Bilgisayar
Oyunları Tarihçesi
İnternet ortamında oynanan
sanal oyunların geçmişi çok da eski değil. 1989 yılında çıkan Simcity, 2011
tarihli Minecraft oyunu 2013 tarihli Nether binlercesi olan oyunlardan üçü. Oyuna isim olan ‘Nether’, Minecraft’da geçen ateş, lav denizleri, düşman
yaratıklar , biyomlar(bitki ve hayvan toplulukları) ve yapılar barındıran cehennem
benzeri bir boyuttur(realm). Nether
2013’de çıkan hayatta kalma oyununun da ismidir. Bu tür oyunlar keşfetmek,
kişilik yaratmak, yapı yapmak ve eğlenmek
amacı taşır. Minecraft 2011 de çıkmış 2009 dan 2011 e kadar test
edilmiş. Oyuncular ham madde keşfedebilir alet ve eşya üretebilir, toprak
işleri makineler yapılar yapabilir, düşman çetelerle savaşabilir, diğer
oyuncularla işbirliği yapabilir. Onlarla rekabet edebilir. Hayatta kalma ve
yaratma modları vardır. Oyun2023 de 300 milyon adet satılmış. Türünün
ilk örneklerinden biri olan Simcity viral âlemde inşaat oyunudur. Kendi kentini
kurma ve yönetme oyunudur.
Bu âlem ilk çıkıştan itibaren
çocukların ve gençlerin hayatına girdi. Hatta bazıları için tutku oldu. Zaman
içinde teknolojik gelişmelere paralel olarak bu tür oyunlar büyük aşama
kaydetti. Tiyatronun rakibi olacak bir seviyeye geldi. Bu tip interaktif oyunlara dadanan çocukları, gençleri tiyatroya alıştırmak giderek zorlaşacak. Kendi hikâyesini
yazan mekân tasarlayan karakter yaratan/olan
gençler tiyatro ile ne kadar ilgilenir kuşkudayım. Oyunlar onların eğlence
anlayışını değiştirdi. Bence bu oyunlar tiyatro için bir tehlike ama aynı
zamanda bir fırsat olabilir. Gençliğimde önüme çıkan bu oyunlar ilgimi çekmedi hâlâ da çekmiyor. Bu nedenle Cehennem oyunu bana biraz uzak. Ben anlamaya
çalıştım. Bu nedenle bu yazım bir tiyatro eleştirisinden daha çok bir anlama
çabasıdır.
Oyun hakkında yazılan
eleştirileri seyirci yorumlarını okuduğumda oyun hakkında yazılanların ‘anlama’ya mı dayanıyor diye sordum kendime. Ben oyundan çıkmadığını ama seyircilerin başkalarından /
birbirlerinden duyarak görmüş gibi yaptıklarını ya da gördüklerini öyle anlamlandırdıklarını düşünüyorum. Ben onlara da yardımcı olmak
istedim. Oyunu
seyredenlere/seyredeceklere yardımcı olursa sevinirim.
Tiyatroda Nether(Cehennem)
Jennifer Haley bilgisayar
oyunlarından aldığı ilham ile The Nether oyununu yazmış. Bilgisayar oyununun
bir benzerini tiyatro sahnesinde yaratmaya çalışmış. Oyunun taslağını(draft)
2011 yılında yazmış. Oyun 2013’de Los Angeles’ta 2014’de Londra’da seyirci ile
buluşmuş 2015’de kitap olmuş. Taslak ile
kitap arasında farklar onun da anlattığı âleme çok da hâkim olmadığını
gösteriyor. İyi yönden bakarsak bu tür yazma denemelerinin tiyatro ufkunu geliştirdiğini söyleyebiliriz. Ancak
zihinde tasarlanan sanal âlemin fiziksel
gösterilmesi sıkıntılı bir çaba.
Oyundan bahsedeyim:
Nether denilen yerde Morris
isimli bir detektif Papa isimli bir kişiyi arıyor. Papa pedofiliyi bilgisayar
oyunu haline getirmiş biri. Dedektif onu bulursa oyunun terminalini ve giriş kodunu bulacak ve oyunun
yasaklanmasını sağlayacak. Oyunda kullandığı isimler özel olarak seçilmiş. Bilgisayar
oyununu yazan Sims bize Simcity oyununu hatırlatıyor. Doyle oyunda bir bilim
öğretmeni. Oyundaki bilimsel
açıklamaları yapan karakter. ‘Slang’(argo) olarak ‘idiot’(budala) demek. Dubhgall ‘dubh
black dark gall stranger foreigner’ ın(karanlık yabancı) karışımı. Gizemli bir
karakter. Evdeki dört çocuk: Barnaby
İncil’den geliyor İbranice. Rahatlık teselli demek. Donald dünya hükümdarı. Antonia paha biçilmez. İris klitoris.
Pedofili hadisesini araştıran
dedektif Morris bize Gateaway Kilisesi
papazı Robert Morris’i hatırlatıyor. Morris 12 yaşındaki bir kıza sarkıntılık etmiş. Ve sıkı durun Trump’ın ruhsal danışmanı
olmuş. Hideaway oyundaki gizemli mekânın ismi. Getaway’e çok benziyor.
Bunlara Sims’in Papa olduğunu
da ekleyince resim tamamlanıyor. Yazar dinsel bir atmosfer çiziyor. Tabii ki bu
noktaları Türk seyircinin anlaması mümkün değil.
Oyunda Sims kişisel
özgürlükten bahsediyor. Zira bu oyunda herkes başka bir kişiliğe
bürünebiliyor. Toplumda var olan
yozlukların oyunlar vasıtasıyla sokağa dökülmesinin önlendiğini iddia ediyor. Ona göre sadece yetişkinler
oynayabiliyor bu oyunu ve oyuna şifreyle girilebiliyor. Zaten sokaklarda çocukları bulmak da mümkün
değil. Yetişkinler de onları sanal ortamda buluyor. Morris ise toplumun sağlığını korumak adına bu oyuna son vermek istiyor. Çocuk tacizinden suçlanmış Morris’i hatırlatan karakterin detektif olarak canlandırılması tuhaf geldi bana.
Hideaway ismi verilmiş bir ev
var. Bu eve titiz bir incelemeden sonra ‘login’ ediyorsunuz. İçeri girerken
önceden hazır edilmiş karakterlerden birini seçiyorsunuz o oluyorsunuz. Ev bahçe içinde Victorian stili yapılmış. Evde
dört çocuk var. O çocuklarla ‘eğleniyorsunuz’. Ama birden anlıyorsunuz ki
çocukların arkasında yetişkin insanlar varmış. Onlar çocuk değil. Evdeki
9 yaşında İris 60 yaşlarında
bilim öğretmeni Doyle’muş meğerse. Doyle o bedeni seçmiş ve o bedene girmiş.
Olayı araştırmak isteyen müfettiş de Woodnut ismiyle eve girmiş. Dedektif Morris de çocukken yaşamış o tecrübeyi. Sims ve Morris (sanal) baba kızmış meğerse. Eve
giren misafirler çocukları balta ile doğrayabiliyor. Hatta Papa onları teşvik
ediyor. Woodnut İris’i doğruyor. Ama bu
zihinden yapılan bir cinayet. İris tekrar diriliyor. Taslakta eve giren
Woodnut Morris’in kendisi. Kitapta yazar
Woodnut isimli bir müfettiş yerleştirmiş oyuna. Cokeberry o isimle login
ediyor. Taslakta dört kişi varken kitapta rol sayısı beş.
Draft ile kitap arasında
farklar var. Yazar gündem olan bilgisayar oyunlarından aldığı ilhamla oyunu
yazmış ama sonra üzerinde değişiklikler yapmış. Taslakta ‘her’ ile anlatılan
kitapta ‘Iris’ olarak netleştirilmiş. İlkinde muğlak olan ifadeleri
netleştirmiş. ‘Virtual’ dünya ile ilgili tez, taslakta Morris’e aitken kitapta
Sims’e verilmiş. Her iki versiyonu okuduktan sonra yazarın oyun kurgusundan çok
da emin olmadığını anlarsınız. O da arayışta.

Bir de teknik özellikler var
ki bunları sahnede canlandırmak çok zor. Yazar kendisiyle yapılan bir
röportajda rejiyi serbest bıraktım diyor. İsteyen istediğini yapsın. Ama
sorgulama yapılan masadan ve Manila dosyadan vaz geçmemiş. Oysa bir yerde
Morris Sims’i bahçesinden alıp
soruşturma odasına getiriyor. Döşemedeki
bir ışık içinde karakterler kayboluyor. Teknolojinin başkasının bedenine
girmeyi mümkün kıldığı bir ortamda Morris
raporu manila dosyadan okuyor ve çantada taşıyor. Öte yandan enerji akışı önemli deniyor. Yani bir taraftan ileri bir teknoloji var ama
diğer yanda da ilkel iletişim. Bu reji yapacak olana da güçlük yaratıyor.
Oyun Türkiye’de İstanbul
Devlet Tiyatrosu tarafından 2016’da oynanmış.
Tatbikat Sahnesi oyunu 2020 yılında repertuvarına almış ancak pandemi
nedeniyle kesintiye uğrayan oyun 2022’de tekrar gündeme gelmiş. Dekor ve kadro yenilenmiş. Her zaman yaptığı
gibi Tatbikat Sahnesi oyuna ekler yapmış. İris’in ayaklarındaki zincir buna örnek
verilebilir. Zaten zihinde tasarlanan bir karaktere zincir vurulması da tuhaf.
Bence zihindeki oyunu fizikselleştiriyor. Yazar kendisiyle yapılan röportajlarda
mekân tarifini serbest bıraktığını söylüyor. Tatbikat Sahnesi versiyonunda oyuncak
at zihinsel bir hayâl. Üstünde geçen sahne ise tatmin duygusunu veriyor ama bu yeterli mi? Yazar İris’i 9
yaşında bir oyuncu için yazdığını ama ergenlik öncesi 13-14 yaşlarında bir kız
çocuğunun da oynayabileceğini söylüyor. Aslına bakarsanız oyun hayâl edilebilir
ama özellikle bizim ülkemizdeki teknik imkânlarla sahnelenemez. Ama bu koşul sadece
bizim ülkemizle de sınırlı değil. Ekran karşısında oynanan bir oyun sahneye
aktarıldığında seyircinin imge gücüne emanet edilmiş demektir. Yani seyirci
işin içine dahil edilmeli ya da içinde olmalıdır. Bu seyircinin ilgisi ve
deneyimi ile ilgilidir. Bizde sanal dünyadan bahseden yazılar röportajlar
seyirciyi yönlendiriyor. Seyirci de onun ışığında öyle görüyor ya da gördüğünü zannediyor. Asıl sorun hiçbir
şey bilmeyen seyirciye oyun ne kadar geçiyor ulaşıyor onu anlamak lâzım. Ben oyundan çıkarken kulak misafiri olduğum sözlerden seyircinin aklının karışık olduğunu hissettim. Cehennem oyununun sorunu o noktada
başlıyor. Hele benim gibi internet oyunu
özürlü iseniz kabul etmeniz zor olabilir.
Evet ben gençken benzer
oyunlarla tanıştım ama kafam kabul etmedi öyle bir dünyayı. Oyunlarla haşır
neşir ol(a)madım. Örneğin 60 yaşlarında
bir insanın zihninde 9 yaşında çocuk gibi olması anlaşılabilir ama bu tiyatro
sahnesinde anlatılması imkansız gibi bir
şey. Hele bu fiziksel olursa yani bedenin başka bir bedene girmesi oyun bile
olsa bence hayâl değil saçmalık. Yazar o 60 yaşlarında bir bilim öğretmenini İris yapıyor, detektif Morris başka bir
kimlikle eve(Hideaway) giriyor. Yazar basılı kitabında Morris’in Woodnut
olmasından vaz geçmiş onu beşinci karakter yapmış.
Zihinsel denen şeyler fiziksel gösterilince saçmalık başlıyor. Öldürülen İris yeniden diriliyor. Bunlar bir
bilgisayar oyununda yapılabilir ama sahnede? Tarif edilen mekân hem var hem yok. Bence sap
samana karışık. Virtual(sanal) , tiyatro sahnesinde anlatılması son derece güç
bir boyut.
Tatbikat Sahnesi iyi niyetli elinden geleni
yapmış. İlk dekorunu geliştirmiş. 9
yaşında bir kız çocuğunu 39 yaşında
Selin Tekman’ın oynaması çok doğru bir düşünce. Sims’i oynayan oyuncu(Ünsal
Coşar) çok yerinde bir seçim. Morris’i oynayan Elvin Beşikçioğlu role çok yakışmış. Üç oyuncu da iyi oynuyor
ama oyun sıkıntılı. Adem Aydil canlandırdığı karakter(Doyle) için fazla içine kapalı geldi bana. Eda Eğilmez'in(düzeltmeZeynep Ekin'in) rolünün gereğini yaptığını söyleyebilirim. Dekorda kullanılan bilgisayar efektleri(Can Akyürek) başarılı.
Dekora epey para harcanmış. O dekoru turne dolaştırmak da para. İçimden bu oyun
için bu kadar fedakârlığa değer mi diye soruyorum.
Oyunun ana damarı pedofili(
çocuk sapkınlığı). Her pedofili vakası aynı değil. Yazarın anlattığı ve
tartışmaya açtığı husus ülkemizdeki pedofili vakaları ile aynı değil.
İnsanların hayal güçlerini engelleyemezsiniz, bu oyunları sokaklardaki kötülüğü odalarda ekran başında
tatmin ediyoruz savları anlamsız hatta tehlikeli tartışmalara yol açar. İnsan istediğini olur hayallerine sınır
koyamazsınız tartışmaları abes. Bu eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek gibi
bir şey.
Tiyatroya önem verdiğine
inandığım Tatbikat Sahnesi’nin bu oyunu neden seçtiğini ve oyunu oynamak için
yaptığı fedakârlıkları takdir ediyorum ama anlamıyorum kabul edemiyorum. Türk
Tiyatrosu Tatbikat Sahnesi’den kendine özgü ve özel, gündeme dokunan, kulağı
tersten göstermeyen daha iyi oyunlar bekliyor. Bence bu Tatbikat Sahnesi’nin topluma
sorumluluğu.
Melih Anık
Yazan: Jennifer
Haley
Çevirmen: Gülay Gür
Yönetmen: Elvin
Beşikçioğlu, Erdal Beşikçioğlu
Dekor
Tasarım Barış Dinçel
Video
Mapping Can Akyürek
Afiş
Tasarım Hande Şiri
Oynayanlar: Ünsal
Coşar, Elvin Beşikçioğlu, Zeynep Ekin Öner(Seyrettiğim gösteride Eda Eğilmez
vardı) , Selin Tekman, Adem Aydil
Not: O akşam Zeynep Ekin Öner oynamış. Ben Eda Eğilmez sanmışım. Özel nedenlerim var ama anlatmam zor.