23 Ekim 2023 Pazartesi

İzmir BB Şehir Tiyatrosu'nda Hayalkırıklığı Bir Oyun: Deli Dumrul

 Yaklaşık 10 yıldır yılın büyük bir kısmını İzmir’in  beldesi Çandarlı’da geçiriyoruz. Bu yıl yazı kapatırken İstanbul’a dönmeden önce tiyatro sezonunu Çandarlı’ya bir saat mesafedeki İzmir merkezde açmak istedik. Zamansal programı seyredeceğimiz oyunlara göre yaptık. Listenin en başına da İzmir BB Şehir Tiyatrosu’nun Deli Dumrul’unu yazdık. Temel nedenler şunlar idi: Dede Korkut Destanı’nın Türk Tiyatrosu’nu uluslararası alanda temsil edecek özü içeriyor olduğuna duyduğumuz inanç, Güngör Dilmen’in yazdığı Deli Dumrul’un dili ve iletisi yönünden sağlam bir oyun  ve oyunu Usta sayılan bir yönetmenin yönetmiş olması.



Deli Dumrul’u ilk kez seyretmeyecektim. Daha önceki seyredişlerim için araştırmalar yapmıştım. Bu kez hem onları hatırlamak hem de yeni bilgiler edinmek için araştırmalarımı genişlettim. Yeni makaleler yeni kitaplar okudum. Edindiğim bilgileri derledim. Aşağıdaki satırlarda öncelikle bu oyunu yeniden yapacak olanlar ve  okurlar için paylaştım.

Dede Korkut

 Dede Korkut (Korkut Ata) Oğuz Türklerinin eski destanlarında yüceltip kutsallaştırılmış köy hayatının geleneklerini ve törelerini çok iyi bilen, kabile teşkilatını koruyan yarı-efsanevi bir bilgedir ve Türkler’in en eski destanı olan Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyelerin anlatıcısı ozandır.

Adı tarihî kaynaklarda ve çeşitli Oğuz rivayetlerinde kimi zaman sadece “Korkut”, kimi zaman “Korkut Ata” olarak geçer; Batı Türkçesinde “Dede Korkut” olarak da anılır. Sirderya havzasında tespit edilmiş halk anlatıları onu bir baksı (Şaman) olarak tanıtırken yazılı kaynaklarda hükümdarlara vezirlik, müşavirlik yapmış bir Müslüman Türk velisi olarak tanıtılmıştır. Oğuzların İslâm’ı kabul edişlerinden önceki dönemlerin bir kâhini (kam, baksı) olduğu, İslâmlaşma sürecinde kültürel değişime paralel olarak bir evliya kimliğine büründüğü düşünülür. 2018'de TürkiyeAzerbaycan ve Kazakistan'ın UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listeleri'ne dahil edilmiştir. (wiki)

Rivayetlere göre Dede Korkut yaşlıdır bilgedir keramet sahibidir geleceği bilir gaipten haber verir mucize sahibidir ozandır kopuz çalar. Oğuz Kaan ile Dede Korkut birlikte anılmaktadır. Dede Korkut halkın sıkıntılarını danıştığı bir hâkim Oğuz’un zorlu düşmanlarını yenmesi için çareler arayıp bu yolda kerametler gösteren bir mübarek ve bilgili bir ozandır. (Banarlı ve Gökyay) Kısaca Dede Korkut Türk dünyasının onur duyduğu itibarlı bir şahıstır. Halk kültüründe saygı ve sevgi duyulan bir figürdür.

Dede Korkut Destanı

Pek çok kaynak Dede Korkut Destanı’nı yere göğe koymaz. Kitap hakkında söylenenlerden yaptığım özet şöyledir:

Türk edebiyatının bütün eserlerini terazinin bir kefesine Dede Korkut’u öbür kefesine koysanız Dede Korkut ağır basar. (Fuat Köprülü)

Türk Kültür dünyasının en önemli en değerli ve başta gelen şahaseri Dede Korkut kitabıdır. (S.Sakaoğlu-Nurullah Şahin)

Destan Oğuz Türklerinin varlığını gösteren hayat normlarını güzelleştirip kendi içinde koruyan ve bugün bize sunan temel hayat pasaportudur. (K.Abdulla)

Metaforlar içinde bulunduğumuz dünyayı anlamamıza yardımcı olan düşünsel ve görsel bir araçtır. (Baydak Özen ve Demir)

Hikayeler her dönemde yorumlanarak zenginleştirilebilecek anlatma tarzı ve hassasiyetine sahip nitelikler taşır. (Aktaş)

Türk edebiyatı geleneği içerisinde önemli yeri olan Dede Korkut Hikâyeleri, kökleri İslâm öncesine dayanan kültür ögelerini içerisinde barındırması, kolektif bilincin taşıyıcısı olması, devlet-iktidar-halk ilişkisini yansıtması gibi özelliklerinin yanında hikâye etme/anlatma sanatı bakımından da önemli metin koleksiyonlarından biridir. (Yasemin Bayraktar)

Dede Korkut Kitabı hiç şüphesiz Oğuzname’dir veya Oğuzname’nin bir bölümüdür. Dede Korkut bu Oğuzname parçalarını tertipleyen düzenleyen ve anlatan kişidir. Dede Korkut Kitabı  veya Dede Korkut Destanı denilince ilk akla gelen Dresden ve Vatikan nüshalarıdır. (Prof.Dr.Necati demir)

İlginç bir bulgu da Admetos ile Deli Dumrul hikayesi arasındaki benzerliktir. Hükümdar Admetos ve Deli Dumrul’da ortak olan hem Yunan hem de Oğuz mitolojisinin en ilgi çekici konu labirentlerinden biri de aile içi ilişkilerin “oğul-anne” ve "karı-koca” hatlarıyla ilgilidir. Admetos’un büyük bir derdi vardır. Ölüm tanrısı Thanatos sevgili karısı Alkestis’i elinden almış ve yeraltı diyarına götürmektedir. Thanatos aslında Admetos’un peşinden gelmiştir. Ama tanrıların özellikle de Apollon’un Admetos’a her zaman yardımı olmuş ve tanrılar eğer Admetos ölmek istemiyorsa canı yerine can bulsun razı olalım demişlerdir. Ancak bu durumda ölümden kurtulabilecektir. Admetos kendi yerine ölmeleri ricasıyla anne ve babasına müracaat eder. (Kemal Abdulla- Gizli Dede Korkut) Bu husus Deli Dumrul’u Batı ile bağlar.

Dede Korkut Destanı Türk dünyasının ortak kültür değerlerindendir. Dede Korkut Türklüğün derin hafızasıdır.

Güngör Dilmen’in Deli Dumrul’u

Güngör Dilmen, Deli Dumrul oyununda model metnin olay örgüsüne ileri düzeyde bağlı kalır. Ana metinde olduğu gibi ikincil metinde de Deli Dumrul kuru bir çayın üzerine köprü kurar. Zor kullanarak geçenden otuz (model metinde otuz üç) geçmeyenden kırk akçe alır. Kurduğu köprünün yakınlarına konan bir topluluğun yiğit birini kaybetmiş olduğunu öğrenmesi üzerine Azrail’e meydan okuması, bunun Tanrı’nın gücüne gitmesi, Azrail’le giriştiği kavgayı kaybetmesi, canının yerine can bulmaya çıkması, annesinin ve babasının oğulları Deli Dumrul’un yerine can vermek istememesi gibi vak’a halkaları ikincil metinde de yer alır. Yazar olay örgüsünün yapısına ileri düzeyde bağlı kalır. Bu bağlı kalma, yazarın yazma yöntemini göstermenin yanında Duha Koca Oğlu Deli Dumrul hikâyesinin modern çağ için de anlam ürettiğini göstermesi bakımından önem taşır. Bununla birlikte ayrıntıda kalan kimi değiştirme ve eklemelere başvurulur.(Bayraktar)

Güngör Dilmen, yenidenyazma yöntemiyle kaleme aldığı Deli Dumrul oyununda model metnin olay örgüsünden fazla uzaklaşmadan bir tiyatro oyunu ortaya koyar. Bu oyunda olay örgüsüne model metinde olmayan kimi vak’a halkaları ve sahneler ekler. Kimi zaman da ana metindeki ögelerde değiştirme, dönüştürme ve eksiltmeye gider. Bu tür uygulamalar, metin kurma stratejisiyle ilgilidir. Güngör Dilmen’in metninde olan Elif’in Canguzoğlu’yla beşik kertmesi olması, Yiğit Pazarı sahnesi, Dede Korkut’un Deli Dumrul’u dövmesi, Dumrul’un Elif’e nar getirerek sevgisini bildirmesi, Elif’in Dumrul’la evlenmeye karar vermesi, Dumrul’un haksızlıklarla savaşmaya karar vermesi, Kırk Yiğit’in Bamsı Beyrek’in uşağıyla tavla oyunu oynadığını söylemesi ana model metinde yoktur.  Ana model metinde yer ve zaman belirsizdir. Oyun başında “Oyun, bin yıl önce ̶ Bugün, Oğuz illerinde ̶ Anadolu’da geçer” epigrafı yer alan Deli Dumrul’da yazar, konusu bin yıl önce geçen olaylar dizisini günümüz için de anlam üretebilecek bir yapıda kurar. Bu bağlam içinde Deli Dumrul oyununda Türk epik destan geleneğinin dışında kelimeler ağının ve üslubun da kullanıldığı görülür. Metinde yurttaş, yatırım, alın teri, vatana hizmet, sermaye vb. şeklinde geçen kelimeler, modern çağın ürettiği ve beslediği kelimeler ve kavramlardır. İdeolojik göndermeleri bulunan vatana hizmet, sermaye, eşitlik, kalkınma, özgürlük, barış gibi çağdaş kelime ve kavramlar, tiyatro metninin içeriğini ve bağlamını ana metinden ayrıştırır.(Bayraktar) Dilmen oyunu zaman içinde kaydırır ve bugün ile bağ kurar. Yâni ilave bir şey yapmayıp metni aynen oynasanız metin yeterlidir.

Dilmen ana model metnin dil ve söylemine yer yer göndermeler yapar ona öykünen bir dil ve söylem kurar. Adaletsizliğin toplumun sosyal bünyesinde yarattığı yıkım üzerine kurulan oyunda yazar ana model metne ileri düzeyde bağlı kalarak olay örgüsü mekan zaman kişiler dünyası metnin anlam dünyasına ve iletisine ileri düzeyde bağlı kalır. Dilmen ana model metne saygıyla yaklaşır.

Modern çağın ve yaşanan hayatın anlamını metnin dünyasına taşıyarak düşünsel/ideolojik zeminde kimi göndermelerde bulunur. Bu göndermeler temelde adalet kavramı etrafında şekillenir. İnsanların zorbalıkla başka insanlara boyun eğdirmesinden, emek sömürüsünden, çalma ve çırpmaya dayanan zenginliklerden felsefi düzlemde Tanrının adaletinin tartışılmasına kadar genişleyen yeni ve sorgulayan bir metin inşa eder. Duha Koca Oğlu Deli Dumrul hikâyesinde yer alan ve evrensel anlam taşıyan ölümden kaçma arzusunu Güngör Dilmen, yenidenyazma yoluyla ezen ezilen, sömüren sömürülen dünya düzeninin değişmesi ve yerine adaletin ve hakkın egemen olduğu bir dünya gelmesi gerektiği ütopik algısıyla genişletir.(Bayraktar) Adalet Deli Dumrul oyununun şah damarıdır. Denilebilir ki Deli Dumrul adalet kavramı üzerine yazılmış bir anıt metindir.

Yücel Erten’in Rejisi

Yücel Erten oyun dergisindeki yazısında ‘Kuru kalabalıktan uzak oyuncunun enerjisine ve toplu oyunculuk anlayışına dayalı şovenizmden kaçan mizahtan beslenen dinamik görseli güçlü bir anlatım anlayışı benimsediğini’ yazmış. ‘Anadolu’da belki binlerce yıldan bu yana süregelen seyirlik oyunlar bu sahneleyişte çıkış noktamız oldu.’ diyor Erten. ‘Köylü ya da göçebe tiyatrosu diyebileceğimiz arkaik örnekleri anımsatan bir yol. 33 yıl önce seçtiği doğrultuya sadık kalarak İzmir seyircisinin karşısına çıktıklarını’ yazmış. Yücel Erten’in rejisinde bir tek hedef var. Komik olmak seyirciyi güldürmek. (Ama seçtiği komiklik mizahi değil.) Bu niyeti ve hedefi neredeyse her sahnede görülüyor. Girişte köprü üzerine dizilmiş oyuncuların oyunculuk stilleri ve mizansen, Dede Korkut’un Deli Dumrul’u dövdüğü sahnede  Dede Korkut’un bir başka oyuncunun sırtına çıkarılmış ve karnından konuşuyor olması, aynı sahnede Deli Dumrul’u döverken kungfu tekmesi atması, bir önceki sahnede üst üste duran iki oyuncunun yan yana durmasıyla ortaya çıkan ve  iki oyuncunun fiziksel farklılıklarından doğan görüntü, tahtıravanda taşınan bıyıklı rakkase, karınlarından deve başları çıkarıldığı için deve sanmamız istenen  deve kafilesinde bir devenin önündeki devenin kıçına deve başıyla vurması, Yiğit Pazar’ında hünerlerini gösterirken yiğitlerin tekerleme söylemeleri yönetmenin komik bulduğu unsurlar. Bu seviye Dilmen’in mizahi metni yanında çok sönük kalıyor. Dilmen’in metni mizahi ironik Yücel Erten’in eklemeleri panayır komikliği. Yönetmen biçimi öne çıkarırken özün gücünü yok etmiş.  

Erten rejisinde Canguzoğlu kervanının sahneden geçişi oyun temposunu düşüren bir sahne. Dilmen’in notundan anladığımız ilk sahnede yoksullara karşı zorba ve acımasız olan Deli Dumrul’un varlıklı insanlara karşı bir şey yapamaması. Yâni oyunun temel omurgası olan adalet fikrinin işlenmesi o sahnede başlıyor.  Dilmen o sahneyi şöyle tarif etmiş: ‘Canguzoğlu’nun Bezirganları her adımda ikili çan vuruşlarıyla develerin yürüyüşlerini yansılayarak sahneye girerler. Zengin kürkler giysiler içindedirler.’ Bu sahnede asıl vurgulanması gereken Canguzoğlu’nun zenginliği ve Deli Dumrul’un çaresizliği. Dilmen’e göre oyuncuların deve olması gerekmiyor yürüyüşleri deveyi hatırlatmalı. Bu çok ince bir metaforik bir anlatım ki Erten’de bunu göremiyoruz.

Erten’in köprüyü sahne önünde kurması ve beklediği komiklikleri dar tahta üzerine sıkıştırması  ve de kendince ilgi çekici bulduğu kervan geçiş sahnesi Dilmen’in iletisini bozuyor.  Dilmen’in metnindeki köprü ‘Arka alanda sağda garip bir köprü bir başından görünür. Yukarı doğru kemerlenir ve gözden gider.’ Aslında bu form oyuna daha uygundur. Köylüler  Deli Dumrul’un zoruyla koyun gibi sahne dışına bu köprüden sürülüp çıkarıldıktan bir sahne sonra Canguzoğlu kafilesi aynı köprüden sahneye doğru serbestçe geçerek gelebilir. Erten’in rejisinde sahne önünde kurulan ve  sahneye paralel  tahta köprüden köylüler türlü akrobatik hareketlerle ve komiklikler yaparak geçer ama Canguzoğlu kafilesi köprünün etrafından dolaşır. Bu da Dilmen’in vurgulamak istediği düşünceyi silikleştirir.  

Dilmen’in mizahını  Yiğit Pazarı tarifinde görmek mümkün.   Metinde Yiğit Pazarında sıra sıra kendisini satılığa çıkarmış gençler görülür. Önlerindeki tabelalarda yer alan ibareler yiğit kavramının içinin boşaltılmasına yönelik bir anlam taşır. Bunlardan birkaçı satılık yiğit, kiralık er, paralı asker, efendi aranıyor, savaş artığı, her türlü vur kır, devlet güvenlik yardımcıları, ucuz yiğit bulunur ve benzeri şekillerdedir.(Bugünkü ortama uygun neler bulunurdu kimbilir! ‘Çılgın proje’ ve ‘kanal’ sözleri ile siyasi dokundurma yapmak basit(ucuz) kalıyor.) Türk destan geleneği içerisinde kırk sayı nitelemesiyle ifade edilen kırk yiğit kavramı, yine mizahî ve ironik bir şekilde ele alınır. Pazara kırk yiğit satın almak için giden Dumrul’un parası, ancak bir yiğit almaya yeter. O da itibarını korumak konusundaki çözümü, pazardan aldığı ve adını beğenmediği satılık yiğide Kırk Yiğit adını koymakta bulur(Bayraktar) Yücel Erten üstleri çıplak(1990’da gömlekli) yiğitleri tek tek meydana çıkarır kendilerince hünerlerini gösterirken diksiyon tekerlemeleri söyletir. Bu noktada duralım. Sahnede gösterilen hünerler sıradan olmamalı. Aynı şekilde oyuncuların dansları da bir düğünde meydana çıkıp oynayan kişilerin göbek atmaları gibi olmamalı. (Kaldı ki bazı köy düğünlerindeki danslar Deli Dumrul’da gördüğümden daha estetiktir.) İçinde estetik  uyum ve ahenk olmalı. Oysa ki hünerler de danslar da dövüş sahnelerinin koreografisi de sahne estetiğinden çok uzak salapati.  Gelelim diksiyon tekerlemelerine. Dede Korkut’un mükemmel ata sözleri var. Yücel Erten diyelim 1990’da bilmiyordu. 33 sene içinde bir rejisör araştırıp oyununa katamaz mıydı? 33 sene sonra aynı reji mi çıkarılır sahneye!

Güngör Dilmen Azrail’in Güvercin olup uçtuğunu yazmış. İlk oynanışta sahneye gerçek güvercinleri atan Erten bu kez Deli Dumrul’a kollarını kanat yaptırıp çırptırarak Azrail’in uçtuğunu anlatmış. Dilmen’in metninde Azrail çalgıcı olur doktor olur. Herkesten biridir. Dilmen Azrail’in halk arasında ve halk gibi görünmesinin hazırlığını yaptıktan sonra Deli Dumrul’un yanında yürütür yağmurdan kaçırır meyhanede kadeh tokuşturur. Erten çalgıyı’yı kukla oynatıcısı yapmış ona sözsüz oyun oynatarak sahneyi gereksiz uzatmış. Bu tercih çalgıcıdan daha iyi değil. Erten  Deli Dumrul’a sırtında Azrail’i taşıtmış. Sırtta taşınmak yük olmak anlamına geliyor herhalde ama Azrail’in öyle bir ağırlığı yok. Azrail’i oynayan oyunca elinde/bedeninde taşıyacağı güvercini hatırlatan bir şey ile Deli Dumrul’un başının üstünde uçarak(?)ona yoldaşlık edebilir. Metaforik anlatımlar oyun içinde anlamlı ve tutarlı olmalı.

Oyundaki ölüler korosu Erten’in rejiye ilavesi. Metafor olarak oyunda  yama gibi kalıyor.  Kullanılan masklar 1990’dan kalma. Aynı oyuncu korosunun bir örnek Karadeniz’i hatırlatan giysileri gibi. Oyun kitapçığında Yücel Erten’in ve  Babür Tongur’un yazılarında anlattıkları müziği sahnede bulsaydım keşke. Oyunun koreografisi Salima Sökmen’e ait. İsmi oyun kitapçığının kapağında Babur Tongur ile aynı satırda yazılmış ama kitapçıkta Babur Tongur’a ayrılan üç sayfadan geçtim kendisine bir sayfa ayrılmamış. Oysa ki Salima Sökmen Babür Tongur gibi 1990’dan kalan bir kader ortağı. Sahne Tasarımı fikri 1990’dan kalma. Röpriz bir oyunda tasarımcıların da işi zor.  

Erten oyunculuk yeteneklerine bağlı basit köy tiyatrosundan bahsediyor. Köylü kültürünün zenginliğini halk türkülerinde halk oyunlarında görmek mümkün. Deli Dumrul rejisi hem içerik hem de biçimsel açılardan  o kültürel zenginliğin  gerisinde kalmış. Erten eski oyunlarını sandıktan çıkarıp çıkarıp tozunu bile almadan sahneye getiriyor. Bu en azından seyirciye ayıp.

Benim içime en çok batan Dede Korkut’un düşürüldüğü durumdur. Aynı kostüm içinde birisinin sırtında sahneye giren komik olması istenen küçük bedenli erkek oyuncu ikinci girişinde onu taşıyan iri yarı erkek ile aynı kostüm içinde yan yana birbirine bağlı duruyor. Görünüşten komiklik bekleniyor ama bu görünüşler benim içimi acıtıyor. Hele Dede Korkut’un Deli Dumrul’u döverken sandık üzerinden savurduğu kungfu tekmesi sadece cahilleri güldürür.  ‘Dede Korkut adaleti’ ve  ‘Dede Korkut düzeni’nden bahseden bir metinde Dede Korkut’u küçülten bu yorum doğru olmamıştır. Usta denilen bir yönetmen tarihimizin değerlerini böylesine harcama hakkına sahip değildir. Yönetmenin tarihe de borcu var. Aslında bir tarih şuuru gerekli. Öte yandan bir yönetmen reji yaptığı metni geçmelidir. Yazardan daha zeki akıllı estetik olamıyorsa kafasına göre takılmamalı ben yaptım oldu dememeli.

Seyirciyi güldürme amacı taşıyan rejisörlerin seyirciye dalkavukluk yaptığını düşünüyorum. Böylelikle akıllarınca onların seviyesine iniyorlar. Oysa tiyatro seyirciyi kendi seviyesinin üstüne çıkarmanız gereken bir sanattır. İlişki mıknatıs ile metal arasındaki ilişkiye benzer. Mıknatıs metale çok yakınsa onu kendine yapıştırır. Çok uzaksa çekemez. Aralarında öyle bir mesafe olmalıdır ki mıknatıs metali çeksin. Erten’in Deli Dumrul rejisi seyirciye yapışmış. Hamlet oyunculara ne diyor? ‘Ölçüyü kaçıran oyuncu cahili güldürür/ Ama kültürlüyü sıkar oysa’(Tarık Günersel tercümesi)

Dede Korkut hikayeleri Türk Tiyatrosu’nun dünyaya açılma kapısıdır. Ben bir oyunu West End’de Broadway’de seyretmek isterim. Bu dünya tiyatrosuna armağan olur.  Bu da ancak geniş bir ufuk, araştırma, isini ciddiye alma, sürekli mükemmeliyet arayışı  ve teknik alt yapıyla ve tabii ki çok iyi oyuncularla ve eğitmenlerle. Müracaat eden 850 kişiden seçilen bu oyuncular jürinin mi yoksa bizdeki oyunculuğun mu eksikliğini gösteriyor? Belki de oyunculara haksızlık ediyorum. Belki içlerinde çok yetenekli oyuncular var. Ancak bu oyundan yansıyan oyunculuklar ‘idare ediyor’ müsamere gibi. Bunun ana nedeni reji.  Bu reji oyuncuların yaratıcılıklarını da kısıtlıyor. Oyunculara yazık oluyor.

Kendi bildiğinden şaşmayan geçen 33 sene içinde oyununa yeni bir derinlik kat(a)mayan bir rejisör yorgundur. Benim kısa bir araştırmayla bulduğum literatürdeki hususlara benzer noktaların dikkate alınmamış olması üzüntü vericidir. Tiyatro matematik değil. Ben üniversitede iken bazı Hocalar arşivden çıkardıkları defterlerin sararmış sayfalarına bakarak ders anlatırlardı. Mühendislikte olur ama sanat değişen enerjik canlı bir şeydir. Erten’in  1990 rejisinde kalması bana çok ünlü bir profesörün çevirdiği bir Shakespeare oyununun 18. Baskısı yapılmasına rağmen birinci önsözde kalmasını hatırlatıyor. DT Genel Müdürü iken ‘ Dinamik bir anlayış geliştirmek zorundayız. Gerek düşünsel ve gerekse sanatsal boyutlarda aşınmış ve günümüzün isterlerine cevap vermez olmuş yapımızı değiştirmek zorundayız’ diyen bu Yücel Erten midir? O gün ‘Başka ülkelerin tiyatrosuyla yarışa girilebilir duruma gelinmesini daha diri daha lezzetli bir çizgiyi hedef alan’ Erten Deli Dumrul’daki rejisiyle mi tiyatromuzu dünya sahnesine çıkaracak dünya tiyatrosuyla yarışacak? Bahsettiği dinamik anlayış röpriz oyunlar mıdır?  

Çevirileri, rejileri, kitapları, yöneticiliği ile  Türk Tiyatrosu’nun 60 yılında var olmuş Yücel Erten’in Deli Dumrul’u müsamere kıvamında bir hayalkırıklığı oldu. Sezonu maalesef kötü bir oyun ile açtık.  Erten’in Deli Dumrul’u ne Dede Korkut’a ne Deli Dumrul hikayesine ne de Güngör Dilmen’in metnine yakışmaktadır.  Erten Türk dünyasının abide eserlerinden birinin içini boşaltmıştır.  Ben kendisini ‘iyi’ hatırlamak istiyor(d)um.

Melih Anık

Kaynak:

Deli Dumrul ve Akad’ın Yayı Adam Yayınları

DT Deli Dumrul 1990 oyun kitapçığı

Kemal Abdulla Gizli Dede Korkut

Dede Korkut Destanı - Prof.Dr.Necati Demir

DELİ DUMRUL’UN SAHNEDE YENİDEN HAYAT BULUŞU: GÜNGÖR DİLMEN’İN DELİ DUMRUL OYUNU VE YENİDENYAZMA Yasemin BAYRAKTAR Dr. Öğr. Üyesi, SDÜ Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü,

DEDE KORKUT KİTABI HAZIRLAYAN: SADIK YALSIZUÇANLAR

DEDE KORKUT HİKÂYELERİ’NDEKİ METAFORLAR Nurullah ŞAHİN

Bir Reji Çalışması Akad’ın Yayı(tez) Hakan Altun

 

Not: YouTube’da Yücel Erten’in kendi sayfasında oyunun ilk versiyonunun (1990) 12 dakikalık bir videosu var. Onu izleyince Yücel Erten’in röpriz yaptığını anlıyorsunuz. Röpriz Erten’e göre o kadar doğal ki 2023 yılındaki yazdığı yazı 1990 oyun broşüründeki yazının neredeyse aynısı. Hatta bugün o günkü yazısında yazdığı  Genel Müdürlük ile yaşadığı sorunu neredeyse aynı cümlelerle yeniden yazmış. https://www.youtube.com/watch?v=i9oSKkUONlE

1990 yılında DT tarafından bastırılan oyun kitapçığı standart fotokopi kağıdına siyah beyaz basılmış ve toplam 26 gram. 2023 yılında İzmir BB Şehir Tiyatroları tarafından bastırılan oyun kitapçığı 1.sınıf kuşe kağıda renkli bastırılmış toplam 84 gram. Sanıyorum internet sayfasında oyun kitapçığının pdf kopyası var. Bedava dağıtılacak kopyaların basımında tasarrufa dikkat edilmesini tavsiye ederim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder