Ülke olarak Broadway'e çok yakın olmadığımız bu nedenle de
oraya yolumuz düştüğünde bir göz atıp geldiğimiz yada "oralar" medyada karşımıza çıkan bir haber başlığından fazlası olmadığı için Broadway'de
seyrettiğim bir oyun hakkında yazacağım yazının da bizim gözümüzden anlamlı
olabilecek özellikleri anlatmasına çalıştım.
Programımı yaparken Heisenberg, oyuncuları ile dikketimi
çeken bir oyun oldu. Özgeçmişlerine bakınca bir yetmişlerinde diğeri
ellilerinde iki iyi oyuncunun bir araya geldiği bir oyundu benim için. Kadın(Mary
Louise Parker) erkekten(Denis Arndt) daha çok âşina olduğum bir isimdi. Her iki
oyuncu da gerek tv dizilerinden gerek tiyatrodan ve de sinemadan çok iyi
tanınan oyunculardı. Oyunun yazarını(Simon Stephens), yönetmenini(Mark Brokaw) tanımıyordum. Araştırırken
ikisinin de oralara göre "dağlar devirmiş" olduğunu anladım. Oyunun
konusu aralarında yaş ve dünya farkı olan bir erkek ile kadının rastlantısal "çarpışması"
idi. Oyun kırklarında bir kadının(Georgie)
bir tren istasyonunda yetmişlerinde bir
erkeği(Alex Priest) yanağından öpmesiyle başlıyor. Buna "çarpışma"
diyemeyiz. Oyun karakterlerinin isimleri ile oyunun ismi(Heisenberg)
arasında da bir ilişki yok. Heisenberg nereden çıktı o halde? Heisenberg "quantum" teorisinin "babalarından" biri. Bizde kedisi çok meşhur olan
Schrödinger'in de arkadaşı. Ortak oldukları konu, "uncertainty".
Moment ile mekânı içeren belirsizlik. Elektronların çarpışmasındaki belirsizlik
yâni. Gördünüz mü neden "çarpışma" dediğimi? Bir kadın erkek bir tren
istasyonunda "çarpışıyor" iki elektron gibi. Oyun boyunca da bu iki "elektron"
belirsizi belirli kılmak için belli belirsiz bir yolda ilerliyor. (Bu anlatımı
ben beğendim. Aferin bana.) Bilimsel tiyatro bu! Daha önce de "paralel
evrenleri" içeren Tavşan Deliği'ni(YanEtki) seyretmiştim. Ben doğrusunu
isterseniz bu tür arayışları çok seviyorum. Öte yandan oyunu seyretmeden bazı
şeyleri bilirseniz oyunu seyretmek daha keyifli olabiliyor. Meselâ o zaman
oyundaki sahnelere daha yukarıdan bakma ve onları farklı algılama şansınız da
oluyor. Tekst yetmişlerindeki duygusal kasap ile kırklarında feleğin
çemberinden geçmiş gibi duran kadının arasındaki ilişkinin gelgitleri üzerine
kurulmuş elektronların gelişigüzel hareketleri gibi. Sahne düzeni(Mark Wendland) iki sandalye iki masadan oluşmuş. Oyuncular onları
sahneye göre düzenliyor. Hızlı bir akış var. Doğrusu bir saat yirmi dakika
sonra "happy end" doyurucu bir tekst için yetmiyor. Bence Broadway'in
sorunu dizi toplumuna uygun konu
bulmakta. Programlarına baktığımda bu "off" ve "off off"
Broadway için de geçerli. Piyes yazarlığı bence bizimki gibi sancılı ama
konu ile tatmin olmasam da şunu söylemem
mümkün: Heisenberg, "piyes gibi piyes".
Lalin biletlerimizi önceden aldı. Yerimiz
"stage"de. İlginç. Salona girdiğimizde perde açık. Sahnenin ön tarafının
oyun alanı olduğunu anlıyoruz. Sahnenin
geri kalan kısmı da basamaklı seyirci yeri olarak düzenlenmiş. Bizim yerimiz oyun alanına bir metre mesafede. Tiyatronun salon ve balkonu normal düzeninde oralarda da seyirci var. Yâni oyun, farklı
yükseltiler arasında ortada oynanıyor. Seyirci oyunu seyrederken diğer
seyircileri de görüyor. Bu sanki salonun kapasitesini arttırmak için yapılmış
gibi duruyor. Oyunu seyrettikten sonra bu oturma düzeninin rejiye ilave bir
katkı sağladığını söyleyemem ama biz oyuncularla neredeyse kucak kucağa
olduğumuz için çok memnunuz. (Amerika'da sahneye çıktım dersem yalan olmaz.) Zira
özellikle Mary Louise Parker'ın oyunculuğunu bu kadar yakından görmek bir
şanstı. Parker planlı bir oyunculuk gösterdi bize. Bedenine hükmediyordu.
Duyguların peşine takılmamıştı, rolü kesmiş biçmiş, harekete dönüştürmüştü. Oyunculuğunda
tesadüfi duygu yoktu. Gözlerinin içindeki ışık, elinin üstündeki damar bile
kontrol altındaydı sanki. Oyunculuğun mekaniği disiplin hâline gelmişti. Bu
mekanik düzen içinde duygu yok olmamıştı. Ben onda her türlü duyguyu verebilen
bir makina düzeni gördüm. Denis Arndt'ı da yabana atmamak lâzım. Yetmiş yedi yaşında çok oyunlar devirmiş bir oyuncu sahnede en çok altmış gibi duruyordu. Durgun, içe kapanık ve
duygusal kasaptaki değişimi çok iyi anlattı. İyi oyunculuk kolay bir şey
değil. Bizde bu rolleri kim oynar diye düşündüm. Kırklarında Yıldız Kenter ile yetmişlerinde Müşfik Kenter geldi aklıma hemen. Bizde de iyi
oyuncular var ama ne yazık ki kaybolmakta birer birer. Yerleri kolay kolay
dolmayacak sanırım. Yeni gelen oyuncu adayları ve de oyuncu kursları/üniversiteler ise işin
kolayına kaçmakta.
Gecenin sonunda iyi oyunculukların başımızda estirdiği
sarhoşlukla tiyatrodan çıktık. Fügen ile coşkularımızı paylaşarak otele döndük.
Melih Anık
Merak edenler için:
Uncertainty Theory:
https://www.aip.org/history/exhibits/heisenberg/p08.htm
Denis Arndt:
http://www.filmreference.com/film/42/Denis-Arndt.html
Mary Louise Parker:
http://www.filmreference.com/film/8/Mary-Louise-Parker.html
https://en.wikipedia.org/wiki/Mary-Louise_Parker
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder