10 Ocak 2010 Pazar

Bizim Tiyatro - Bana William Deyin – (Bana Ne Derseniz Deyin !)

Sezon başında merakla beklediğim bir oyundu Bana William Deyin.
Dört önemli ismi bir araya getiriyordu : Shakespeare, Özdemir Nutku, Hülya Nutku ve Zafer Diper.
Basında oyunun tanıtımı şöyle çıkmıştı:
“Bana William Deyin; Shakespeare hayranı, istediği rollere bir türlü kavuşamamış bir oyuncunun(Oscar’ın) bir vodvil sonrası unutulduğu tiyatronun soyunma odasında; düş ve gerçek arasında, Shakespeare metinlerinden bölümler oynaması-yorumlaması üzerine kurulu… Geçmişte bir sirkte palyaçoluk yapan Oscar, “Palyaçolar güldürür, soytarılar doğruyu söyler” savından hareketle, ilerlemiş yaşına karşın-ve unutamadığı aşkı Lisa’nın da yaşantısına kattığı çağrışımlarla Shakespeare rollerini (ki özellikle soytarılarını) oynama tutkusu içinde, kendi kendine büyük ustadan kimi sahneleri canlandırmakta, ona sığınmaktadır bir bakıma.. Bu yalnız adamın dramı; yaşamda da, tiyatroda da istemediği rollerin oyuncusu olma durumudur. Oscar, acaba isteğine kavuşabilecek mi? ”
O sıralarda yazdığım bir yazıda (http://melihanik.blogspot.com/2009/10/shakespeare-sezonu-aclyor-penceleri-mi.html)
“Prof.Dr Özdemir Nutku ve Prof.Dr. Hülya Nutku imzalarını taşıyan oyunu önemsiyorum . Shakespeare Sözlüğü gibi bir kitabı yazan (Shakespeare sevenlere öneririm) ve pek çok Shakespeare oyununu dilimize kazandıran Prof.Dr.Nutku’yu ve de tv dizilerindeki sıradan karakterlere itibar etmemiş ve “duruşu” olan tiyatrocu Zafer Diper’in ortaya koyacaklarını “ciddi” bulurum da ondan. “Bana William Deyin!”i görmek için tarihi ve salonu takip edeceğim ” demişim.
İlanını görür görmez koştum gittim Barış Manço Kültür Merkezi’ne.
Özet şudur:
Shakespeare’in yarattığı karakterleri kolajlayan Nutku’nun oyununu oynayan Oscar’ı yeniden yorumlayan Zafer Diper’in oyunu!
Ya da Hamlet’i oynayan aktörü taklit eden Oscar’ı taklit eden Diper !
Bir de bunlara bunca yılın Diper’in “kendine yakıştırdığı” Shakespeare ve de “role yabancılaşma”yı katarsanız resim tamam olur.
O nedenle oyunun isminin çağrıştırdığı ve de basındaki açıklamalardaki “Büyük Ustadan canlandırılmış sahneler”i okuyup, kendinize göre ayar yapıp gitmeyin. Zira Bana William Deyin ayarınızı bozabilir.
Bu “Diper’in Shakespeare’i”..
Nutku’larınki oyunun içinde kullanılan müziklerde kalmış.
Oyunun dekor ve kostümü de iki arada bir derede.
Bu oyunda risk taşıyan durum Yazan,Yöneten ve Dramaturg’un tiyatromuzun saygın akademisyenleri olması. Zira “söylemek” ile “yapmak” arasındaki fark kişiye yük olur.(Cesaretlerini takdir ediyorum.)

Prof.Dr.Hülya Nutku “Hoca”nın dergideki yazısında “Faydanılan (faydalanılan olmalıydı) düzlem kadar (Shakespeare eserleri) , faydalananın düzlemi (izleği takip eden seyircinin kazanımı) alımlama , algılama , anlama ve yorumlama yönteminin de temel izleğini oluşturur “ ifadesindeki “faydalanan”(?) olarak aslında 2 saatlik “faydalanma dersinde“ , ”temel izleğe” yeterince katkı (!) yapamadığımı hissettim. Shakespeare düzlemi bir “seviye” belirtiyorsa , seyirci düzlemi neden “kazanım”la ölçülür anlamadım. Düzlemlerin bir türlü buluşamamasının nedenini ise ANLADIM.
Nutku’lar , oyunun yapısını kurarken tek kişilik ve kolaj sahne gösterisinin zorluklarının farkında olarak sahne geçişlerini çağrışıma , gazete haberine, dışarıdan uyarıya , uykuya/rüyaya ,yaşlılığa , hayal görmeye bağlamışlar . Shakespeare yetmemiş , Çehov, Plautus, Perrault eklenmiş . Bütünlük ve süreklilik kaygısı ile yapılan bu kurgulamayı çok da başarılı bulduğumu söyleyemem. Örneğin gazetede okunan bir haber (“Irkçılık aldı yürüdü”) ile başlayan ve İago üzerinden Othello’ya bağlanan süreç zorlama duruyor. Ya da Desdemona’nın yastığına sarılarak uykuya düşme ve görülen Shakespeare rüyası “naif” kalıyor. Oyunun sonu ise “fazla” melodramatik.
Oscar’ın aynaya bakarak başlayan kendine konuşması zaman zaman seyirciye zaman zaman “yukardaki”ne yöneliyor ki oyunun bütününde Oscar’ın odasındaki yolculuğunu akıcı ve tutarlı bir yola sokamıyor. Anlatıyor mu , sayıklıyor mu , içsel mi konuşuyor, hezeyan içinde mi ?
Tüm hayatını Shakespeare oynamaya adayan ve hepsini ezbere bildiğini iddia eden bir aktörün herhangi bir Shakespeare tiradını unutmadan okuyamamasına “yorum” mu demeliyiz ? (Shakespeare oyunlarının o bilindik vurgusunun (şiirinin) kullanılmamasını yaşlı bir aktörün kendi yeteneklerinin farkında olmamasına bağlasak bile.) Oyundaki müziğin ve kostümlerin Shakespeare ruhunu hatırlatan “ağır”lığını nasıl yorumlamalı ?
Öte yandan 60 yaşındaki Oscar’ın sanki 80 yaşında imiş gibi “görünmesi”, zihinsel ve fiziksel yönden çökmüş aktöre hala sahnede rol veriliyor olması inandırıcı değil.
Bana göre asıl güçlük oyuna kendi damgasını vurma iddiasında olan yönetmen-yazar-aktörden kaynaklanıyor. Benim gördüğüm , Diper , içine sinmeyeni yapmayan “dediği dedik” bir tiyatrocu, provalarda nezaketen “he” demiş bile olsa . Shakespeare , Yazar , Yönetmen , Dramaturg ve Diper bir çizgide buluşamamış.
Belki de oyun Diper’e endeksli yazılmamıştı zaten.
…………………..
Oyundan çıktım . Akşam, Ocak’ı şaşırtacak kadar Nisan . İskeleye doğru yürüyorum. Panaroma restoranda Kral Lear ve Lancelot Gobo (Venedik Taciri’nin soytarısı) plaza ekranda alev alev yanan(?) şöminenin önünde, Candan Erçetin’in Ninni'si ile kadeh kaldırıyor , Elsinore için!

Melih Anık

Not:
Barış Manço Kültür Merkezi tipik bir “Kamu ihalesi eseri(?)”. Asansör , salon kapasitesine uygun(?) tasarlanmış,teknik hesaba göre değil. Müteahhit de biliyor salon “büyük” gelir , bu “Tiyatro”ya .
Hele tasarıma , dekorasyona ve tuvaletlerdeki yoğun amonyak kokusuna ne demeli ! Salonun “Dostlar alışverişte görsün” durumu acıklı . Hem neden salon 3.katta ? Sonradan akla gelmiş gibi ?
“Zabıtalarını , çöpçülerini” toplasa da gelse Nedim Saban ! Gelse de kurtarsa şu merkezi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder