Donald Margulies (1954) üniversitede tiyatro öğreten,
Amerikalı bir oyun yazarı, pek çok
ödülün de sahibi. Margulies, sinema ve
televizyon için senaryolar yazmış, roman uyarlamaları yapmış. Toplu Hikâyeler
1996 yılına ait bir eser. Oyun Pulitzer Ödülü’ne aday gösterilmiş. Pek çok eser vermiş
olan yazarın “Time Stands Still” "Shipwrecked! An Entertainment"
"Brooklyn Boy" "Sight Unseen" "The Model
Apartment" "The Loman Family Picnic" ve ülkemizde de yayımlanan “Dostlarla
Akşam Yemeği”, çeşitli ödüllerle
onurlandırılmış eserleri arasında yer alıyor. Devlet Tiyatroları repertuarında
da yer alan “Dostlarla Akşam Yemeği”, 2004-2005 sezonunda Tiyatro Fora
tarafından oynanmış.
Eserlerinde
çatışmaları anlatmakla ünlü Margulies’in
yazarlığının tipik bir örneği sayılabilecek Toplu Hikâyeler, dikkatle okunduğu
takdirde “yeni kuşak” oyun yazarlarımız için de yol gösterebilecek bir eser. Yazar, bir kuyumcu titizliği ile piyesin yapısını kurmuş. Piyes, kuralına göre dönüm
noktaları belirlenmiş bir akışa sahip. Son sahnede karşınıza çıkacak olan
çatışmanın ip uçları, piyesin ilk sahnesindeki repliklerde var. Piyes sonunu
hazırlayan repliklerin her sahnede ustalıkla “biriktirildiğini” görüyoruz.
Onların fark edilmesi, oyun sonunu
bilmeyenler için hatırlandığında bir keşif, bilenler için ise keyifli bir
saptama oluyor. Piyesin gerilimi, kontrollü bir şekilde tırmandırılmış. Olay
örgüsü rastlantısal değil, mantıklı bağlarla oluşturulmuş. Tiyatrocular için dikkate getirmek istediğim
bir özellik de Ruth’un piyes içinde anlattığı hikâyedeki “buruk” tadın bir
benzeri piyesin sonunda Ruth ile Lisa arasında da ortaya çıkıyor. Bu da
kurgunun ne kadar bilinçli ve özenli olduğunu gösteren bir örnek. Sahne sonları
“havada” kalmıyor, her bir sahne kendi içinde bütün ama oyunun bütününe hizmet
ediyor. Sahneler duygunun yoğunlaştığı anlar ile bitiyor. Piyesin herhangi bir ânında seyirci “taraf”
olmaya başlıyor. Ben öğretmene hak verirken öğrencinin de haklı olduğunu
düşündüğümü fark ettim. Bence piyesin en önemli başarısı da bu, iki taraf
arasında tutturduğu “denge”. Yazarlık yapanlar, bu dengenin nasıl zor
başarılacağını, yazarın karşıt görüşleri iyi bildiğini, “slogancı” olmadığını
anlarlar. Yâni, “hesaplaşma”ları anlatan tiyatronun “bir hesaplaşma sanatı”
olmadığını gösteren iyi bir metin Toplu Hikâyeler. Oyunun sonundaki Ruth’un
“Lütfen bana bir iyilik yap. Giderken çöpü çıkar, torba akıyor”
repliğinin içerdiği çok yönlü okumaya açık olma özelliğine ben hayran oldum. Bu
repliğin yorumlanması, oyunun nasıl sonlandığının algısına etki edecek. Piyes her
bakımdan Kent Oyuncuları geleneğine uygun bir oyun. “Kent Oyuncuları oynarsa
böylesini oynar” dedirtecek kadar incelikli bir metin seçilmiş, incelikle
sahnelenmiş, şahane bir oyunculuk ile
sunuluyor.
Oyunu anlatmak istemiyorum. Bir öğretmen ile öğrencisi
arasında geçen etkileşim (“influence”) hikâyesi. Öğrenci ödev olarak yazdığı hikâyeyi,
hikâyeciliğine hayran olduğu öğretmenine verir, öğretmen hikâyeyi eleştirmeye
başlar.
Oyunu, Oscar Wilde’ın “Etkileme,
kişilik transferidir. Bir tür, kendin için çok değerli olandan vazgeçiş,
kaybediştir. Mürit, ustasından bir şeyler alır, götürür.” ifadesi özetler. Piyes bu ifadeden beslenen bir etkileşim hikâyesi
anlatmaktadır. (Metinden öğrendiğim
Oscar Wilde’ın sözü varken oyun hakkında Kent Oyuncuları’nın kendi
tanıtımlarını beğenmedim.)
Metni ilk okuduğumda aklıma gelen bir hikâye vardı. Nerede
okuduğumu hatırlamıyorum ama galiba Arap edebiyatında anlatılan bir hikâye idi.
Hikâye şu: Dünyanın en hızlı koşan atını yetiştirmekle ünlenmiş bir adam, El Zübeyr’in(galiba
ismi öyle idi) atı çalınır. Hırsız
çaldığı ata atlayıp kaçmaya çalışırken El Zübeyr de bir başka ata biner hırsızı
kovalamaya başlar. Gitgide aradaki fark kapanmakta, El Zübeyr hırsıza
yaklaşmaktadır. El Zübeyr düşünür, eğer hırsızın çaldığı ata yetişir ve hırsızı
yakalarsa kendi ünü yerle bir olacaktır, öyle ya onun atını kimse
yakalayamaz. Hırsıza yaklaşmışken
arkadan bağırır: “Kulağına şu kelimeyi fısılda”. Hırsız, El Zübeyr’in söylediği
kelimeyi atın kulağına fısıldar ve at bir anda hızlanır, El Zübeyr’in elinden
kaçar. El Zübeyr sırrını vermiş, atını yitirmiş ama ününü korumuştur. Toplu Hikâyeler’de
öğretmen Ruth öğrencisi Lisa’ya sırrını verir; öğrencisine verdiği sırrın
“ününü” koruması ile hoşnut ama “atı” elinden kaçırdığı için üzgün bir öfke
içindedir.
Sahne başlarında o sahneye ait tarih, metinde not edilmiş.
Metinde anlatılan olaylar altı sene içinde geçiyor. Defne Halman’daki değişim
bazı seyirciler için hızlı gelebilir
ancak dikkatli bir seyirci,
oyunculuktaki ayrıntılar, kostüm ve saç biçimindeki değişikliklere
bakarak yılların geçtiğini çıkarabilir. Kent Oyuncuları’nın sahnelemesinde son
sahne dışında zamana ait vurgu çok açık değil. Bu nedenle ince bir ayrıntı
olarak verilmiş yere yayılı dergiler, çöp kutusundan taşmış çöp ile benimsenen ifade
şekli, zamanın değişimini vermekte de kullanılabilir mi diye düşünüyorum.
Oyunun son sahnesinde taraflar arasında tırmanan çatışma
havasında Kadriye Kenter’in kızgınlığının dozunu doğru ve yerinde buldum.
Oyunun ilk sahnesinden başlayarak her sahnede gelişen rolün “şahane” değişimindeki
çok başarılı oyunculuğunu alkışladığım Defne Halman’ın son sahnede biraz daha
duygusal olmasını bekledim. Yani Ruth’un öfkesine kendini kaptırmamasının,
haklı olma gayreti yerine “kendini anlatamamanın verdiği çaresizlik ve ikna
etme” tonunun daha doğru olacağını düşünüyorum. Zira onun oyunculuğu, Ruth’un “Lütfen bana bir iyilik yap. Giderken çöpü
çıkar, torba akıyor” repliğinin de nasıl “anlamlandırılacağını” ve oyunun
bundan sonrasını belirliyor.
Türk gösteri sanatlarında şahane tasarımların yaratıcısı Osman
Şengezer’in bu oyundaki dekorunu ona yakıştıramadım. Piyesin mesajından ziyade işleve önem veren bir tasarım gibi geldi bana.
Ruth’un dünyası, odanın korunmalı olmasıyla anlatılabilirdi. Oysa odayı
belirleyen açık duvarlar “modern” bir tasarım ama atmosfere uygun değil. Oyunun
geçtiği apartman New York’un bohem ve sanatçıların yaşadığı, üst orta sınıfa
ait bölgesinde. Bu dekordan yansımıyor. Özellikle çok kullanılan mutfak
çıkışının oyuncuyu yan dönmeye mecbur bırakacak kadar dar olmasını beğenmedim.
Pencere metafor olarak daha öne çıkarılabilirdi. Benim hüsnü kuruntum mudur
bilmem ama değişimi göstermek için Lisa’nın salondaki koltuk üzerindeki örtü ve
“ottoman”ın renginde tişört giymesini beğendim. Tasarımda elektrik (priz, anahtar,
masa lambası vb) yok. En azından koltuk yanında bir ayaklı lamba ya da masa
lambası olabilirdi. Sahnede kaynağı olmayan oyunda, ışık ihtiyacı karşılıyor.
Oyuncuların başarısını tarif edecek ifade: ÇOK İYİ. Ben
tiyatro okuyan bir öğrenci olsam metni okur oyuna gider seyreder eve gelir
oyunu bir daha bir daha okurdum. Metin, çeviri, yönetim, oyunculuk dallarında
“400” seviyesinde bir ders olur bu oyun. Bundan iyi ders mi olur!
Okullu olsun olmasın tüm seyirciler içinse tadından
yenmeyecek lezzetli bir yemek, kavında demlenmiş, yudum yudum içerek tadını ve
kokusunu içinize çıkmamacasına kaydetmek isteyeceğiniz pahalı bir şarap, bitmesin
diye azar azar okuduğunuz bir kitap, içinize işlemiş bir müzik,
hatırladığınızda kendinizi iyi hissettirecek şahane bir tatil kıvamında bir
oyun, Toplu Hikâyeler.
Benim dememle gitmeyeceksiniz biliyorum ama geçen sezon, yeteri
sayıda gitmediğiniz, hak ettiği şekilde “ödüllendirmediğiniz” için erken
kalkmasına neden olduğunuz “Ölümüne”ye yaptığınız gibi bu oyuna da yazık ederseniz, vebali
boynunuzadır.
Melih Anık
Toplu Hikâyeler
Yazan: Donald Margulies
Çeviren: Defne Halman & Balam Kenter
Şiir Çevirileri: Talat Halman
Yöneten: Kadriye Kenter
Dekor Tasarım: Osman Şengezer
Işık Tasarım: Alev Topal
Oynayanlar: Kadriye Kenter & Defne Halman
Not:
“O” gece oyun boyunca Müşfik Kenter’i andım, oyun sonunda da
Türk Tiyatrosu’nun “Başöğretmeni” Yıldız Kenter’i selamladım.
Hazin bir final düşmüşsünüz yazınıza... "yazık ederseniz, vebali boynunuzadır." demekle.
YanıtlaSilSanırım her işin en hazin yanı da kitleyi doğru kanalize edip edemediğimize karşı içimizde taşıdığımız şu derin şüphe.
"Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama galiba Arap edebiyatında anlatılan bir hikâye.." diyen alıntınız da sahiden etkileyici bir meselmiş.
Yazılarımla kanalize etme amacım yok ve gücümün olmadığını da biliyorum. Gerçeği vurgulamak için öyle bir final seçtim.
Sil