Yazıma bu oyunu repertuvara alan İBBŞT’nu kutlayarak başlamak isterim. Bunun birkaç nedeni var: Suat Derviş’i gündeme getirmesi, Gülriz Sururi’yi anma vesilesi yaratması, bir ödenekli tiyatronun sorumluluk ve görevini idrak ederek konusunu kendi toplumundan alan ve toplumsal çıkarımları olan bir oyun seçmesi, Türk Tiyatrosu’nda tamamen ‘bizden’ olan bir müzikli oyun oynayarak bir taraftan müzikli oyun ekiplerinin ve de seyircinin yetişmesine katkı vermesi, tiyatroda örnek olması, canlı orkestra ile bir müzikli oyunu 35 liraya halka ulaştırması. Bu nedenlerle bu oyunu Zorlu PSM vb özel kurumların ithal malı ve fahiş fiyatlı müzikli oyunlarına yüz kere tercih ederim. Seyrettiğim gün salondaki beğeni alkış ve nidalardan sosyal medyadaki övücü paylaşımlar ile oyunun kapalı gişe oynanmasından emeğin karşılığının alınmış olmasından da memnunum. Ancak bu giriş yazımın geri kalanındaki eleştirilerime engel değil. Böyle bir oyun için çok emek harcanmış. Ama ben eleştirilerimde emeği bir oyunun başarısı için yeterli kavram olarak almıyorum.
Suat Derviş
Fosforlu Cevriye romanının
yazarı Suat Derviş(1905-1972) eğitimli ve varlıklı bir aileden gelir.
Kendisi de çok eğitimlidir. 1919-1920’de
ablası Hamiyet Hanım’la birlikte Berlin’de Sternisches Konservatuarı’nda okur.
Berlin’de müzik eğitiminin ona uygun olmadığına kanaat getirip gizlice Edebiyat
Fakültesi’ndeki Felsefe bölümüne geçiş yaparak eğitimine devam eder. Suat Derviş “İnsan sadece kişisel
hazlardan, mutluluklardan ibaret değil kurduğu ve içinde yaşadığı topluluğa karşı
bazı ödevleri sorumlulukları olan bir canlıdır” (Kuçuradi) ifadesinin
yaşayan bir örneğidir.
Suat Derviş topluma karşı bir mücadele hâlindedir. Bu
mücadelesi “etik” meselesi ve ahlâkı sorgulaması üzerinde yükselir. Kişiyi iyi
ve doğru yapan nedir? Toplumun ahlâk anlayışının sınırları ve sorunları
nelerdir? Suat Derviş eserlerinde önce kişinin kendisi için iyi ve doğru olanı
sonra da bunun toplumun standartları ile olan uyumunu veya çatışmalarını
sorgular erkek dilli ahlâkla çatışır ve “feminist bir ahlâk” örneği sunar.
Romanda toplum tarafından dışlanan karakterlerin “ahlâkını” ortaya koyar “sokaktaki ahlâkın” ne olduğunu sorgular. Bu
karakterler içinde hırsızlar, esrar satıcıları, orospular, kadın satıcıları vb
vardır. Romanda vücudunu satan kadınlardan bahsederken “güvenilir mert becerikli melek yüzlü” şeklinde ifadeler
kullanması onun duruşunu ortaya koyar.
Suat Derviş Lozan ve Montrö
konferanslarını muhabir olarak izlemiştir.
1926’da İkdam Gazetesi’ne
kadın sayfası hazırlamıştır. 1970’te Türkiye Devrimci Kadınlar Derneği’ni
kurar. “Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum” yazısı Derviş’in komünistliğini
tescilleyen bir metin olur. Bu yazıdan sonra Suat Derviş ataerkil bir toplumda
kadın olarak yazmanın bedelini öderken bir de ‘komünist’ olarak yazmanın
dışlayıcı etkisini yaşar. Suat Derviş mücadeleyi bırakmaz ve gazeteci Neriman
Hikmet ile birlikte 1937’de Yeni Edebiyat dergisini kurar.
Nazım Hikmet’in ‘Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını / Bir
kere eğemedim bu kadının başını’ dediği kadındır.
Suat Derviş Attila
İlhan’ın O Karanlıkta Biz romanının kahramanları arasındadır.
Suat Derviş Türk romanını Batı’ya tanıtan ilk isim,
Avrupa’ya gönderilen ilk kadın gazeteci, ‘Fransızca’ya tercüme edilen ilk Türk
romancı, ilk toplumcu-gerçekçi yazar olarak anılır.
Gülriz Sururi
Gülriz Sururi Liz Behmoaras’ın Suat Derviş
Efsane Bir Kadın ve Dönemi isimli kitabını okuduktan sonra Behmoaras’a
‘Onu tanıdığım güne dönmek kıymetini bilemediğim için özür dilemek
isterdim. Keşke bir gün Fosforlu Cevriye’yi oyunlaştırabilsem’ diye yazar.
Suat Derviş ile yıllar önce bir araya gelmişlerdir. Suat Derviş romanı Gülriz
Sururi’nin oyunlaştırmasını ve Cevriye’yi oynamasını istemiştir. Gülriz Sururi
o günlerde kayıtsız kalmıştır. Ama romanın oyunlaştırma hakkı ondadır. 28
Şubat- 16 Mart 2008 tarihleri arasında romanı oyunlaştırır. Oyunun müziklerini
yapması için Atilla Özdemiroğlu’na
teklif götürür kabul görür. Özel
tiyatrolarda sahnelenmesinin mümkün olmayacağını anlayınca Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’e
telefon açar. Çok sıcak karşılanır. 2008’in Ağustos’undan itibaren çalışmalar
başlar ve Fosforlu Cevriye o yıl sahneye çıkar. Üç yıl sahnede kalır.
Gülriz Sururi romana yaptığı eklemelerle
‘sokaktaki ahlakın’(ahlaksızlığın) toplumun kurumlarına sinmiş ahlaksızlığın
yanında daha ahlaklı kaldığını vurgulamış gibidir. Bu çerçeve içinde Suat
Derviş’in temel meselesinin altını kalın çizgilerle belirginleştirmiştir. Ancak
romanın geniş kapsama alanını bir oyunda sahneye getirmek zordur. Bu nedenle de
uyarlamanın Suat Derviş’in romanının içeriğini tam yansıttığını
söyleyemeyiz. Ancak diyaloglar içinde
ince dokunuşlar ‘forshadow’lar dramaturjik olarak Sururi’nin tiyatrodaki
ustalığını gösterir.
Fosforlu Cevriye(Roman)
Roman annesi ve babası olmayan kendi
deyimiyle mantar gibi yerden bitmiş Cevriye adlı bir sokak kadınının hayatını
anlatır. Romanın en önemli meselesi toplumun dışına itilmiş alt sınıfların hayatını
anlatmak ve onları sistemin dışına iten sebeplere kişilere ve düzene
odaklanmaktır. Yazar toplumun dışında kalmış karakterlere odaklanarak onların sesi olur ahlaki ve sınıfsal
sorgulamalar yapar. Ben Cevriye’nin kişiliğinde Carmen’den(Bizet) izler
görüyorum.
Fosforlu Cevriye ( İBBŞT)
Kısaca söylemem gerekirse seyrettiğim Fosforlu Cevriye(İBBŞT)
ne Suat Derviş’in kişiliğini ne romanı ve yazmaktaki amaçlarını yansıtıyor.
İBBŞT’nın Fosforlu Cevriye’si tiyatroda bilinen eğlendirmeye öncelik ve ağırlık
veren trükleri kullanarak seyircinin ‘damar’ına yönelmiş. Yönetmen
“Böylesi kült bir roman karakterini sahneye taşırken özellikle
romanın okurlarına karşı sorumluluk hissediyordum. Sırtımı romana dayayarak,
sahnede kurulmasını istediğim dünya için çeşitli değişiklikler yaptım. Sonra
Dramaturg Gökhan Aktemur ile metnin dramatik yapısını daha da güçlendirmek için
çalıştık” diyerek Gülriz Sururi’nin ‘romana sırtını dayamamış
ve sağlam bir dramatik yapı kuramamış olması’ gibi yanlış anlaşılmaya açık bir
ifade kullanmış olsa da aslında Gülriz Sururi’nin tekstinin büyük bir bölümünü ve
akışını kullanmış. Gülriz Sururi’nin tekstinde olmayan idamlık Şefika’nın
hikâyesi, hamam sahnesi, yolu sokağa düşmüş fiyakalı genç, çok sık araya
katılan dönem şarkıları, elinde
kaşıklarla sahneye giren şortlu şapkalı Hacı Ağa, Sümbül Dudu’nun seyirciyi eğlendirmek
için söylediği kantoların çokluğu,hastaneden yeni çıkmış Cevriye’nin elinde bir
bezle altını silerek sahneye girmesi(düşük yapmış) ve elindeki kanlı mendili sahne kenarına atması, Güllü’nün
sahne arkasına attığı terliğin bir sahne sonra orkestra şefi tarafından Güllü’ye
iade edilmesi, seyirciye atılan çantanın salona inen oyuncuya seyirci tarafından
verilmesi, sahnede gereksiz koşuşturmalar, ikinci perdenin başındaki Haldun Dormen’in müzikli oyunlarının
finallerini hatırlatır ama gereksiz sahne, meyhanede kavga sahnesi ‘sırtını
romana dayamak’ olmuyor bence. Bunlar dramatik yapıyı da güçlendirmemiş. Aksine
karikatürleştirilen tipler sulandırılmış sahneler oyunun Suat Derviş çizgisinden uzaklaşmasına
neden oluyor. Romanı ve Gülriz
Sururi’nin tekstini bilince ‘Metnin dramatik yapısını güçlendirmek ‘ iddiası
ise havada kalıyor tabii ki. Oyun ağırlaşmış temposunu yitirmiş uzamış da
uzamış.(Ara ile birlikte üç saat beş dakika) Hele Cevriye ağır paketi denize
atarken dengesini kaybederek başını kayığın tahtasına çarpması sonucu bayılıp
denize düşerken duyulan tabancadan
ateşlenmiş iki el silah sesi yanlış bir ifade veriyor ve hiç de romana sırt dayandığını
göstermiyor.
Roman Cevriye’nin
sürgünden kaçıp İstanbul’a gelişi ile başlıyor ve ‘flash back’lerle
ilerliyor. Gülriz Sururi olayları sıraya
dizmiş kronolojik bir anlatım yaratmış ve oyunu Cevriye’nin hastaneden çıkışı
ile başlatıyor. İBBŞT da aynı akışı kullanıyor. Öte yandan
Gülriz Sururi’nin romana sadakati de sorgulanabilir ama ilk oynandığı
dönem(2008) ve kurum(Ankara Devlet Tiyatrosu) dikkate alınırsa İBBŞT(2022) onun
kadar cesaretli olamamış. Gülriz Sururi
karakolda babasının ismi ile polisleri selama durduran delikanlı mahkemede ‘ Kız
çok güzel / Rakının yanında iyi gider’ diyen hâkim karakterlerini kendisi
yaratmış. ‘Romana sırtını dayamış’ İBBŞT Sururi’nin bu köpürtmesine kıyamamış
aynen oynuyor. Ama Gülriz Sururi’nin
tekstindeki Kırk Yamalı Hoca’yı sahneye çıkaramamış. Gülriz Sururi sanki
bugünleri görerek bir Hoca
yaratmış ama İBBŞT makaslamış sahneye getirememiş. Kırk Yamalı Hoca romanda
var. Derviş romanda şöyle anlatmış: “Kirli, günahkar hayatında Kırk
Yamalı Hoca’nın ona öğrettiği affedici
rızk verici, yaratıcı Allah'a karşı duyulan inanç nasıl temizleyen bütün
günahlardan yıkayan bir bucak ise ona karşı duyduğu his de kendisini hayatın
kirlerinden günahlarından uzaklaştıran bir melce (barınak sığınak) olmuştu.”
Cevriye’nin kişisel gelişiminde çok önemli bir
rolü var Kırk Yamalı Hoca’nın. Adam’ı tanıdıktan sonra Cevriye’nin Kırk Yamalı
Hoca’nın anlattığı cennetten Adam’ın cennetine geçişini gösteriyor Suat Derviş.
Kırk Yamalı Hoca Cevriye İşçi sahnesinde ‘iş tutmak’ için işçiden aldığı parayı
dua etmesi için Hoca’ya vermesi Gülriz Sururi’nin ‘cinliği’ ama Suat Derviş’in dünya görüşünün dramatik bir
ifadesi. Gülriz Sururi’nin yarattığı
Kırk Yamalı Hoca’nın sahneye getirilememesi üstünde durulması gereken bir konu.
2008’den bu yana Türkiye’nin değişiminin de aynası. Romanı ve Sururi’nin
metnini bilmeyenler için atlanacak bu hususu ben dikkate sunmak istedim. Ödenekli tiyatroda oto sansür de denebilir. Hadi
Sururi’nin hocasını almamışlar anladım ama Suat Dervişin hocasını koysaydılar
oyuna bâri diye düşündüm.
Romanda hayat hikayesi anlatılan pek çok
karakter var. Arap Cemile, Çatlak Marika
Güllü Fışfış, Torpil şeref, sele
Şevket, Madrabaz Nuri, Kös Ayten .. Gülriz Sururi de onların hikâyelerine gir(e)memiş. Romana sırtını dayamış ve
kendince eklemeler yapmış İBBŞT o eklemeler yerine bu karakterleri
işleyebilirdi. Zira Suat Derviş’i anlamak için o karakterlerin işlenmesi iyi
olurdu. Suat Derviş birbirlerine yardım eden bu insanları anlatırken ‘sokağın ahlakı’ diye bir fikrin peşinde. Cevriye
mahkemede eline esrar paketi tutuşturanın ismini vermez . Suat derviş der ki: ‘Cevriye
bu işten yakasını kurtamadı. Onda bir sokak ahlakı inancı vardı.’
Romandaki Adam’ın Nâzım
Hikmet ve/veya Reşat Fuat Baraner olduğu söylenir. İBBŞT keşke bunu hiç değilse
Adam’ın görüntüsünde kullanmış olsaydı.
Karakolda ayna var
şarkısının gerisinde de nice dramlar var. Karakolda Ayten’in ölümünü gören
sokak kadınları dışarı çıkarken kimselerin bakmadığı o pis bulanık aynada
kendilerine bakar yüzlerini gözlerini düzeltir saçlarını tararlar çoraplarını
çekerler çamurlu ayakkabılarını mendille silip ‘sokağa’ çıkar. Suat Derviş ‘Biraz
evvel Ayten'in başına gelenin korkusu havada bir ihtar gibi
sallanıyordu.Hepsinin içinde şuurlu veya şuursuz bir korku uyur gibiydi.
Kendilerine nasip olan neticeyi görmüşlerdi. Günün birinde bir karakol
köşesinde, bir kaldırımın kenarında bir arsanın yabani otları arasında, bir
hendeğin içinde tek başlarına bu dünyadan aynlmak.’ İBBŞT karakol sahnesinde sahnede bir aynayı
gezdirip çıkarıyor. Karakolda ayna var bu şekilde ‘kanıtlanıyor’(!) ama aynanın romandaki yeri ve anlamı karikatürleştiriliyor.
İBBŞT’nin dramatik yapıyı
güçlendirmek için bulduğu çözümler(!) reji anlayışını da gösteren örnekler.
Ama Allah için Sümbül’e söyletilen ‘ Başka bir para itibar
görüyorsa bu işte başka bir iş var demektir’ sözü İBBŞT’nin ‘muhalefetini’(!)
gösterirken oyunun genelinde doğaçlamaya ve seyirciyi güldürerek alkış alma
eğilimi bence ‘güçlendirilmiş’(?) dramatik yapıya bir tehdit gibi geldi.
Özellikle ödenekli
tiyatrolarımızda kadrosu ve oyun künyelerinde isimleri olan dramaturgların ne
iş yaptıklarını merak ederim. Dramaturg orada olmayanın sesidir bence. Yâni bu
oyunda Suat Derviş’in Gülriz Sururi’nin.
Benim gördüklerimi görmemiş olabilir mi? Gerek yazarın gerek oyunlaştıranın/uyarlayanın
fikriyatını ruhunu korumak değil
midir görevi? Belki de dedi ama dinletemedi. Yönetmen bildiğini okudu. Ama
künyede ismi olan kabahate ortaktır.
Oyunun künyesinde
oyuncuların isimleri arka arkaya yazılmış sürü gibi. Bu oyunculara haksızlık.
Uyardım ama yazıyı yayımladığım güne kadar düzelmedi. Orkestrada hangi
enstrümanı kimin çaldığını, oyunun reji asistanlarını biliyoruz da mesela Cevriye’yi
hangi oyuncunun oynadığı yazılmamış. Ayıp günah.Tanıdığım oyuncular da var
tanımadıklarım da. Ben de bu künyenin hak ettiği oyuncu eleştirimi şöyle yazıyorum: Genel
olarak iyi oynandı. Oyunculuk ortalaması ortalamanın biraz üstünde idi. İyi
oynayanlar var idare edenler var göze çarpanlar var.
Oyunun teknik yapısına
katkı verenleri de isimleri ayrı ayrı belirtilmiş olsa da tek tek değerlendirmeyeceğim. Oyuna katkılarından dolayı bazılarını tebrik
ederim bazılarını uyarırım. Yeri
gelmişken söylemek isterim ki Gülriz Sururi’nin teksti şarkı sözleri ve Atilla
Özdemiroğlu besteleri ile bir bütün. İBBŞT yeni besteler yaptırmış. İBBŞT’nın künyede
Atilla Özdemiroğlu’na ait bir şey bırakmamış olması da vefasızlık gibi geldi
bana.
İBBŞT seyircinin
duygularına oynamış aklına değil. Bu duygusal yöneliş eğlendirme niyeti ile
birleşince Suat Derviş’in hayatını adadığı düşünsel iklimden çok uzakta bir
gösteri çıkmış ortaya.
Sonuç İBBŞT yöneticilerini
ödül vericileri Suat Derviş’i bilmeyen romanı okumamış olan seyirciyi memnun
edebilir ama beni üzüyor.
Melih Anık
Notlar:
Gülriz Sururi tekstinin İBBŞT tarafından bana gönderilmesi amacıyla gösterdiği anlayış
ve verdiği izin için Sayın Zeynep Miraç’a teşekkür ederim.
İBBŞT müzikal demiş ama oyun müzikli oyun.
Gülriz Sururi de ‘uyarlayan’ değil ‘oyunlaştıran’
‘Sırtını dayamak’ birine bir şey güvenmek dayanmak
anlamına geliyor. Bir romana sırtını dayamak
yaptıklarının temeli romanda var demek. Romana sadık kaldık demek. İBBŞT’nin
Fosforlu Cevriye’si bu ifade ile seyirciye yanlış bilgi veriyor.
Oyunun Resmi Künyesi
FOSFORLU
CEVRİYE
YAZAN |
: |
SUAT
DERVİŞ |
||
UYARLAYAN |
: |
GÜLRİZ
SURURİ |
||
YÖNETEN |
: |
YELDA
BASKIN |
||
MÜZİK
BESTECİ |
: |
OĞUZHAN
BALCI |
||
DRAMATURG |
: |
GÖKHAN
AKTEMUR |
||
DEKORTASARIMI |
: |
BARIŞ
DİNÇEL |
||
KOSTÜMTASARIMI |
: |
TOMRİS
KUZU |
||
IŞIK
TASARIMI |
: |
KEMAL
YİĞİTCAN |
||
KOREOGRAF |
: |
MARAL
CERANOĞLU |
||
ORKESTRA
ŞEFİ |
: |
HAKAN
ELBİR |
||
EFEKT
TASARIMI |
: |
YUNUS
NALCI |
||
YARDIMCIYÖNETMENLER |
: |
CEREN
HACIMURATOĞLU - GÖZDE İPEK KÖSE |
||
REJİ
ASİSTANLARI |
: |
AYBAR
TAŞTEKİN - CAFER ALPSOLAY - BUĞRA CAN ILDIRIŞIK |
||
SÜRE |
: |
160
Dk. / İki Perde |
||
OYUNCULAR |
: |
AYŞE GÜNYÜZ DEMİRCİ, BERK SAMUR, BESİM DEMİRKIRAN, BİNNUR ŞERBETÇİOĞLU, CEYSU AYGEN, ÇAĞATAY PALABIYIK, ELİF VERİT, EMRE YILMAZ, HAKAN ÖRGE, IRMAK ÖRNEK, NUR SAÇBÜKER OTAN, SAMET SİLME, TUĞRUL ARSEVER, YAĞMUR DAMCIOĞLU NAMAK, YUNUS ERMAN ÇAĞLAR, ZEYNEP CEREN GEDİKALİ |
||
İlgi:
Yararlandığım kitaplar makaleler yazılar:
Fosforlu Cevriye (Roman) Suat Derviş
Suat Derviş Fosforlu Cevriye (Oyun) Oyunlaştıran Gülriz
Sururi
Suat Derviş Efsane Bir Kadın ve Dönemi(Belgesel roman) Liz Behmoaras
Zefiros(Anılar) Gülriz Sururi
Başını Eğmeyen Celileler Cavideler Cevriyeler Suat
Derviş’in romanlarında Ahlak Meselesi -
Arş. Görevlisi Dr. Gülçin Oktay Erkoç - Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim
Dalı
https://dspace.ankara.edu.tr/xmlui/handle/20.500.12575/77308
Suat Derviş:
Kadınların yıldızları gönüllerince seyretme haklarını savunan gazeteci Kübra Derin
https://journo.com.tr/suat-dervis
Behçet Necatigil’e Mektup
https://www.gazetekadikoy.com.tr/edebiyat-hayatindan-hatirlamalar/suat-dervis-behcet-necatigil039e-mektup
Unutulmaya Direnen Kadın
(Berat
Günçıkan / Cumhuriyet Dergi / Sayı 469 / 19 Mart 1995)
https://edebiyatsoylesileri.com/post/637397358840348672/suat-dervi%C5%9F-unutulmaya-direnen-kad%C4%B1n
Yönetmenle yapılan röportaj
https://www.birgun.net/haber/fosforlu-cevriye-sahnede-parliyor-412454
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder