Tiyatro Mottom:
Sahnedeki
oyun hayatı fark etmemizi sağlıyor hayatı
daha iyi okumamıza yardım ediyor hayata ilişkin pratik yaptırıyor mu? Tiyatro niye var?
İngiliz tiyatrosunun ve ‘absürd’ tiyatronun en
önemli temsilcilerinden biri sayılan
2005 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Harold Pinter soyadına atıfla
‘Pinteresque’(pinterimsi) şeklinde tanımlanan bir üslubun yaratıcısıdır.
Oyunları çoğunlukla karanlık dar ve kasvetli odalarda geçer. Suskunluğun hâkim
olduğu ortamlarda oyun karakterleri korku endişe tehdit hisleri altında
şiddetin görünen görünmeyen yüzüne tanık
olur. Yazar çoğu zaman erotik fanteziler kullanarak karşı tarafı baskı altında tutma alt etme tümüyle yok etme ile
dramatik gerilim yaratır. Pinter Nazilerin Yahudileri yok etme sürecinde
insanlık dışı dramları ve savaşın en acımasız örneklerini yaşamış. Kendi ifadesiyle ‘Gestapo olgusu birçok insanın dolaşım sisteminde yer etmiştir.’
Pinter’in oyunlarında gerçek hayat, estetik kaygıyla
eleştirel bakış açısıyla verilir. Eserlerinde Samuel Beckett etkisi Oscar Wilde nüktesi hissedilir. Eserlerinin
dünyanın bütün ülkelerindeki seyircilere ulaşması eserlerin ‘zamansız ve
yersiz’ olmasından dolayıdır. Müstehcen kelimeler kullanır. Durum müstehcen ise
onu öyle anlatmak müstehcenlik değildir.
1980’den sonra eserlerinde siyasallaşma sürecine
girdiği görülür. Yazarlığında ikinci dönem sayılan bu yıllarda siyaset ve
siyasi aktiviteler yazarın hayatında çok
yer tutar ve bu da oyunlarına yansır. 1985 yılında Arthur Miller ile
Uluslararası Yazarlar Kulübü adına ülkemize bir ziyaret gerçekleştirir. Bu
ziyaret sırasında 1980 askeri darbesi ile tutuklanan siyasi parti liderleriyle
yazarlarla sendika yöneticileriyle
görüşür. One For The Road ve Mountain Language gibi işkence ve şiddetin
ele alındığı oyunlarının bu ziyaretin etkisiyle ortaya çıktığı söylenir ama
yazar kesin bir bilgi vermez. Yazarın ülkemizdeki olaylar karşısındaki muhalif
eylemleri Hasankeyf’in tarihi dokusunu
korumak amacıyla 2004 yılında yapımına başlanan Ilısu Barajı inşaatının durdurulmasına
karşı uluslararası kampanyayı başlatan öncüler arasında yer almasıyla sürer. Düşünce özgürlüğünden ve insan haklarından
ödün vermeyen yaklaşımıyla traji- komik unsurları gözler önüne serer.
Pinter Vaclav Havel’e destek, 1990
Körfez Savaşına karşı çıkması 2003 Irak Savaşındaki işkence olaylarını
protestosu ile siyasal duruşunu ortaya koyar.
2000 yılında yazdığı Kutlama oyun yazarlığına koyduğu son noktadır. Kutlama Pinteresque unsurların kara mizah grotesk sanatın tekrarlamaların duraksamaların bol yer aldığı kolay cümlelerin kullanıldığı ama sofistike ifadelerle etkileyici bir oyundur. Oyun karakterleri son derece aşağı bir dille ve küfürlerle birbirlerine hitap eder; aristokrat şık giyimli zarif görünümlü halktan kopuk onların sıkıntılarından habersiz kendi zevkleri için yaşayan insanlardır. Elit tabakanın inançları fikirleri nedeniyle eziyet edilen şiddet gören aydınları dile getiren Garson gibi kendilerinden olmayan birinin araya girmesine tahammülleri yoktur. Kutlama sosyal ayrışmayı açığa vuran parasal ve siyasal gücün kötüye kullanılmasını anlatan bir oyundur. Pinter vurdumduymaz insanları kullandıkları müstehcen dil ile yerin dibine batırır.
Türk seyircisi Pinter ile Kent Oyuncuları’nın
sahneledikleri Kapıcı oyunuyla tanıştı. Doğum Günü Partisi, Git Gel Dolap, Issız
Topraklar, Küller Küllere, Bir Tek Daha ülkemiz tiyatrolarında oynanmıştır.
(Prof.Dr.İbrahim
Yerebakan’dan derleme)
Kutlama, Parti Zamanı(1991) oyununun devamı gibidir. Karakterler sanki o oyundan çıkıp bu oyuna gelmişlerdir. Parti Zaman’ında günlük yaşamdan kopuk elit insanların basmakalıp konuşmalar ve eğlencelerle egzotik yiyecek ve içeceklerle anlamsız bir şekilde zaman öldürdüklerini görürüz. Kendi konforlarından başka hiçbir şeyi dert edinmeyen toplumsal yozlaşmanın kokuşmuşluğun otoriterleşmenin birer sembolü olan insanlar kendileri hakkında eleştirel söz duymaya tahammül edemezler.
İBBŞT
ne Yapmış?
Perde kapalı. Sahnenin salon tarafında bir piyanist
hazır. Perde açıldığında sahnede iki
yemek masası görüyoruz. Birinde dört diğerinde
iki kişi oturuyor. Dört kişilik masadakiler iki erkek kardeş ve onlarla evli
iki kız kardeş. Şehrin en lüks lokantasına çiftlerden birinin evlilik
yıldönümünü kutlamak için gelmişler. Diğer masada konuşmalarına ve erkeğin kadına muamelesine bakılırsa bir
gecelik buluşma için bir araya gelmiş bir çift var. Perde açıldığında oyuncular
yüzlerindeki maskeleri çıkarıyorlar. Seyirci için ilk izlenim: ‘Oyun günümüze
getirilmiş’ Zaten o sırada arkadaki
büyük ekran televizyonda salgına ait görüntüler var. Hastane, yoğun bakım mezarlık, gömme tecrit görüntüleri bunlar.
Sonradan bu görüntülere savaş sahneleri şiddet ve göçmen görüntüleri de ekleniyor. Dışarıda kaos
sürerken lokantadaki insanlar keyf içinde ve kendi kişisel dertleri ile meşgul.
Dünya yanmış umurlarında değil. Bu
başlangıç Pinter’e uygun. Ama oyun, giderek Pinter’den uzaklaşıyor. Oyuncular sırayla sahnedeki(lokantadaki)
ayaklı mikrofona geliyor şarkı ve şiir okuyor. Dans ediyor. Büyük hareketlerle
kaçma kovalamacalar var sahnede. Sanki oyunun temposu hızlansın diye ve de seyirci sıkılmasın gülsün eğlensin diye yapılmış reji. Ama bu şekilde lüks
lokanta esnaf lokantasına dönüyor. Bu arada televizyon ekranındaki görüntüler tekrar
tekrar dönüp duruyor. Piyaniste para atılıyor. Lokanta misafirleri ile lokanta
çalışanları arasında flörtümsü yakınlaşmalar oluyor. Garson’un kaderi ve ona ait son replikler tekstekinden farklı şekilde
yansıtılıyor. (Seyredeceklere önceden anlatmak istemedim.)
Bu oyunun rejisi son yıllarda sık sık tanığı olduğum bir durumun aynası. Tiyatroda bu anlayış yönetmenlerin klasik oyunları (Shakespeare, Brecht, Moliere, Pinter..vb) ‘kafalarına göre sahnelemeleri’ olarak ortaya çıktı. Yönetmenler klasik bir metni alıp ‘yeniden okuma’ adı altında keyiflerince değiştiriyorlar tekste ekliyor tekstten çıkarıyor. Tekst sanki bir oyun hamuru. Bu değişiklikler zorlama mizansenleri getiriyor. O zaman yazarın üslubu kayboluyor. Bu denemeler ‘post modern’ sayılıyor ki ‘bırakınız yapsınlar’ ifadesiyle özetlenebilir. Savunma hazır: ‘İçinde yaşadığımız çağ toplum seyirci bunu gerektiriyor.’ Ben diyorum ki ‘O zaman kendi oyununu kendin yaz. Bir başkasının oyununu bozmaya ne hakkın var!’ Gene öyle bir örnek ile karşı karşıyım. Bu noktada ‘Yazarın eseri yol göstericidir. Amaç seyirciye mesajı aktarmaktır’ deniyor çoğu kez. Yazarın üslubunun önemi yok mu? Tiyatro mektupla mesaj dağıtan postacı mı? Ödenekli bir tiyatroda yönetmenin sorumluluk ve görevi ne?
Pinter’in oyunlarında susuşların
duraksamaların önemi var. ‘Pinter duraksaması- Pinter sessizliği’ diye bir şey
var literatürde. Pinter oyunlarının ‘ruhu’ var. İBBŞT rejisinde hem ağız hem beden gevezesi
ruhsuz bir takım insanlar gördük. “Sen
boşver Pinter’i oyunu eleştir” deniyor. İyi de oyunun afişinde künyesinde
Pinter’in ismi var. Onlar beni Pinter oyununa davet ediyor. Aslında o bir
taahhüt. Seyirciye “Sana Pinter’i göstereceğim’ demektir. “Pinter’i göstermek”
bir eylem insanı olan Pinter’in katıldığı eylemlerden(Körfez Savaşı, Irak
Savaşı, Türkiye ziyaretindeki vurguları, Ilısu barajı gibi..)
somut görüntülerle hafızaları
tazelemektir mesela. Oyun broşüründe
onun hayat hikâyesini verirken Türkiye ziyaretini Dağ Dili oyununu es
geçmemektir mesela. Bunları
yapamıyorsanız siz Pinter oyunu yapmamalısınız. Çünkü yaptığınız ucuz
kahramanlık oluyor. Tüm bu çerçevede oyunun sonunda oyuncuların yüzlerine
taktıkları maskeler o ucuzluğun yansıması. Alkış almak amacıyla yapılan ucuz
trüklerden. Perdeyi piyanistin kapatması
da Garson’un kişiliğinde yansıtılan mesajı yok etti. (Garson kapatsaydı da bir şey değişmez oyun kurtulmazdı.)
Seyirci için durum daha da vahim. Çok büyük bir
kesim Pinter öyle bir yazarmış diye cehaletine yeni bir bilgisizlik daha
ekleyerek çıkıyor salondan. Çoğu hiçbir şey anlamıyor. Kurumla yönetmenle oyuncularla ‘papaz olmasın’ diye
oyunu beğenen şakşakçı eleştirmenler ortalığı dumanlıyor.
Ben Parti
Zamanı ve Kutlama’yı birbirine bağlayabilen yazım içinde değindiğim hususları
estetik bir çerçeve ile ortaya çıkarmış ‘Pinter okumasını’ ayakta alkışlarım. Pinter’i
Pinter gibi hakkını vererek oyna yeter.
Komedisi içinde, düşündüren bir oyun çıkar ortaya ‘wit’li bir oyun. İBBŞT’nın
Kutlama’sı o düzey bir ‘wit’ten
yoksundu. (Wit: akıl zeka ve nüktenin karışımı) Vasatın çok altında bir oyundu.
Genel olarak sahnenin bir tarafında hareket varken
diğer tarafında hareket olmaz. Zaten yönetmen de masadan masaya geçen
konuşmalarda sözü olmayan masayı karartıyor. Bunu anladım ama oyun boyunca
sahnede hareket varken arkadaki televizyon ekranındaki videonun dikkati
dağıttığını fark etmemiş mi? Oyuna ön perdede o görüntülerle başla videoyu kes
perdeyi kaldır oyuna gir olamaz mı? (Gerçi onu yapsa da oyun kurtulmaz.)
Oyuncular ‘oynadı’.
Oyunculuklarını bildiğim oyuncuların kabahati tamamen yönetmenden kaynaklanıyor.
Karikatür olmak oyuncuların seçimi
değildir diye düşünüyorum. Yönetmenin dediğini yapmışlar bana göre. Ama Pinter ‘wit’ini yok etmiş bir oyuna katkı
vermişler. Kaba saba bir şey çıkmış ortaya.
Dramaturg yönetmenin peşine takılmış. O da onaylamış demek ki.
Dekor kostüm ışık oyunun en zararsız unsurları. İdare
etti.
Ben bu oyunun eleştirisini yazarken ne yapayım? Vazgeçtim Pinter’e uyumundan sahnede gördüğüm ‘şey’ kendi
kapsama ve sınırları içinde yazdığım bu eleştiriyi bile hak etmiyor. Tarihe kalsın diye yazıyorum bu eleştirileri. Yönetmen Pinter tekstine oyun hamuru
muamelesi yapıp kendince yeniden yoğurmuş. Ortaya çıkan ekmek yenmez.
Melih Anık
Not:
Oyun künyesinde gene kimin hangi rolü oynadığı belli
değil. Oyunculara sürü muamelesi yapılmış.
Yazımda
kullandığım kaynaklar:
Kutlama(oyun) H.Pinter – Prof.Dr. İbrahim
Yerebakan’ın önsözü / Mitos Boyut
Yayınları
Parti Zamanı(oyun) H.Pinter – Prof.Dr. İbrahim
Yerebakan ‘ın ön sözü / Mitos Boyut Yayınları
Harold Pinter’in Nobel Edebiyat Ödülü’nü Kabul Konuşması
The Essential PINTER - Grove Press New York
Oyun
Künyesi
KUTLAMA
YAZAN : HAROLD PINTER
ÇEVİREN : CEVAT ÇAPAN
YÖNETEN : YILDIRIM FİKRET URAĞ
DRAMATURG : DİLEK TEKİNTAŞ
SAHNE-KOSTÜM TASARIM : SEBAHAT
ÇOLAKOĞLU
IŞIK TASARIMI : MAHMUT ÖZDEMİR
EFEKT TASARIMI : HARUN
ÖZDAMAR
KOREOGRAF : HAMİT
ERENTÜRK
DEKOR UYGULAMA : MURAT
GÖKDEN
KOSTÜM UYGULAMA : HACER
DURAN, AYNUR DURAN KOPUZ
YARDIMCI
YÖNETMENLER : CAN ERTUĞRUL, ÇAĞLAR POLAT, ŞEHNAZ BÖLEN TAFTALI, YONCA İNAL
REJİ ASİSTANLARI : SERAP
DOĞAN
SÜRE : 60
Dk. / Tek Perde
OYUNCULAR : CAN
ERTUĞRUL, ÇAĞLAR POLAT, ERKAN SEVER, GİZEM AKKUŞ, ORÇUN
TEKELİOĞLU, ÖZGÜR EFE ÖZYEŞİLPINAR, PINAR DEMİRAL, SELİM CAN
YALÇIN, SELİN İŞCAN, ŞEHNAZ BÖLEN TAFTALI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder