8 Ocak 2023 Pazar

İBB Şehir Tiyatrosu'nda Suat Derviş ve Fosforlu Cevriye 2022

 Yazıma bu oyunu repertuvara alan İBBŞT’nu kutlayarak başlamak isterim. Bunun birkaç nedeni var: Suat Derviş’i gündeme getirmesi, Gülriz Sururi’yi anma vesilesi yaratması, bir ödenekli tiyatronun sorumluluk ve görevini idrak ederek  konusunu kendi toplumundan alan ve toplumsal çıkarımları olan bir oyun seçmesi,  Türk Tiyatrosu’nda tamamen ‘bizden’ olan bir müzikli oyun oynayarak bir taraftan müzikli oyun ekiplerinin ve de seyircinin  yetişmesine katkı vermesi, tiyatroda örnek olması, canlı orkestra ile bir müzikli oyunu 35 liraya halka ulaştırması. Bu nedenlerle bu oyunu  Zorlu PSM vb özel kurumların ithal malı ve fahiş fiyatlı  müzikli oyunlarına yüz kere tercih ederim. Seyrettiğim gün salondaki  beğeni alkış ve nidalardan sosyal medyadaki övücü paylaşımlar ile oyunun kapalı gişe oynanmasından emeğin karşılığının alınmış olmasından da memnunum. Ancak bu giriş yazımın geri kalanındaki eleştirilerime engel değil. Böyle bir oyun için çok emek harcanmış. Ama  ben eleştirilerimde  emeği bir oyunun başarısı için yeterli kavram olarak almıyorum.



Suat Derviş

Fosforlu Cevriye romanının yazarı Suat Derviş(1905-1972)  eğitimli ve varlıklı bir aileden gelir. Kendisi de çok eğitimlidir. 1919-1920’de ablası Hamiyet Hanım’la birlikte Berlin’de Sternisches Konservatuarı’nda okur. Berlin’de müzik eğitiminin ona uygun olmadığına kanaat getirip gizlice Edebiyat Fakültesi’ndeki Felsefe bölümüne geçiş yaparak eğitimine devam eder.   Suat Derviş “İnsan sadece kişisel hazlardan, mutluluklardan ibaret değil  kurduğu ve içinde yaşadığı topluluğa karşı bazı ödevleri sorumlulukları olan bir canlıdır” (Kuçuradi) ifadesinin yaşayan bir örneğidir.

Suat Derviş  topluma karşı bir mücadele hâlindedir. Bu mücadelesi “etik” meselesi ve ahlâkı sorgulaması üzerinde yükselir. Kişiyi iyi ve doğru yapan nedir? Toplumun ahlâk anlayışının sınırları ve sorunları nelerdir? Suat Derviş eserlerinde önce kişinin kendisi için iyi ve doğru olanı sonra da bunun toplumun standartları ile olan uyumunu veya çatışmalarını sorgular erkek dilli ahlâkla çatışır ve “feminist bir ahlâk” örneği sunar. Romanda toplum tarafından dışlanan karakterlerin “ahlâkını” ortaya koyar  “sokaktaki ahlâkın” ne olduğunu sorgular. Bu karakterler içinde hırsızlar, esrar satıcıları, orospular, kadın satıcıları vb vardır.  Romanda  vücudunu satan kadınlardan bahsederken “güvenilir  mert becerikli melek yüzlü” şeklinde ifadeler kullanması onun duruşunu ortaya koyar.

Suat Derviş Lozan ve Montrö konferanslarını muhabir olarak izlemiştir.

1926’da İkdam Gazetesi’ne kadın sayfası hazırlamıştır. 1970’te Türkiye Devrimci Kadınlar Derneği’ni kurar. “Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum” yazısı Derviş’in komünistliğini tescilleyen bir metin olur. Bu yazıdan sonra Suat Derviş ataerkil bir toplumda kadın olarak yazmanın bedelini öderken bir de ‘komünist’ olarak yazmanın dışlayıcı etkisini yaşar. Suat Derviş mücadeleyi bırakmaz ve gazeteci Neriman Hikmet ile birlikte 1937’de Yeni Edebiyat dergisini kurar.

Nazım Hikmet’in ‘Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını / Bir kere eğemedim bu kadının başını’ dediği kadındır.

Suat Derviş Attila İlhan’ın O Karanlıkta Biz romanının kahramanları arasındadır.

Suat Derviş  Türk romanını Batı’ya tanıtan ilk isim, Avrupa’ya gönderilen ilk kadın gazeteci, ‘Fransızca’ya tercüme edilen ilk Türk romancı, ilk toplumcu-gerçekçi yazar olarak anılır.

Gülriz Sururi

Gülriz Sururi Liz Behmoaras’ın Suat Derviş Efsane Bir Kadın ve Dönemi isimli kitabını  okuduktan sonra  Behmoaras’a  ‘Onu tanıdığım güne dönmek  kıymetini bilemediğim için özür dilemek isterdim. Keşke bir gün Fosforlu Cevriye’yi oyunlaştırabilsem’ diye yazar. Suat Derviş ile yıllar önce bir araya gelmişlerdir. Suat Derviş romanı Gülriz Sururi’nin oyunlaştırmasını ve Cevriye’yi oynamasını istemiştir. Gülriz Sururi o günlerde kayıtsız kalmıştır. Ama romanın oyunlaştırma hakkı ondadır. 28 Şubat- 16 Mart 2008 tarihleri arasında romanı oyunlaştırır. Oyunun müziklerini yapması için  Atilla Özdemiroğlu’na teklif götürür kabul görür.  Özel tiyatrolarda sahnelenmesinin mümkün olmayacağını anlayınca  Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’e telefon açar. Çok sıcak karşılanır. 2008’in Ağustos’undan itibaren çalışmalar başlar ve Fosforlu Cevriye o yıl sahneye çıkar. Üç yıl sahnede kalır.

Gülriz Sururi romana yaptığı eklemelerle ‘sokaktaki ahlakın’(ahlaksızlığın)  toplumun kurumlarına sinmiş ahlaksızlığın yanında daha ahlaklı kaldığını vurgulamış gibidir. Bu çerçeve içinde Suat Derviş’in temel meselesinin altını kalın çizgilerle belirginleştirmiştir. Ancak romanın geniş kapsama alanını bir oyunda sahneye getirmek zordur. Bu nedenle de uyarlamanın Suat Derviş’in romanının içeriğini tam yansıttığını söyleyemeyiz.  Ancak diyaloglar içinde ince dokunuşlar ‘forshadow’lar dramaturjik olarak Sururi’nin tiyatrodaki ustalığını gösterir.     

Fosforlu Cevriye(Roman)

Roman annesi ve babası olmayan kendi deyimiyle mantar gibi yerden bitmiş Cevriye adlı bir sokak kadınının hayatını anlatır. Romanın en önemli meselesi toplumun dışına itilmiş alt sınıfların hayatını anlatmak ve onları sistemin dışına iten sebeplere kişilere ve düzene odaklanmaktır. Yazar toplumun dışında kalmış karakterlere odaklanarak  onların sesi olur ahlaki ve sınıfsal sorgulamalar yapar. Ben Cevriye’nin kişiliğinde Carmen’den(Bizet) izler görüyorum.

Fosforlu Cevriye ( İBBŞT)

Kısaca söylemem gerekirse seyrettiğim Fosforlu Cevriye(İBBŞT) ne Suat Derviş’in kişiliğini ne romanı ve yazmaktaki amaçlarını yansıtıyor. İBBŞT’nın Fosforlu Cevriye’si tiyatroda bilinen eğlendirmeye öncelik ve ağırlık veren trükleri kullanarak seyircinin ‘damar’ına yönelmiş.  Yönetmen  “Böylesi kült bir roman karakterini sahneye taşırken özellikle romanın okurlarına karşı sorumluluk hissediyordum. Sırtımı romana dayayarak, sahnede kurulmasını istediğim dünya için çeşitli değişiklikler yaptım. Sonra Dramaturg Gökhan Aktemur ile metnin dramatik yapısını daha da güçlendirmek için çalıştık” diyerek  Gülriz Sururi’nin ‘romana sırtını dayamamış ve sağlam bir dramatik yapı kuramamış olması’ gibi yanlış anlaşılmaya açık bir ifade kullanmış olsa da aslında Gülriz Sururi’nin tekstinin büyük bir bölümünü ve akışını kullanmış. Gülriz Sururi’nin tekstinde olmayan idamlık Şefika’nın hikâyesi, hamam sahnesi, yolu sokağa düşmüş fiyakalı genç, çok sık araya katılan  dönem şarkıları, elinde kaşıklarla sahneye giren şortlu şapkalı Hacı Ağa, Sümbül Dudu’nun seyirciyi eğlendirmek için söylediği kantoların çokluğu,hastaneden yeni çıkmış Cevriye’nin elinde bir bezle altını silerek sahneye girmesi(düşük yapmış) ve  elindeki kanlı mendili sahne kenarına atması, Güllü’nün sahne arkasına attığı terliğin bir sahne sonra orkestra şefi tarafından Güllü’ye iade edilmesi, seyirciye atılan çantanın  salona inen oyuncuya seyirci tarafından verilmesi, sahnede gereksiz koşuşturmalar, ikinci perdenin başındaki  Haldun Dormen’in müzikli oyunlarının finallerini hatırlatır ama gereksiz sahne, meyhanede kavga sahnesi ‘sırtını romana dayamak’ olmuyor bence. Bunlar dramatik yapıyı da güçlendirmemiş. Aksine karikatürleştirilen tipler sulandırılmış sahneler  oyunun Suat Derviş çizgisinden uzaklaşmasına neden oluyor.  Romanı ve Gülriz Sururi’nin tekstini bilince ‘Metnin dramatik yapısını güçlendirmek ‘ iddiası ise havada kalıyor tabii ki. Oyun ağırlaşmış temposunu yitirmiş uzamış da uzamış.(Ara ile birlikte üç saat beş dakika) Hele Cevriye ağır paketi denize atarken dengesini kaybederek başını kayığın tahtasına çarpması sonucu bayılıp denize düşerken  duyulan tabancadan ateşlenmiş iki el silah sesi yanlış bir ifade veriyor  ve hiç de romana sırt dayandığını göstermiyor.

Roman Cevriye’nin sürgünden kaçıp İstanbul’a gelişi ile başlıyor ve ‘flash back’lerle ilerliyor.  Gülriz Sururi olayları sıraya dizmiş kronolojik bir anlatım yaratmış ve oyunu Cevriye’nin hastaneden çıkışı ile başlatıyor. İBBŞT da aynı akışı kullanıyor.  Öte yandan  Gülriz Sururi’nin romana sadakati de sorgulanabilir ama ilk oynandığı dönem(2008) ve kurum(Ankara Devlet Tiyatrosu) dikkate alınırsa İBBŞT(2022) onun kadar  cesaretli olamamış. Gülriz Sururi karakolda babasının ismi ile polisleri selama durduran delikanlı mahkemede ‘ Kız çok güzel / Rakının yanında iyi gider’ diyen hâkim karakterlerini kendisi yaratmış. ‘Romana sırtını dayamış’ İBBŞT Sururi’nin bu köpürtmesine kıyamamış aynen oynuyor.  Ama Gülriz Sururi’nin tekstindeki Kırk Yamalı Hoca’yı sahneye çıkaramamış. Gülriz Sururi sanki bugünleri görerek   bir Hoca  yaratmış ama İBBŞT makaslamış sahneye getirememiş. Kırk Yamalı Hoca romanda var. Derviş romanda şöyle anlatmış: Kirli, günahkar hayatında Kırk Yamalı Hoca’nın ona öğrettiği affedici  rızk verici, yaratıcı Allah'a karşı duyulan inanç nasıl temizleyen bütün günahlardan yıkayan bir bucak ise ona karşı duyduğu his de kendisini hayatın kirlerinden günahlarından uzaklaştıran bir melce (barınak sığınak) olmuştu.” Cevriye’nin kişisel gelişiminde çok önemli bir rolü var Kırk Yamalı Hoca’nın. Adam’ı tanıdıktan sonra Cevriye’nin Kırk Yamalı Hoca’nın anlattığı cennetten Adam’ın cennetine geçişini gösteriyor Suat Derviş. Kırk Yamalı Hoca Cevriye İşçi sahnesinde ‘iş tutmak’ için işçiden aldığı parayı dua etmesi için Hoca’ya vermesi Gülriz Sururi’nin ‘cinliği’ ama  Suat Derviş’in dünya görüşünün dramatik bir ifadesi.  Gülriz Sururi’nin yarattığı Kırk Yamalı Hoca’nın sahneye getirilememesi üstünde durulması gereken bir konu. 2008’den bu yana Türkiye’nin değişiminin de aynası. Romanı ve Sururi’nin metnini bilmeyenler  için atlanacak  bu hususu ben dikkate sunmak istedim.  Ödenekli tiyatroda oto sansür de denebilir. Hadi Sururi’nin hocasını almamışlar anladım ama Suat Dervişin hocasını koysaydılar oyuna bâri diye düşündüm.

 Romanda hayat hikayesi anlatılan pek çok karakter var. Arap Cemile, Çatlak Marika  Güllü Fışfış, Torpil şeref,  sele Şevket, Madrabaz Nuri, Kös Ayten .. Gülriz Sururi de onların hikâyelerine  gir(e)memiş. Romana sırtını dayamış ve kendince eklemeler yapmış İBBŞT o eklemeler yerine bu karakterleri işleyebilirdi. Zira Suat Derviş’i anlamak için o karakterlerin işlenmesi iyi olurdu. Suat Derviş birbirlerine yardım eden bu insanları anlatırken  ‘sokağın ahlakı’ diye bir fikrin peşinde. Cevriye mahkemede eline esrar paketi tutuşturanın ismini vermez . Suat derviş der ki: ‘Cevriye bu işten yakasını kurtamadı. Onda bir sokak ahlakı inancı vardı.

Romandaki Adam’ın Nâzım Hikmet ve/veya Reşat Fuat Baraner olduğu söylenir. İBBŞT keşke bunu hiç değilse Adam’ın görüntüsünde kullanmış olsaydı.

Karakolda ayna var şarkısının gerisinde de nice dramlar var. Karakolda Ayten’in ölümünü gören sokak kadınları dışarı çıkarken kimselerin bakmadığı o pis bulanık aynada kendilerine bakar yüzlerini gözlerini düzeltir saçlarını tararlar çoraplarını çekerler çamurlu ayakkabılarını mendille silip ‘sokağa’ çıkar. Suat Derviş ‘Biraz evvel Ayten'in başına gelenin korkusu hava­da bir ihtar gibi sallanıyordu.Hepsinin içinde şuurlu veya şuursuz bir korku uyur gibiydi. Kendilerine nasip olan neticeyi görmüşlerdi. Günün birinde bir karakol köşesinde, bir kaldırımın kenarında bir arsanın yabani otları arasında, bir hendeğin içinde tek başlarına bu dünyadan aynlmak.’ İBBŞT karakol sahnesinde sahnede bir aynayı gezdirip çıkarıyor. Karakolda ayna var bu şekilde ‘kanıtlanıyor’(!) ama aynanın romandaki yeri ve anlamı karikatürleştiriliyor.

İBBŞT’nin dramatik yapıyı güçlendirmek için bulduğu çözümler(!) reji anlayışını da  gösteren örnekler.

Ama Allah için  Sümbül’e söyletilen ‘ Başka bir para itibar görüyorsa bu işte başka bir iş var demektir’ sözü İBBŞT’nin ‘muhalefetini’(!) gösterirken oyunun genelinde doğaçlamaya ve seyirciyi güldürerek alkış alma eğilimi bence ‘güçlendirilmiş’(?) dramatik yapıya bir tehdit gibi geldi.    

Özellikle ödenekli tiyatrolarımızda kadrosu ve oyun künyelerinde isimleri olan dramaturgların ne iş yaptıklarını merak ederim. Dramaturg orada olmayanın sesidir bence. Yâni bu oyunda  Suat Derviş’in Gülriz Sururi’nin. Benim gördüklerimi görmemiş olabilir mi? Gerek yazarın gerek oyunlaştıranın/uyarlayanın fikriyatını  ruhunu korumak değil midir görevi? Belki de dedi ama dinletemedi. Yönetmen bildiğini okudu. Ama künyede  ismi olan  kabahate ortaktır.

Oyunun künyesinde oyuncuların isimleri arka arkaya yazılmış sürü gibi. Bu oyunculara haksızlık. Uyardım ama yazıyı yayımladığım güne kadar düzelmedi. Orkestrada hangi enstrümanı kimin çaldığını, oyunun reji asistanlarını biliyoruz da mesela Cevriye’yi hangi oyuncunun oynadığı yazılmamış. Ayıp günah.Tanıdığım oyuncular da var tanımadıklarım da. Ben de bu künyenin hak ettiği  oyuncu eleştirimi şöyle yazıyorum: Genel olarak iyi oynandı. Oyunculuk ortalaması ortalamanın biraz üstünde idi. İyi oynayanlar var idare edenler var göze çarpanlar var.

Oyunun teknik yapısına katkı verenleri de isimleri ayrı ayrı belirtilmiş olsa da  tek tek değerlendirmeyeceğim.  Oyuna katkılarından dolayı bazılarını tebrik ederim bazılarını uyarırım.  Yeri gelmişken söylemek isterim ki Gülriz Sururi’nin teksti şarkı sözleri ve Atilla Özdemiroğlu besteleri ile bir bütün. İBBŞT yeni besteler yaptırmış. İBBŞT’nın künyede Atilla Özdemiroğlu’na ait bir şey bırakmamış olması da vefasızlık gibi geldi bana.

İBBŞT seyircinin duygularına oynamış aklına değil. Bu duygusal yöneliş eğlendirme niyeti ile birleşince Suat Derviş’in hayatını adadığı düşünsel iklimden çok uzakta bir gösteri çıkmış ortaya.

Sonuç İBBŞT yöneticilerini ödül vericileri Suat Derviş’i bilmeyen romanı okumamış olan seyirciyi memnun edebilir ama beni üzüyor.

Melih Anık



Notlar: 

Gülriz Sururi tekstinin İBBŞT tarafından  bana gönderilmesi amacıyla gösterdiği anlayış ve verdiği izin için Sayın Zeynep Miraç’a teşekkür ederim.

İBBŞT müzikal demiş ama oyun müzikli oyun.

Gülriz Sururi de ‘uyarlayan’ değil ‘oyunlaştıran’

‘Sırtını dayamak’ birine bir şey güvenmek dayanmak anlamına geliyor. Bir romana sırtını dayamak  yaptıklarının temeli romanda var demek. Romana sadık kaldık demek. İBBŞT’nin Fosforlu Cevriye’si bu ifade ile seyirciye yanlış bilgi veriyor.




Oyunun Resmi Künyesi

FOSFORLU CEVRİYE

YAZAN

:

SUAT DERVİŞ

UYARLAYAN

:

GÜLRİZ SURURİ

YÖNETEN

:

YELDA BASKIN

MÜZİK BESTECİ

:

OĞUZHAN BALCI

DRAMATURG

:

GÖKHAN AKTEMUR

DEKORTASARIMI

:

BARIŞ DİNÇEL

KOSTÜMTASARIMI

:

TOMRİS KUZU

IŞIK TASARIMI

:

KEMAL YİĞİTCAN

KOREOGRAF

:

MARAL CERANOĞLU

ORKESTRA ŞEFİ

:

HAKAN ELBİR

EFEKT TASARIMI

:

YUNUS NALCI

YARDIMCIYÖNETMENLER

:

CEREN HACIMURATOĞLU - GÖZDE İPEK KÖSE

REJİ ASİSTANLARI

:

AYBAR TAŞTEKİN - CAFER ALPSOLAY - BUĞRA CAN ILDIRIŞIK

SÜRE

:

160 Dk. / İki Perde

OYUNCULAR   

:    

   AYŞE GÜNYÜZ DEMİRCİ, BERK SAMUR, BESİM DEMİRKIRAN, BİNNUR ŞERBETÇİOĞLU, CEYSU AYGEN, ÇAĞATAY PALABIYIK, ELİF VERİT, EMRE YILMAZ, HAKAN ÖRGE, IRMAK ÖRNEK, NUR SAÇBÜKER OTAN, SAMET SİLME, TUĞRUL ARSEVER, YAĞMUR DAMCIOĞLU NAMAK, YUNUS ERMAN ÇAĞLAR, ZEYNEP CEREN GEDİKALİ

İlgi:

Yararlandığım kitaplar makaleler yazılar:

Fosforlu Cevriye (Roman) Suat Derviş

Suat Derviş Fosforlu Cevriye (Oyun) Oyunlaştıran Gülriz Sururi

Suat Derviş Efsane Bir Kadın ve Dönemi(Belgesel roman)  Liz Behmoaras

Zefiros(Anılar) Gülriz Sururi

Başını Eğmeyen Celileler Cavideler Cevriyeler Suat Derviş’in romanlarında Ahlak Meselesi  - Arş. Görevlisi Dr. Gülçin Oktay Erkoç - Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalı

https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12575/77308

Suat Derviş: Kadınların yıldızları gönüllerince seyretme haklarını savunan gazeteci Kübra Derin

https://journo.com.tr/suat-dervis

 Behçet Necatigil’e Mektup

 https://www.gazetekadikoy.com.tr/edebiyat-hayatindan-hatirlamalar/suat-dervis-behcet-necatigil039e-mektup

Unutulmaya Direnen Kadın  (Berat Günçıkan / Cumhuriyet Dergi / Sayı 469 / 19 Mart 1995)

https://edebiyatsoylesileri.com/post/637397358840348672/suat-dervi%C5%9F-unutulmaya-direnen-kad%C4%B1n

Yönetmenle yapılan röportaj

https://www.birgun.net/haber/fosforlu-cevriye-sahnede-parliyor-412454

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder