Entropi Sahne Juan Mayorga'nın(1965) Ebedi Barış isimli
oyununu oynuyor. Mayorga’nın yazdığı “Hamelin” 2010-11
tiyatro sezonunda, Galata Perform tarafından okuma tiyatrosu olarak
sahnelenmişti; “Kaplumbağa” ise
2012-13 tiyatro sezonunda, Ali Poyrazoğlu’nun uyarlaması ve rejisi ile sahnelendi.
Mayorga'nın dünyadaki şöhretini sağlayan, "Way to Heaven-Himmelweg"(2004)
Hitler'in gaz odalarına giden yolu anlatan
bir oyundur.
Madrid’de 2004 yılında metrodaki bir terör
saldırısından sonra Mayorga, İspanya hükümetinden gelen terörle ilgili bir oyun
yazma teklifi üzerine Immanuel
Kant’ın aynı adlı denemesinden esinlenerek Ebedi Barış'ı yazmış. Ebedi Barış,
Kant(1724-1804) tarafından ilk kez 1795
yılında yayımlanmış; altı ön madde, üç esas madde, iki ek madde ve siyaset ve
ahlâk arasındaki ilişkiyi inceleyen bir ekten oluşan bir barış antlaşma
tasarısı şeklinde kaleme alınmış bir eserdir. Literatürde
"barış üzerine felsefi bir
deneme" olarak bilinir. Kant, eserin önsözünde "Ebedi barış mezarda" diyerek kendi
eserinin eleştirisini yaparken aslında barış için yapılan çalışmalara ironik
bir yaklaşım gösterir. Kant'ın amacı, esas itibariyle devlet, ahlâk ve hukuk
hakkındaki görüşlerin felsefi açıdan eleştirisini yapmaktır.
Benim için
"Ebedi Barış" oyununun çekiciliği Immanuel Kant'ın bir denemesinden
esinlenilerek yazılmış olmasından kaynaklanmaktadır. Her ne kadar oyunun seyri
seyirciye bir algı verecek olsa da ön bilgilenme seyri daha keyifli hâle getirebilir.
Bir tiyatro yazısı içinde, yetmiş sayfalık bir felsefi denemeden ele
alacağım hususlar, bu oyunda yazara esin kaynağı olanın ne olduğunu aramaya
yönelik olacaktır. (Not: Yazımı
yazarken internette bulduğum Ord. Prof. Dr. E. Hirş tarafından yazıldığı
belirtilen bir makaleden yararlandım.)
Kant, küçüklere der ki: "Büyükler
sarhoş olduğunda ayak altında olmayın." Bu bizim "Filler tepişirken
çimenler ezilir." atasözüne çok benzer. Zira büyükler hiç bir şey
duymayacakları gibi onların casus ve gammazları da olayı daha da
karıştıracaklardır. Kabak da küçüğün başına patlar.
Kant, bir insan topluluğu olması
dolayısıyla devletin de insanlar arasındaki kurallara tâbi olacağını söyler.
Bunların başında ahlâk kuralları gelir. Tarafların anlaşması için fertler için
geçerli olduğu gibi devletlerin de yetişkin ve reşit olmaları gerekir. Her iki
tarafın cumhuriyet ile yönetilmesi zorunludur. Barış, insanlar için tabi bir
hâl değildir. Barış hâlinin kurulması gerekir. Kant "dünyadaşlık
hakkı"nı ortaya atar. Bu ebedi barışın olmazsa olmaz kuralıdır. Kant bu
arada filozoflara da arka çıkar ve
"Devletler filozoflarını dinlemelidir" der.
Seyircinin Kant'ın "ebedi
barış" ilkesinin temelleri sayılabilecek hususların karşılığını Mayorga'nın oyunu Ebedi
Barış'ta doğrudan bulabileceğinden kuşkuluyum. Ama belki Kant'ın "siyaset
ve ahlâk arasındaki ilişkiyi inceleyen ek"te değindikleri
seyircinin oyunla bağ kurmasına yardımcı
olur. Zira, "ahlâkçılık taslıyan
politikacılar, insan tabiatının aklın icabettirdiği iyilik idesini
gerçekleştiremiyeceği bahanesiyle hukuka aykırı siyasal bilgi ilkelerini hoş ve
güzel göstermeğe çalışarak ıslahatı ellerinden geldiği kadar
imkânsızlaştırmakta ve hukukun ihlâlini ebedîleştirmektedir."
(Ebedileşen barış değildir yâni)
Bunun için de "oyunu oynarken" takip
ettikleri yollar şunlardır:
1. Yap ve özür dile! 2. Yaptınsa inkâr et! 3. Parçala ve hâkim ol!
Mayorga, üç köpek arasında "beyaz
tasma"yı kazanmak için geçen yarışmayı biçim, köpekleri de tarafların metaforu
olarak işlemiş; barış konusunu Tanrı, din, terörizm ile içiçe anlatmayı denemiş.
"En iyi olduğunu kanıtlama" amacı üç köpeğin farklı stratejiler
kullanmasına neden oluyor ama bu stratejiler, onları böyle bir yarışa
sokan(lar)ın bu yarışı kendi amaçları
için kullanma stratejisinin bir oyuncağı hâline geliyor. Zavallı köpekler! Madem oyunun ismi Ebedi Barış, şunu soralım:
Üç köpek arasında yarışma barış içinde olabilir mi? Üç köpeği yarıştıranlar dünyada
barışı sağlayabilir mi? Yada nasıl?
Oyunu Canan Şahin tercüme etmiş. Orijinal
teksti okumadım ama Türkçe metin gözüme ve kulağıma batmadı.
Entropi'nin küçük salonunda mekân imkânlarının
oyun için kullanılış şeklini(Ali Cem
Köroğlu) başarılı buldum. Kostümler de oyunun ruhunu yaratmakta çok ustaca
çizilmiş ve uygulanmış. Müzik(Fatih Veli Ölmez) ve efektler atmosferin
oluşmasına çok yardımcı oluyor. Video(Deniz Demir) bana çok şey söylemedi.
Oyunculuğun( Rüçhan Çalışkur(İnsan),Burak
Demir(Cassio),Serdar Yeğin(JohnJohn), Olgun Toker(Odin), Baran Güler(Enmanuel))
takdir edilecek bir düzeyde olduğunu söylemeliyim. Özellikle JohnJohn, Odin ve
Enmanuel rollerine çok emek verildiği görülüyor. Üçü arasında Serdar Yeğin'in
öne çıktığını gördüm. Ancak oyunculuktaki bu üstün çaba özün silikleşmesi riski
taşıyor. Seyirci taklide takılı kalabilir. Bunda yazarın yakaladığı konuyu
işlerken ayrıntıların cazibesine kapılması, çıkış noktasından uzaklaşması ve
oyun sonunda bir anda nereden çıktığını hatırlayarak oraya dönme gayretinin de
rolü var sanki. Rejide birliği sağlamakta başarılı olan yönetmen Yunus Emre
Bozdoğan'ın metinden kaynaklanan "havada kalışı" zemine oturtması da
zor görünüyor.
Her şeye rağmen bir tiyatro oyunu bizi
metinler arası gezdiriyor. Bu nedenle bile Ebedi Barış seyredilmeye ve üstünde
düşünülmeye değer bir oyun. İyi ki sahnelenmiş.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder