Komşumun bahçesindeki incir ağacı kesilirken aklımda hep 'o' incir ağacı vardı. Necip Fazıl'ın Bir Adam Yaratmak oyunundaki incir ağacı. Oyunda incir ağacı bir karakterdir. Oyunun baş rolü Hüsrev'in babası bahçedeki incir ağacına asarak intihar etmiştir. Hüsrev geçmişteki bu olayın tesiri altında kalmıştır. Kendisini şöhrete ulaştıran 'Ölüm Korkusu' oyunu bu tesirin bir yansımasıdır. Dost sandıklarından yediği darbeler Hüsrev'e babasının seçtiği yolu hatırlatır. Ama annesi bahçedeki incir ağacını kestirmiştir.
Sanat çevrenize farklı bakmanız neden
olur. Testereyi tutan el için incir ağacı odundur size göre ise Hüsrev'in incir
ağacı yâni bir karakter. Elektrikli testerenin dişleri arasında yok olan incir
ağacının sızısını hissedersiniz. İncir ağacı acı çeker inlediğini duyarsınız. Asırlık ağacın bir
dalını kesen elin zorlandığını ağacın
dalını vermemek için direndiğini görünce bu direnişe saygı
duyarsınız. Ama heyhat sonunda ağaç testereye boyun eğer ve betonun üstüne düşer
dal dal yaprak yaprak. Aslında etrafını saran beton döşemenin cenderesi içinde
bir kaç yıldır nefes darlığı çekmektedir. Toprağa sarılmak için göz yaşı gibi
döktüğü yapraklar beton üstünde çürür, toprağa kavuşamaz. Ev sahiplerinin ona
olan ilgisinin azaldığını hissettikçe incirler dalda olgunlaşmadan yere düşer. Oysa incir ağacı yanına dikilen üç katlı eve
rağmen bir fidandan koca bir ağaç olmanın gururunu yaşamıştır. Evin altına inatla
köklerini uzatmış toprağın altında görünmeyen egemenliğini ilan etmiştir.
İncirleri ballı ballı döküldüğü zamanlarda çevresinde koşuşan çocukların
çığlıkları onu sevindirmiş onları sevindirmek için daha çok ve ballı incirler
vermiştir. Evin bir ferdi gibi hissetmiştir kendini yıllarca. Ev sahiplerinin
onun yere düşen yapraklarından yemişlerinden rahatsız olduğunu aklına bile getirmemiştir.
Yaşlı ev sahipleri çocukları büyüyüp evden gittikten sonra başbaşa kaldıkları
bu evi çekip çevirmekte oldukça zorlanmışlardır. İncir ağacı onlar için evde baktıkları ağzına yemek verip altını temizledikleri çok
yaşlı bir yakın gibidir artık. Gölgesinden bile sıkıldıkları olur arada bir.
Evet zor bir karardır ama çaresi yoktur.
Ben ağacı tanıdıktan sonra evin önünden
her geçtiğimde bahçe duvarının arkasından incir ağacına bakardım. Bugün de
kesilmemiş derdim içimden. Belki de vazgeçtiler. Bir akşam üzeri kapı önünde oturan evin
hanımına rastlamıştım.' İncir ağacının
altına file gerseniz dökülenler orada birikse' demiştim umutsuz bir cevabı
bekleyerek. 'Yok' demişti kadın, 'onunla uğraşmak daha da zor. Haber verdik
bekliyoruz. Birisi gelecek kesmek için. İşi çokmuş.' Ben kaçamak bir selam gönderdim incir ağacına
dostunun yüzüne bakamayan birisi gibi. Ne çabuk dost olmuştuk biz bu incir
ağacı ile. Konuşmadan. Bir kahve içimlik zamanda. Varlığını çok da
umursamadığım incir ağacının içinde bulunan bahçenin önünden geçerken evin
sahipleri ısrar etmişlerdi. Biz de içeri girmiştik. O zaman bahsetmişlerdi bize incir ağacını bekleyen sondan. Belki de
incir ağacı o gün anladı neler olacağını. Ben kahvemi yudumlarken pek konuşkan
olan ev sahibi erkeğin dediklerini dinliyor ama incir ağacının sert kuvvetli
gövdesine bakıyordum. Bir ara okşadım.
Bir ağacı okşadınız mı dost olursunuz onunla. Bu böyledir.
Kendileri
kesemediler ağacı. Kolda derman ister elektrikli testereyi kavramak . Ayrıca
yıllarca yârenlik ettikleri ağacı kendi elleriyle kesmek de gelmedi içlerinden.
Haber saldılar çevreye. Kesici günlerce beklettikten sonra geldi. Yarım saat
içinde halletti işi ve ağacı. Önce dalları kesti bir bir. Ellerini kesti ağacın
yâni. Victor Jara'yı hatırladım. Bir stat dolusu esirin içinde gitarını
çalamasın diye ellerini kestiler Jara'nın. O an incir ağacı benim için Jara
idi. İçimde kendiliğinden açılan bir yara gibiydi. Elektrikli testerenin
gürültüsünün her kesildiği anda betona vuran dalların çıkardığı sesi
duyuyordum. İncir ağacının dalları tek tek vuruyordu betona başlarını. Benim
içimde Victor Jara'nın onurlu ve dik bakışları canlanıyordu. Teslim olmamış olmayacak. Sonunda incir ağacının kocaman gövdesi kaldı döşemeye yakın düz bir
tabla gibi. Kesici ağacı küçük parçalara böldü ve dizdi kışlık yakacak
deposuna. Yaklaşan kış aylarında sobada
incir yanacaktı kömür yerine.
Bilemediler ağacın odun olmuş her parçası
depoda ağladı usul usul. Ağlayarak kurudu odunlar kışa kadar. Sobada alevler
içinde kaldığında incir kokusu sardı evin dört yanını. Ev sahipleri o kokuyu
duydukça kendilerinden bir parçanın eksildiğini hissettiler ne olduğunu
bilmeden. Anıların yanması mı idi bu? Çocukların büyürken attıkları sevinç
çığlıkları mı? İncir ağacı toplamıştı tüm o anıları. Sobada yandı şimdi
sahiplerini de yakarak. Hem de sahiplerinin elleriyle teslim oldukları ateşte.
İncir ağacının odunları yanıp biterken
önce evin beyi hastalandı kışı
çıkaramadı, ilkbaharı göremeden gitti. Ardından o yazın sonunda evin hanımını
toprağa verdiler beyinin yanında. Kimse anlayamadı bilemedi nedenini. Ben
biliyordum. İncir ağacı aileden biriydi. Aileden biri gidince geride kalanlar
da zamanla kurur yavaşça. Yanan odunların kokusu sebepti buna inceden evin içinde tüten.
Aylar sonra bir gün büyük oğul 'Başlarına
bir ağaç dikelim' dedi. 'Annem babam
incir ağacını severdi. Bizim de çocukluğumuzdur' diyerek bir incir fidanı
dikti mezarlarının başına. Selviler bu yabancıya tuhaf tuhaf baktı. İncir
fidanı garipsedi. Yalnızlaştı. Ne yaptılarsa boy vermedi, çiçek açmadı. Çürüdü
gitti. Bence kırılmıştı toprak altında yatanlara. Ama daha da ilginci üç katlı
ev zamanla yan yattı, duvarları çatladı. Kimse anlamadı. Evi bir şefkatli bir
el gibi tutan incir ağacının kökleri kurudukça altı boşalan ev de kendini
bıraktı. Evi yıktılar yeniden yaptılar. Torunlardan biri incir ağacının
gölgesindeki bebek arabası içindeki fotoğraflarını hatırladı. Bir incir fidanı getirdi dikti.
İncir fidanları küsmüştü bu aileye. Bir daha hiç bir zaman o bahçede incir
ağacı tutmadı.
Bir bahçem olursa incir ağacı ekeceğim o
incirin anısına. Victor Jara şarkıları dinleyeceğiz altında. Hüsrev'i incir
ağacı ile barıştıracağım.