Amanvermez
Avni serisi Ebussüreyya Sami tarafından yazılıp 1913-1914 yılları arasında 10
kitap halinde yayımlanmış.
Hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Ebussüreyya
Sami Bey bir gazetecidir. ‘1910-1911
yılları arası 89 sayı neşredilmiş olan Hayâl-i Cedîd gazetesi, devrinin siyasi,
içtimai ve edebî durumuna âyinedârlık yapmış bir mizah gazetesidir. II.
Abdülhamit’in hâl edilmesinin akabinde yayın hayatına başlayan gazetede mizah,
etkili bir ifade vasıtası olarak kullanılmıştır. Gerek başyazarı olan
Ebussüreyyâ Sâmi’nin gerekse sâhib-i imtiyâzı olan Mehmet Raûf’un Bâb-ı Âlî’nin
tecrübeli ve yetkin yazarlarından oluşu gazeteye gözle görülür bir kalite
kazandırmıştır.”(Mehmet Raûf’un
Yayıncılık Faaliyetleri ve Hayâl-i Cedîd Gazetesi - Muhammet Koç)
Ebussüreyya
Sami döneme göre ‘ileri’
düşünceleri olan bir yazardır. “’Bizde Kadın Zihniyeti’ başlıklı yazısında,
Osmanlı kadını alışılmış kalıplardan kurtulmadıkça, kadınlığı ev işlerinden ve
çocuklarına iş hazırlamaktan ibaret saymaktan vazgeçmedikçe, kadının sosyal
statüsünde bir ilerleme kaydedilemeyeceğini ifade eder ‘Öncelikle, kadınların mevkilerini tayinden
bahsedileceğine, fikri ilerlemeden, zihniyet değişikliğinden bahsedilmeli ve
zihinleri aydınlatmaya çalışmalıdır. Bu zihniyet değişmezse, kadınların batılı
anlamda bir kadın statüsü kazanmaları daha sonraki dönemlere ertelenecektir’”
der. (1914 Yılında Yayınlanan Kadın
Gazetelerinden ‘Kadınlık’a Göre Kadın Yrd. Doç. Dr. Besim Yıldırım- Doç. Dr.
Salih Seyhan)
‘Türklerin Sherlock Holmes’ü Amanvermez Avni serisinde, II.
Meşrutiyet öncesi istibdat
dönemindeki devlet yönetimine yönelik ciddi
bir toplumsal eleştiri vardır. Kara
Katil,
Sessiz Tabanca ve İskeletler Arasında hikâyelerinde Amanvermez Avni’nin, Saray’a
gelen bazı jurnalleri araştırmak üzere görevlendirildiğini görürüz. Bu üç
hikâye, dönemin padişahı olan II. Abdülhamid’in evhamlı bir kişi olduğuna
gönderme yapar ve hikâyelerin sonunda bu evhamın yersizliği gösterilerek, II.Abdülhamid’e yönelik örtük bir eleştiri ortaya konur.’ (Türklerin Sherlock
Holmes’ü Amanvermez Avni(Tez)- Ayşe Altınbaş Balcı)
Amanvermez
Avni aynı zamanda Türk edebiyatında polisiye romanın tarihi üzerine bugünün
okuyucusu
için bir kapı aralar.
‘Türk edebiyatında ilk polisiye roman
çevirisi 1858 yılında yapılmış, ilk telif polisiye roman da 1884 yılında
yazılmıştır. Polisiye roman özellikle II. Meşrutiyet’in ilân edildiği 1908’den
sonra halk arasında ilgi görmüş ve Sir Arthur Conan Doyle’un Baskerville Tazısı isimli romanı, İngiltere’de 1891-1892 yıllarında
seri olarak yayınlanmasından 8 yıl sonra Türk okuyucusuyla buluşmuştur. Türklerin Sherlock Holmes’ü Amanvermez Avni serisinin etkisi
uzun yıllar sürmüş ve ileriki yıllarda bu seriye öykünen yeni seriler
yazılmıştır. 1928 yılında yayınlanan Amanvermez Sabri ve 1944 yılında yayınlanan Amanvermez Ali serileri bu öykünmeye örnek olarak gösterilebilir.’(a.g.e.)
“Öte yandan, Osmanlı padişahı II.
Abdülhamid’in polisiye romanlara düşkün olduğu ve Sherlock Holmes hikâyelerini çok sevdiği bilinmektedir. II.
Abdülhamid Batı basınını ve Batı’da yayınlanan
romanları takip etmek için bir tercüme bürosu kurdurmuş ve burada kendisi için çok sayıda
polisiye roman tercüme ettirmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın ’Abdülhamid’in cinayet
romanlarına çok merakı varmış. Geceleri yatağa yattığında, birisi roman okurken
bunları dinleye dinleye uykuya daldığını söylerlerdi.’ demiş. Bu polisiye roman
çevirileri 1909 yılındaki 31 Mart
Vakası’ndan sonra Saray Kütüphanesi’nin yağmalanması sonucunda kaybolmuşlarsa
da, bunlardan bazıları daha sonra ortaya çıkarak yayınlanmışlardır’”(a.g.e.)
Ebussüreyya
Sami Bey serinin ilk kitabı olan Yanmış Adam’ın başında Amanvermez Avni’yi
tanıtır:
“Amanvermez Avni’nin, halkın güvendiği, suçluların ise korktuğu
ünlü bir polis olduğuna işaret edilmektedir. Hikâyelerde, Amanvermez Avni’ye
duyulan bu güvenin izlerine, bazı kişilerin Zabtiye Nezareti’ne başvurmak
yerine Avni’ye gelip yardım istemelerinde rastlıyoruz.” (a.g.e.)
İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenen Amanvermez Avni
yazarın birinci(Yanmış Adam) ve beşinci(Körebe) hikâyelerinin bir araya
getirilmesiyle ortaya çıkmış bir oyundur. Oyun kitapçığında hikâyelerin Erol
Üyepazarcı tarafından ‘çevrilmiş’ olduğu yazılı. Bu yazı içinde verdiğim kitap kapaklarında Erol Üyepazarcı'nın hikayeleri 'hazırladığı' görülüyor. Ebussüreyya Sami Bey’in
Fransızca ve Arapça bildiğini biliyoruz. ‘Çeviri’, hikâyelerin Türkçeden başka
bir dilde yazılmış olduğu algısına yol açıyor. Oysa hikâyeler ‘günümüz Türkçesine çevrilmiş’. İlk
basım kitap kapakları hikâyelerin Arapça alfabesi ile yazıldığını gösteriyor. Sanırım hikâyeler dönemin Türkçesi ile
yazılmış. Diğer bir husus yazarın ismi ile ilgili. Kitapçıkta yazarın ismi ‘Ebu’s
Süreyya Sami’ şeklinde yazılmış. Arapçada Ebu ‘baba’ demek ama deyimlerde
kullanılınca farklı anlamlara gelebiliyor. Baba adam, mafya babası gibi.
Süreyya’nın sözlük anlamı ‘Ülker
yıldızı’dır. Güzel
bir yıldız kümesine verilen isimdir. ‘Ebu’s Süreyya’ Süreyya’nın babası demek de olabilir parlaklığı
öne çıkarılan bir yazar için övgü de. Erol Üyepazarcı tarafından yayımlanan
kitap kapaklarında, yazım içinde kullandığım tezde ve iki makalede ‘Ebussüreyya Sami’ kullanılmış.
Bence Ebussüreyya ismine bağlı kalmak doğru olacaktır. Bir diğer husus da
‘Amanvermez’ ile ilgili. Kitapçığın 1 nolu sayfasına ‘AMAN VERMEZ AVNİ’ yazılı.
Sanırım kitapçığın genelinde kullanılmış ‘Amanvermez Avni’ doğrudur. Öte yandan
oyuna verilen ismin daha sonra yapılabilecek oyunlar için bir ayak bağı
olduğunu düşünüyorum. Sahneye getirdiği iki hikâye ile Amanvermez Avni ismi
kalan sekiz hikâyenin önünü tıkamış. Keşke oyunun ismi Yanmış Adam ve Körebe
hikâyelerinden yapıldığını belirten bir isim olsaydı. Tüm bu hususların ‘ayrıntı’ olduğunu
söyleyecekler olabilir. Ancak günümüze getirilmesinden memnunluk duyduğum eser
ile ilgili ayrıntılara da dikkat edilmesinden yanayım. Bir ödenekli tiyatro bu
ayrıntılara dikkat etmelidir diye düşünüyorum. Kurumsal yapılarda bilgiler
arşive doğru kaydedilmelidir.
Bir
ödenekli tiyatronun Amanvermez Avni gibi bir oyunu repertuarına alması ve oyunu
sahnesine taşıması doğru bir seçim. Ayrıca bir görevdir de. Amanvermez Avni’nin II.Abdülhamid dönemi
hafiyelerinden biri olması ve Osmanlı’da
hafiyelik konusu ile birlikte II.Abdülhamid’in akla gelmesi nedeniyle
II.Abdülhamid’in oyuna katılması hoş bir renk olmuş. (Tabii ki İBBŞT’da
II.Abdülhamid eleştirisi beklemiyorum.)
Oyunda
iç içe geçirilmiş iki hikâyenin konuları şöyle:
Körebe hikâyesinde hayatından endişe
eden bir ebe Avni’ye gelir ve yaşadığı bir olayı anlatır.
Kim olduğunu bilmediği bir adam onu gözü kapalı
olarak bir eve götürmüş ve ebe burada yüzü peçeli bir kadına doğum yaptırmıştır.
Sağlıklı doğan çocuğu götüren adam, bir süre sonra geri dönerek çocuğun ölmüş
olduğunu söylemiştir. Avni, elde ettiği ipuçları ile olayı çözmeyi başarır,
suçluları yakalar.
Yanmış Adam hikâyesinde İstanbul’da
Kumkapı sahilinde yanmış bir ceset bulunur. Olayın çözülmesi için Amanvermez Avni ve yardımcısı Arif
görevlendirilir. Birkaç gün sonra gelen bir genç günlerdir Büyükada’daki
akrabasından haber alamadığını söyler. Avni ve Arif kendilerine ait usüllerle
olayın peşine düşer, çeşitli tehlikelere maruz kalır, buldukları delillerin
izini sürerek cinayeti çözerler.
Oyun
Körebe hikâyesi ile başlar. Bir aşamaya gelindiğinde Yanmış Adam hikâyesi de
devreye girer. Körebe olayı çözüldükten sonra yanmış adam olayı ağırlık
kazanır. Oyun yanmış adam cinayetinin çözülmesi ve II.Abdülhamid’in Avni’yi
mükâfatlandırması ile sona erer. Oyunun kurgusu iyi. Oyunlaştırmanın(Selçuk Yüksel
ve dramaturg Dilek Tekintaş) başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Selçuk Yüksel’in
orta oyunu, gölge tiyatrosu kokan ve tekstin mizah özellikleri öne çıkarılmış
rejisi tekste çok uygun. İkinci perdenin temposu ve akışı ilk perdedeki
durağanlık yanında daha iyi. Dilerim ilk perde sonunda oyundan gidenler çok
olmaz.
Sahnenin
üçe bölünmesi ve dekor içinden yeni mekânların çıkması reji dilinin oluşmasına
çok katkı yapmış. Dekor gölge oyunu motiflerinden esinlenerek tasarlanmış.
Ayrıca sahne geçişlerindeki açılıp kapanmalar, ışığın da yerinde kullanımı ile oyundan
gölge oyunu hissi yansıyor. Dekor matematiği iyi işliyor. Ancak sahne
geçişlerinde yapılan yansıtma fotoğraflar çok karanlık ve anlaşılmaktan uzak. Oyuncuların hikayeleri okur gibi ve de sanki onları başkası konuşuyormuş gibi oynamaları da rejiyi bütünlemiş. Bu
Ebussüreyya Sami Bey’in kitaplarında yaptığı gibi yazarın müdahalesi ile ortaya
çıkan epik dil ile de uyum içinde. Kostüm tasarımı özenli ve dönemini iyi
anlatıyor. Müzikteki polisiye tınısını sevdim. Müzikte biraz daha geleneksel
sesler duymak isterdim. Dekor(Kerem Çetinel), kostüm(Janset Kaplan), ışık(Kemal
Yiğitcan), müzik(Orhan Enes Kuzu), hareket(Senem Oluz) ve efekt(Kadir Arlı) tasarımlarını başarılı
buldum.
Oyunculukta
bir ekip birlikteliği var. Burak Davutoğlu, Defne Gürmen, Can Alibeyoğlu,
Neslihan Ayşe Öztürk, Ozan Gözel, Özgür Atkın, Pınar Aygün, Emre Şen, Volkan
Ayhan, Cihan Kurtaran, Gülce Çakır, Murat Üzen, Burhan Yeşilyurt’tan oluşan
kadro iyi iş çıkarmış. Oyunun zevkle seyredilmesinde iyi ve bilinçli
oyunculuğun katkısı çok.
Amanvermez
Avni bir ödenekli tiyatro(İBBŞT) için yerinde bir seçim. Vakit geçirmeye gelen seyirci
için keyifli, meraklı seyirci için de bilgilendirici ve ufuk açıcı bir oyun. Umarım ve dilerim ki Amanvermez Avni’nin gündeme gelişi yazımın içindeki hususların da konuşulmasına
vesile olur.
Melih
Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder