Bu sezonun kayda değer oyunlarından biri Moda Sahnesi'nde
oynanıyor. Yazarı Thomas Jonigk. Sibel Arslan Yeşilay tercüme etmiş Kemal
Aydoğan yönetmiş.
Alman tiyatrosunun genç yazarları, Sibel Arslan Yeşilay'ın
tercümeleri ile dilimize kazandırıldı. Böylelikle Alman tiyatrosunun dinamik
yapısını ve Alman genç yazarlarının kaleminden,
yerelden yola çıkarak uluslararası alana seslenen oyun örnekleri tanıdık. Bizim
genç yazarlarımız için ufuk açıcı, yol gösterici pek çok oyun dilimizde yeniden
hayat buldu. Yeşilay tercüme etmekle kalmadı bazı oyunların okuma tiyatrosu
olarak sahnelenmesine de ön ayak oldu.
Mitos Boyut yayınevi, dramaturg ve eleştirmen Sibel Arslan Yeşilay'ın
imzası bulunun külliyatı yayımlayarak tiyatromuza önemli bir katkı sağladı. Bu
vesile ile İstanbul Goethe Institute'un Alman yazarlarının tanınması için
yaptığı katkıları da belirtmeden geçmeyelim.
Jonigk, 1966 doğumlu. Torun İstiyorum yazarın 28 yaşında yazdığı üç oyundan biri. Oyun 1994
tarihinde ilk kez sahnelenmiş. Sibel Arslan Yeşilay'ın da belirttiği gibi her
üç oyunda da "Bizi küçük burjuva
ailesinin oturma odasına sürüklüyor. Devletin, vahşetin her türlü toplumsal
baskının, iktidar savaşlarının yapıldığı mobilyalı bir savaş meydanına." Jonigk
"Oyunlarımda genel toplum düzenini
ele almaktan çekindiğim için aileyi ele alıyorum. Devletin çekirdeği olarak
aileyi. Ailede dünya hâla düzenlidir. Erkekler istilâ eder ve kızlık bozar,
kadınlar kendilerini doğurganlık güçlerine göre tanımlar, kilise güçlülerin
yanında yer alır ve çocuklar da olan biteni kabullenir. Konforlarından
vazgeçmeyen, isyan etmeyen, otoriteye bağlı, uyuşuk refah cesetleri bunlar."
demiş. Yazarın ve çevirmenin sözlerinden
nasıl bir oyun olduğu anlaşılmıştır sanırım. Torun İstiyorum, torun sahibi
olmak için eşcinsel oğlunu ikna etmeye
çalışan annenin çabalarını odağa almış.
Jonigk "Cinsel rolleri ele alan bir oyun" diye
nitelemiş oyunu. Sadece o kadar mı? Değil. Oyunu seyrederken oturma odasının duvarlarının ortadan
kalktığını toplum düzeninin tam da göbeğine düştüğünüzü anlıyorsunuz. Farklılıklara
aldırmayan, kendi düşüncesini tutturan annenin şahsında baskıcı devlet
düzeninin ip uçları var. ("Hayat
verdiğim kişinin yolunu da ben çizerim.") Anne, üzerindeki toplumsal baskıyı şu sözlerle
ifade ediyor: "Ben soyumu
devam ettirme sözleşmesinin koşullarını senin yüzünden tam olarak yerine
getiremedim. İşte bu yüzden torun istiyorum senden." Seyrettiğiniz artık sadece aile
içindeki ilişkiler değil göndermeleri ile toplumsal düzenin ta kendisi. Yazar
kiliseyi de oyunun merkezine alarak devlet, din, aile üçgeninde oluşan düzeni suflözü de ekleyerek fevkalade anlatmış. Suflöz oyunun oynanması
gerektiği gibi(!) oynanmasının bekçisi. Aile
metaforu ile toplumsal düzeni seyrederken bir başka yumurta-tavuk meselesi
ile başbaşa kalıyorsunuz: Aile mi toplumsal düzenden yoksa toplumsal düzen mi
aileden çıkar? Seyirciler bu hususta farklı düşüncelere sahiptir/olacaktır.
Sahneleme bu hususta bir temel oluşturmuş. Seyirci, oyunun Hitler döneminde
geçtiğini hissederek seyredecek oyunu. Aslında oyun tekstinde bunu hatırlatan
doğrudan bir ima yok. Yazar bugüne ait
bir oturma odası dekoru yazmış. Tarifin içindeki "Belki bir heykelin kaidesi ve bacakları görünür" ifadesi oyunun sahnelendiği çevreyi hazırlamaya uygun bir imkân veriyor. Reji, oturma
odasının dışını, duvarlara çizilen bir
kaç simge ile somutlaştırmış ki bu da bize Hitler faşizmini hatırlatıyor. Türk Tiyatrosu'nda çok
kullanılan metaforlar, soyutlayarak
anlatma imkânı veriyor ama öte yandan seyirciyi içinde yaşadığı
gerçeklikten uzaklaştırıyor, duruma yabancılaştırıyor. Seyirci seyrederken "aşka
geliyor", seyrettikten sonra dışarıdan bakıyor ve kendi evinde(ülkesinde) bunlar olmuyormuş
gibi günlük hayatına geri dönüyor, öz eleştiri ve "görme" ortadan kalkıyor. Ben
bizim toplumumuzda "olabildiğince" somut olunmasını, çağrışımlardaki
soyutluğa bir çözüm bulunmasını bekliyor ve umuyorum. Bu hâle itirazım yok ama oyunların
daha "dokunur" olmasını tercih ediyorum. Zira Torun İstiyorum, dünü
değil bugünü, başkasını değil bizi anlatan bir oyun.
Yönetmen(Kemal Aydoğan) yazarın diline uygun başarılı bir metin okuması yapmış. Oyun diliyle çizilen karikatürün görselleştirilmesindeki başarı dikkate değer.
Mizansen, oyunculuk, dekor(Bengi Günay), koreografi(Yeşim Coşkun), ışık(İrfan
Varlı), kostüm bu dille bir bütünlük içinde.
Yazarın dili çok özel, basit ama anlaşılabilir bir karmaşıklık içeriyor;
akıllı bir saçmalık, bulanık bir netlik, zeki bir mizah var içinde. Jonigk,
"Tiyatro, bedene ve duygulara dayalı
bir sanat, bu yüzden zamanın peşinden koşmasına gerek yok. Gerçek anların
içinde yatar." demiş. Alışılmışın dışında yapılan benzetmeler,
çağrışımlar,abartılı hareketler oyunun
eğlendiriciliğine katkı sağlarken yarattığı "an"larla seyirciyi
sahnedeki dünyaya bağlıyor.
Oyunun başarısının en önemli ögesi birbiri ile uyumlu ve dengeli
oyunculuk gösterisi. Münircan Cindoruk, Caner Cindoruk, Aslı Samat,
Hülya Gülşen, Bülent Çolak, Ahsen Özercan'ın iyi , özellikle Nazan Kesal'ın
ödüllük oyunculuğunu görmenizi tavsiye ederim.
Torun İstiyorum bence kaçırılmaması gereken bir oyun.
Jonigk'in sözüyle bitireyim yazımı: "Tiyatro toplumu belki doğrudan değiştirmez
ama bazı konularda gözünü açabilir."
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder