8 Mart’tı… Beyoğlu’nda mor bayraklı kadınlar vardı. Davulları, trampetleri, düdükleri vardı kadınların. Maya Sahnesi’ne yürüdüm, ‘Meydan’dan..
Maya Sahnesi’nde tek kişilik bir oyun var: GECE Tarlabaşı Bulvarından Meydana Çıkmak
Özlediğim bir sanatçının imzası var tasarımda. Benim için özel bir buluşma. Ve sahnede çok şey başarmış (yazar, yönetmen, çevirmen, yapımcı, dekor ve kostüm tasarımcısı , sergi ve müze tasarım koordinatörü, sinema ve tv oyuncusu) bir kadın sanatçı... Duruşu bir lotus yaprağı gibi zarif ve vakur. Kısa bir sessizlik ardından yaprak kımıldıyor, etkili bir ses, kelimeler döküyor ayın sahnedeki yansımasına. Maya Sahnesi’nde meddah ve kabuki el ele, sırt sırta, yan yana… Burada olmamın nedeni bir yazar- oyuncu(Nihal Geyran Koldaş) ve bir tasarımcı(Metin Deniz).
Maya Sahnesi’nde kadın oyuncu ikiye bölmüş kendini ama bedeninde çok kişi saklarmış gibi. Avuçlarından tanıyorum onları. Bir de ellerinin ‘boş alan’ı dolduruşundan.Sokaktan mor bayraklı kadınların sesleri geliyor. Polis, çıplak ayaklı kadınla meşgul Tarlabaşı Bulvarı’nda. Brad Mahlau’nun piyanosuna sokaktaki mor kadınlar müdahale ediyor. “Bekleyin mor bayraklı kadınlar! Çıplak ayaklı biri ‘meydana çıkacak’” U dönüşü yasak levhası altında bir polis gecenin ve bulvarın sahibi sanki. “Kıdemim yetmez meydana çıkamam. Meydan bir numara büyük daha”
Sahnedeki denize bir Japon dolunay vurmuş… Göğe salınmış fenerler, yanan mumlar bırakılmış denize.. Ay bu kadar yakın, başının üstünde … Kadın, ayın ışıklı yansımasına saklanmış sanki, ellerine saklamış kişileri, kimonosunun kolları içinde… Sanki bir “shintai”…. Avuçlarındaki çizgileri savurarak havaya resimler çiziyor . Her döndüğü yönde başka bir kişi, her açışında avucundan bir hayat düşüyor yere. Ahhhh…“Güvenebilsem insanlara”
Lotus yaprağı ellerini açmış gibi göğe..Su damlaları mı yoksa gece mi yoksa hayat mı doluyor yaprağa. Tam taşacakken yaprak zarif bir salınımla eğilip boşaltıyor kendini , dik bir duruşla yeniden toplamak için yağmuru, geceyi, polisi, şoförü, yolcuyu ve ‘kadın’ları. Sahnede onlarca lotus yaprağı salınıyor sanki. Yağmur altındaki lotus yaprakları gibi dans ediyor kadın, ‘mütevazı yöneticinin bahçesinde’.
Maya’dan çıktım, elimde lotus yaprağı.. Yeşilçam Sokağı'na daldım. Sert bir rüzgâr esiyordu. Yolun sonu kapalı gibiydi. Yolun sonuna ulaştığımda tahta perdeli bir apartmanın yanından keskin bir sol yaptım sonra sağ sonra sol.. Sokağa atılmış masalardan birinde kızıl saçlı bir kadın birasına düşmüştü. Gözleri köpükköpükköpükköpük..
Ucuz kumaştan yapılmış takım elbiseli iki karanlık adam sigara içerek geçti yanımdan. “Kar size yağıyor biz üşüyoruz burada” Bana baktılar kuşkuyla.. Lotus yaprağını sakladım. “Ben meydana çıkacağım”. Yanlarından hızla geçtim. Sağa baktım Tarlabaşı Bulvarı.. “Kötü bir şey gelecek başımıza..”
Köşeye geldiğimde ordaydı. Kırmızı beyaz elbisesi, çıplak ayaklarında yüksek topuklar. Uzun boyluydu, çokçokçokçokçok……. Yüzüme kadınca güldü..“Niye burdasın?” dedim. ”Bluzumdaki Lotus yaprağı düşmüş, onu arıyorum” dedi. Kimliğini yitirmiş de arıyor gibiydi. “Ne bluzu?.Üstünde gazete vardı” dedim.”Gazete mi?” dedi hırçın bir sesle.
Sakladığım lotus yaprağını, o mutlu olsun diye, ‘bluz’unda gösterdiği yere koydum. Kadınca güldü erkekçe sıktı elimi. “Meydana çıkalım mı beraber?” dedi, “Caddenin ortasında iş almak yasak” dedi polis. “Hadihadihadihadi……….””Eli yasak-tokat-yumruk..” “Nöbetimin bitmesine dört saat elli dakika var”
“Çünküçünküçünkü……… O meydan size göre değil, En az üç bıyık üç üniforma gerekir yanıma çıkmak için o meydana, Yalnız başına meydana çıkmayın derim” dedi “yeni dağıtılmış üniforması” cırt cırtlı polis. Ayağında gri mavi hâreli botu. Polisi gösterdim ona. “Uzaklaşıyor yaklaşan ışıkların aydınlığında”
Köşede bir yolcu taksiye biniyordu. Sarısarısarısarısarı…….. “Havaalanı’na” dediğini duydum. Şoför “Buradan u dönüşü yasak meydana çıkmak gerek” dedi. “Acelem yok” dedi yolcu “zaten lodos var”. İçime kar yağıyordu. “Sanki kış ama mevsim yaz”
İki yanı birbirine ‘küs’ Tarlabaşı Bulvarı’nda “öfkenin dolaştığı o meydana” doğru yürüdüm. Araçlar hızla meydana çıkıyor hızla meydandan iniyordu. Kaldırımda bir lira buldum, aldım cebime attım, uğurdur . Birden keskin bir fren sesi duydum. Bir meddah ‘uyandı’ kafamın içinde, mendilini attı havaya. İnsanlar döküldü mendilin içinden, insanlar koşuştu, sesler duydum.. “Vurdu” dedi biri. Öldümüöldümüöldümü.. “Kaportada iz var mı?” U dönüşünün yasak olduğu yerde kırmızıkırmızıkırmızıkırmızı… Kadınmıkadınmıkadınmı… Nöbetinin- bitmesine- dört- saat- kalmış- polis geldi “yeni dağıtılmış üniforması” içinde. “İlk yardıma götürün. Ben raporu tutarım” Mart’ın 8’i… Yoksa Temmuz mu? Bu rüzgâr ne, lodos mu? Kar yağıyor ama ben terliyorum.
Niye çıktın salondan, niyeniyeniyeniye….? Senin için en emin yer orası.. Bluzunda Japon dağları, ağaçları, lotus çiçekleri, kağıttan fenerler , şelaleler, “Shinto shrine”lar, tapınak gölgeleri. Ayakları çıplak. Başının üstünde dolunay.. Gece.. Tarlabaşı bulvarından meydana çıkmak tekin değil eğer yasak değilse. Bastığı yerde kar erimişti. “Daha da küçülmek mümkün değilken” “Bir kadın gibi düştü yere bir erkek gibi taşıdılar onu ambulansa” Ambulansın peşinden ‘İlk Yardım’a gittim.. Kalabalıktı. Sedyede unuttular onu. Kar başlamıştı. “Temmuz” dedi “bu kar da nereden çıktı”“U dönüşü yasak, meydana çıkmak tekin değil” “........ tutunduğum dalı ben seçtim ...“ Baktım bluz değil gazete idi üstündeki, üçüncü sayfası açık. Ayakları sıcaktı. “içinde fırın var hepimizi yakacak”. Nöbetinin- bitmesine- dört- saat- kalmış doktor eğildi üstüne… Raporladı: “…. kadın…” Meydana çıktım. Üç bıyık üç üniforma tarassutta. “Taksileri yutuyor meydan”. Sokakta bulduğum lirayı fırlatıp attım. 8 Mart’tı..
Melih Anık
Çok iyi kurgulanmış bir metin; ayrıntılarda hassas, disiplinli ve iyi oyunculuk- meddah ve kabukinin harmanlanması ile çağdaş bir tiyatro kucaklaşması- evrensel kadın buluşması- estetiği yalınlıkta bulmuş biçem- fırtınayı melteme çeviren müzik- estetik bir sahne tasarımı; sağlam metaforlar üzerine kurulmuş yorum- GECE Tarlabaşı Bulvarından Meydana Çıkmak- Yazan/Oynayan : Nihal Geyran Koldaş- Mekan giysi görsel danışman: Metin Deniz- Işık/Müzik Yönetim: Defne Koldaş Kasapoğlu- Bilsak Tiyatro Atölyesi- Maya Sahnesi- Oyun süresi: kırk dakika
Açıklama:
Shintai: Kami’nin bedeni. İnsan eliyle yapılmış ayna, kılıç, mücevher, taş, dağ, ağaç, şelale olabilir.
Kami: Şinto inancındaki esas ruh. Bazen Tanrı, melek, ruh anlamında da kullanılır.
Shinto shrine : Kami’nin evi olarak anlatılır. Shinto inancında kutsalın saklandığı tapınak.
Resim:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder