“Duvarda Çivin Olsun” sloganıyla başlayan İstanbul’un yeni mekanlarından Kumbaracı50'yi yaratanlara(Altıdan Sonra Tiyatro-Yiğit Sertdemir) teşekkür her tiyatroseverin borcudur. O akşam yaratıcıların yüzlerinde gördüğüm ifade diliyorum sadece yorgunluktan kaynaklanmış olsun. Kalkıştıkları zor bir iş.
Kumbaracı50, kendinden önceki yapılaşmalardan(DOT,Garajİstanbul) esinlenmiş . Yeni mekanın İstanbul’a kazandırılması iyi olmuş ama salonun yapısal olanakları (örneğin salonun ortasındaki kolon) sahnelemedeki özgürlükleri kısıtlayacak gibi görünüyor.
Programına bakınca, Kumbaracı50 “sahnesizlere” sahne veren bir yapı olmayı tercih ediyor . Mekanın bu haliyle kendi “marka”sını yaratmakta zorlanacağını düşünüyorum. Bana kalırsa iyi bir halkla ilişkilere ve “marka” oluşturucuya ihtiyaçları var.
“Vakit Tamam Beyler” , Kumbaracı50'de seyrettiğim ilk oyun .
"Vakit Tamam Beyler"de beni cezbeden, gösterinin yapısını oluşturduğu söylenen Çorak Ülke, Dört Kuartet , Katedralde Cinayet şiirlerinin yazarı T.S.Eliot idi. Hani şu dizelerin yaratıcısı T.S.Eliot :
“Nisan en zalim aydır, gövertir /Leylakları ölü toprakta, yoğurur/Anılarla istekleri, uyarır/Uyuşuk kökleri bahar yağmuruyla”
….
“Baharın belirtisi nedir bu yıl? /Eskinin ölümü yalnızca: ne bir ses, ne bir filiz, ne bir esinti. /Günler uzamaya başlar mı? /Daha uzun ve daha karanlık gün, daha kısa ve daha soğuk gece.”
…
“Bizler ki yaşıyorduk, şimdi ölüyoruz/Sabrımız tükenmiş”
…
“Ve akşam ateşlerinin sönmeleri, barınacak yer yokluğu /Ve düşman şehirler ve dost olmayan kasabalar”
…
“Ve ödünç almak zorundayım her değişen biçimi/Bulmak için ifadeyi … dans et, dans et”
…
“Ah, dostum, bilmezsin, bilmezsin/Hayat nasıldır, hayatı ellerinde tutansın sen”;/(Büker leylak saplarını yavaşça)/“Bırakıyorsun akıp gitsin senden, akıp gitsin diye,/Ve gençlik zalimdir, ve yoktur pişmanlığı/Ve göremediği durumlara gülümser”
…
“Geri döndük bu ilkelerle eski yerlerimize /Artık rahat değildik ama alınyazımızla. /Tanrılarına sımsıkı bağlanmış yabancı bir halkla /Bir başka ölüm de tatlıydı bana”
…
“Bir değeri olacak mıydı/Bir gülüşle meseleyi ısırıp koparmanın/Dünyayı bir top gibi sıkıştırmanın/Onu ağır meselelere yuvarlamanın”
…
“Tanrılardan pek anlamam: ama sanırım ırmak/Güçlü boz bir tanrıdır-somurtkan, elegeçmez ve serkeş”
…
“Hangi iş yapılacak başka, hangi haksızlık /Kaplayacak kuş şakımasını ve yeşilliği, hangi haksızlık /O vakit kaplayacak dünyayı? Bekleriz, ve zaman kısadır, /Fakat uzundur beklemek”
…
“Bu ölü ülkedir/Bu kaktüs ülkesidir/Burada taştan putlar/Yükselir, burada onlar kabullenir/Bir ölü elinin yakarışlarını/Solan bir yıldızın pırıltısında”
…
“Sanırım biz dönekler geçidindeyiz,/Ölü adamlar orda yitirmişti kemiklerini”
…
“Bizler içi oyuk adamlarız/Bizler içi doluk adamlarız/Birlikte eğilen/Kafaları saman tıkılı. Yazık ! /Kurutulmuş seslerimiz/Birlikte fısıldaşınca/Sessizdir, anlamsızdır/Yel nasılsa kuru otlarda/Ya da sıçan ayakları cam kırımlarında/Kuru kilerimizde”
…
“Düşünceyle/7 Gerçek arasına/Devinimle/Eylem arasına/Düşer o Gölge/Çünkü Senindir Ülke”
Şöyle bir acele ile yapılan bir derleme bile Eliot’un şiirinin gücünü ve olanaklarını ortaya koymuyor mu?
Eliot “Şiir, haz verme amacının dışında, kimi yeni deneyleri yeni bir biçimde ileterek , başımızdan geçip de söylemeyi beceremediğimiz şeyleri anlatarak bilincimizi genişletir,duygularımızı inceltir” demiş.
Benim umduğum da tam buydu “Vakit Tamam Beyler”den.
Eliot’ın şiiri, sözcüklerle bir tür sinemasal montaj , sözel kurgudur. Hatta Çorak Ülke’de ard arda dizilmiş imgeler/sekanslardan oluşan “film” gibi bir şiir ortaya çıkar. Çorak Ülke’de birbirinden bağımsız 5 bölüm, ” süreksizliğin” anlatısıdır.
Eliot, Çorak Ülke’de yaptığı gibi Shakespeare’dan Baudelaire’e , Dante’ye, Wagner’e, Verlaine’e ; Shakespeare’in Antony ve Cleopatra’sından , Pope’ un “The Rape of the Lock”undan bir sahneye ; bir apartman dairesindeki zevksiz bir randevuya ; iki kişi arasındaki cinsellik yüklü dizelere , oradan da sümbül kıza ve onun gençliğine, geçmişteki masumiyetine gidip gelir , tüm bunların arasında dolaşır.
Çorak Ülke’ de şiire bir not olarak eklenen ve Eliot’ın Tiresias olarak adlandırdığı kişi şiirde bir karakter bile olmayıp yalnızca bir seyirci olan gene de bütün kişileri birleştiren en önemli kişiliktir. Şiirin özü,Tiresias’ ın gördükleri ile oluşturulmaktadır.Bu karışık örgünün bütün iplerini elinde tutan Tiresias’dır ve herşey onda birleştirilmiş, ona düğümlenmiştir.
“ve ben Tiresias, bütün bunları daha önce de yaşadım” sözleri ile aslında bir geri dönüşü ya da “mış” gibi” bir geçmişi ya da bir hayali ima etmektedir.
Elbetteki sahnedeki Çorak Ülke değil, Çorak Ülke’den de yararlanan bir gösteridir ama Çorak Ülke, Eliot ruhunu ortaya koyan bir metin olduğu , fikirsel anlamda sahneye ipuçları ve ufuklar açtığı ve de gösterinin ismini aldığı dizeleri içerdiği için önemlidir.
“Vakit Tamam Beyler” bu çerçevede en başta bir metin sorunu yaşıyor. Metin sağlam olmadığı için onun üstüne inşa edilen bedensel devinim de sağlam olmamış.
En önemlisi Eliot şiirinin tınısı duyulmuyor sahnede . Şairin bir çok eserinden alıntı yapıldığında bunların bir bütün içinde harmanlanması, kendi arasındaki farklılıkların ve de sahnede yapılan eklemelerin belirginleştirilerek ayrılması gerekli, hatta zorunlu. Önce “Eliot” duyulmalı, anlaşılmalı.
Gösteri ile ilgili seyirciye dağıtılan açıklamalardaki ifadelerin karşılığı sahnede görülmüyor. Ama orada geçen soruların cevapları açık.(bence)
Sunulduğu söylenen “estetik arayış ve karşı çıkış” yok , ama var edilebilir . Eliot şiiri kendi kültürel bağlamı dışına taşınabilir ama taşınamamış. Yabancı bir metin farklı kültürel kodlar ve imgelerle yeniden kurgulanabilir ama kurgulanamamış. Eliot 2009 Türkiye’si için zamandaş ve yerel olabilir ; doğuya özgü bedenlerle yeniden kurgulanan bir şiir batı için de okunur olabilir ; doğuya ait imgeler ve bedensel kodlar İngiliz asıllı bir metinle örtüşebilir ama bu yapı ve kurguda değil.
Belki de asıl sorun, bu soruları sorarak başlamaktan kaynaklanıyor. Bu soruların cevaplarının sahnede aranmasında.. Ve belki de açıklamaların içindeki “büyük” sözlerde.
Gösteri , nereye/nasıl “konuşacağına” karar verememiş . Sahne içine mi , oyuncuların içine mi , arasında mı , seyirciye mi yoksa uzaktaki müphem bir hayale mi ? Tiresias’ı yok sahnedeki gösterinin..
Arada yapılan doğaçlamalar ise “güncele gönderme yapmak” telaşı ile bütün düşünülmeden ortaya atılmış.
Oyuncular (Banu Çiçek Barutçugil ,Tuğba Özkul, Tülin Özen, Birsen Karacan, Dizem Kaftan) dan gerekli verimin ortaya çıkmaması onların ekip olarak bütünleşememelerinden ileri geliyor.Bunun nedeni ise sağlam bir metinin olmaması.
Oysa tek tek buluşlar çok yerinde. Örneğin kovalar, leğenler… Ama bu malzeme kullanılamamış. Renk, gölge, ışık, müzik, yansımadan ,seslerin oynaşmasından yararlanılamamış. Başlangıçtaki pencereden dışarı bakan iki kadın figürü imgemizi yakalıyor ama o kadar. Bir yere götürmüyor.
Bu tür gösteriler için yapılacak en önemli vurgu, tasarımı ve rejiyi yapan kişinin (Şule Ateş) , konuyu yakalamış, hedef noktayı isabetle belirlemiş olması ama gösteriyi oluştururken tek başına kalması nedeniyle (tercih kendisinin midir yoksa zorunluluk mudur?) fikirsel argümanların yeterince , uzmanca yerine oturtulamamış olmasıdır.Gösteri fikirlerin çatışmasından doğmamış. Tek kişilik algıların sonunda , yaydan fırlatılan ok genellikle “karavana” oluyor.
Melih Anık
Not:
1-Oyunun ilk performansı Talimhane’de ve Mehmet Ergen’in sanat yönetmenliğinde yapılmamış mıydı? Şu an sunulan gösteride Ergen’in ismi unutulmuş mu acaba?
2-Yazının içindeki şiirlerin tercümeleri İsmail Haydar Aksoy, Suphi Aytimur, Osman Türkay, İsmet Özel’e aittir.
Kaynaklar:
http://www.yenitoplum.org/ytp/haber_detay.asp?haberID=135
http://lepoetetravaille.blogcu.com/robert-richardson-tatli-hayat-la-dolce-vita-fellini-ve-t/1749485
http://mncelep.blogcu.com/t-s-eliot-in-siirin-toplumsal-islevi-adl/2217688
Ek not:
Bu yazıdan sonra Vakit Tamam Beyler adı altında açılan facebook sayfasındaki fotoğrafları gördüm. Benim 5 kişiden seyrettiğim oyunun sayfasında verilen resimlerdeki oyuncu sayısının 6 ve 7 olarak görünmesine o kadar takılmadım ama resimlerde dikkatimi çeken özellikle dairesel ışıklar altındaki bir sahne idi. Benim seyrettiğim gösteride böyle bir ışık kullanımı yoktu. Doğrusu bu beni şaşırttı.
Prova mı performans mı belli olmayan bir geceden çekilmiş bir resim üzerine spekülasyon yapmamak lazım ama böyle bir görsellikten neden vazgeçildiğini merak ettim doğrusu.
Ayrıca da yanılmıyorsam kadro da değişmiş gibi geldi bana.
Tiyatromuzdaki profesyonelliğin de sorgulanması gerekir diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder