Hayat Der Gülümserim İBB Şehir Tiyatrosu’nda Mehmet Ergen dönemi oyunlarından. Minimal Sezon’un bir oyunu. 20 Ekim 2021’de oynanmış ilk kez. Bana seyretmek 2023’de kısmet oldu.
Özen Yula Gayri Resmi Hürrem(İBBŞT-2005) oyunundan
bu yana takip ettiğim bir yazar. Hikaye yazan oyun yazarları kategorisinde yer
alan Çehov, Haldun Taner gibi değer verdiğim bir yazar. Hikaye yazan oyun
yazarlarına çok önem veriyorum. Yazdıkları hikayelerdeki karakterleri daha
sonra bir oyunda görünce o hikayelerin aslında oyunların ön çalışması gibi
geliyor bana. ‘Jartiyer Kırbaç ve Baby-Doll’ün Ötesindekiler’i okuduğumda
kadınları bu kadar ‘ince’ anlatan Özen Yula’nın gözlem gücüne diline hayran
kalmıştım. Hayat Der Gülümserim benim için sürpriz olmadı.
Hayat Der Gülümserim’i yazmaya başladığımda Yula’nın
hayat hikayesine yeniden baktım. Neredeyse her gencin oyun yazdığı oyun yazma
kurs ve atölyelerinin popüler olduğu günümüzde Özen Yula’nın hayat hikayesi
oyun yazacak gençlere örnek olmalı diye düşünüyorum. Oyun yazmak için belli bir
birikim olması gerekiyor.
Yula Eskişehir’de doğmuş. Çocukluğu Şanlıurfa, Mersin
ve Gaziantep’te geçmiş. Lise eğitimini ABD’nin Oregon eyaletinde West Albany
High School’da tamamlamış. Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü’nden mezun
olduktan sonra Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Anabilim Dalı’nda yüksek lisans
yapmış. Yayınevinde editör, reklam
ajanslarında reklam metin yazarı ve televizyon sektöründe senarist olarak
çalışmış. On yıl “Neue Stücke aus
Europe” adını taşıyan Uluslararası Wiesbaden Bienali’nin Türkiye sorumluluğunu
üstlenmiş. 2010 yılında Cleveland Foundation’un “Creative Fusion” programına “artist
in residence” seçilen ilk uluslararası
sanatçı olarak dokuz ay süresince Cleveland State Üniversitesi tiyatro
bölümünde ders vermiş. Yazdığı oyunların temelinde işte bu tecrübelerden
edindiği birikimler var. Hikayeleri oyunları hayat birikiminden süzülen
gözlemler ile aldığı akademik eğitimin
mükemmel bir kimyasından oluşuyor. Özen Yula eserlerinde yurttaşı olduğu
ülkenin meselelerini hiç unutmuyor onları tarihsel süreç içinde ‘görüyor’. Hayat Der Gülümserim’de de tarihi süreç
içinden çekip çıkarılmış beş kadının kişisel öykülerinin altında ülkenin
geçirdiği zamanlar var. Yıllarca olağanüstü rollere hayat vermiş kadın oyuncu yıkılıp
yerine avm yapılacak tiyatro salonuna gelir ve anlatılmaya değer bulunmamış
farklı sınıflardan kadınların hikayelerini aktarır. AVM yapılacak bina aslında
ülkede enkazdan kurtarmaya çalıştığımız şeylerin metaforu. Belki de ülkenin
kendisi. Bir türlü ‘gidemeyen’ bir güvercinin kanat çırpınışlarına yansımış
çaresizlik de hepimizin ‘güvercin tedirginliği’.
Özen Yula 1718 ile 2000 yılları arasından beş kadını
ramp ışığına çıkarıyor. Roza haricindekiler hepsi bu coğrafyadan. Roza ise
oyunun ‘esprisi’. Yazarın dalga geçme özgürlüğünün rol olmuş hâli. Tadını
kaçırmayayım seyredin anlayacaksınız. 1730, 1950,1997, 2001'den sonrası ve zamanımız oyunun durakları. 1997 yılı benim gibi bir inşaat mühendisi için ilginç
bir tarih. Zira zamanımızda hayatımıza düğümlenmiş hayatımızı düğümleyen müteahhitlerin
palazlanmaya başladıkları yıl. Bugünün tohumları o günlerde atılmış. Taşeronlaşmanın
başladığı sendikalaşmanın zayıflığı ya da yokluğu nedeniyle işçilerin kapının
önüne konduğu yıllardan biri. Özen Yula gökdelenler kralının mimar kızının
babası ile iç hesaplaşmasının fonuna tarihsel bir gerçeği koymuş. Bir oyun
yazarının gözlem ve birikimini gösteren çok önemli bulduğum bir husus. Bunun
gibi Osmanlının taht kavgaları, kardeş katilleri, güreşen padişah, erkek
vakanüvisler, Patrona Halil, Şair Nedim, dünya iklim krizi, işkenceler işkenceciler,
askeri darbeler, halkın sessizliği, yanlış şehirleşme, taksiciliğin rezaleti,
seçim afları, tv’daki kadın programları kendi kişisel hikayelerini anlatan
kadınların repliklerinde bizim hikayelerimiz hâline geliyor. Özen Yula bunları
kanırtmadan abartmadan estetik bir dille veriyor; ‘Her dönemde kapanmayan bir devir
söylesenize bana’ diyor ama yaraların kabuklarını usulca kaldırıyor sanatın
yapması gerekeni gösteriyor. Ama bunca yıldır bizim coğrafyamızda kader gibi olmuş kadınlara reva görülen hayat iç burucu.
Hemen oyunun başında bir abajurla Arzu Tramvayı’na,
bir şal ile Martı’ya, bir mendil ile Nora’ya bir başörtüsü ile Bernarda Alba’ya
götüren ve zihninizde çeşitli perdeler açan yazar ustalığın zirvesine şu replik
ile çıkıyor ‘Bir sigarayı bıraktığım
yılları saydım bir de senden gidişimi. İlki başarımı unutmamak içindi ikincisi
nefretimi.’ Oyunun sonunda oyuncuya
söylettiği bir tirat var ki o Fasulyeciyan’ın(Haldun Taner) tiradı kadar
etkili. Gençler! Özen Yula’yı ders kitabı gibi okuyun. Pek çok ödülün sahibi
Özen Yula. Kendisine verilen ödülleri hak etmiş olduğuna inandığım pek az
kişiden biri.
Oyunu Özen Yula yönetmiş. Tek kişilik oyunlar risk
taşır. Seyirci sahneden kolaylıkla kopabilir. Özen Yula dans adımları ile
kaynaştırmış replikleri. Replikleri ve bedeni şekillendiren dans adımları karakter
değişimlerini mükemmelen yansıtıyor. Yıkılmayı bekleyen terk edilmiş bir sahnenin
rengarenk oluşunu(Sahne tasarımı Almila Altunsoy) sevdim. Beni bir luna parka
götürdü. Her şeye rağmen umut dolu olması bana tiyatronun direnişi gibi geldi. Özen
Yula’nın oyun broşüründe ‘büyülü gerçekçilik’ten bahsettiğini okuyunca seçimin
bilinçli olduğunu anladım. Zira oyun bütünüyle ‘büyülü ve gerçek’. Kadın
oyuncunun kostümleri(Kostüm tasarımı Almila Altunsoy) seyirciye karakteri
anlatma görevini çok iyi yerine getiriyor. Erkek oyuncunun kostümüne bittim.
Gerçekleri göstererek kişi ve dönem ironisi ancak bu kadar yapılabilir. Müzik(Deniz
Noyan) oyunun akışına uygun ve atmosferini başarıyla oluşturuyor. Işık tasarımı(Fatih
Mehmet Haroğlu) reji bütünlüğünü tamamlıyor.
Özen Yula kadın oyuncuya ‘Hikaye
etmek bir sanat inandırmak ayrı bir sanat. İyi bir oyuncu olmazsa anlatılana
inanmazlar’ dedirtmiş. Sema Keçik inandıran peşine takıp sürükleyen iyi bir
oyuncu. Sevinci şefkati pişmanlığı hüznü ironiyi mizahı isyanı sesine ve
tonlamasına bu kadar iyi ve yerinde yerleştiren az oyuncu var. Duygudan duyguya
geçişlerdeki doğallık ve akıcılık genç oyunculara ders olmalı. Duruşundaki
hüznü bir gülümsemesiyle şenliğe çeviriyor. Bedenini karakter kurmada başarıyla
kullanıyor. Replikleri dans hareketleriyle
canlandırırken şarkılarını söylerken sade ama bilinçli bir oyunculuk
sergiliyor. Böylelikle Özen Yula’nın
kadın oyuncuya söylettiği ‘Benim kuşağımın oyuncuları saygılıdır yazara
karşı’ sözünü gerçekleştiriyor.
Kısa rolüne rağmen Serkan Bacak bir
müteahhiti başarıyla ‘canlandırıyor’. Repliklerde ironiyi abartmadan oynaması hem başarısını hem
de karakteri doğru iletmesini sağlıyor.
Hayat Der
Gülümserim tiyatroseverlere içtenlikle önereceğim tiyatroya uzak duran
insanları da tiyatroya çekecek bir oyun.
Melih Anık
HAYAT DER GÜLÜMSERİM
YAZAN - YÖNETEN : ÖZEN YULA
MÜZİK : DENİZ
NOYAN
DRAMATURG : DİLEK TEKİNTAŞ
SAHNE- KOSTÜM TASARIMI : ALMİLA
ALTUNSOY
IŞIK TASARIMI : FATİH MEHMET HAROĞLU
EFEKT TASARIMI : RAİF
AKYÜZ
DEKOR UYGULAMA : MURAT
GÖKDEN
KOSTÜM UYGULAMA : HACER
DURAN
REJİ ASİSTANLARI : İREM
ERKAYA - ÇAĞRI BÜYÜKSAYAR
SÜRE : 75 Dk. / Tek Perde
OYUNCULAR : SEMA KEÇİK, SERKAN BACAK