Elimin zor gittiği, yazmayı sürekli ertelediğim bir yazı bu.
Oyunu Kasım’ın 12’sinde seyrettim. Bana oyunu hatırlatmasın diye tuttuğum
notları gözümden ırak bir yere koydum. Gösteri tarihlerini araştırdım, kötü bir
şeyler yazarsam gişeye etkim olur, bana inanan(?)oyuna gitmez falan diye.
Benimki de saflık işte, kim oyun hakkında önceden okuyor da seyrediyor, hele
beni okuyan kaç kişi seyretme kararını değiştirir ki! Gene de bu yazıyı yazarken bile hâlâ tereddüt
içindeyim.
Pangar’ın yazdığı “Mehmet
Birkiye yorumu ve 42 kişilik kadrosuyla MACBETH 13-14 Kasım 20:30 Kenter'de SON
2 OYUN!” “twit”i nedenimi özetliyor, zira “twit”in içinde tereddütlerimin
nedenleri var.
Biliyorsunuz oyun ilk
kez İKSV Tiyatro Festivali’nde(2012) seyirci ile buluştu. Sonradan Kasım
2012’de 5 gösteri tarihi açıklandı ama ilk iki gösteri “teknik” nedenlerle
iptal edildi. Ben 12 Kasım’daki
gösteriye bilet aldım. Bilet fiyatı 50 TL. Londra’da olsak, 42 kişilik kadroya
bakarak, “bedava” derdim ama burası Türkiye.(Ama galiba artık 50 TL’na
alışacağız!) Hem gişeden alsan da fark
etmiyor. Zira açık bulup oyunun sahnelendiği Kenter gişesinden de alsan
Biletix’e 5 TL hizmet parası veriyorsun. Söylenene göre Pangar öyle anlaşmış. (Haksızlık
da etmeyeyim “o” gece ellerinde yer numaraları yazılı “beyaz” kağıtlar olan pek
çok seyirci vardı salonda.) Ben salonda kapının hemen girişine denk gelen
aradan bilet almaya çalışıyorum. Koltuk arasında sabitlenecek ayaklarımı kımıldatabileyim diye ama gel gör
ki Biletix ekranında o sıranın numarası yok. Ekrandaki salon planında ara görülmüyor. İster inanın ister inanmayın
Kenter gişesi önünde yemekten dönsün
diye beklediğim görevli biraz da beni bekletmiş olmanın utancıyla salona kadar
gitti sıra numarasını öğrendi ricamı kırmayarak, “o” sıra 11.sıraymış. Ama
başka bir şeyler söyleyince(sahne öne çıkmış, ön koltuklar kalkmış) kafam
karıştı evde daha önceden aldığım “o” sıranın biletini buldum “o” sıra 10. sıraymış.
Ama salon nerdeyse dolu ben sonunda balkonun ikinci sırasından bilet aldım.
Balkonda da önünüzde oturana göre kaykılma, öne yana eğilme durumları var ama
olsun. Oyunun seyrettiğim videosunda bayıldığım sahnenin görselliğini tam
tepeden görme olanağı olacak! Üçüncü
sırada hemen arkamda Kubilay “qb” Tunçer vardı. Bu kadar lafın Kubilay “qb”
Tunçer’e çıkmasının nedeni ise şu, o 25 Kasım 2012 tarihli Hürriyet Keyf’de oyunu yazdı(“Heyecansız Bir Başyapıt”) ve
açıkça “olmamış” dedi. Ben ilk olma sorumluluğundan kurtuldum. Ben Kubilay “qb” Tunçer’i ikinci perdede
arkamda görmedim. Oyunun ilk yarısına göre mi karar verdi bilmiyorum. Yeni Tiyatro
Dergisi’nin Ödül Jürisi heyeti de ilk yarıyı balkonun birinci sırasında
seyredip ikinci yarı yok oldu. Muhtemelen salondaki boş yerlere geçmişlerdir, “qb”
ile birlikte. Koskoca jüri oyunu yarıda bırakıp gidecek değil ya!
Her neyse şu ana kadar Macbeth hakkında yazılı tek “profesyonel”
eleştiri Kubilay “qb” Tunçer’e ait. Diğerleri görmüş ama “dokunmasın” diye
yazmamışlardır. Kiminin “amca” taktiği kiminin “sayılı eleştirmen” taktiği var.
Zira “yahu bu oyunu mu aldınız tiyatro festivaline” de denecek doğal
olarak. Ama İKSV nereden bilecek, yönetmene, baş rol oyuncusuna, kadroya,
yazara ve metne bakıyorsun her şey “dört dörtlük”. Bu “4x4”den Anadol çıkacağı
nasıl aklına gelsin? Bu arada bu sene kurulan Pangar iki oyunuyla İKSV Tiyatro
Festivali’nde “yer bulmuş”. “Lulabay” devam ediyor o “gaz”la.. Ön yatırım
karşılanınca ve de kadro dar olunca neden olmasın! Macbeth’in “ön yatırımı”nı
da İKSV sağlamış ama Macbeth’in işi daha
zor, “42 kişilik kadro”yu(28 kişilik oyuncuyu) bir araya getirmek ve de Kenter
Tiyatrosu gibi bir salon bulmak da kolay değil. Kubilay “qb” Tunçer’e göre
“gelecek ayki tarihler için …… nolu
telefonu arayabilirsiniz.”
Bir önceki paragrafın son “tırnağı”na kadar “kenarından
dolaşarak” 655 sözcüğü doldurmuşum. Benim yazılarım 1200’den başlıyor demek ki
600 sözcük daha yazmam gerekiyor ama ne diyebilirim bu Macbeth için?
İnterneti karıştırdım bazı isimlerin özgeçmişine baktım. “42
kişilik kadro” içinden seçtiğim ve bana göre diğerlerinden daha deneyimli ve de
oyundaki “rolü” daha önde olan Mehmet
Birkiye, Engin Hepileri, Demet Evgar, Erkan Bektaş, Bülent Şakrak ve Beyti Engin’in
öz geçmişlerinde bu oyundan önce bir
Shakespeare oyunu yok. Gerekli mi? Değil! Ama ben bu Macbeth’i, beğendiğim bu tiyatroculara yakıştıramadım. Sanki
herkes “görevini” yapmış, gerisine karışmamış. Aradım taradım bir mâkul neden
bulamayınca bahaneyi “öyle” buldum. Shakespeare
oynamamış olabilirsiniz ama bu kadar iyi tiyatrocu bir araya gelince birbirini ikaz
etmez mi?
Özgeçmişlerini bulamadım ama Ali Cem Köroğlu(dekor), Başak
Özdoğan(kostüm), Cem Yılmazer(Işık)’in Shakespeare deneyimleri olabilir diye
düşündüm. Aslını isterseniz oyundan aklımda kalanların “görsellik” ile ilgili
olmasının tesiri altında kalmış da olabilirim. Görsel ile ilgili bir de “final”
sahnesi var ki hatırlamak bile istemiyorum, hani ölüyü diriyi … Ölü
Macbeth’lerin masa üstüne yatırılıp fermuar çözülmesi sahnesi. Bu hangi ihtiyaçtan doğdu bilmiyorum. “Sayılı
eleştirmen”in “ütopik” dediği bu olsa gerek!
Beni oyuna çeken oyunun videosu oldu. Bence oyundan daha güzel ve başarılı. Türkiye’ye yabancı futbolcu da öyle transfer ediliyor.
Adamın attığı golleri arka arkaya gösteriyorlar sonra bir bakıyorsunuz ki “Hoş
geldin- Bienvenü”! (Bilmeyenler Bienvenü’yü Fenerlilere sorsun!) Yani
gösterilen şahane, sahnedeki ise bahane! Beni de “kandıran” o video!
Ali Cem Köroğlu’nun dekorları “hareket” ile meşhur. O, sahnedeki
“hareket”i yaratıyor ve onun “dominant” tasarımı, yönetmenin elini kolunu
bağlıyor âdeta. Yönetmen de mizanseni, dekora göre buluyor sanki. Macbeth’de de yine “başarmış” Köroğlu. Soldan
çıkan bir çekmece(!), sağda dönerli bir dolap ki menteşeleri gevşek olduğu için
bazı anlarda kendi kendine dönüyor. Devreye giren motor sesiyle harekete
geçtiği anlaşılan ve yandan gelip giderken açılıp toplanan bir balkon penceresi çerçevesi. Arkada şeffaf
cam ardında gölgeleri oynaştıran banyo dairesi ve de ortada açılan bir kapı.
Sahne önünde bir balkon korkuluğu ki onu yatırmak kaldırmak Macbeth’i yatırıp
kaldırmaktan daha fazla özen istiyor. Sağ çekmeceden(!) “kanayan” küvet çıkıyor.
Yönetmenin elinde bu kadar “açılan şey” olunca o da bir “açık”lıktan kimini
sağdan kimini soldan kimini ortadan sokmuş, çıkarmış (sahneye yâni).. Ama
etrafında oturan herkesin göründüğü BÜTÜN bir yemek masası yok. Sanki
çekmecenin içinde devam eden bir masa var da etrafı kalabalık… diye hayâl
edecekseniz yanılırsınız, orada bir kişi var. Masa etrafında oturanlar çekmece hareket halindeyken ayakta dursa,
kara yolunda gabarisi köprüden yüksek olan kamyon gibi köprüyü yıkar maazallah.
Herkes oturacak ve çekmece dışarı çıkacak ve içeri geri gidecek. Ben bir tek
fotoğrafta gördüm BÜTÜN masayı, onu da reklâm olsun diye çektirmişler belli ki.
O “çekmece” orada olunca her şey geride
kalmış. Oysa sahne önüne çıkmışlar bir de.
Oyunda nerdeyse herkes sigara yakıyor, duman bol olsun diye herhalde. Sahneye "fışkırtılan” duman bence fazla. Sigara firmasından sponsorluk almışlar
diyeceğim ama markayı çıkaramadım.
Demet Evgar’ın kostümlerinin “öyle” olması gerekli mi? “Öyle”yi açmak zor. Ama güzel bir kadın olan (“Elle Style Awards 2012 Kadın Sanatçı Birincisi”) Demet Evgar’ın alımını göstersin diye yapılmış sanki.. “Lady” Macbeth, kimi zaman çıplak ayaklı kimi zaman yüksek “pont”lu. Bunun da oyunun rejisinde bir başka karşılığı yok. Kostümdeki tek başarı bence Macbeth’in kanlı elbiseyi seyircinin karşısında giyinip gelmesi. İyi de bu “trük”ün oyunun bütününde bir başka karşılığı var mı? Yok! Ama “hoş” duruyor! Işık ise “tekliyor”. Sahnede koşuşturmaca sırasında Macbeth’in çekmeceden çıkan masanın üstünden atlaması gerekli mi? (“O sırada yapıyorsanız gerekli, yapmıyorsanız gerekli değildir” Değil mi Mehmet Birkiye?) Masa bir ara çekmeceden çıktı ama zamanında yana toplanmamış balkon penceresine çarptı, geri alındı, engel kalkınca gene çıktı. Yoksa o “çekmece” takılı mı kaldı? (Bazısı tiyatro “hesap işidir” diyor, hesap işi olsa o çekmece o pencereye çarpar mı?) Dekorda hareket var ama “engelli”. Lady Macbeth’in sakat arabasına oturtulması gerekli mi?(Yönetmenin “gerekli mi?” sorusuna verdiği cevap yukarıda.) Sakatlara madalya töreninin “görsel” katkısı ne? Macbeth’e takılan kurdeleli madalya ise oyun boyunca Macbeth’in göğsündeki bröve, bir önceki zaferine mi ait?
Belki niyet “kaos”u, “kıyamet günü”nü anlatmaktı ama sahnede
“görünen”, “zayıf” ve “klişe”. Herkes
“kadın düşkünü”.. “Kötülüğün” sahnedeki görsel karşılığı “kadın mıncıklamak, sıkıştırmak
vs” (uyuşturucu niyetine?) sigara içmek, gaz maskesi takmak ve de ırza geçmek.. Kelimelerin(metnin)
içindeki kötü(lük) ise kaybolmuş bu durumda. “Görsellik” (bol) olsun deyince
ortaya çıkan resim bu! “’Kadın’a neler etmişsiniz” diyeceğim, korkuyorum
“kadınlar matinesi” yaparlar, Açık Radyo’daki Yiğit Sertdemir’in programında “kuranderde kalıp” soğuk alırım(hedef olurum)
diye! Ya 3 cadı? Sahnede o kalabalık arasında kaybolup gitmiş. Gaz maskeli askerlerin
savaş “dansı” çok acemice. Sinevizyon’daki görüntülerin sahneye geçişi bir
boşluk hissi veriyor, bir yapaylık var askerlerin oradan oraya atlayıp
zıplamasında. “Tenten’in polisleri”ni hatırlatan iki “Yahudi” tüccar ne
yapıyor? Yerde beyaz elbisesi kanlanmış,
bacakları iki yana savrulmuş bir kadının başında atılan tiratlar. Sanki bir
randevu evindeyiz. Arkada devam eden bir zevk(oturak/masa üstü) âlemi. Zafer
sarhoşu Kral, “oynaşıyor”. Kadınlar da bir âlem, erkeklerin üstüne atlıyor.
Siperde “yak bakalım bir cigara” görüntüsü. Lady Macbeth çok “iyimser”. Alışmak
zor olacak bu Lady’ye.. Macbeth’ler seyirciye konuşuyor. Işık kötü. ‘Cehennem Kapıcısı’nda daha iyi
performanslar gördüm. Tam o sırada, arkada puslu cam arkasında Macbeth’lerin
banyo sahnesi, camın kenarından kan sızıyor, “kan temizliyor” karı koca.
Macduff kusuyor sahnede . Ne kusma! Macduff “kukla” gibi yürüyor, sanki
“ipleri” bir başkasının elinde. Cadılar “pas
pas” yapıyor sahnede, PERDE!
“Tenten’in polisleri” fırtınaya şemsiye açıyor. Macbeth
elinde Banquo’nun fotoğrafı, seyirciye konuşuyor. Çekmeceden çıkma, akordu
bozuk bir “keman”, ses veriyor. Yemek masası çekmeceden çıktı, yarım. Sahne
önüne gelen kararıyor, ışık az. “Tenten’in polisleri” sandviç yiyor. Çok normal
bir insan eylemi ama o sahneyle ilgisi ne? Bu “cehennem”de ağızlarından kan
aksın diye bekliyor insan. Çekmeceden bu kez cadılar çıktı, dumanlar içinde. Macduff’ın
karısının ölüm sahnesi, ne saçma. 3 sakat arabasında 3 gâziye madalya merasimi,
Malcolm ve Macduff’ın merasimle ilgisiz diyalogu, uzun ve sıkıcı. İçimden
ittirmek geliyor “tempo tempo!” Bu arada kenarda sakız çiğneyen bir kadın,
balonu patlattı patlatacak. Sağdan bir “Köroğlu müdahalesi”, küvet çıktı. Susuz küvette(oysa kusmuk sahici) Lady Macbeth “temizleniyor”. Elleri bilirdik ama bütün bedeni “kanlı” imiş
meğerse. Bu ikinci yıkanış, ne kanmış be! Lady sahneden sakat arabası ile
çıkıyor tam o sırada küvetin kenarlarından kan sızıyor, “küvetin gözyaşları”. Soldaki çekmeceden bu defa iki sekreter kız
çıktı. Macbeth’in “kurmay heyeti”.
Sofitadan kırmızı kolluklar iniyor, askerî manevra düzeni “kırmızı” düşman” mavi” dost, taraflar
belirleniyor. “Ormanın yürüdüğü” telefonla(“i-phone” olaydı keşke, “sponsor”
geliri olurdu) bildiriliyor. Askerler maskelerini takmış oradan oraya zıplıyor.
Mr.Macbeth biraz arabesk: “Hayat dediğin
nedir ki?”, oysa karısı ölmüş. Çekmeceden çıkmış masanın üstünden Mr.Macbeth
atlıyor. Son sahneler curcuna, kim ne niçin nasıl, herkes sahnede koşuşturuyor.
Koşuşturup yorulan pantolonunu çözüyor, kadınlar hazır. Biri merhume Lady’i
sırtlamış diğeri merhum Mr’ı, götürüp masanın üstüne yatırıyorlar, pantolonlar
inerken, iniyor PERDE!
Kralın oğlu Donalbain oyunda yok ama diğer oğlu Malcolm
hazır, “iki kişilik” oynuyor! Tümü üç replikten ibaret Donalbain, Enobarbus
değil zaten! Kaldı ki millet Enobarbus’suz oynuyor!
(Geldim 1749 sözcüğe! Daha söylenecek bitmedi. Meğerse ne “dolu”ymuşum!
Devam… )
Farkındasınız, metinden, Shakespeare’den falan
bahsetmiyorum. Ama yazı bitmeden şunu
belirtmem gerek. “Büyük oyun” sahnelemek çok zor bir iş. “Kapansın ödenekli tiyatrolar, bir daha açılmasın! Özel tiyatro yapar”
diyenler var ya onlar bu Macbeth’i görmeli, daha öncekileri görmediyse. (“Özelleştirme dediğiniz zaman tiyatroyu bir ‘entertainment'a,
bir eğlenceye çevirirsiniz.” Değil mi Mehmet Birkiye?) Ben ne Shakespeare’ler gördüm özel tiyatrolarda, 10
kişiyle Shakespeare, bazısı Enobarbus’suz! Oyuncuların SGK’sını da ödeme, ucuza gelsin
oyun. Ama bu arada “ucuza gidiyor”
tiyatro! (Kültür Bakanlığı SGK ödemelerinin yapıldığını gösteren makbuzları da
istesin bundan böyle, evinin taksitini dizi ile ödeyen Fırat Tanış “ağlamasın”!) “Ödenekli” “büyük oyun” yaparsa da risk büyük ama hiç
değilse oynama sayısı fazla, “genç” oyuncu sahnede “meslek içi eğitim” yapıyor,
“öğreniyor”. Yaşlılar ise gençliğinde iyi olan tenisçinin yaşlı haline benzer, “tekniği
ile idare ediyor”. Oyunun “yıldız”
ortalaması daha yüksek oluyor, 10 TL’na oyun seyreden seyircinin riski
azalıyor. (“Her oyun, ancak 10 kez, 20
kez oynandıktan sonra kendi kimliğini ve kişiliğini bulur. Onun için İngilizler o ilk 10 bileti ucuza,
'preview' diye satarlar..” Değil mi Mehmet Birkiye? Pangar’ın Macbeth’i
daha 5 kere oynandı. 10’u bulur mu? Biz boşuna mı verdik “tam bilet” parasını?)
Kaldı ki “ödenekli”den reklâm almış dergi, bir sayıda aynı oyuna üç yazı
koyuyor. Bunu gören(?) seyirci “oyun, iyi” sanıyor. “Büyük oyun”, “antremanlı
oyuncu” istiyor. O kadar sigara içiyorsan köpeğini Göztepe Parkı’nda
dolaştırarak “fit” olamıyorsun. 27 gün dizide oynadıktan sonra ayda üç gün
sahneye çıkıp “rol kesemiyorsun”! “Klişe”ye alışınca “okullu” da olsan
”konsantrasyon” falan kalmıyor. Sahne seni vuruyor yerden yere! Salon sorun
değil aslında “iyi ise balın, arısı Şam’dan gelir”. Mesele şu ki “bal”ın iyi değil. Öyle “bal”a böyle yazı!
Melih Anık
(2031sözcük oldu, hesap şaştı, “fazla” oldu ama yazı “tamam”
oldu!)
Alın bu da yazının “amortisi”, oyunun kadrosu:
Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu
Yöneten/Dramaturgi: Mehmet Birkiye
Dekor: Ali Cem Köroğlu
Kostüm: Başak Özdoğan
Koreografi: Alpaslan Karaduman
Müzik: Çağrı Beklen
Işık: Cem Yılmazer
Yönetmen Yardımcısı: Engin Hepileri
Oynayanlar (sahneye giriş sırası ile):
1.Cadı: Hare Sürel
2.Cadı: İncinur Daşdemir
3.Cadı: Esin Doğan
Malcolm: Umut Temizaş
Duncan: Kubilay Karslıoğlu
Ross: Levent Can
Lennox: Beyti Engin
Macbeth: Erkan Bektaş
Banquo: Gökçer Genç
Leydi Macbeth: Demet Evgar
Macduff: Deniz Celiloğlu
Kapıcı/Seyton: Bülent Şakrak / Efe Tunçer
Askerler, Subaylar, Beyler, Görevliler, Leydi Macduff, Genç
Siward, Katiller, Hekimler ve Haberciler:
Tuğrul Karanfil, Soner Erol, Ada Alize Ertem, Tuan Öztürk,
Şive Şenözen, Abdullah Semercioğlu, Ömer Utkan, Şan Bingöl, Bülent Keser, Simge
Konrat, Melek Ceylan, Nurhak Mine Söz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder