Heather Raffo, annesi Amerika’lı babası Irak’lı bir yazar ve oyuncu. Irak’ın işgal edilmesi ile birlikte doğup büyüdüğü Amerika’da , Irak’lı tarafına sahip çıkmak zorunda kalmış olmalı ki dışarıdan baktığı ülke(si) hakkında ismini daha önce yazılmış bir başka kitaptan aldığı tek kişilik oyunu yazmış ve 2003 yılında oynamış.
Kendisi ile yapılan bir söyleşide (http://video.google.com/videoplay?docid=-947501034711167216#) oyunu tek kişilik olarak tasarlamasının esas nedenini eğer farklı kişiler tarafından oynanmış olsa seyircinin oyunu bir belgesel gibi algılayacağını ve taraf tutmaya başlayacağını düşündüğünü söylemiş. Amacı bir rolde toplamış olduğu karakterlerin bütünü üzerinden ana mesajı vermekmiş.Ama yazının içinde de anlatacağım gibi “arzunun dokuz parçası”ndan dokuz kadın, dokuz arzu fikri ikna edici bir algı vermemektedir.
Söyleşiyi izlediğinizde Amerika’da doğan ve yetişen ; kökeninin bir tarafında Orta Doğu olan bir kişinin toplumda belki de karşılaştığı muameleyi/bakışı tersine çevirme amacıyla Irak’daki aile fertlerinden yola çıkıp onların bireysel hikayeleri ile Amerika’ya insanî hikaye anlatma gayretinin var olduğunu anlıyorsunuz. Söyleşiyi yapan da onu yönlendiriyor ayrıca .
Başka bir kaynağa göre, Irak’lı olan babası katolikmiş. Yani babanın müslüman hassasiyeti üzerinden yapılmamış oyun. Daha geniş insan ,insanlık dramına ait bir söylem geliştirmiş.
“Savaşın başladığı yer Washington’dur ve değişim de Washington’dan başlatılabilir.” İfadelerinden tipik bir Amerikalı güveni ve vehmini anlayabilirsiniz . Zira Amerikalı için dünya, onların kontrol ettiği bir yuvarlaktır. Savaşı da başlatırlar değiştirmek isterlerse değiştirirler . Toprakların gerçek sahiplerinin ne düşündüğünün ne önemi var (!) Ortadoğu için uzaktan yazılan planların temelinde herhalde bu bakış açısı var.
Raffo’nun asıl amacı tv lerde oyun gibi savaşı izleyen Amerikalılara gerçeği göstermek ve yapabilirse Irak’da öldürülenlerin sanal karakterler değil insan olduğunu anlatmaktır. Hatta söyleşinin bir yerinde 11 Eylül’de o(nlar) New York’da ne hissetmişlerse Amerika’nın işgali ile Irak’lının da ayni duyguları hissettiğini söyler. Bu Amerika’lıların anlayacağı dilden anlatmaktır ama ayni zamanda kendi konumunu da belirtir. Ama her iki olayı yapanı da ayni kefeye koyar.
Irak’da taşlar 1990 yılındaki Körfez savaşı ile oynar yerinden . Amerika, "Bu, Arapların kendi aralarındaki bir sorun. ABD'yi ilgilendirmez" dediği halde Amerikalıları ilgilendiren kısmı ise 1991 yılındaki Amerikan hava akınlarıyla başlar. Körfez savaşı diye adlandırılan bu dönem Amerikalıların 1993 de ara sıra yaptıkları bombalamalar ile devam eder. Şimdilerde 40 yaşına yakın olan Raffo’nun 1993 yılında yani 20 li yaşlarında başlayan Irak ilgisi 2003 yılında Irak’ın Amerika tarafından işgal edilmesi ile yeni bir boyut alır. 2003 e kadar biriktirdiklerini konjonktürün de verdiği imkân ile tek kişilik oyun haline getirir, oyun 2003 de ilk kez Edinburg Fringe festivalinde oynanır. Raffo’nun bizzat kendisinin oynadığı Amerika oyunları ilgi ve yankı uyandırır ve Amerikalılar sanki yoksullara yardım etmek amacıyla her zaman hazır ve nazır olan sivil tolum hassasiyetlerini uyandırır ve öne atılırlar. Ama mahalledeki bir yoksula yardım etmekten daha büyük bir iştir bu savaş, filmlerdekine de benzemez. Savaşta zarar görenlere yardım etmektir amaç, savaşı bitirmek ya da başlamasını önlemek değil, dikkat isterim! Bu arada alınan “Susan Smith Blackburn /Marian Seldes-Garson Kanin /Lucille Lortel(2005) ödülleri de resmi tamamlar. Raffo Orta Doğu ve Irak savaşı uzmanı haline gelir. Söyleşiden bu havayı görmek mümkün.
Oyun 2009 da 3 kadın tarafından Amerika’da oynanmış. (Mo’olelo Performing Art Company )Bir anlama Arif Akkaya’nın düşüncesi daha önce denenmiş , farklı bir kombinasyonda.
Oyun daha önce Esra Akkaya tarafından 2006’da Türkiye’de sahneye çıkmış. “Oyun dokuz farklı açıdan savaşı ve savaşın açtığı yaraları tek bir kalbin savaş karşıtı atışı ile dile getiriyor. Sahnede altı ayrı Iraklı kadın var. Ressam Layal'in atölyesi, Amal'ın vücudu, Hooda'nın geçmişi, Doktor'un çıkmazı, Iraklı Kız'ın çaresizliği, Ummu Gheda'nın kini ve ABD'linin uzaklığı olarak.”
Şehir Tiyatroları oyunun önemini (!) görmüş ve daha önce kaçırılmış bir fırsatı kendisinin daha iyi yöneteceğine inanmış olmalı ki yeniden sahnelenmesine karar vermiş.
İBB Şehir Tiyatroları, oyunu “Arzunun Onda Dokuzu, işgal edilen topraklarda kültürün, hayatın, bedenin, ruhun zorla ele geçirilmesi karşısında kadınların yaşadığı çıkmazları ve ölüm kalım savaşındaki dokuz kadını anlatıyor” diye anlatıyor.
Oyun geçen sezonun sonunda duyurulmuştu ama demek ki sahneyle buluşamamış ki oyun program dergisinde ilk gösterim tarihi 6 Ekim 2010 yazıyor.
Benim oyunu seyretme kararım yönetmen Arif Akkaya ile kadronun Hikmet Körmükçü, Hasibe Eren, Bensu Orhunöz’den oluşması nedeniyledir. Akkaya’yı yönetmenlik titizliğini ve de oyuncuları da oyunculuklarını beğenerek izlerim. Ama asıl olan onların sanatçı/tiyatrocu duruşlarına duyduğum saygıdan ileri gelir. Oyun sonunda hissettiğim hayal kırıklığının büyüklüğü belki de oyuna giderken beklentimin yüksek olmasındandır.
Ama doğrudan oyuna gelmeden önce metin ve çağrıştırdıkları üzerine bulduklarımı ve düşüncelerimi paylaşayım. Zira bu hayal kırıklığımın nedenlerini daha iyi anlatacaktır.
Raffo, ilk savaş patlayana kadar kökeni üzerinde çok da düşünmemiştir belki de. Bir video oyunu gibi algılanan savaş üzerine düşünmeye başlar, 1993 de Irak’a gider ve köklerinin bilincine vararak anlamaya çalışır. Kadınlarla konuşur hikayelerini dinler ve Arzunun Dokuz Parçası’nı yazar. Batı, Irak’lı kadınları bilmediği hatta onlar için Irak’lı kadın mevcut olmadığı için bir merak konusudur. Batıda bu kadının bir örneği de yoktur Raffo’ya göre.
Ama aslında batının merak ettiği İslam kadınıdır. Oryantalist bakış açıları ile nesne haline sokulmuş kadın merak uyandırır. İslam kadının gücü ve kuvveti konuşulmaya başlanır. Yazarın gençliğini, birdenbire farkına vardığı kökenini ve de içinde yaşadığı toplumun dünyaya ne kadar uzak ve yalnızca ekrandan gördüğünü gerçek sanmasını dikkate aldığınızda gerçeğin onun gözünden anlatımının klişe ve bizim için bilinenin tekrarı olacağını bilmeniz gerekir.
Raffo’nun sahnelediği oyunun afişinde çarşaflı bir kadın gölgesi içine yerleştirilmiş 9 kadın başı vardır ki bu bile oyununu üstüne kurduğu imgeler dünyasının ne olduğu hakkında ipucu verir. Ailesinin trajedisini vurgulayarak insanlık dramını anlatmayı seçer. Madem ki gerçek ıraklı ekrandaki uzak bir ülkededir, o halde onları Amerika’ya getirmek(!) iyi olacaktır. Iraklı kadınlar kendilerini Amerikalılara anlatsın ister. Laf arasında diyebileceği en zor söz “Saddam’dan bile kötü oldu”dur. “Özgürlük”, Amerika’da “satan” bir kelimedir onu kullanır. Iraklı kadınların kuvveti, binlerce yılık tarih yatıyor söylemleri ile konuyu insanlığa mal etmek ister. Ama Raffo Amerika’yı suçlayamayacağını da bilir.
Raffo oyunun adını Avustralyalı gazeteci Geraldine Brooks’un ayni adı taşıyan kitabından almıştır. Bana kalırsa bu da bilinçli bir seçim değildir.
Brooks , Hazreti Ali’ye mal edilen bir sözden yola çıkmıştır:
“Allah (cinsel)arzuyu on parça yaptı (yarattı) ve dokuzunu kadına verdi birini erkeğe.Ve Allah kadına eşit parçada çekingenlik vermemişse…” (Bazı kaynaklar çekingenliğin eşit verildiğini ve bu çekingenlik yüzünden erkeğin kadının arzularını hesaba katmadığını yazıyor.)
İslam kadını üzerine bu sözün Batı anlayışında nasıl algılanacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Zira Batı inandığını bulmaya, ortaya çıkarmaya çalışır bu konuda. (Raffo bunu Irak’lı kadının dünyevi olana bağlılık arzusunun bir iması olarak kullanır.)
Brooks kitabında İslam kadınlarını çeşitli ülkelerde (İran, Suudi Arabistan, Eritre, Ürdün) araştırmış. Değişik konulardaki kadın görüşlerini derlemiş, yaşantılarını ,evlerini, giysilerini, “mahremi” anlatmış. Bu arada seks hayatları üzerinde imalar yapmış.
Kadının islamdaki rolü batılı için merak konusu olmuş ve kafalarında yerleştirdikleri portreyi bulmaya çalışmışlar. Bu nedenle Batı’nın gerçekten doğulu kadını araştırdığına değil kafalarındaki kadını bulmaya çalıştıklarını düşünürüm. Batılı, giysileri, otantik bir dünyanın ipuçlarını bulmayı, haremvari bir yaşantının oryantalistlerce çizilmiş resimleri ile hayatlarını renklendirmeyi sever.
Arzunun Dokuz Parçası , bu saplanmışlığın bir ifadesidir. Kendi kanılarını destekleyecek kaynaklar da vardır.
Madem ki arzunun dokuzu yani çoğu kadına verilmiştir , utancın çoğu da kadına aittir. Arapçadaki “Awr” kelimesinin İngilizce karşılığı çekingenliktir. Fakat kelimenin gerçek kökü ve çekirdeğindeki anlam utançtır. Awr’ın kelime kökünde eksiklik, zayıflık, kusur da vardır. Arzunun dokuzundan sorumlu olan kadın utancın da onda dokuzundan sorumlu sayılarak denge sağlanmıştır. Bu utanç kadına eksiklik, kusur, zayıflık verir. Dilimizde kullanılan avrat(Kadın,mahrem yerler) kelimesi de bu kelimeden gelmektedir.
Arzunun dokuz parçasından başlayan bu yolculuk, utancın dokuz parçasına ve de Batı’nın kafasındaki İslam kadını resmine doğru yol alır.
Öte yandan “onda dokuz” İslamda çok kullanılan bir ifadedir.
“İbadet, on kısımdır: Onda dokuzu helal lokmadır.”
“Halkın onda dokuzu helak olmadıkça Mehdi zuhur etmeyecektir.”
“İlmin onda dokuzu gitti."
“Rızkın onda dokuzu ticarettendir."
“Arzunun onda dokuzu ….. ”
“Arzunun Dokuz Parçası” değil “Arzunun Onda Dokuzu” dediğinizde bu ifadenin nerelere doğru gittiğini de bildiğiniz varsayılır. Çevirmen(Füsun Günersel), İstanbul BB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni(Ayşenil Şamlıoğlu) , oyunun yönetmeni(Arif Akkaya) , repertuar komitesi farkında mıdır acaba ? Yoksa her kostüm eskizine onay vermek ya da tv dizisinde oynamak çok zamanını aldığı için Genel Sanat Yönetmeni çok mu meşguldür? (GSY’nin ismi Ayşe Nil mi, Ayşenil mi? Hiç değilse resmi evrakları üzerinde düzeltseler.) Diyelim ki hep beraber bunları atladınız , önemli bulmadınız ve metinden anladığınız kadın konusu sizi “çarptı”, Raffo’nun metninin yeterliliği ne ?
Bana kalırsa (İslam’da) kadın hakları açısından ele alma yönünden Raffo’nun metni yetersiz kalır, az gelir . Klişe olmuş hikâyelerine bakarak bu metni anlamaya ayrılan zaman kayıptır. Bizim coğrafyamızda aklı çalışan ve düşünen insanlar(kadını ve erkeği ile) olarak Batıdan İslam kadını dersi alacak değiliz ya.
Londrada sürgün Hooda ; kız çocuk Samura ; sığınak bombalamasında kendi 9 çocuğu dahil 400 kişinin ölümünü gören Ümmü Gheda ; “biz kobayız” diyen doktor; mutsuz ilişkilerde kaybolmuş bedevi kadın Amal ; ağlatıcı, yas tutucu Mulaya ; seyyar satıcı Nanna ; video oyunu seyreder gibi savaş seyreden Amerikalı kadın ; ressam Layal..Oyunun dokuz kadını..
Oyundaki esas karakter ressam Layal , Mefisto’daki Höfgen’in erkeğidir. Saddam Sanat Merkezi’nin küratörü olmuştur. Sanat merkezi Saddam’ın resimleri ile tıka basa doldurulmuştur ve bir odada çıplak çorak bir ağaca sımsıkı sarılmış çıplak bir kadın resmi vardır. Resimde parlayan güneş, üstüne vurmuş ama başı yana düşmüş sallanmaktadır. Raffo bu resimden çok etkilenir. 10 yıl odasına astığı fotoğraftaki resmi hazmetmeye çalışır ve sonunda Irak’lı kadını o resimde bulduğunu fark eder.
Aslında tüm kadınlar Layal’in resimlerindedir. Raffo, dokuz farklı arzudan yola çıkarak bir kadın bedeninde bütünleşmeyi anlatmaya çalışmaktadır. Ama isim olarak seçtiği bir ifadenin anlattığı coğrafyadaki açılımlarından, dokunuşlarından da habersizdir.
Oyunun en başına alınmış matemci , ağlayıcı Muyala’nın sonda olması oyunun Layal ile açılması daha doğrudur. Gerçi bu bir yandan da kadınların ressamın gözüyle verildiği izlenimini bırakır ama bütünselliği açısından oyunu daha doğru bir yoruma götürür. Oyunun sonundaki kadınların “Seni seviyorum..seni seviyorum…” tekrarları tv dizilerini hatırlatır ucuzlukta ve çok Amerikan’dır!
Mezopotamya uygarlıklarının kökü olan Muyala’nın Raffo tarafından oyunun açılışına alınması onun için ilginç bir deneme ama bizim gibi uygarlıklar hazmetmiş topraklarda yaşayanlar için klişedir.
Görsele ve müziğe yaslanan yorumda ortaya çıkanları bir mana vermek de mümkün değil. Ortada dönen platform ne? Platformun üstü ile sahne üzeri arasındaki fark ne? Oyuncu hareket ederken perdeleri indirip kaldırmak yerine oyuncunun boyuna ayırlansa ve sabit tutulsa ne kaybolacak? Platformu kimin döndürdüğü ve yönünün anlamı var mı? Ümmü Gheda’nın mağara dolaştırması sahnesindeki mizansen sizi rahatsız etmiyor mu? Suya bırakılan mumların iplerle çekilerek suda yüzüyormuş etkisi verme görüntüsü çocukça gelmiyor mu size? Perdeye projektörden yansıtılan resimlerin olaya katkısı ne? Projektörün ışığının davetsiz bir misafir gibi gözlerimizi rahatsız etmesine ne demeli? Doktor sahnesinde bir türlü yanamayan flöresan ışık yorum gereği ise oyuncunun rolünü çalacak kadar sık kırpışması neden? Açılıştaki filmin oyuna ne katkısı var? Üzerine düşürülen antik görüntüler çok mu gerekli ,oyuna olan bağı ne? Uçan asker, geçen asker, çeken asker, nişan alan asker, siperdeki asker , ne çok ve gereksiz asker! İşgali ve baskıyı anlatmak için bulabildiğiniz bu mu? (Oysa silahlarla çevrilmiş bir sahne düzeni daha işlevsel olurdu) Amerikalı’yı neden üçe böldünüz?
Arif Akkaya tek kişilik oyunu 3 kişiye bölerek ne yapmak istemiş bilmiyorum.(Oyuncuya iş vermek mi desem?) Oyunu ve kadını parçaladığı ve de arzu kavramı altında birleştiremediği kesin ! Sahneyi çeşitli atraksiyonlarla ve müzik karmaşası ile doldurarak görsel ve işitsel zenginlik(?) peşine düşmüş olduğunu anlıyorum ama oyuncularını bu kadar ağlak bir ifadeyle oynatarak duygu sömürüsü yapmasını da anlamakta güçlük çekiyorum. Çok acı çekmiş insanlardaki vakur , acının sınırlarını aşmış ifadesinin yerine bu ağlaşmalar ancak Amerikali’ları kandırır diyeceğim ama Raffo’nun kendi yorumundan parçalar gördüğüm için ona haksızlık yapmış olmaktan korkarım.
Raffo bile hafifçe çark edip kadınların seks arzusuna değil emniyet, normal bir yaşam, sağlık, aşk, iktidar, kutsala saygı gibi değerlere olan arzusuna bağlamış oyunu , hiç değilse açıklarken. Biraz daha zorlasak belki de doğu batı algısının sorgulandığı mahrem itirafların yerleştiği bir oyun bile der. (O bir uzman ya!)
Taziye geleneğine uyacak bir acı duruşu ve de oyun geleneğini kullanamamış Arif Akkaya, beni hayal kırıklığına uğrattı. Kendi kültürümüzdeki taziyeyi , ağıtı , türküleri, uzun havaların yüreği parça parça eden sesini ağırbaşlılık içinde kullanmamak nedendir? Bir tiyatro eseri sahnelendiği ülkenin imgelerine bu kadar mı “küs” olur, ayrıntıları atlar ve kaba saba bir göz boyamaya bel bağlar?
Tennessee Williams’n diliyle “arzu ölümün zıddıdır” gibi felsefi bir derinliği kullanamaması nasıl da üzdü beni.
Başarıya birazcık yaklaşılan sahne biraz gecikmiş olmakla beraber oyunun finalinde dönen platform üzerinde oryantal bir ritmle kıvırarak sanki hayatlarını satan kadınlar sahnesidir. Herşeyin satılık olduğu bir dünyada ayakları yere basan tek yorum da bu.
Oyunculukları ile beni hep etkilemiş olan oyuncular da bu reji ile harcanmış. Tavsiyem bir dahaki sefere yorumla ikna olmadan rolü kabul etmeyin. (Yapabiliyorsanız) Zira yönetmen ismi artık yeterince garanti vermiyor.
Batının anlamakta zorlanacağı bir fikri anlatır gibi yapan(satan) bir oyunda yapılacak en iyi şey, eğer oyunu oynamakta çok ısrarcı iseniz, doğunun dilini bilinçle kullanmakta yetenekli , bilgili ve hünerli olmaktır. Bu Batının ezberini bozar. Işığı alnınıza koyacaklar diye bekliyorsanız boşunadır!
Bir yönetmen elindeki metnin satır aralarını, önünü, arkasını , evvelini, sonrasını , içini, çevresini gözünün içine, çocuğunun geleceğine bakar bir titizlikle bakmıyorsa, saygısı üzerinde düşünmek gerekir. Kendine olan saygısına bir şey demem ama seyirciyi “çağırıyor” ve gözünü boyamaya çalışıyorsa karşısındakini aptal yerine koymuş diye çok alınırım.
Benim ufak bir araştırmayla ulaştığım kaynaklarla yolu hiç kesişmemiş gibi görünen bir oyunun sahnelemesi üzerinde daha ne diyeyim! Esasdan habersiz, temel parçaları birleştiremeyen, arzunun dokuz parçasını mı birleştirecek ve bir kadını ortaya çıkaracak?
Melih Anık
Yararlandığım Kaynaklar:
http://bianet.org/bianet/bianet/79774-arzunun-onda-dokuzu-kadinlar-savasa-bakiyor--2
http://smma59.wordpress.com/2006/09/08/adult-education-in-islam-part-one/
Not:
Çevirmen Füsun Günersel’e metni temin konusunda yardım etmesi için mesaj gönderdim. Yanıt vermedi. Ulaşsaydı cevap verirdi diye düşünmeyi tercih ediyorum , yoksa metnin Arif Akkaya’nın elinde ne hale getirildiğinin belgesi olmasını istemedi herhalde demek çok iddialı olur.
Yazının içinde “Amerika” diye kısaltılan ABD’dir.
yazınıza yanıtım gelecek merak buyurmayınız
YanıtlaSilarif akkaya
Sayın Arif Akkaya,
YanıtlaSilArzunun Onda Dokuzu ismi ile yönetmiş olduğunuz oyun ile ilgili yazımı daha henüz başka bir portalde yayımlanmadan önce okumuş olmanızdan memnun oldum.
Ayrıca yazımın altına eklediğiniz yorumunuzda “ Yazınıza yanıtım gelecek merak buyurmayınız Arif Akkaya” notuna da teşekkür ederim.
Yazımın sizin gibi bir tiyatrocu tarafından okunması ve de cevap yazılacak olması beni mutlu eder. Size verdiğim değer yazımın içinde ve daha önce adınızın geçtiği 6 yazımın içinde de var.
Muhtemelen oyun yorumu beğenilmeyen bir yönetmenin alınganlığı dile getiren ve de bu arada benim tiyatro bilgimin aşağılanacağı bir yazı olacaktır. Bu alışmadığım bir durum değildir ama umarım nefesiniz benim vereceğim cevaplara yetecek kadar kuvvetlidir.
“Merak buyurduğumu” nereden çıkardınız? Ben cevap verilsin diye yazıp,gelecek cevapları beklemiyorum ki ! Ben düşüncelerimi köşemde yazıyorum isteyen bulup okuyor. Ayrıca siz benim bloguma misafir olmuşsunuz. Size nazik davranmak ev sahibi olmamın gereğidir.
Eğer bu önceden haber verme “Yazını kaldır yoksa cevap veririm ha” ise yazı yukarda durmaktadır gördüğünüz gibi. Ama yazılarımı alıp yayımlayan sitelere giderse daha çok okunma olasılığı vardır. Doğaldır ki cevabım sizin cevabınıza uyan bir üslupta olacaktır. Umarım öncelikle hakkınızda yazdığım diğer yazıları okuyarak cevap verirsiniz. Ayrıca blogumdaki diğer yazıları okumadan ve beni tanımak gereği duymadan salt son yazıya cevap verirseniz sanırım hata edersiniz.Yani “bilmiyordum” olmasın.
Ben cevabınızı kabaca hazırladım,üslubu için sizin cevabınızı bekliyorum.
Bu yorumların arkasından Arif Akkaya'dan bir mesaj aldım cevap verdim. Arif Akkaya ayrıca yazıma yanıt olarak bir mesaj gönderdi. Ben de kendisine cevap yazdım.
YanıtlaSilhttp://tiyatroyun.blogspot.com/ sitesinde "Coşkun Büktel, (Melih Anık'ın, Arif Akkaya ile ilgili yazdığı yazının altındaki "yorum" bölümünde yayımlayamadığı) "yorum"unu bize gönderdi!..." başlığı ile Coşkun Büktel'in "Ben yazıyı, Arif Akkaya'yı aydınlatmak için değil, Arif Akkaya ve oyunu hakkında okurları aydınlatmak için yazdığınızı düşünmüştüm.
YanıtlaSilYazının yayın sonrası aşamaları konusunda okurların karanlıkta bırakılması, gelişmelerin okurlardan saklanması konusunda Akkaya ile uzlaşmanıza üzüldüm." şeklindeki ifadesi yer almış.
Coşkun Büktel,doğrudan yorum ekleyememesinde nasıl bir sorun yaşadı bilmiyorum. Ama yorumunu ekleyerek sorunu bir nebze de olsa çözmüş olduğumu umarım.
Buraya taşıdığım mesajda bana doğru gelmeyen eklemeleri çıkardım.
Sayın Coşkun Büktel,
YanıtlaSilArif Akkaya,bana cevabını mesaj olarak gönderdi.Ben de kendisini mesajla yanıtladım. Belki ilk yorumunda "yazınıza yanıtım gelecek merak buyurmayınız" demeseydi daha iyi olurdu.Altına düştüğüm not da Arif Akkaya'nın verdiği sözü tutmuş olduğunu belirtmek için tarafımdan konulmuştur.
Ben özel gelen mesajların iki kişi arasında kalmasına dikkat ediyorum. Ama mesajların içerdiği,kişiliklerden bağımsız tiyatro sorunlarını "olay soğuduktan" sonra ele almaya ve bazen kapalı bir söylemle de olsa ifade etmeye çalışıyorum.
Bu konuda da ayni özeni göstereceğim.
Arif Akkaya'nın bu kararımda bir dahli yoktur, bilinmesini isterim.
Mesajımı yayınladığınız ve (kendi ölçütlerinizle) cevapladığınız için, bugünlerde ender rastladığımız bu demokratik tutumunuzdan dolayı teşekkür ederim, sayın Anık! COŞKUN BÜKTEL
YanıtlaSil