüşü tablosunu görsel bir öğe olarak alıyor, oyunun kahramanı Lübannlı Harwan'ın çocukluk anıları ile birleştiriyor. Çocukluk anılarının karanlığında gece gökte parlayan yıldızlar,  Harwan'ın beyni içinde  renkler olarak ışıldıyor ve  sahneyi çevreleyen şeffaf panolar üzerine renkli boyalar düştükçe siz de  bambaşka bir âlemin içine düşüyor ve Harwan'ın beyninin kıvrımları arasına giriyorsunuz(sanki). Bir hastane odasında yatttığını sandığımız  'baba'dan bu çılgın renk âlemine ve Harwan'ın beynine giriş ânı inanılmaz güzellikte bir bilinç akışı veriyor. Tiyatronun sadece kelimelerden ibaret bir sanat olmadığına, sahnede kullanılan  duygu ve düşüncelerin anlatım biçimlerinin bizi alıp sürükleyen ufkuna tanık olmanın dehşetli keyfini yaşıyoruz.





Oyunda kullanılan sinematografik teknik ilginç.  Düşüncelerin anlatımında, kısa filmlerden yararlanılmış. Örneğin Harwan kendisi yatağında yatarken arkadaki pencereye yansıtılan videoda Harwan pencereden dışarı çıkıyor. Ya da gene filmdeki  Harwan,yatakta yatan Harwan'ın yatağını sarsıyor. Fotoğraf çekilme sahnesinde arka panoya düşen film anlatıma zenginlik katıyor.

2017-18 tiyatro sezonunun zirvesi saydığım Yalnız, İKSV tarafından düzenlenen 21.İstanbul Tiyatro Festivali'nin(2017) programında yer aldı. Başta Festival Direktörü Dr.Leman Yılmaz olmak üzere katkısı olanlara teşekkür ediyorum. 2018 Festivaline Robert Lepage'ın Hamlet/Collage'i  geliyor hatırlatmak isterim.

O gösteriden beri aklımdaki sorularla uğraşıyorum. Bizim gibi Müslüman bir ülkenin vatandaşı olarak bir kutsal kitaptaki dinsel hikâyenin tiyatroya uyarlanması önünde biraz şaşkın biraz üzgünüm. Din ve sanatın birbirinden uzak olmadığını bir anlayabilsek! Aslında İncil'deki mesel ile Mevlâna'nın 'ne olursan ol gel' felsefesi aynı kaynaktan besleniyor.  Mevlâna'nın bu dizelerini Yalnız gibi bir gösteriyle sahneye çıkarmayı becerebilir miyiz? Soruyu başka türlü sorayım: Çıkaramamış olmanın temelinde ne var?

Melih Anık

Not: Oyunun Türkçe üstyazılarının('surtitles') Fransızcadan çevirisini yapan Nermin Saatçioğlu'na özel teşekkürlerimi sunarım.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder