‘Constance’ (bölgede ismi Bodensee olarak geçiyor) Avrupa’nın ortasında bir
göl. Üç ülkenin (Avusturya, İsviçre ve
Almanya) ’Constance’ Gölü’ne sahili var.
Bregenz, ‘Constance’ Gölü’ne sahili olan bir Avusturya şehri. Bu bölgeye
hayat veren ‘Constance’ Gölü, bir festivalin de esin kaynağı olmuş ve festivalin ruhunu belirliyor sanki. Bregenz
Festivali denilince akla önce göl üzerindeki
sahne, dekor ve o sahnede
sergilenen operalar geliyor.
Bregenz Festivali, II.Dünya Savaşı’nın bitimini takip eden
1946 yılında başlamış. Yani savaştan çıktık falan dememiş, sanatın iyileştirici
etkisinden yararlanmışlar; Hitler’in bıraktığı kanayan ruhları sanatla sarıp
sarmalamışlar. Bu, bizim gibi bir ülkede ne kadar anlaşılır bir şeydir artık emin değilim. O yıldan
bugüne kadar her yıl bir önceki yılın üzerine bir taş daha koyarak Festival,
hem mekân hem de seyirci sayısı olarak gelişmiş. Şimdi yılda iki yüz bin seyirci çekiyor.
Yirmi sekiz bin nüfuslu Bregenz’de toplam
12500 koltuk kapasitesine sahip 9 mekân var. En büyük olanı Göl Sahnesi,
6800 koltuk. 1650 koltuk kapasiteli Festival
Opera House ve 2000 koltuk kapasiteli Workshop
Theater kapalı salonları. Festival’in bütçesi 20 milyon Euro. 5,7 milyon
Euro bağışlardan, 1,3 milyon Euro sponsorlardan geliyor. Seyirci dağılımı ise
şöyle: %61 Almanya, %24 Avusturya, %10
İsviçre ve %4 Uluslar arası. Bu rakamlara bakınca Festival’in bölgesel olduğunu söylemek yanlış
olmaz. Festival’in sahibi kâr amacı
gütmeyen bir şirket. Ana ortağı ise özel bir vakıf. Festivalin biri sanat
diğeri ticari olmak üzere iki direktörü var.
Festivalin meşhur göl üzerindeki sahnesi bir teknik
harikası. Sahne göle çakılmış ahşap kazıklar üstünde duruyor. Ahşap kazıkların
ve sahnenin yangına karşı korunması için özel tedbirler alınmış. Bulunduğu
iklim bölgesi kış aylarında daha da zor
koşullara açık. Bölgede ısı eksi 20 dereceye düşüyor ve kar kalınlığı 50 cm’ye
ulaşıyormuş. 70 km/saat hıza ulaşan fırtınalara
dayanması gerekiyor sahnenin. Bu nedenle
dayanıklı ve olabileceği kadar hafif bir yapı ile sahnenin kurulması ve
yaşatılması gerekiyor. Sahne normallerine göre daha büyük ve dönebiliyor. Sihirli Flüt’te olduğu gibi çeşitli
noktalarından açılıp kapanabiliyor, pistonlar vasıtasıyla sanatçıyı sahne
üzerinden 4 metre yukarıya çıkarabiliyor. Orkestra aynı platformun arka
tarafında yer alıyor. Gerek oyuncuların şefi gerekse şef ve orkestranın
sahneyi görebilmesi için her tarafta
ekranlar kurulmuş. Sahnenin yanlarında sahneden ayrı kazıklar üzerine inşa
edilmiş aydınlatma kuleleri var. Göl içine sahne dışındaki hareketleri düzenlemek, kontrol edebilmek için kızaklar döşenmiş. Batan güneşin kızıllığı önünde mükemmel bir
ses düzeni ile müziğin kulaklarınızda yansıması ve gölden esen hafif bir rüzgârın
yüzlerinize dokunuşu ile olağanüstü bir atmosfer oluşuyor kendinizi o hülyalı
havaya kaptırıyorsunuz.
1999 yılında Gallup’un yaptığı araştırma sonuçlarının Institut für Höhere Studien tarafından
raporlanan çalışmasına göre, Bregenz Festivali’nin doğrudan yarattığı ekonomik
etki 167 milyon Euro. 98,5 milyon
Euro’luk katma değer yaratıyormuş. Vergi
gelirlerine 21 milyon Euro katkı sağlıyor.(Festival bütçesinin 20 milyon Euro
olduğunu hatırlarsanız yarattığı vergi gelirlerinin Festival’in bütçesini de
belirlemiş olduğu anlarsınız) Festival 1150 tam zamanlı iş yaratıyormuş. Bregenz Festivali için yapılan 1 Euro'luk yatırım dört Euro getiriyormuş. (İKSV Festivalleri için böyle bir çalışma yapılmış mıdır?)
Bregenz Festivali’nde üç ana gösteri için bilet fiyatları 40-
138 Euro arasında değişiyor. Bu
rakamların bize göre pahalı olduğu söylenebilir ama o ekonomi için büyük
sayılmaması gerektiğini gelen seyirci
sayısı gösteriyor. Öte yandan Bregenz Festivali’nin öncelikle gelirlerini
arttırmak sonra da operanın seyredilmesini yaygınlaştırmak için özel seçimler yaptığı da seçilen
programlar ve gösterilere bakılınca anlaşılıyor. Festivalin ana destekçisi Viyana Senfoni Orkestrası.
Bu arada şunu hatırlatmakta yarar var. James Bond filmi Quantum
of Solace'ın bazı sahneleri Bregenz Festivali'nde çekilmiş. Yüzen
sahne, 2008'de düzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonası'nda adeta
bir stadyum olmuş ve üç haftada 160 bin futbol seyircisini ağırlamış.Olimpiyatlara aday olduğumuz şu günlerde
dosyamızda sanat ile ilgili nasıl bir ufuk var merak ediyorum.
Festival programı her iki yılda bir değişiyor. Bu iki yılın
ilki olan 2013 yılının programının üç ana gösterisi var.
Göl Sahnesi’nde Mozart’ın Sihirli Flüt Operası(27
gösteri)
Festival Opera House’da André Tchaikowsky’nin Venedik
Taciri Operası(3 gösteri)
Festival Opera House’da Viyana Senfoni Orkestrası ve Vorarlberg
Senfoni Orkestrası tarafından çeşitli şefler ve programlarla sunulan konser
programları(7 Konser)
Diğer etkinlikler de şunlar:
André Tchaikowsky’i tanıtmaya yönelik 3 günlük Sempozyum
“ Music & Poetry” başlığı altında
3 gün oda müziği (Polonyalı bestecilerin -Frédéric Chopin, Mieczysław Weinberg,
André Tchaikowsky ,Witold Lutosławski’nin piano müziği ile Tchaikowsky ve Lutosławski’nin yaylı
kuartetleri) ile edebiyat buluşması.
Festival’in “Cross Cultures” başlığı altında düzenlenen
bir bölümü kapsamında 10000 gencin bir araya gelmesi sağlanıyor. Bu kapsamda:
6-11 yaş arasındaki
çocuklar için düzenlenmiş bir küçük festival..
Bir astranot eşliğinde çocukların gökyüzünü tanımasına
yönelik The Zodiac gösterisi.
10 yaşından küçüklere festivalin sahne arkasını tanıtmaya
yönelik turlar
Çocuklar için Sihirli Flüt karakterlerinin tanıtıldığı
atölye çalışmaları
14-20 yaşları arasındaki gençler için opera ile ilgili
müzik, akustik sahneleme vb konularda eğitici atölye çalışmaları
14-26 yaşındaki gençler ve yetişkinler için sahne arkasına
yönelik turlar
16 yaşından büyükler için Viyana Senfoni Orkestrası konseri
var.
Bugünün Müziği
başlığı altında üç gösteri sunuluyor: Wasp
Factory , American Lulu ve konser
Program, Festival’in amacını ve stratejisini gösteriyor. Bir
taraftan görsellik amacı çok öne çıkarılmış bir opera; diğer taraftan her iki
yılda bir, az bilinen bir bestecinin tanıtılmasına yönelik gösteri, sempozyum, konser;
çocuklar ve gençlere yönelik müzik ve
sanat etkinlikleri; bugünün yeni müziğinin gündeme getirilmesi ile geniş bir
çerçeve ortaya koyuyor. Ancak festivalin “sürükleyicisi”
Göl Sahnesi üzerindeki opera.
Dikkat edilecek olursa Polonyalı besteci André Tchaikowsky’nin seçilmesi de tesadüf
değil. Bu seçimin arkasında “Adam Mickiewicz Institute, Warsaw”ın
desteği var.
Ben üç ana gösteriyi seyrettim. Müzik konusundaki
eleştiriyi, grubumuzda gösteri öncesi
sohbetleriyle bizleri turun müzik danışmanı olarak aydınlatan Serhan Bali’ye bırakarak ben genel
olarak gözlemlerimi paylaşmak isterim.
Mozart’ın Sihirli Flüt Operası Festival’in merakla
beklenen gösterisi idi. Göl Sahnesi
üzerinde icra edildi. Sahnede üç adet büyük canavar sizi bekliyor. Sahne bir
kaplumbağa sırtı gibi. Anlatımda pek çok metafor kullanılmış. Metaforlar dünya mitolojilerinden beslenmekte.
Görünüş, eserin, ruhuna da uygun olarak, bir çocuk masalı anlayışında
sahnelendiğini gösteriyor. Opera başlayınca buna daha çok algılıyorsunuz. Karakterlerin
kostümleri güncel çizgi film karakterlerini hatırlatıyor. Üçer kişi tarafından
yönetilen sahne üstü canavarları, yüzen platformlardan gelen karakterler, havai
fişekler, suya atlayanlar, iplerle sarkanlar, dönen sahnedeki Gece Kraliçesi ve
Sarastro’nun büyülü dünyaları, ateş,
suya düşen renkler sizi âdeta bir düşler
âlemine götürüyor. Sahne üzerinden içine hava üflenerek şişirilen sazların
havalanması ve sahnelere göre farklı ışıklar altında dalgalanması olağanüstü
bir duygu veriyor. Mozart’ın nerdeyse
hepsi akılda kalıcı müzikleri ile şenlenen gösteri görsel bir şölen
oluyor. (Belki de biraz fazla!) Ancak
yazıyla anlatılsa da mesajın ne olduğu, gösteriden ortaya çıkmıyor, bu şenlik
içinde kaybolup gidiyor. Yazılanlar
barış, kardeşlik vb temaları vurguluyor ama gösteri, şaşaası içeriğinden fazla
bir gösteri hâline geliyor ve seyirciyi şaşırtmayı hayran etmeyi hedeflemiş
gibi görünüyor. Allah için bunu da çok iyi başarıyor. Oyun bitiminde ayaklarınız
havada çıkıyorsunuz gösteriden.
Venedik Taciri, 9 yaşlarında babaannesi tarafından Tchaikowsky adı verilmiş, Sahkespeare hayranı
bir Polonyalının(sonradan İngiliz vatandaşı olmuş) Shakespeare oyununu ince ince işlediği operası. Tchaikowsky ikinci bir opera besteleyemeden
genç yaşta dünyadan ayrılmış. Yaşadığı zorlu hayat müziğine de yansımış. Zorlu,
isyankâr, karışık, kuralsız bir müziği var. Genellikle piyanistliği ile tanınan
bir müzik adamı Tchaikowsky. Öldükten sonra kafatasını Hamlet’te
kullanılsın diye vasiyet eden ve bu arzusu bir süre yerine getirilen ancak
gerçek, oyunun önüne geçmeye başlayınca vazgeçilen Tchaikowsky’nin Shakespeare hayranlığı o kadar
üst düzeyde ki Venedik Taciri, her bir
sahnesi ince ince işlenmiş, besteci yarattığı coşkudan bir türlü kopamadığı
için uzun bir opera haline geliyor. Dekor ve mizanseni çok ilginç olan ve de
tiyatral mizansenin ağırlıklı kullanıldığı operayı atonal müzik hayranları coşkuyla seyredeceklerdir. Özellikle
sofitadaki kameralarla arka perdeye yansıtılan bir labirent sahnesi var ki
tekniğin ulaştığı düzey, kıskandırıcı. Ne hayâl edilirse gerçekleşir gibi bir
hava yansıyor sahneden ki bizim gibi dar
olanaklarla tutunmaya çalışanlar için sinir bozucu.
Viyana Senfoni Orkestrası konseri’nin programı Tchaikowsky ‘nin
“4 nolu Piano Konçertosu” ile
Rachmaninov’un “2 nolu E minör Senfonisi”nden oluşuyordu. Tchaikowsky’nin
konçertosu Venedik Taciri operası gibi atonal müzik özelliklerini taşıyordu. Rachmaninov ise kışkırtıcı müziği ile nerdeyse
bizi ayaklara kaldıracaktı. Her bir bölüm sonu içimizde tuttuğumuz coşkuyu
eserin son notasında coşkun alkışlarla salona yaydık. Her iki eserde de Viyana
Senfoni Orkestrası’nın titiz ve disiplinli yorumuna tanık olduk.
Elbette Bregenz şehri, Festival’i 24 saat yaşıyor. Bregenz sokaklarında afişler, dergiler, posterler; vitrinlerde operaların karakterleri ile festival, şehirde bir nabız gibi atıyor. İnsanlar birbirlerini sanatla kucaklıyor. Festival’in bence en büyük kusuru tek dilli olması. Gerek gösterilerde yansıtılan sözler gerekse tüm dokümanlar Almanca.
Ekonomik değerlere bakılınca ülkemiz için böyle bir festivalin
hayâl olduğu söylenecektir. Ama sadece ekonomik midir sorun? Hedef alınmazsa hayâl olarak kalması
da tabiidir. “Balın iyi olsun arısı Bağdat’tan gelir” inancındayım, her ne
kadar Bağdat talan edilmiş olsa da. Hedef, “en iyi” ve “dünya” olduğunda başarı
mutlaka gelecektir. Mesele o dünyaya ait
olmak arzunuzun olup olmadığıdır. Sanat alanında Türkiye’nin büyük vizyona
ihtiyacı vardır. Biz dünyanın bu en güzel ve zengin coğrafyasında ruh ve ufuk fakirliği
içindeyiz. Komşularla vizeleri
kaldırmak, ticaretin önünü açmak yetmiyor, o sınırları hep öyle tutabilmek için
sanata ihtiyaç var. Türkiye komşuları ile sıfır sorunu başarabilmek için sanat
festivalleri düzenlemek, düzenlenenlere katılmak, sanata gereken önemi vermek zorundadır. Ama her şeyden önce dünyanın sanat havuzunu zenginleştirecek katkıda
bulunmak gerekir. Bu büyük bir vizyondur ve pek çok Birleşmiş Milletler kararından
daha etkilidir. Avusturya’daki Bregenz’de kalırken, istediğimiz anda
Almanya’ya, İsviçre’ye Lichtenstein’a pasaportsuz girip çıkmanın, her ülkenin
yarattığı zenginliği paylaşabilmenin nasıl bir keyif olduğunu anlamak zor olmasa
gerek. Sınırsız bir coğrafyada insanlığın ortak değerleri adına yapılan
üretimler, insanlığın malı değil mi? O zenginliğe ortak olmanın yolu o dünyanın
zenginleşmesine katkı vermekten geçer. Bu katkı sanatla başlar ve demokrasi ve
özgürlüklerin sınırsızlığına yönelik örnekleri vermekle devam eder. Avusturya,
İsviçre ve Almanya’nın ortak kullanımındaki ‘Constance’ Gölü o ülkelerin ortak
çocuğu gibi. Her bir ülke o çocuğun sağlıklı olması için üzerlerine neyin
düştüğünü biliyor. O gölden çıkan bir sanat festivali de o suların özgürlüğünden besleniyor.
Bregenz Festivali, verdiği sanat keyfi ve doyumu yanında , kıskançlık, gıpta ile izlediğim ve “biz neden
yapamıyoruz” diye hüzün duyduğum bir gezi oldu benim için.
Melih Anık
Not: 2014 yılında Türkiye- Polonya diplomatik ilişkilerin
tesisinin 600. Yılı kutlanacak. Bregenz'de gördüğüm Polonya katkısı bizim
festivallerimize nasıl yansıyacak diye merak içindeyim.
Not : Görgün Taner "İKSV Ekonomik Etki Araştırması (Aralık 2012)"na dikkatimi çekti. Kendisine teşekkür ediyor ve ilgili adresi veriyorum: https://docs.google.com/viewer?url=http%3A%2F%2Fcdn.iksv.org%2Fmedia%2Fcontent%2Ffiles%2FIKSV_Ekonomik_Etki_Arastirmasi.pdf
Not : Görgün Taner "İKSV Ekonomik Etki Araştırması (Aralık 2012)"na dikkatimi çekti. Kendisine teşekkür ediyor ve ilgili adresi veriyorum: https://docs.google.com/viewer?url=http%3A%2F%2Fcdn.iksv.org%2Fmedia%2Fcontent%2Ffiles%2FIKSV_Ekonomik_Etki_Arastirmasi.pdf
Hocam ,harika tasvir etmişsiniz öyle imrendim,öyle izlemek istedim ... Sizin de hissiyatınız olan kıskançlık bende de oluştu... Coğrafi açıdan bu kadar müsait bir ülkede yaşayıp ,sanat için bunu değerlendirememek ve sanatta hep eksik kalmak beni bir kez daha üzdü. Hitler sonrası sanatla iyileşmeye vurgunuz günümüz için de çok işe yarar bir yöntem olacaktır tercih edildiğinde... Bahsettiğiniz sahneyi bir gün ülkemde görmeyi çok isterim. İnşallah...
YanıtlaSil