Özet
Oyun , yılın oyunu, yönetmeni, oyuncusu, sahne ve kostüm tasarımı dallarında ödül alacak düzeyde .
Yılın keyifli ve sanatsal niteliği yüksek oyunlarından biri . Yönetmen adayının, oyuncunun ve tiyatro severin kaçırmaması gerek.
2 saatlik tiyatro “Şölen”i . “Absurd” tatları ile bir yemek ziyafeti ; acı gerçeğin şaka gibi işlenmesi ile hayata hüzünlü bir gülümseme.
Menü
Sürprizlerle dolu oyunu anlatmak “seyrin keyfini” kaçırmak olur. O nedenle ayrıntı vermeden genel hatları ile oyundan bahsetmek gerekiyor.
Şölen, kocasının(Lars-Payidar Tüfekçioğlu)) son kitabının başarısını kutlamak üzere Paige(Zuhal Olcay) tarafından dostlara verilen bir akşam yemeği davetinde geçer.
Şölen’in davetlileri Lars’ın eski sevgilisi Wynne(Funda İlhan) ve depresyon geçirdiği için son anda yemeğe gelemeyen ama gıyabında yapılan konuşmalarla oyuna katılan , Paige’in de yakın arkadaşı olan kocası ; Lars’ın arkadaşı Hal (Özgür Yalım) ve onun seksi ama “iki kulağı arası boş” karısı Sian (Ayça Bingöl) dır. Kendisini bir hırsız olarak tanıtan , sosyal sınıfı farklı genç bir adam,Mike(Gökçer Genç) ve oyunun sessiz tanığı ama sanki “özeti”, garson (Güçlü Yalçıner) oyunun diğer karakterleri . (Bir tek garsonun ismi yok)
Oyun menüye paralel yürür. 2 saat arasız oynanan oyun , menüdeki yemeklere paralel kararır, aydınlanır, değişir , gelişir. Aperitif ile rahat bir atmosferde başlayan oyun , ana yemeğe doğru ısınır, yemek sonundaki tatlı ile “tatsızlaşmaya” başlar.
Aslında bu anlatım biçimi , yazarın oyunda ifadesini bulan anlatımına çok uygundur. “Dondurulmuş atık tatlısı”nın lezzet ile yenmesini duymak çene kaslarınızda nasıl bir duygu yaratıyorsa yazar oyun boyunca böyle zor bir menüyü seyircinin önüne koyar.
Aslında dekoru ve ilk cümlelerdeki “tonlaması” ile oyun, seyirciye bir şeylerin olacağını haber verir. (Bu , müziği ve Muammer Esi’nin sesiyle, dinleyenleri polisiye bir oyuna hazırlayan “Radyo Tiyatrosu” günlerini hatırlattı bana.) Paige’in öve öve bitiremediği garsonun rahatsızlık verici “sessiz duruşu” önünde geçen Paige ile Lars’ın nezaket ile zarflanmış iğneli diyalogları olacakların habercisidir sanki.
Oyun dergisinde Ahmet Levendoğlu’nun da vurguladığı gibi yazar , pek çok yere doğru çekilmeye (sürüklenmeye?) müsait bir metin oluşturmuştur. Görünen ile keyif alabilirsiniz ya da metaforları “okuyarak” keyfi , oyundan sonraya da taşıyan çeşitlemeler yapabilirsiniz.
Ama bu durum , oyunu yönetecek olana zor bir görev vermektedir.Kontrolü kaybetmeden, altında kalıp, sürüklenip dağılmadan oyunu sağ salim sona ulaştırmak için usta bir yönetmen olmak gerek , Ahmet Levendoğlu gibi.
Yönetmen okumuş, dinlemiş ve kendi bildiği yönü/kontrolü kaybetmeden ,fırtınalardan geçirerek gemiyi limana ulaştırmış. Bu da onun usta kaptanlığından .
Tüm bunlara ve de yazarın kazandığı ödüllere bakarak , Şölen(Dinner)’in metin olarak kusursuz bir oyun olduğu sanılmamalı . Şölen iyi yazılmış ama bazı sahneleri fazla uzun bir eser. Sanki yazar atmaya , yönetmen de budamaya kıyamamış.
Bu nedenle özellikle başlangıçtaki tempo düşüklüğü metinden kaynaklanıyor. Oyun ilerledikçe toparlanıyor. Belki bazı sahnelerin kısaltılması tempoyu arttırabilir ve nisbeten zor geçen ilk bir saati daha zevkli hale getirebilir. Ama bu haliyle bile oyunda gitgide artan keyfin hatırına seyirci şölene katılmalı.
Ustalar Geçidi
Yönetmen adaylarının “yeni okuma” adı altında yaptıkları “atraksiyon”ların hakim olduğu tiyatromuzda usta bir yönetmenin “okuyarak” metni ortaya çıkaran çalışması , “ders” niteliğinde.
7 iyi (mükemmel desem de abartmamış olurum) oyuncunun karakterleri ince ince çözerek sergiledikleri bir tiyatro keyfi var oyunda. Hiç kuşkusuz bu sahneleme, oyunu kaynağında (İngiltere’de) bile zevkle seyrettirir.
Zuhal Olcay, Paige’i bize kazandırırken , Paige de bize Zuhal Olcay’ı yeniden kazandırıyor . Onun sahneden ışık yayan , benzeri az olan kadın oyunculardan biri olduğunu hatırlıyoruz yeniden. “Yeni yetmeler” , onu şarkıcı sanacaklardı nerdeyse.
Payidar Tüfekçioğlu sesi ,fiziği ile önemli bir oyuncu.
Funda İlhan ve Ayça Bingöl , oyunun , Türk Tiyatrosu’nun aldıkları sayısız ödülü hak etmiş kadın oyuncuları.
Özgür Yalım yönetmenliğinin yanında iyi bir oyuncuymuş meğerse .
Gökçer Genç ve Güçlü Yalçıner bu takımın başarılı genç erkek oyuncuları.
Teknik
Işık atmosferi anlatmaya bu kadar yardımcı olur. Hem “karanlık” hem aydınlık. Olur mu? Oluyor!
Kostümler titiz bir çalışmanın ürünü. Karakterleri , sözlerinden önce tanıtıyor.
Dekor oyuna çok yardımcı oluyor. Dönen platform yerinde bir çözüm. Şeffaflığı sağlayan duvar yapısı oyunun atmosferine çok uygun.
Ahmet Levendoğlu’nun derlediği ve oyuna çok yakışan barok müziklerin bir cd’si yapılsa da alsak.
Göze Batan
Garson kapıyı açmaya giderken ayni koridoru kullansa ; tercümedeki bilerek seçilmiş de olsa “linkimiz”, “helal mal” üzerinde yeniden düşünülse…
İpucu
Oyun hayat, ölüm, öç alma üzerine soru ve sorunları “açan” bir felsefi derinliği tartışan bir eser.
Birbirine paralel koşan ve gidişatları ile birbirini dengeleyen ama bir kişi etrafında bütünlenen hikayelerin toplamı. Güneşin doğuşu ile alnınızda gezinen sabah rüzgarını duyarken günün sonundaki batışı hatırlamanın iç burkan dokunuşları var içinde.
Yıllar yılı biriktirilmiş, içe atılmış kabuk bağlamış kılıç yaralarının artık alışılmaya başlanan sızısını yüksek sesle paylaşmak . Ve giderken geride kalan şaşkınlık anının şoke eden tokadı.
Başka bir bakış açısıyla tuzu kuru olanların renkli yaşamlarının nasıl bir “atık tatlısı” kıvamında olduğu. İçiçe geçmiş ilişkilerin yıllar sonra paylaşılması ya da eski defterlerin açılmasıyla insan denen yaratığın dayanma sınırlarının hayret verici genişliği..
Herşey doğal . Bulutlar var ama yağmursuzluğun yarattığı sıkıntılı bir hava . Ama………..İlerleyen gece, sakladığı sırları ve kişiler , eteklerindeki taşları dökmeye başladıklarında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve şişeden çıkan cin geri dönmeyecek. Gece gebe.. Ölüm mü doğacak yoksa ?
Yazar
Yazar Moira Buffini , 1965 doğumlu. Bazı kaynaklarda “in-yr-face” içinde anılıyor. Anlatımında acımasız bir keskinlik, dudaklara kondurduğu gülümsemeyi bıçak ile oyuyormuş gibi bir hal var. Dialoglar ile yarattığı karakterlerin derinliği , hikaye diliyle bile ancak bu kadar iyi anlatılır . Özellikle karakterler arasında tez ve antitezleri sadece söyledikleri sözlerle değil temsil ettikleri sınıfsal konumları ile veriyor. Ayni akış içinde sınıfsal ve kişisel gelişmelerin birbirleri ile ilişkileri çok iyi düşünülmüş. Bir karakterin ölüme yürümesine paralel bir doğumun müjdelenmesi ; bir yalancının oyunun içinde acı , karamsar gerçekleri vurgulaması ; ağızdaki zevk sözcüklerinin sözün içindeki tatlar ile çelişmesi sonucunda ortaya çıkan durumun bıraktığı acılı ve derin iz... Atık yiyen birinin bundan zevk aldığını söylemesine paralel ölümün şölene dönüştürülmesi.. “Tatsız” tatlı , “doğal” hırsızlık, “acımasız” ahlaksızlık , “hain” öpücük ile yaratılan labirentler..
Telefona Mesaj – Posta Kutusu’larına e-mail
Ey insanlar ! Yakından dinlerseniz mutlaka kendi hayatınızla benzer bulacağınız anlar, yanlar var sahnede. Tıpatıp değil elbette ama içinde sizin de hikayeniz var.
Melih Anık
Not:
Affediş
Oyunun prodüksiyonu’nda Aysa var. Bu oyunu seyrettikten sonra , geçen sezonlardan birinde oyunu son anda iptal ederek aldığım bilet ile beni tiyatronun kapısında bırakan Aysa Prodüksiyonu affettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder