27 Temmuz 2013 Cumartesi

Bregenz Festivali(2013): Gördüklerim , Düşündüklerim

Constance’  (bölgede ismi Bodensee  olarak geçiyor) Avrupa’nın ortasında bir göl.  Üç ülkenin (Avusturya, İsviçre ve Almanya) ’Constance’ Gölü’ne sahili var.  Bregenz, ‘Constance’ Gölü’ne sahili olan bir Avusturya şehri. Bu bölgeye hayat veren ‘Constance’ Gölü, bir festivalin de esin kaynağı olmuş ve  festivalin ruhunu belirliyor sanki. Bregenz Festivali denilince akla önce göl üzerindeki  sahne, dekor  ve o sahnede sergilenen operalar geliyor.

Bregenz, yirmi sekiz bin kişinin yaşadığı ufak bir şehir ama Festival’in yarattığı ekonomik, sosyal ve kültürel etkiler sadece çapına göre değil benzer festivaller de dikkate alındığında kendi alanında çok büyük ve önde.  Festival her yıl aynı dönemde yapılıyor. (Bu yıl 17 Temmuz- 20 Ağustos)  İklim yönünden ve çevrede yarattığı çekim açısından muhtemelen en uygun dönem olarak seçilmiş. Ancak gene de beklenmedik  (sayılmaması gereken) yağmurlara dikkat etmek gerekiyor. Zira o takdirde Festival’in en önemli olayı olan göl üzerindeki sahnedeki gösteri, kapalı salona taşınıyor. O zaman seyirci için Festival’in tadı kaçıyor. Göl Sahnesi 6800 kişilik oysa kapalı salon 1650 kişilik. Bu da Göl Sahnesi üzerindeki  ‘görsel şölen’den  vazgeçmek anlamına geliyor. Zira mizansen tamamen değişiyor.  Belirtildiğine göre gösteri başladıktan sonra yağmur yağarsa gösteri aynen devam ediyormuş ama şemsiye açmak yasakmış. Gösteri arasız oynandığı için yağmurun başladığı ana göre ıslanma süresi fark edebilir.  Bregenz Festivali’ne gidecekler  bu uyarıyı dikkate almalı. Buna rağmen herkes, yağmurun gösteri başladıktan sonra yağmasına ve de ıslanmaya razı. “Sanat yağmuru” altında olunca beraber ıslanmak, herkesin tercihi.

Bregenz Festivali, II.Dünya Savaşı’nın bitimini takip eden 1946 yılında başlamış. Yani savaştan çıktık falan dememiş, sanatın iyileştirici etkisinden yararlanmışlar; Hitler’in bıraktığı kanayan ruhları sanatla sarıp sarmalamışlar. Bu, bizim gibi bir ülkede ne kadar anlaşılır bir şeydir artık emin değilim. O yıldan bugüne kadar her yıl bir önceki yılın üzerine bir taş daha koyarak Festival, hem mekân hem de seyirci sayısı olarak gelişmiş.  Şimdi yılda iki yüz bin seyirci çekiyor.

Yirmi sekiz bin nüfuslu Bregenz’de  toplam  12500 koltuk kapasitesine sahip 9 mekân var. En büyük olanı Göl Sahnesi, 6800 koltuk. 1650 koltuk kapasiteli Festival Opera House ve 2000 koltuk kapasiteli Workshop Theater kapalı salonları. Festival’in bütçesi 20 milyon Euro. 5,7 milyon Euro bağışlardan, 1,3 milyon Euro sponsorlardan geliyor. Seyirci dağılımı ise şöyle:  %61 Almanya, %24 Avusturya, %10 İsviçre ve %4 Uluslar arası. Bu rakamlara bakınca Festival’in bölgesel olduğunu söylemek yanlış olmaz.  Festival’in sahibi kâr amacı gütmeyen bir şirket. Ana ortağı ise özel bir vakıf. Festivalin biri sanat diğeri ticari olmak üzere iki direktörü var.

Festivalin meşhur göl üzerindeki sahnesi bir teknik harikası. Sahne göle çakılmış ahşap kazıklar üstünde duruyor. Ahşap kazıkların ve sahnenin yangına karşı korunması için özel tedbirler alınmış. Bulunduğu iklim bölgesi  kış aylarında daha da zor koşullara açık. Bölgede ısı eksi 20 dereceye düşüyor ve kar kalınlığı 50 cm’ye ulaşıyormuş.  70 km/saat hıza ulaşan fırtınalara dayanması gerekiyor sahnenin.  Bu nedenle dayanıklı ve olabileceği kadar hafif bir yapı ile sahnenin kurulması ve yaşatılması gerekiyor. Sahne normallerine göre daha büyük ve dönebiliyor.  Sihirli Flüt’te olduğu gibi çeşitli noktalarından açılıp kapanabiliyor, pistonlar vasıtasıyla sanatçıyı sahne üzerinden 4 metre yukarıya  çıkarabiliyor. Orkestra aynı platformun arka tarafında yer alıyor. Gerek oyuncuların şefi gerekse şef ve orkestranın sahneyi görebilmesi  için her tarafta ekranlar kurulmuş. Sahnenin yanlarında sahneden ayrı kazıklar üzerine inşa edilmiş aydınlatma kuleleri var.  Göl  içine sahne dışındaki hareketleri düzenlemek,  kontrol edebilmek için kızaklar döşenmiş.  Batan güneşin kızıllığı önünde mükemmel bir ses düzeni ile müziğin kulaklarınızda yansıması ve gölden esen hafif bir rüzgârın yüzlerinize dokunuşu ile olağanüstü bir atmosfer oluşuyor kendinizi o hülyalı havaya kaptırıyorsunuz.

1999 yılında Gallup’un yaptığı araştırma sonuçlarının Institut für Höhere Studien tarafından raporlanan çalışmasına göre, Bregenz Festivali’nin doğrudan yarattığı ekonomik etki  167 milyon Euro. 98,5 milyon Euro’luk katma değer yaratıyormuş.  Vergi gelirlerine 21 milyon Euro katkı sağlıyor.(Festival bütçesinin 20 milyon Euro olduğunu hatırlarsanız yarattığı vergi gelirlerinin Festival’in bütçesini de belirlemiş olduğu anlarsınız) Festival 1150 tam zamanlı iş yaratıyormuş. Bregenz Festivali için yapılan 1 Euro'luk yatırım dört Euro getiriyormuş. (İKSV Festivalleri  için böyle bir çalışma yapılmış mıdır?)

Bregenz Festivali’nde üç ana gösteri için bilet fiyatları 40- 138 Euro arasında değişiyor.  Bu rakamların bize göre pahalı olduğu söylenebilir ama o ekonomi için büyük sayılmaması gerektiğini  gelen seyirci sayısı gösteriyor. Öte yandan Bregenz Festivali’nin öncelikle gelirlerini arttırmak sonra da operanın seyredilmesini yaygınlaştırmak  için özel seçimler yaptığı da seçilen programlar ve gösterilere bakılınca anlaşılıyor. Festivalin ana destekçisi Viyana Senfoni Orkestrası. 

Bu arada şunu hatırlatmakta yarar var. James Bond filmi Quantum of Solace'ın bazı sahneleri Bregenz Festivali'nde çekilmiş. Yüzen sahne, 2008'de düzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonası'nda adeta bir stadyum olmuş ve üç haftada 160 bin futbol seyircisini ağırlamış.Olimpiyatlara aday olduğumuz şu günlerde dosyamızda sanat ile ilgili nasıl bir ufuk var merak ediyorum.

Festival programı her iki yılda bir değişiyor. Bu iki yılın ilki olan 2013 yılının programının üç ana gösterisi var.
Göl Sahnesi’nde Mozart’ın Sihirli Flüt Operası(27 gösteri)
Festival Opera House’da André Tchaikowsky’nin Venedik Taciri Operası(3 gösteri)
Festival Opera House’da Viyana Senfoni Orkestrası ve Vorarlberg Senfoni Orkestrası tarafından çeşitli şefler ve programlarla sunulan konser programları(7 Konser)
Diğer etkinlikler de şunlar:
André Tchaikowsky’i tanıtmaya yönelik 3 günlük Sempozyum
Music & Poetry” başlığı altında 3 gün oda müziği (Polonyalı bestecilerin -Frédéric Chopin, Mieczysław Weinberg, André Tchaikowsky ,Witold Lutosławski’nin  piano müziği ile   Tchaikowsky ve Lutosławski’nin yaylı kuartetleri)  ile  edebiyat  buluşması.
Festival’in “Cross Cultures” başlığı altında düzenlenen bir bölümü kapsamında 10000 gencin bir araya gelmesi sağlanıyor. Bu kapsamda:
 6-11 yaş arasındaki çocuklar için düzenlenmiş bir küçük festival..   
Bir astranot eşliğinde çocukların gökyüzünü tanımasına yönelik The Zodiac gösterisi.
10 yaşından küçüklere festivalin sahne arkasını tanıtmaya yönelik turlar
Çocuklar için Sihirli Flüt karakterlerinin tanıtıldığı atölye çalışmaları
14-20 yaşları arasındaki gençler için opera ile ilgili müzik, akustik sahneleme vb konularda eğitici atölye çalışmaları
14-26 yaşındaki gençler ve yetişkinler için sahne arkasına yönelik turlar
16 yaşından büyükler için Viyana Senfoni Orkestrası konseri var.

Bugünün Müziği başlığı altında üç gösteri sunuluyor:  Wasp Factory , American Lulu ve konser

Program, Festival’in amacını ve stratejisini gösteriyor. Bir taraftan görsellik amacı çok öne çıkarılmış bir opera; diğer taraftan her iki yılda bir, az bilinen bir bestecinin tanıtılmasına yönelik gösteri, sempozyum, konser;  çocuklar ve gençlere yönelik müzik ve sanat etkinlikleri; bugünün yeni müziğinin gündeme getirilmesi ile geniş bir çerçeve ortaya koyuyor. Ancak festivalin “sürükleyicisi” Göl Sahnesi üzerindeki opera.

Dikkat edilecek olursa Polonyalı besteci  André Tchaikowsky’nin seçilmesi de tesadüf değil. Bu seçimin arkasında “Adam Mickiewicz Institute, Warsaw”ın desteği  var.

Ben üç ana gösteriyi seyrettim. Müzik konusundaki eleştiriyi,  grubumuzda gösteri öncesi sohbetleriyle  bizleri turun müzik danışmanı olarak aydınlatan Serhan Bali’ye bırakarak ben genel olarak gözlemlerimi paylaşmak isterim.

Mozart’ın Sihirli Flüt Operası Festival’in merakla beklenen  gösterisi idi. Göl Sahnesi üzerinde icra edildi. Sahnede üç adet büyük canavar sizi bekliyor. Sahne bir kaplumbağa sırtı gibi. Anlatımda pek çok metafor kullanılmış.  Metaforlar dünya mitolojilerinden beslenmekte. Görünüş, eserin, ruhuna da uygun olarak, bir çocuk masalı anlayışında sahnelendiğini gösteriyor. Opera başlayınca buna daha çok algılıyorsunuz. Karakterlerin kostümleri güncel çizgi film karakterlerini hatırlatıyor. Üçer kişi tarafından yönetilen sahne üstü canavarları, yüzen platformlardan gelen karakterler, havai fişekler, suya atlayanlar, iplerle sarkanlar, dönen sahnedeki Gece Kraliçesi ve Sarastro’nun büyülü dünyaları,  ateş, suya düşen renkler  sizi âdeta bir düşler âlemine götürüyor. Sahne üzerinden içine hava üflenerek şişirilen sazların havalanması ve sahnelere göre farklı ışıklar altında dalgalanması olağanüstü bir duygu veriyor.  Mozart’ın nerdeyse hepsi akılda kalıcı müzikleri ile şenlenen gösteri görsel bir şölen oluyor.  (Belki de biraz fazla!) Ancak yazıyla anlatılsa da mesajın ne olduğu, gösteriden ortaya çıkmıyor, bu şenlik içinde kaybolup gidiyor.  Yazılanlar barış, kardeşlik vb temaları vurguluyor ama gösteri, şaşaası içeriğinden fazla bir gösteri hâline geliyor ve seyirciyi şaşırtmayı hayran etmeyi hedeflemiş gibi görünüyor. Allah için bunu da çok iyi başarıyor. Oyun bitiminde ayaklarınız havada çıkıyorsunuz gösteriden.

Venedik Taciri, 9 yaşlarında babaannesi tarafından  Tchaikowsky adı verilmiş, Sahkespeare hayranı bir Polonyalının(sonradan İngiliz vatandaşı olmuş)   Shakespeare oyununu ince ince işlediği  operası.  Tchaikowsky ikinci bir opera besteleyemeden genç yaşta dünyadan ayrılmış. Yaşadığı zorlu hayat müziğine de yansımış. Zorlu, isyankâr, karışık, kuralsız bir müziği var. Genellikle piyanistliği ile tanınan bir müzik adamı Tchaikowsky. Öldükten sonra kafatasını Hamlet’te kullanılsın diye vasiyet eden ve bu arzusu bir süre yerine getirilen ancak gerçek, oyunun önüne geçmeye başlayınca vazgeçilen  Tchaikowsky’nin Shakespeare hayranlığı o kadar üst düzeyde ki  Venedik Taciri, her bir sahnesi ince ince işlenmiş, besteci yarattığı coşkudan bir türlü kopamadığı için uzun bir opera haline geliyor. Dekor ve mizanseni çok ilginç olan ve de tiyatral mizansenin ağırlıklı kullanıldığı operayı atonal müzik hayranları coşkuyla seyredeceklerdir. Özellikle sofitadaki kameralarla arka perdeye yansıtılan bir labirent sahnesi var ki tekniğin ulaştığı düzey, kıskandırıcı. Ne hayâl edilirse gerçekleşir gibi bir hava yansıyor sahneden  ki bizim gibi dar olanaklarla tutunmaya çalışanlar için sinir bozucu.

Viyana Senfoni Orkestrası konseri’nin programı Tchaikowsky ‘nin “4 nolu Piano Konçertosu” ile Rachmaninov’un  “2 nolu E minör Senfonisi”nden oluşuyordu. Tchaikowsky’nin konçertosu Venedik Taciri operası gibi atonal müzik özelliklerini taşıyordu.  Rachmaninov ise kışkırtıcı müziği ile nerdeyse bizi ayaklara kaldıracaktı. Her bir bölüm sonu içimizde tuttuğumuz coşkuyu eserin son notasında coşkun alkışlarla salona yaydık. Her iki eserde de Viyana Senfoni Orkestrası’nın titiz ve disiplinli yorumuna tanık olduk.

Elbette Bregenz şehri, Festival’i 24 saat yaşıyor. Bregenz sokaklarında afişler, dergiler, posterler; vitrinlerde operaların karakterleri ile festival, şehirde bir nabız gibi atıyor. İnsanlar birbirlerini sanatla kucaklıyor. Festival’in bence en büyük kusuru tek dilli olması. Gerek gösterilerde yansıtılan sözler gerekse tüm dokümanlar Almanca.     

Ekonomik değerlere bakılınca ülkemiz için böyle bir festivalin hayâl olduğu söylenecektir. Ama sadece ekonomik midir  sorun? Hedef alınmazsa hayâl olarak kalması da tabiidir. “Balın iyi olsun arısı Bağdat’tan gelir” inancındayım, her ne kadar Bağdat talan edilmiş olsa da. Hedef, “en iyi” ve “dünya” olduğunda başarı mutlaka gelecektir.  Mesele o dünyaya ait olmak arzunuzun olup olmadığıdır. Sanat alanında Türkiye’nin büyük vizyona ihtiyacı vardır. Biz dünyanın bu en güzel ve zengin  coğrafyasında ruh ve ufuk fakirliği içindeyiz.  Komşularla vizeleri kaldırmak, ticaretin önünü açmak yetmiyor, o sınırları hep öyle tutabilmek için sanata ihtiyaç var. Türkiye komşuları ile sıfır sorunu başarabilmek için sanat festivalleri düzenlemek, düzenlenenlere katılmak, sanata gereken önemi vermek  zorundadır. Ama her şeyden önce dünyanın  sanat havuzunu zenginleştirecek katkıda bulunmak gerekir. Bu büyük bir vizyondur ve pek çok Birleşmiş Milletler kararından daha etkilidir. Avusturya’daki Bregenz’de kalırken, istediğimiz anda Almanya’ya, İsviçre’ye Lichtenstein’a pasaportsuz girip çıkmanın, her ülkenin yarattığı zenginliği paylaşabilmenin nasıl bir keyif olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Sınırsız bir coğrafyada insanlığın ortak değerleri adına yapılan üretimler, insanlığın malı değil mi? O zenginliğe ortak olmanın yolu o dünyanın zenginleşmesine katkı vermekten geçer. Bu katkı sanatla başlar ve demokrasi ve özgürlüklerin sınırsızlığına yönelik örnekleri vermekle devam eder. Avusturya, İsviçre ve Almanya’nın ortak kullanımındaki ‘Constance’ Gölü o ülkelerin ortak çocuğu gibi. Her bir ülke o çocuğun sağlıklı olması için üzerlerine neyin düştüğünü biliyor. O gölden çıkan bir sanat festivali de o suların özgürlüğünden  besleniyor.   

Bregenz Festivali, verdiği sanat keyfi ve doyumu  yanında , kıskançlık, gıpta ile izlediğim ve “biz neden yapamıyoruz” diye hüzün duyduğum bir gezi oldu benim için.

Melih Anık


Not: 2014 yılında Türkiye- Polonya diplomatik ilişkilerin tesisinin 600. Yılı kutlanacak. Bregenz'de gördüğüm Polonya katkısı bizim festivallerimize nasıl yansıyacak diye merak içindeyim.

Not : Görgün Taner "İKSV Ekonomik Etki Araştırması (Aralık 2012)"na dikkatimi çekti. Kendisine teşekkür ediyor ve ilgili adresi veriyorum:  https://docs.google.com/viewer?url=http%3A%2F%2Fcdn.iksv.org%2Fmedia%2Fcontent%2Ffiles%2FIKSV_Ekonomik_Etki_Arastirmasi.pdf

1 yorum:

  1. Hocam ,harika tasvir etmişsiniz öyle imrendim,öyle izlemek istedim ... Sizin de hissiyatınız olan kıskançlık bende de oluştu... Coğrafi açıdan bu kadar müsait bir ülkede yaşayıp ,sanat için bunu değerlendirememek ve sanatta hep eksik kalmak beni bir kez daha üzdü. Hitler sonrası sanatla iyileşmeye vurgunuz günümüz için de çok işe yarar bir yöntem olacaktır tercih edildiğinde... Bahsettiğiniz sahneyi bir gün ülkemde görmeyi çok isterim. İnşallah...

    YanıtlaSil