29 Haziran 2024 Cumartesi

Kendi Gölgesi ile Kavga Eden Eskimiş Bir Tiyatrocu: Yücel Erten

Deli Dumrul ile ilgili sosyal medyada paylaştığım görüşlerime karşılık yazdığın uzun yazını(‘Kerameti Kendinden Menkul Bir Kadı’) 17 Ekim 2023 tarihinde Tiyatro Dergisi’nin internet sayfasında yayımlatmışsın. Ben o tarihlerde canımla uğraştığım için yazıyı son zamanlarda fark ettim. Vız gelir, tırıs gidermişim. Ama İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarını ilgilendiren bazı konulara açıklık getirmiş olabilmişsin belki. Orası önemliymiş.  Ortaya yazsaydın o halde. Yazında baştan sona benden bahsediyorsun. Nereden bilecektin Tunç Bey’in gideceğini ve yeni başkanın seninle devam etmeyeceğini? Altından koltuk gitti. Önce boş ver cevap yazma dedim kendime. Sonra senin anladığın dille cevap vermez susarsam maazallah kendini tesbih sayar. Sana cevap vermek önemli değil  ben tarihe not düşüyorum.



1945 doğumluymuşsun. Ablamla aynı yılda doğmuşsun. Benim edebim sana siz demeyi gerektiriyor. Ancak facebook’da  takipleşirken hakkımda öyle şeyler yazdın ve müritlerinin üstüme saldırmasına neden oldun ki bendeki saygını bitirdin. Aslında pek çok tiyatro ve sinema yapıcının darp edildiği, gazlandığı Beyoğlu Emek’in yeni sahnesinde prova yaptığın gün sana yazmıştım. Bu meslektaşlarını satmak anlamına geliyordu. Seninle yollarımızın ayrılması o günlerde başladı. Sonra İzmir BB Şehir Tiyatrosu kuruluşu aşamasında takındığın tavır, ilana çıkıp 29 dosya alıp kendini ‘kgsy’ yaptırman, oyuncu seçimlerinde mahkemeye düşen ve ihtar alan usulsüzlüklerin, pandemide zor durumda olan genç tiyatroculara yönelik söylediğin sözler kalıbının  adamı olmadığını gösterdi.  Ve tabii ki sana saygım kalmadı. O nedenle artık ‘siz’ değil ‘sen’sin. Türk Tiyatro tarihinde imzası olan birinin son yıllarına yaklaşmışken takındığı kibirli ve kavgacı tavrını aklım almıyor. İnsan kendi geçmişini yakar mı? Bizden sonraya kalacak bu yazılar senin hayat sayfanı sararmış bir yer bezi yapacak. Değer mi?

Sen de benim tiyatro camiasındaki ağırlığımı biliyor olmalısın ki uzun bir yazıyla savunmanı yapmışsın. Sosyal medya paylaşımlarımın kopyalarını almışsın, Antalya Devlet Tiyatrosu yazımı okumuşsun, ekşi sözlükten Tilbe Saran hatamı da bulmuşsun. (Ben kendi yazılarımda hatalarımı itiraf ederim. O bir klavye sürçmesi ama sen mal bulmuş mağribi gibi üstüne  atılmışsın.) Anlıyorum ki yazdıklarım sana fena dokunmuş.

Bana kadı demişsin. Macide Tanır kendine cadı derdi. Onunla bir kafiyede buluştuk. Çok sevindim. O cadı ben kadı. Yaratıcılığın bu kadarmış. Ama ben kendime at sineği diyorum. Sokrates ne demiş? Ben dürtülmesi gereken bir atı andıran devleti yerinden oynatmak için Tanrının tebelleş ettiği bir at sineğiyim. Müritlerin haber vermedi mi sana? Atlamışlar. Ben tiyatro camiasının at sineğiyim. Huysuzlaşmalar da o yüzden.

Arkandan yazmıyorum. Ben isim belirtiyorum ama yayımlarken yazıyı  etiketlemiyorum.  Göze sokmuyorum yâni. Tüm yazılarım öyle. İsmi etiketlemek zorla okutuyormuşum gibi geliyor bana. Ama arayan buluyor ve okuyor.   Seni de etiketlemedim. Kaldı ki asıl muhatabım sen değilsin. İsmin de geçse hedefim seyircidir. Eleştiri öncelikle seyirci için yapılır. Amacım onları değiştirmek gözünü açmaktır. Senin Hırçın Kız(İDT) eleştirimi de seni etiketlemeden yayımlamıştım. Onu da okudun. Bak bu yazıyı da senin isminle etiketlemeyeceğim. Ama sana ulaşacak.

Zırt diye benim ‘… alt yapı Broadway prodüksiyonuna elverişli değil’ dememle başlamışsın. Ortadan dalmışsın yâni. Ben Deli Dumrul’un dünya çapında bir iş olabileceğini söyledim. Dünya Savaş Atı’nın peşinde koşuyor. Alaaddin’i gördün mü? Deli Dumrul onlardan çok daha iyi bir hikâye. Ama bu eseri yapacak olanda önce vizyon sonra amaç olması lâzım. Sende bu ikisi de kalmamış. Kahvaltıda şampanya mı içiyormuşum. Aklına içki mi geliyor senin? Sen rakı içmeden hayal edemiyor musun?

 İki lafın birinde özerkiz diyorsun.  Ama vızıltıların bitmiyor: Merkezi yönetim kaynak akışını durdurmuş. Enflasyon, tadilat kısıtlamaları , ihaleler vs vs varmış…. Özerk yapı kendi kaynağını yaratır(yaratabilir) ve özerkçe kullanır. Arkanda başkan var(dı) meclis var(dı). Kendi maaşını izbeton’da buldun tiyatroya mı para bulamıyorsun? Levent Kırca çadırdan tiyatro yaptı. Ama onun vizyonu vardı.  Arian Mnouchkine’i bilirsin(bilir misin?) Senin gibi bir çınarın(?)  tiyatro için yapması gereken onun yaptığı idi. Bir tiyatro kampusu kurmak ve özel oyunlar sahnelemek. Türk edebiyatında sahneye çıkmayı bekleyen onlarca eser var. Ama senin dar ufkun Azizname’yi çıkardı tozlu depodan. Senin için en kolayı oydu da onun için. Sen yeni mezun birinin yapabileceği işleri yaptın.  Tozlanmış eski reji defterlerini açtın. Hırçın Kız da öyleydi. Seni yıpratmamak için alttan aldım yazarken. Azizname’yi kac bin kez yönettin. Deli Dumrul’un tarihini sen anlatmışsın. İnsan defalarca yönettiği oyunu çağdaşlaştırır oyuna yeni bir soluk katar. Dönem değişti. Sen hala eski yerdesin. Senin soluğun tükenmiş.Dilinden özerkliği düşürmüyorsun. Şimdi sanatsal özerklik demeye başladın. Sanatsal özerklik genel sanat yönetmeninin kafasına göre oyun seçme özgürlüğü imiş. İşte senin anladığın bu kadar. Ona diktatörlük deniyor. Özerlik sanatsal finansal olanakları ve teknik yeterliliği de içeren bir bütündür.

Deli Dumrul’u köy estetik değerlerinde tuttum diye buyurmuşsun. Daha önce yaptığın Deli Dumrul’un videosu internette var. Aradan yıllar geçmiş sen hâlâ aynı yerdesin. Hatta gerilemişsin. Tiktok atışmalarını oyuna katmışsın. Oyunun temposu düşük sahne trafiği bozuk bir mizanseni var. Ben sana köy tiyatrosu yapma demedim. Köy tiyatrosu bile değişti eskiden sıyrıl yeni bir çerçeve ile yapsaydın dedim ama senin anlayışın sınırlı. Bademler tiyatrosunun cevabını sana yetiştirmişlerdir. Aldın mı cevabını. Suratına vurmuşlar. Deli Dumrul’u entelektüel düzeyi yüksek İzmir seyircisine sundun. Sunuş tarzınla seyirciyi de küçümsedin küçülttün. Oysa ki Deli Dumrul Broadway bakışı ile ses getirirdi. Antalya DT’nda yapılan Deli Dumrul’u görmemişsin sanırım. Görsen kendininkinden utanırdın. Evet o oyun köy seyirlik ve gölge oyunlarını harman etmişti. Broadway mi köy seyirlik mi diye sormuşsun ki hiçbir şey anlamadığın bu noktada ortaya çıkıyor. İkisi birbirinin alternatifi değil. Broadway kukla da kullanıyor gölge oyunu da. Hatta köy tiyatrosu benzeri trükleri de. Broadway deyişim UFUK. Yâni VİZYON ki sende yok.

Diyorsun ki ‘ben de kendisini(beni yâni) tiyatro alanındaki özlemleri kursağında kalmış, bahtsız ve kavruk bir heveskâr olarak nitelendirebilirim. Effendiii, siz tiyatro deneyim ve pratiğinizi nerede kanıtladınız da böyle patavatsızca ahkâm kesiyorsunuz? Tiyatro sanatında kendinize bir yer bulamadığınız için mi? Doyurulamamış özlemleriniz midir bunun kaynağı? Küstahça söylemlerinizle kendini beğenmişliğiniz, bu ruh haline bir takım buhranlar sonucu varmış olabileceğinizi düşündürtüyor. Rejiden, dramaturgiden, oyunculuktan, toplu oyunculuktan çok iyi anladığınız saplantısına nasıl vardınız? Kanaryaların barsak parazitleri cinsinden ayrıntılara yapışıp kaldığınız yazılarınızla Türk Tiyatrosuna yön verebileceğiniz zehabına nasıl kapıldınız?)’ Sana yakışan üslup bu. Üslûbu beyan aynıyla insan. Kab içindekini sızdırır. Senden seviye beklemiyorum zaten. Beni tanımadığın o kadar belli ki. Ama kendimi sana anlatmak zorunda değilim.  Kendimi anlatmaktan utanırım. İşkembeden üfürüyorsun. Üfürürken biraz araştır sor soruştur çalış rezil olma. Ama önce kendine sor benim kaç yazımı okudun? (İki bine yakın yazı yazdım. Bazısı akademik yazılarda alıntılandı.) Şimdi halk tiyatrosu yapıyorum. Benim kursağımda kalan bir heveskârlık yok. Büo’da ‘70’li yıllarda yaptıklarım senin yaptıklarından ileri. Tiyatro sanatında kendime yer arasaydım  26 yaşımda Haldun Taner’in teklifini geri çevirmezdim. Tiyatro meselesini  tiyatro camiasında boy gösteren  sen dahil pek çok kişiden daha çok ciddiye alıyorum. Ama sen bu saldırgan dilinle beni anlayamazsın.

İzmir BB ŞT’da bütün temsiller kapalı gişe gitmiş. Bununla övünen bir gsy’ni ciddiye almam. ‘Özerk’ olan ödenekli tiyatroların repertuvarı  salon dolsun  diye yapılmaz tiyatro sanatı için yapılır. Bazı oyunlarda salon boş kalır ama oynamak lâzımdır. O nedenle boş övünmeleri bırak. Kaldı ki 4 milyonluk bir şehirde 35 bin bilet satmışsın. Bu İzmir’de satılan 450 bin biletin yüzde onu bile değil. Seyirci sayısı daha da az. Bir kişi beş oyun seyretse 7000 seyirciye ulaşmışsın demektir. 4 milyonluk şehirde 7 bin seyirciye ulaşmak ile mi övünüyorsun?  Yeni dönem İzmir BB’nin açıklamasını dikkatle oku. Senin defolarından bahsediyor.

Bana dizini kır eleştiri yaz demişsin. Yazımın özetini vermiştim. Yazıyı yazamadan canımla uğraşmaya başladım. Fırsat olmadı. Şimdi ise gereksiz. Zira eleştiri bir oyun için ödüldür.  Sen bu ödüle lâyık biri değilsin. ‘Medya mahallesinde külhanbeyi gibi nâra atıp uluorta racon mu kesiyorsunuz? Üstelik çatlak ve çirkin bir sesle!) ‘ diyorsun. Bak bu sensin.  

Ben senin dönemini takip ettim. Çoğu tekrar oyunlardan oluşmuş bir repertuvar.  İnanmayacaksın ama bazı oyunların tekstleri oyun sahneye çıkmadan bana gönderildi. Üç yılda  8 oyun: Azizname, Tavşan Tavşanoğlu, Mor Şalvar, Benim Naçiz Vücudum, 3 Nalla Bir At, Deli Dumrul, Yolcu, Bahar Noktası. Beşinin yönetmeni sensin.  Başka yönetmen bulamadın mı?  Sekiz oyunun altısı ülkemizde daha önce de oynanan oyunlar. 1 oyunu senin ekibinden canlı seyrettim. 7 oyunu okudum biliyorum. 6 oyunu daha önce farklı topluluklardan  seyretmiştim. İzmir BB ŞT tanıtım videolarını izledim. Benim o oyunlara gelmem için bana farklı bir ufuk göstermen lâzım. Senin naftalinli rejilerin benim için cazip değil. Benim tiyatrodan beklentim farklı. Seyircinin ilerisinde dünya çapında  bir tiyatro bekliyorum. İçeriği derin ve zeki biçimi yenilikçi bir tiyatro. Arian Mnouchkine’i onun için örnek verdim. Senin yaptığın repertuvar tiyatronun en temel(ve basit) özelliklerini kullanan bir tiyatroya ait. Oyuncuları da geliştirmez. Yerinde koşturur. Tiyatro stajı yerine geçer. Tiyatro eğitiminde öğrencilere çalıştırılan sene sonu oyunlar gibi. O bile bizde geri. Harward Üniversitesi’nin sayfasına gir bak bakalım. Orada tiyatro eğitimi alan gençler senden çok ileri. Romanya, Polonya, Japon vb tiyatrolarına bak. Sen ancak yandaşlarının övgüsünü ve ödülünü alırsın.  Onlar da seni kurtaramadı.

Türk Tiyatrosu’nun yüzük taşı olarak saydığım Deli Dumrul’u konu olarak beğendiğim için seyretmeye gelmiştim. Hayal kırıklığı oldu ama senin ufkunu gösterdi bana.  Senin genel sanat yönetmeni olmanın bir tek iyi tarafı var. İnsanlar yetersizlik seviyesine kadar yükselir. Senin de yetersizlik seviyeni görmüş olduk. Yaşın 80’e dayanmış. Hâlâ 3 yıl daha istiyordun. Yolu tıkamaman çekilmeyi bilmen lâzımdı. Keşke kendini o koltuğa aday yapmasaydın.  Seni kenara koydular. İyi oldu.

Melih Anık

 

Not: Kullandığım üslub için okurlardan özür dilerim. İlk defa böyle yazdım. Yücel Erten kaşındı. 

Yücel Erten'in yazısı:

https://tiyatrodergisi.com.tr/yucel-erten-yazdi-kerameti-kendinden-menkul-bir-kadi/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder