İBŞT’da “Cabaret”nin galası 6 Nisan 2009 günü yapıldı. Yazılana göre “Bir Gala Rezaleti” yaşanmış.
Biz oyunları galalarında değil, bilet bulabildiğimiz seanslarda izlediğimiz için “rezalete” tanık olmadık. “Ağzına kadar dolu salonda” Şehir Tiyatroları çalışanı da tanımadığımız için özel koltuk da konulmayacaktı bizim için. Tiyatro jürisinde de olsan ne yazar. Onlar da kapıda kalmış. “Günümüzün yaklaşık 3 saatini yollarda ve yağmur altında harcamadık” ve “geldiğimiz salondan çıkmak zorunda kalmadık.”
O öfkeyle biz de “İstanbul Şehir Tiyatroları iyi yönetilmiyor. Bu yönetimin derhal gitmesi gerekli. Nasıl olsa ben oyun koyuyorum, kimseye hesap vermek zorunda değilim, anlayışıyla daha ne kadar yol alacaksınız bakalım” diye yazacaktık belki de.(Kehanet gibi..)
O yönetim gitti . Yenisi iş başında.
Ben Alkaya ile Şamlıoğlu arasındaki ne farklar var diye düşünmekteydim. Galiba birini buldum :
Orhan Alkaya döneminde bastırılan oyun kitapçığının kapağında “Cabaret” yazıyor,altında da “Kabare”… Şamlıoğlu döneminde ise kapakta “Kabare” yazıyor.”Cabaret” yok. Gerçi içerdeki Yücel Erten’in yazısının başlığı hala ““Cabaret” Müzikali Üzerine” ve de sahnede ise filmden alınmış “Cabaret” var ama. Sonuç : Yazılışları farklı ama okunuşları ayni.
Gala gecesi salonda yer bulanların oyun ile ilgili sıcağı sıcağına yazdıkları eleştiriler var. Neler okudum neler.. Sizin için özetliyorum :
“Emcee’de Mert Turak’a gelinceee… Yaratıcı iradesinde aralıksız hareketi geliştiriyor, içsel yaşam akışını kuruyor, Emcee’nin canlı organizmasını arıyor.”
“Senan Kara’yı izlerken, önce duygulanımları ve dış görünüşü üzerinde odaklandım, ama dramaturjik düşüncemi de devreye sokarak rol üzerindeki çalışmasını değerlendirmeyi savsaklamadım. “Cabaret” çalışması için de her ne kadar kimi şarkılarda (özellikle final bölümlerinde) sesi perdesizleşiyorsa da sahnesel aksiyonu ruhundan bedenine, merkezden çevresine, içselden dışsala, duyumsadıklarından fiziksel biçimine doğru bir hareket oluşturmasını bildiğini söyleyecek, “bravo” diye de ekleyeceğim.”
“Can Başak Clifford Bradshaw’u bir dizi kesintisiz bağımsız süreçten türetiyor ve bunların her birini sırasıyla belli bir yönelimin icrasına yöneltiyor. Kendi içinde Bradshaw’ın arzularını ve itkilerini oluşturuyor.”
“Hakan Arlı, performansını çok sınırlı özellikler halinde parçalamış”
“Müziklerin oyunda çözümsel model olarak kendilerini göstermelerinde elbette Çiğdem Erken’in rolü var. Ritmi ölçüyü, zamanlılığı vektörlerin gizli ve gözle görülebilir güzergâhını pek güzel değerlendirmiş.”
“Sahnenin büyücülerinden Osman Şengezer, çok tablolu bir sahne düzeni tasarlamış. Stilize ettiği paravanlar Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa sanki bir protesto niteliğinde. Kulis ve pansiyon odalarının girintileri ve çıkıntıları mantıksızlıkları ve varolan sanatsal düzeni yadsır gibi.”
“Adı “seyircisini düş kırıklığına uğratmayan yönetmenler” arasında sayılan Yücel Erten hafif, eğlenceli, ileti kaygısı olmayan bir tiyatro türü olan müzikali, usta işi bir sahnelemeyle egemen sınıf ve toplum düzenine karşı çıkan bir oyun haline getirmiş.”
“Oyuncuların çoğu sezonda pek çok oyunda yer alıyor buna rağmen danslar,uyum,şarkılar alıp götürüyor sizi.”
“Sahneler birbiriyle dengeli, dekor değişirken zaman kaybedilmiyor, tempo düşmeden oyun sürüyor.”
“Oyunda bir yandan Kit Kat Club’daki aldatıcı eğlenceyi izlerken bir yandan da bir ülkenin nasıl faşizme teslim olduğunu “ibret”le takip ediyoruz.”
“Mert Turak, Mert Turak, Mert Turak… Gülerken ağlamak, mutsuzken seyirciye umut saçabilmek bir oyuncu tarafından bu kadar anlatılabilir.”
“ Senan Kara Sally’yi güzel tahlil etmiş, jest ve mimiklerine bu karakterle ilgili pek çok nüans eklemiş. Kaba konuşuyor, şarkıları sert söylüyor, yer yer yüzü-vücudu seğiriyor, arzularına köle olabiliyor vs vs”
“Oyunda Kabare’nin havası, harika şarkılar ve danslarla başarılı bir şekilde veriliyor seyirciye. Bazı danslarda ve sahnelerde minik minik uyumsuzluklar göze çarpsa da oyunun yeni başlamış olduğunu ve şarkı söyleyen, dans eden herkesin tiyatro oyuncusu olduğunu düşünürsek ben başarılı buldum. Yücel Erten, tüm ekibin oyunculardan kurulu olmasını “Tiyatro sanatının mertlik yasası”na bağlıyor.”
Bunları okuyan merak etmez mi ?
Biz de merak ettik. Kalktık gittik Sadabad’a… Son anda okuldan öğrenciler gelmese sahnedekiler bizden kalabalık olacaktı . Rahat bir ortam yani. (Kusarcasına öksüren ve devamlı gülme sesi çıkaran seyirciyi saymazsak..)
Cabaret , Haldun Dormen ile Brecht arasında kalmış : “Epik Dormen Müzikali” ! (Epik dedimse “Türk epiği” )
Yücel Erten, program kitapçığında: “Bu müzikalde operadan ve baleden davet edilmiş konuk sanatçı yok. Tiyatro sanatının mertlik yasasına göre, tepeden tırnağa ve köşeden bucağa İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun sanatçıları ile sahneleniyor. Üstelik yaka mikrofonlarının ve hoparlörlerin desteğine başvurmadan, akustik düzlemde gerçekleştiriliyor,” diyor.
Keşke bunu demeseymiş. Oyuncular bu sözü doğrulatmak için kendilerini “parçalıyor”.”Akustik düzlem” falan da yok.
Şehir Tiyatrolarında “Tepeden tırnağa,köşeden bucağa sanatçı” ne demek anlamadım doğrusu.Ama “şık” duruyor !
Yücel Erten ,geçmişi nedeniyle saygı duyulan bir yönetmen. Prensip sahibi….Tek başına ekol . Ama Şehir Tiyatrolarına bu “gazı” vermek , o kadroyu kurtarmak size mi kaldı Hocam ? Şehir Tiyatroları’na davet edilmişsiniz. Önce oyununun başarısını düşünsenize. Tüm Türkiye’de daha uygun Emcee , Sally , Bradshaw ve diğerlerini bulamaz mıydınız? (Bir an Okan Bayülgen’in yüzü geldi gözlerimizin önüne Emcee için..Hiç değilse daha medyatik olurdu.) Kafanıza uydu ki kabul ettiniz. O zaman kabahat sizin !
Oyuncularda kabahat yok .. Reddetseler başka kabul etseler başka bir sorun .Mecburen oynuyorlar ama bir de onlara sorun. (Sormaya bile gerek yok,sahnedeki halleri itiraf gibi!) Bana kalırsa oyun bir an önce kalksın diye dua ediyorlardır. Ben onların yerinde olsam geceleri uyuyamazdım doğrusu.
Aralarında mayası iyi oyuncular var. Mert Turak, Eraslan Sağlam , Işıl Zeynep Tangör , Senan Kara Tutumluer gibi…Ama müzikal oyuncusu olmaları için çok zaman ve gayret gerek.
Bundan böyle “mertlik yasası” diye bir de yasamız var . (Yaka mikrofonu kullanan namert….)
Oyunda yaka mikrofonu kullanılsa bence daha iyi bir oyun çıkardı ortaya. Amaç da o değil mi zaten!
Şarkı söyleyenlerde bir “epik yorum” (?) hevesi. (Ya da kaçışı.. “Aslını yapamadık epik olsun bari!”)
Besteler , bizim gırtlaklara yabancı . (Kulaklara da ….) Hele ki sahnedekiler için özgün olanı çıkarabilmek olanaksız.
Dans dersen… On yılda bir böyle bir rol gelirse , ne yaparsın ? Birkaç ayda da olmuyor tabi..Selçuk Borak da oyuncuları iyi tanıyor. Yeteneğe göre hareket vermiş, çalıştırmış ama boşuna. Haldun Dormen müzikallerinin artık “milli” olmuş dans hareketleri bile sahnede “amatör” . Borak ne yapsın!
Şengezer gibi bir Dormen müzikallerinin ustası bile soluk/sönük/dağınık kalmış .
Işık “aydınlatmış”. Bazı sahnelerdeki takılmaları teknik hata sayıyorum. Ama bu kadar cılız takip spotu olur mu ?
Keşke Cabaret’i Kabare yazar gibi çözülebilse her şey değil mi ?
Ne Emcee canlı organizma arıyor ne Sally’nin vucudu seğiriyor…Ruhtan bedene,merkezden çevreye, içselden dışsala akan sahnesel aksiyona rastlamadım . Kesintisiz bağımsız süreçleri aramak nafile. Vektörlerin gizli güzergahı yok. Sanatsal düzeni yadsıyan oda girintileri saklanmış,görünmüyor. Pek çok oyunda rol almalarına rağmen oyuncuların "beni götüren dans ve şarkılar" bize denk gelmedi anlaşılan. Paravanların entelektüel katılığa protestosunu ara ki bulasın.
Oyuncunun kompartmanda “sallanma”sı ile verilen trenin hareketini buluş mu sayıyorsunuz ? Hele biri sallanır diğeri bakarken ?
Oyunda tempo düşük. (En hızlı sahneler ,dekor değişirken olanlardı.)
“Mertlik yasası” kanıtlanamadı .
Yücel Erten beni düş kırıklığına uğrattı.
Toplum düzenine karşı çıkış da “Hükümet gider hükümet gelir… “ “Karşı çıkmazsan desteklemiş olursun” , ”Her şey yoluna girer” ile mi olacak? “İbret” mi çıkaracağız “fısıltı”dan? “Kaybedecek bir savaş kaldı mı?” ile kendimizden mi geçeceğiz ? Oyunun en etkili sahnesi Nazi marşının okunduğu sahne idi. Ne talihsizlik!
Cabaret’den “Egemen sınıf ve toplum düzenine karşı çıkan oyun” çıkarma arayışı/gayreti boşuna!
Şimdi oyun epik anlayışla yorumlandı demeyin lütfen. Dünyada bu tür müzikaller nasıl oynanıyor bilirsiniz elbette. Cabaret nasıl oynandı ? Brecht’i de “kendimize uydurmadık” mı yıllarca ?
Müzikal oyuncusuz müzikal bu kadar olur! Yumurtasız menemen gibi…
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder