2 Mayıs 2016 Pazartesi

'Entel İşi' bir Oyun : Gülünç Karanlık(BBT)

Bu yıl Bakırköy Belediye Tiyatroları ne yaptıysa olay oldu. Ödül jürileri onları kaçırmadı, aday yaptılar, ödüller verdiler. Ben Yanlışlıklar Komedyası'na davet edildim. Beğenmediğimi yazdım. Sonraki oyunlara davet edilmedim. Sonraki oyunlar dediğim yeni yönetimin yeni oyunları, yâni okuma tiyatroları, Melih Cevdet Anday'ın Yarın Başka Koruda isimli oyunu ve  Wolfram Lotz'un Gülünç Karanlık isimli oyunu. Gülünç Karanlık hem konu olarak ilginç geldi hem de görüşüne inandığım tiyatrocu bir dostum oyunu çok övdü. Oyunun metnini istedim, BBT- GSY asistanı gönderdi. Okudum. Oyun radyo tiyatrosu olarak yazılmış. Bu metinden nasıl bir sahneleme çıkmıştır diye merak ettiğim için oyunu seyrettim.  

Wolfram Lotz iki eserden yararlanarak bu oyunu yazmış. Biri Joseph Conrad'ın 'Karanlığın Yüreği' (Heart of Darkness) isimli romanı diğeri Francis Ford Coppala'nın 'Apocalypse Now' isimli filmi. İlkinde Avrupalı tüccar, Belçika'nın sömürgesi Kongo'ya gider, fildişi toplamak için yerlilerin köle gibi çalıştırıldıklarını anlatır. Film ise Amerika'nın Vietnam'da kurmaya çalıştığı hâkimiyet teşebbüsünü anlatır. İkisinde de ortak nokta Batının sömürgeleştirme oyunlarıdır. Bu konuyla ilgili Wroclaw(Polonya) Tiyatro Festivali'nin programına dahil olan bir enstalasyon izlemiştim, Exhibit B. Eski bir bira fabrikası sergi alanı hâline dönüştürülmüştü, malzemesi, sergilenen canlı insanlardı. Bu insanlar Afrika'dan Avrupa'ya gelmişler ve Avrupa onları pek de hoş karşılamamıştı. Sergi, kara derili insanların acı hikâyelerini anlatıyordu. Sergi pek çok yerde kurulmasına ve nahoş sesler çıkmamasına rağmen başka bir Avrupa ülkesinde halk galeyana geldi İngiltere bu sergiyi yasakladı. İnsanın meta olarak kullanılması, yasaklama için açıklanan sebepti. Yâni bir Alman yazar Gülünç Karanlık'ı yazarken Avrupa'nın bir başka yüzü aynaya bakamıyordu. O nedenle bu oyuna bakıp 'uygar' Avrupa resmine kapılmamak lâzım. Oyunu tercüme eden ve yöneten Nurkan Erpolat oyunu Türkiye penceresinden okuyor'muş. Oyun ile ilgili açıklamada öyle yazıyor. Oyunun Avrupa penceresinden de okunmaya ihtiyacı var.

Özellikle belirtmek isterim bir Alman yazarının dünya olaylarından böyle bir sentez yapmasına gıpta ettim. Bizden böyle yazarlar çıkmıyor diye  üzüldüm. Bizim genç yazarlarımızda böyle bir vizyon yok (henüz?). Metni beğendim mi? Hayır. Lotz, Somalili bir korsanın hikâyesi ile başlıyor. Alman mahkemesinde savunması yapıyor korsan. Bu arada da kendi hayat hikâyesini anlatıyor. Yazar, arkasından  Afganistan'a giriyor. Askerler üzerlerine aldıkları görevi ifa etmek için Afganistan'ın 'çamuruna' dalıyor, görevleri birini yakalayıp haklamak. Yolları üzerinde değişik tiplerle karşılaşıyorlar. İlk hikâye ile ikinciyi bağlamak için oyun sonunda onları karşılaştırıyor. İlk hikâyenin bütünsel yapısına karşı ikinci bölüm dağınık. Derleme gibi, kopuk kopuk.  Hikâyeler ilginç ama bütün içindeki yeri ve anlamı bence yok. Hep aklınızda ilk dinlediğiniz Somalili kara adam. Afganistan'a nasıl bağlanacak diye düşünüyorsunuz. Oyun sonunda Afganistan'da haklanacak adam bulunuyor. İlk hikâyede kaybolan Somalili korsanın arkadaşı da çıkıyor karşılarına. Peki ne oluyor?  'Onları tanımış olmayı umuyorum. Olabilir.'

Kapının açılmasını beklerken kapıda üç 'teyze' ile karşılaştık. 'Teyze' diyorsam benden daha gençtiler ama 'halk insanı' seyircilerdi. Kapıdaki yerlerini kaybetmek istemiyorlar, en önde salona girip yer kapmak için ayak oyunları yapıyorlardı. İkisi işten çıkmıştı. Buraya ne kadar zorlukla geldikleri konusunda yarıştılar. Tiyatro için 'en fedakâr' olmak istiyorlardı. Oyun sonunda onlara sormak isterdim 'ne anladınız?' diye. "Oyunu anlatmayın, oyundan cümle söylemeyin, beğendik beğenmedik demeyin oyunla ilgili kendi cümlenizi kurun" demek isterdim. Ne diyeceklerini çok düşündüm. Hiç bir şey diyemezlerdi emin olun. Peki bizim entelektüeller neden bu oyunu beğendi? Papağan ve Hamlet yüzünden. Zira Papağan oyunda olmayan ama ülkemizde yaşanan olaylara(bombalanan şehirler vs) gönderme yapan sözler söylüyordu.("BBT'nin söylediğini söyleyen başka tiyatro yok") Kurumun çok sevilen Genel Sanat Yönetmeni de böyle bir ortamda Hamlet'in replikleri ile içini döküyordu. Sen kalk Lotz oyna sonra da Papağan, Hamlet, biraz çamur biraz epik biraz canlı müzik ile mesaj ver. Bu yıl değerlendirmeye alınmadı ama gelecek yıl bu oyun ödüllere de aday yapılır. Bizim entelektüel jürilerimiz gelecek yıla oyun(lar) saklamışlardır.

Oyunun en güzel tarafı oyunculukları idi. Erol Ozan Ayhan, Doğacan Taşpınar ve Alican Yücesoy ama illa kadın oyuncular Yelda Baskın ve Hatice Elif Ürse. "Çağdaş Alman Tiyatrosu'nun önemli yönetmenleri arasında sayılan"(!) Nurkan Erpulat sanırım Türkiye'den uzak kalmış. Bence daha çok buralarda zaman geçirmesini isterim. Onun kullandığı trükler artık buralarda da biliniyor. Önemli olan görsel atraksiyonlar değil özgün metni yerine göre okumak. Sömürge olmamış, sömürgesi olmamış Türkiye'de ilâve edilen bir kaç  tirat ile 'Gülünç Karanlık' Türkiye penceresine sığmıyor, ancak 'entel işi' oluyor.

Bakırköy Belediye Tiyatroları ödenekli bir kurum. Bu yıl repertuvarına bakıyorum. Yanlış bir Shakespeare, bir absurd bir de avangart iş. Çevresi ile ne kadar uyumlu bir repertuvar bu? Bence yanlış yolda BBT. 


Melih Anık     


3 yorum:

  1. İstediği biçimde evlenememe ikirciklenmesi olan evde kalmış kızlar DANTEL ile, istediği biçimde oyun yönetememe ikirciklenmesi olan anlaşılamayan yönetmenler ENTEL ile zaman öldürür...

    Hilmi Bulunmaz

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler paylaşımlarınız için.

    YanıtlaSil
  3. "adsız" yorumlar yayınlanmamaktadır.

    YanıtlaSil