17 Kasım 2009 Salı

Kadeş Gelini , Hüseyin Erdoğan ve Facebook Sayfası…Bir Sansür Üzerine….

Antalya’ya yolum düştü. Tiyatro ararken karşıma Kadeş Gelini çıktı. Antalya Devlet Tiyatrosu, Orhan Alkaya rejisi ile sahneliyordu.Programıma uydu. İnternetten bilet aldım ve gittim,seyrettim.
Oyun ile ilgili yazdığım yazılardan önce genellikle oyunu okumak ,yazarı tanımak isterim. Oyunu kitap olarak bulamadım ama yazarı facebook’da buldum.
Ona mesaj atarak kendisi hakkında bilgi istedim ve bu arada aklımdaki soruları sordum:
“İkinci perdenin başındaki "oyun içindeki oyun" ,oyunun özgün yazılımında var mı? Özgün yerinde mi ?
Siz metinde dekoru ne kadar tanımladınız? Örneğin "dönen platformlar ve çark fikri" kimin? Ya da sahnenin iki yanındaki lastik şeritlerden oluşan duvarlar?
Hattuşili'nin kızının oyun boyunca platform üzerinde oturtulması da Alkaya tercihi mi ?
Ak Kam ve Kara Kam sizin metninizde var mı?
Ak Kam ile Sivaz'ın ayni oyuncu tarafından oynanması sizin tercihiniz mi?
Bazı sözler sizin metninizden farklı olarak farklı oyun karakterlerine söyletildi mi?
Genel olarak oyununuz metne uygun olarak sahnelendi mi?”
Yazar Hüseyin Erdoğan sorularımı cevapladı. İşaret ettiğim noktalardaki “isabetime” de şaşırdım. Yazar şaşırmadı! Çünkü o bu tür soruların yüzlercesini hergün alıyor(?) Yazımı yazdım,yayımladım bir bağlantı da ona gönderdim.
Yazar eposta attı : “Yazınız için teşekkür ederim. Bir tiyatro adamının eleştirilerini okumak beni mutlu etti.”
Bu mesajı bana gönderdiği 24 saatlik zaman diliminde yazının facebook’daki bağlantısı altına şu yorumu yazdı:
“Eleştiri yazmak zor bir sanat. Duygular işin içine girince elleş-tiri olur. Antalya '' Kadeş Gelini'ni sevdi..
Gerisi boş lakırdı...”
Yani kapalı alanda “teşekkür” açık alanda “Gerisi boş lakırdı…”
Yazarın söylediği açık: “Sen duygusal bir elleş-tiri(ne demekse) yazmışsın. Yazdığına önem vermiyorum zira Antalya oyunu sevdi”
Yorumun başını tam anladığımı söyleyemem ama sonu çok açık.. ”Elleş-tiri”nin seviyesi de beni yazar hakkında düşündürdü.
“Bir tiyatro adamının eleştirilerini okumaktan mutlu olan” yazar, yazıma “Boş lakırdı” diyor.Hakkıdır. istediğini diyebilir….. de o zaman neden yazımı okumaktan “mutlu” oldu”?
“Antalya sevdi” hükmü neye dayanıyor ? Bir yazar kendisini över,alkışlar mı?
Oyun hakkında benim yazıma kadar Kadeş Gelini ile ilgili “tiyatro” yazısı yok , facebook sayfasında olumlu/olumsuz bir yorum yok. Kadeş Gelini altında oyunu tartışmaya açan başka bir facebook sayfasında da yazar kendi başına “oturuyor”, gelen giden yok. “Oyunu seven Antalya” , bilgisayar sevmiyor. Yazar,muhtemelen her seansta salona gidip seyircileri sayıyor ya da ona bildiriyorlar ve belli ki seyirci sayısı onu mutlu ediyor. Yakın akraba,ahbap, arkadaş,oyuncu vb falan yazarı kutladılar..O da bundan bir sonuç çıkarıyor.
Belki de yazıma canı sıkıldı(önce “mutlu oldu”,aradan birkaç saat geçince aklı başına geldi), başı çekerek seyirciyi yönlendirmek amacıyla ortaya atılıyor ve ilk yorumu yazarak olası gelişmeleri önlemek /yönlendirmek istiyor. Bunun için de “Antalya sevdi” yi yaratıyor(!) Bu, okuyan olursa, bana “Sana ne oluyor?Antalya sevdi. ” demek. Belki de “Yazı etkili… Önlem alayım” istiyor.
Ama hatırınızda bulunsun bu gibi durumlarda yazar ortaya düşmez. Onu övecek bana sövecek birileri devreye girer hemen.
( Bunun en başarılı örneği için bakınız: http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=924)
Ama anlaşılan “Oyunu seven bir Antalyalı” bulamadı o da kolları sıvadı.(Akraba,oyuncular bile mi? Yazık!)
Ayrıca bir oyunun sevip sevilmediği sezon sonunda anlaşılır. İlk ayda değil.
Kaldı ki ben oyun hakkındaki yazımda(http://melihanik.blogspot.com/2009/11/antalya-devlet-tiyatrosunda-kades.html) oyunun turne yaparak çok kişiye ulaşmasını,yeni yazarların tanıtımı için devlet tiyatrolarının bu girişimini çok olumlu bulduğumu yazmışım. Belki de “fazla” geldi,bilemem..
“Eleştiriyi kişisel bir saldırı değil,bireye ait bir hak olarak algılayabilmek kendine güvenin olduğu kadar köklü bir kültürün de göstergeleri bence”(Emel Mesci)
Yazar, uzun bir düşünce sürecinden sonra , yazımı “kişisel saldırı” olarak anlamış!
Yazarın yorumunun altına ben de yorum yaptım:
“Oyun yazmak zor bir sanat . Yazar , seyirciyi de "konuşturmaya" kalkarsa , kendi kendini alkışlamış olur.Bırakın “Kadeş Gelini”ni tüm Türkiye ( ve de dünya) “benim sevdiğim gibi” sevsin , “kuzgun’un yavrusunu sevdiği gibi” değil.
"Rahatı kaçan ağaçlar" çoğaldıkça yeni oyunlar daha iyi olur.”
Bana göre “rahatı kaçan” seyirci , yazar , seçmen vb hepimiz daha iyi yurttaş oluruz.Yazar ise daha iyi yazar olur. Ben “rahatım kaçtığı ” için yazıyorum ,yazdıkça “rahatımı kaçırıyorum” . Dar çerçevede bakmayalım. Tüm dünya sahneleri hedefimiz olmalı.
Yazar “kanmıyor” ve yeni bir yorum daha yapıyor :
“Melih bey kendinize başka bir polemik alanı bulun.Eleştirileriniz için teşekkürler. Herkes kendi alanında daha çok konuşmalı diye düşünüyorum.”
İnsaf! Benim “polemik” yaptığımı söylüyor. ”Antalya sevdi” diyen,”Boş lakırdı” diyen,”Duygusal” diyen ve “elleş-tiri”yi edebiyatımıza armağan eden sanki o değil , benim!
Artık yazmaz diyerek yorum yapıyorum:
““Rahatınızı kaçırdığım” için üzgünüm.
“Herkes kendi alanında daha çok konuşmalı” demenizden , hakkınızda yazılan her yazıya cevap vermek yerine yazarlığınız üzerine daha çok çaba harcama düşüncesinde olduğunuzu anlamaktan memnunum.
İyi çalışmalar!”
Aslında bu “Herkes kendi yoluna “ demek..Ama bu arada “polemik” konusunda bile karışıklık varken yazarlığa daha çok itina gerek anlamında bir uyarı..
Ben olay bitti derken kendi sayfamda Antalya Devlet Tiyatrosu “gayri resmi” sayfasında değişikliği fark ettim. Benim bağlantım ve altındaki yorumlar kaldırılmış.
Yazara bir eposta attım:
“Hüseyin Bey
Antalya Devlet Tiyatrosu facebook gurubunun sayfasındaki yazım ve de benim ve sizin yorumlarınız kaldırılmış.
Bu "sansür"de sizin dahliniz/baskınız olmadığını düşünüyorum.
Zira tiyatro sanatının var olduğu bir ortamda "sansür"ün ismi bile bir tiyatrocu için üzüntü kaynağıdır.
Ben hakkımda yazılan yorumlara nasıl tahammül gösteriyorsam sizin de ayni tahammülü göstereceğiniz kanaatimi muhafaza ediyorum.
Yazarlığınız bundan başkasına izin vermez zaten.
Sizin de bu "sansür"e en kararlı bir şekilde karşı duracağınıza inanıyorum.
Saygılarımla.”
Hüseyin Erdoğan cevapladı:
“Melih bey...Eleştirilerinizi beğenmesem bile saygıyla karşıladığımı belirtmiştim. Onun dışında söz konusu grubun ben de sadece bir hayranıyım. Olumlu ve olumsuz bir çok eleştiri yüzüme karşı yapılmışken, sizin yazdıklarınız bir öneri demeti sadece bunu sansürletmek gibi basit bir işle uğraşacak durumda değilim.Bu bir sanal ortam isteyen yayımlar istemeyen yayımlamaz bence bu onların sorunu.”
“Eleştirileri saygıyla karşılayan”(!) yazar , yazıma “Boş lakırdı” diyor. Demek ki onun “saygı” anlayışı öyle…
Yorum yaptığı bir sayfa kendi yorumlarını da siliyor ve yazar “basit bir iş” diyor. Yazar o sayfada yorum yapmaya devam ediyor.
Kendinin “silinmesini ” bilip de susanın olaydan haberi olduğunu göstermez mi?
Sayfa yönetmenlerine itiraz etmesi gerekirken “sineye çekmesi” neden ?
Ben yeniden sayfaya bağlantıyı koydum ,yöneticisine yazdım.Onu da sildiler. Şimdi yeniden koydum. Anladığım kadarıyla o da silinecek. Zira yazımın bağlantısını “çöp kutusu”na (otomatiğe) bağlamışlar.
Bu arada sayfanın gurupla ilgili içeriği “Tüm içerik herkese açıktır" iken "Kapalı: Herkesin görebileceği içerikler sınırlıdır. Üyeler tüm içeriği görebilir." şeklinde değiştirilmiş . Yani bu arada “alt yapıyı” ayarlıyorlar.Bakalım benim üyeliğimi nasıl silecekler?
Ben yazarın hayatı ile eserleri arasında illa bir tutarlılık aramam.O nedenle bir oyunda özgür bir "dünya" çizmeye çalışan bir yazarın günlük hayatında ayni tutarlılığı göstermesini beklemem.
Hayat ile oyun arasındaki uyumsuzluk bana göre, kişinin kendini inkar etmesi anlamını taşır. Kişinin kendisi için sorun yaratır. Kendine tahammülünü ve aynaya bakmasını zorlaştırır.
Bu yazımda , yaşadığım ve tiyatro için önemli gördüğüm bir olayı anlattım.
Paylaştım diyemiyorum çünkü "dünya" sandığımız tiyatro , ülkemizde çok duyarsız ve küçük ve de sansür çok da az rastlanan bir durum değil. Tuhaflık "sansürcü tiyatrocu"lardan geliyor. Ama emin olun ki internet arama motorlarında kişiler ve olaylar unutulmaz ve de "tarih unutmaz". Bu yazı bunun için “kaydetti”
Empati yaparak onları anlamaya çalışıyorum. Sayfanın yöneticileri de oyuncu , muhtemelen Devlet Tiyatrosu’nda. Yazarın oyunu da Devlet Tiyatrosu’nda oynanıyor. Yazımın içindeki Antalya Devlet Tiyatrosu ile ilgili notların “gayri resmi” sayfada da olsa “amirlerince” okunmasını istemiyor olabilirler.Yani bir yanları “içerde” bir yanları “dışarıda” . Onlar “silerek” idare edebileceklerini sanıyorlar.
İyi de be gençler,madem “yönetemeyeceksiniz” neden kalkıştınız böyle bir sayfaya?
Belki de tiyatro ve sanat size göre değil. Bu kadar “hesap kitapla” nereye kadar?
Ne zordur aynaya bakarken zorlanmak…!

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder