Bu yazıya Ertuğrul Muhsin ile başlamak bir vefa borcu
ödemektir. Zira Strindberg’i Türkiye’ye tanıtan Ertuğrul Muhsin’dir.
Tercümesini yaptığı 1937 tarihli Baba isimli piyesin önsözünde, 1916 yılında
Almanya’ya gittiği zaman Alman sahnelerine hâkim tek yazar olarak Strindberg’i
tanıdığını yazmış. Diyor ki “Bir takım
muharrirler vardır ki eserlerini sahnede görürsünüz, hoşlanırsınız, geçer
gider. Strindberg o muharrirlerdendir ki yalnız bir eserini okutmakla da insanı
bırakmaz, ondan kurtulamazsınız.”
Ertuğrul Muhsin, “İsveç’te
Strindberg’in natüralizmin babası sayıldığını” belirtir. Baba, “1936-1937
tiyatro mevsiminde İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda temsil edilmiştir.” (“Tiyatro
mevsimi”nin güzelliğine bakar mısınız! )
Strindberg, alışkanlıklarını aristokratlaştırmış bir baba
ile alalâde bir halk kadını olarak kalmış bir anneye sahipmiş. Anne,
hizmetçilere teklifsiz davranıyor baba ise çizmesini boyayan uşağını bile
eldiven giymeye mecbur ediyormuş. O kadar ki uşağının elini, çizmesine
dokundurmayacak kadar pis bulan bir adammış.
Matmazel Julie ve Jean’ın şahıslarında nerdeyse anne ve babasının hayâllerini
görürüz. Strindberg eğitim ve görgüsü açısından yakınlık duyduğu yüksek sınıfla
anasının kanı dolayısıyla aktığı aşağı tabaka arasında kaldığı kararsızlık
içinde “sallanıyormuş”. Strindberg kendi
yazdığı kitaba “Hizmetçinin Oğlu” ismini vermekle aşağı tabakadan olan annesini
ruhunda daha kuvvetli hissettiğini göstermiştir. Zamanının ihtilâlci
karakterlerinden biri imiş.
Baba isimli oyununu Emile Zola’ya tavsiye eden Nietzsche imiş.
Oyun hakkında Emile Zola “Sizin
şahıslarınız yalnız fikir ve ruh taşıyorlar. Benim beklediğim, istediğim hayat
kendilerinde yok” demiş.
Strindberg’in eserlerini şu başlıklar altında toplamak
mümkün: Romanlar, özgeçmişler, hikâyeler, şiirler, tarihi eserler, ilmi
eserler, derlemeler, dramlar. Oyunları
da üç kategoride toplanabilir: Tarihi oyunlar, natüralist oyunlar, peri masalı oyunları.
Strindberg , Mesmerizm’in
yakın takipçisi olmuş. Dr.Mesmer hipnozun iyileştirici gücü üzerine çeşitli
denemeler yapmış, iddialar ortaya atmış. Strindberg de hipnoz ile yakından
ilgili imiş. Hipnoz, Matmazel Julie’yi
seyretmeden önce bilinmesi gereken ayrıntıdan daha ötede bir özellik.
Matmazel Julie, natüralist sınıfına giren oyunları arasında.
Çeşitli kademelerdeki, farklı sosyal sınıflar, kadın erkek arasında güç
mücadelelerini konu alır. Özetlemek
gerekirse, aristokrat Julie, hırslı uşak Jean’ın baştan çıkarması ve
manipülasyonları ile intiharın eşiğine sürüklenir. İçerikte pek çok konu
vardır: din, toplum, toplumsal sınıflar, burjuva ahlâkı, aristokrasi, kadınlık,
erkeklik, şeref, namus gibi kavramlar tartışılır. Matmazel Julie’nin İbsen’in
Nora’sına karşı yazıldığı belirtilmiştir. Oyun bir yaz dönümü gecesi, Kont’un(yani
iktidarın) evden gidişi ile dönüşü arasında geçer. Strindberg sadece içerikle
değil biçim ile de ilgili ustalığını gösterir. Alt sınıfın yaptığı işe yabancılaşmasını
alt sınıf karakterlerinin pandomim ve bale yapması ile verir. Bu şekilde oyun
gerçeklikten uzaklaşır, fantastik bir havaya girer. Sahnede üç kişi görünmesine
rağmen Kont oyunun dördüncü kişisidir.
Hikâye gerçek, hayâl arasında gidip gelir. Julie’nin çıkış yolunun ölüm
olarak seçilmesi dönemi için bile gerçekçi bulunmamıştır. Bu eylemin Nora’ya
cevap olarak seçildiği yorumlanır.
2006 yılında USA’da Matmazel Julie’yi metni olduğu gibi
oynayan bir topluluktan seyretmiştim. Doğrusu beni çok da sarmamıştı. Zira
içinde Newton, Freud, Mesmer, sınıf mücadelesi, kadın-erkek mücadelesi,
feminizm vb olan metnin “doluluğu”
yeterince değerlendirilememişti.
Olaylar bir yaz dönümü gecesi Kont’un mutfağında 3 kişi
arasında geçiyor. Uşak, aşçı ve Kont’un cinsiyeti dikkate alınmadan
yetiştirilmiş kızı Julie. Yaz dönümü geceleri önemli, zira o gecelerde insanların
yer altına inerek ergenliğe geçtiğine inanılırmış. Olaylar Kont’un evinin en
alt kattaki mutfağında geçiyor. Julie’nin buraya inmesi yer altına inmesi ile
paralel. Julie’deki değişimi de bir türlü “büyüme” diye anlamak olası. Bazı
yorumlarda oyunda bahsedilen mekânların özel anlamları var. “İd, ego ve super
ego”nun belirlendiği mekânlar “mutfak, bahçe ve üst kat”. Sahnenin açılışında Jean’ın
sahne önüne getirip bıraktığı çizmeler(sahnenin fonunda ışıklı olarak var),
bahçedeki Cupid heykeli(sahnede yok), oyunda bahsedilen çiçeklerin, şarabın, bombeli
bardağın, böbreğin bir anlamı var. Oyun metaforlarla dolu. Oyunun ilk yarısında
Julie hipnozdaki Jean’a, ikinci yarısında Jean hipnoza girmiş olan Julie’ye hükmediyor
sanki. Oyun rüya, trans, hayâl, gerçek arasında gidip geliyor. Çözümü daha zor
olan, karakterlerin iç ve dış konuşmalar, kafa sesleri. Örneğin Julie
konuşurken Jean’ın verdiği cevap,
Julie’nin Jean’ın ne söylediğini düşündüğü ya da Jean’ın trans halinde
mırıldandıkları olabilir. Karakterlerin bahsettikleri gerçek mi yoksa
kendilerini gördükleri hayâl mi ? Julie’nin
“elimi öp, çizmemi öp” komutları trans halinde birine verilen emirler. Julie,
Jean’a “ne yapacağımı söyle” derken trans altındaki biri dışarıdan komut
beklemektedir sanki.
Bence yazıldığı gibi okunduğunda oyunun çok da ikna edici
olmayan değişimleri kısa bir süre içine sığdırmış olduğu görülür. Strindberg,
mesajı ile ilgilidir ve çok “dolu” olduğu için de pek çok konuya değinme çabası
içindedir. Paylaşmanın yolunu tiyatroda bulmuştur. “Oyun yazarını, yaşadığı dönemin düşüncesini
tiyatro izleyicisinin temel direği olan orta sınıfın kafasını karıştırmadan ona
işin özünü kavratacak biçimde onun anlayacağı dille anlatmaya çalışan bir sözcü
olara görürüm” demesine rağmen döneminde de kolay anlaşılan bir yazar
olmamıştır. Ama oyunun Jean ve Kristin arasında geçen sahneyi tüm (özellikle “yeni
kuşak”) oyun yazarlarına tavsiye ederim. Bu sahne diyalog yazılmasını
anlatan bir ders gibidir.
Yağmur Sıkıntısı ve Matmazel Julie üzerine yapılan bir
değerlendirmede “Oktay Rıfat’ın ‘Yağmur Sıkıntısı’ ve ‘Matmazel Julie’
oyunları birlikte okunduğunda, toplumsal alanda yaşanan değer değişiminin,
birey üzerindeki etkisi gibi ortak izlekler dışında, aksiyonun ve karakterlerin
gelişiminde, zaman ve mekânın kullanılışında belirgin paralelliklerin izini
sürmek mümkündür. Makalede, Oktay Rifat ve Auguste Strindberg’in aynı izlek
üzerine kurdukları oyunlarını işleyiş biçimlerindeki parallellikler ve
farklılıklar üzerinde durulmuştur. Özetleyecek olursak, farklı dönemlerde,
farklı tiyatro anlayışlarının temsilcileri olan yazarlar tarafından kaleme
alınmış olan söz konusu oyunlar, iki farklı toplum insanının yaşadığı değer değişimi
ve sonuçlarını işler. Oktay Rıfat ve August Strindberg’in aynı izlek üzerine kurdukları
oyunlarında işleyiş biçimlerindeki paralellikler ve farklılıklar ait oldukları
tiyatro anlayışlarının ipuçlarını taşımaktadır.” denilmiştir. Bir de bu
pencereden Matmazel Julie’ye bakmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Kendi yaşadığı dönemde ilgi görmesine rağmen eserlerinin
halk için anlaşılmayacak kadar yüksek olduğu belirtilen Strindberg’in Matmazel
Julie’si bu saptamayı doğrulayan bir örnek olarak verilebilir. Oldukça karmaşık
olan oyun yapısında yönetmen Jale Karabekir, ışıklar, müzik ve oyunculuk ile dikkatli,
titiz, rafine bir metin okuması yapmış. Bazı durumları metinden farklı okumuş,
bazı replikleri budamış, bazen karşılıklı konuşmaları paralel akış halinde
vermiş. Sahnenin mekânsal kullanılışı, uyuma ve uyanış arasında gidip gelen “black-out”lar,
sahne fonunda üzerinde mutfak unsurları olan siyah perdeler, aksesuarların sahne önünde toplanışı bütünsel
bir anlayışın tutarlı öğeleri. Siyah beyazdan oluşan dekor tasarımı(Aylin
Ominç) oyunda kullanılan gölge oyunları
ile uyumlu. Gölge oyunları da rüya, hipnoz, uyku vb duygu ve durumları
hatırlatıyor. Müziğin oyunun bir karakteri gibi kullanılması tam isabet.
Müziğin anlatıma katkısı çok. Parça seçimleri çok iyi. Kostümler(Burcu Rahim)
de oyunun her öğesi gibi rafine ve bütüne hizmet eder nitelikte. Koreografinin(Gökmen
Kasabalı) gölge oyunu düşünülerek yapılması dansların hareketle sınırlı
kalmasına neden oluyor. Sahnede Kristin’in dansı kısa, sokaktan geçenlerin
dansları yok. Bence önemli olan bir ayrıntıdan vazgeçilmiş, sokak, seslerle
verilmek istenmiş.(Muhtemelen kadro kısıtlılığı
yüzünden.) Mutlaka bir hesaba
dayandırılmış ve belki de uygulama nedeniyle yansımayan ışık tasarımını(Erdem
Çınar) ise anladığımı söyleyemem. Kadroda “Oyuncu koçu”nu(Esra Çizmeci) gördüğüm
ilk oyun bu. Doğrudan katkısını çözememekle birlikte fikir olarak doğru
olduğunu sanıyorum. Görevi öğrendikçe düşüncelerimi açıklayacağım elbette. Öte
yandan oyuncu koçunu belirten bir programda dramaturgluk işinden bahsedilmesi
gerektiğini düşünüyorum. “Reji”nin dramaturgiyi de içerdiğini anlıyorum.
Yönetmen ile dramaturgun aynı kişi olmamasını tercih ederim. Reji asistanından(Hafize Balkan) nasıl
yararlandırıldığı hususu –her oyunda
olduğu gibi- bence muamma. (Sekreter
midir meselâ? Yönetmen olmak isteyenin
geçtiği bir basamak mıdır?)
Oyunda övmek istediğim bir husus, piyesin çevirisi(Rüstem Ertuğ Altınay). Oyunun İngilizcesi, Aziz Çalışlar’ın Türkçesi ve Altınay’ın çevirisi arasında gözüme çarpan, bazı repliklerden ve sahne dili açısından kulağıma yansıyanlardan çıkarsadığım kadarıyla Altınay’ın çevirisini tercih ederim.
Jale Karabekir’in bir başarısı da oyuncu seçiminde gizli. Bu
aynı zamanda Karabekir’in şansı da. Zira Yeşim Koçak(M.Julie), Mehmet
Aslan(Jean) ve Asiye Dinçsoy(Kristin) hem tek tek hem de ekip olarak çok iyi
bir oyunculuk sunuyor. Çok belli ki yönetmenin çizdiği çizgilere uyarken
oyuncular kendi nefeslerinin özelliklerini de ortaya koyuyorlar; oyuncu
“kalitesinin” ne kadar önemli olduğunu da gösteriyorlar. Seyirci, oyun sonunda
o rolleri o oyuncularla zihnine çakmış olarak çıkacak salondan. Oyunu seyretme
nedenlerimden biri Yeşim Koçak’tı. Oyun sonunda, hem beğendiğim bir oyuncunun(Yeşim Koçak) çok özel oyunculuğuna hem de çok iyi oyuncular Mehmet Aslan ve (sinemada ödüllü)
Asiye Dinçsoy’un oyuna katkılarına ; özellikle Jale Karabekir’in her repliğin
ve her ânın hakkını veren, tiyatronun
yüz akı saydığım reji başarısına tanıklık etmenin keyfi ile içim dopdoluydu. Matmazel Julie, entelektüel seviyesinin
yüksekliği ile beni çok memnun etti.
Aynı “tiyatro mevsiminde” Emre Koyuncuoğlu rejisi ile
İbsen’in Hedda Gabler’i ve Jale Karabekir’in rejisi ile Strindberg’in Matmazel
Julie’si ile karşılaşmak büyük bir şans. Döneminin ve dünya tiyatrosunun tepe
noktasındaki aynı bölgeden iki yazarın aynı döneme ait kadın odaklı iki oyununu iki kadın yönetmenin lezzetleri
farklı ama “üst düzey” yorumları ile seyretmek büyük bir keyif ve gurur kaynağı.
Tiyatro sever, klâsik olmuş metinlerin “okuma”larındaki
zenginlik ile mest olmaktan başka ne bekler. Yaşasın Tiyatro! Teşekkürler
“Matmazel Julie” ve “Hedda Gabler”!
Melih Anık
“Göstergebilimsel Yöntemle Strindberg’in Matmazel Julie
Oyununun İncelemesi ve Sahne Yorumu” Neslihan Çögürcü- Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Ana Bilim Dalı Tiyatro Yönetmenliği Yüksek Lisans
Tezi
“Strindberg and
Suggestion in Miss Julie”- John L. Greenway- South Atlantic Review http://www.jstor.org/stable/3199346
“Oktay Rifat’ın Yağmur Sıkıntısı ve Auguste Strindberg’in
Matmazel Julie Adlı Oyunlarını Birlikte Okumak”- M. Elif Tüfekçi (Araştırma Görevlisi, Ankara
Üniversitesi, D.T.C.F. Tiyatro Bölümü)
Matmazel Julie -Türkçesi: Rüstem Ertuğ Altınay- Agora
Kitaplığı
Matmazel Julie- Türkçesi : Aziz Çalışlar- Mitos Boyut 190
Baba- Türkçeye çeviren: Ertuğrul Muhsin- Remzi Kitabevi 1937
“Facts About Sweden- August Strindberg” Published by Swedish
İnstitute
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder