28 Nisan 2014 Pazartesi

“Ya Tutarsa”- Ali Erdoğan Kabare Dev Aynası'ndan Halk Tiyatrosu

Ali Erdoğan’ın oyununu seyretmek için Akatlar Kültür Merkezi’ne gittiğimde ünlü bir tiyatro ödül jürimizin ünlü iki üyesini gördüm fuayede. Hani her oyuna gitmiyorlar deniyor ya ben İKİ jüri üyesi gördüm, vallahi gördüm. O iki jüri üyesi oyunu sonuna kadar seyretti. Ama oyunu o ödül jürisinden seyreden başkaları olmamıştır. Seyredenler seyretmeyenlere anlatmışlardır. Dokuz kişiye de gerek kalmamıştır. Biz buna “dostlar alışverişte görsün” diyoruz.

Ben o iki jüri üyesini gördüğümde daha oyunu seyretmemişken  “niye geldiniz, bu oyundan size göre aday çıkmaz” geçti içimden. Çıkmadı da.. Çıkmayacak da. Zira tiyatro ödül jürilerinin “ortak akıl” yapısı buna uygun/hazır/yakın değil. Adı ne olursa olsun tüm ödüller aynı tür oyunları takip ediyor ve seçiyor. Zira bundaki temel sorun “seçen akıl” ile “çoğunluğun aklı” arasındaki uyuşmazlık. Aslına bakarsanız Ali Erdoğan “çoğunluk aklına seslenen” bir tiyatro yapıyor. Ama çoğunluk da kendinin farkında değil. Bunun eğitimle de ilgisi yok. Şehirde yaşayıp aslında köylü kalanların(hakaret değil) eğitim almış ama eğitimsizden daha cahil olanların çoğunluk olduğu bir toplum yapısına sahibiz. Halkın tanımı değişmiş. Kimse “halk” olmak istemiyor. Toplum değişiyor.   

Akatlar Kültür Merkezi’nin lokasyonuna(bu gayrımenkulcu ağzı) komşu  Akmerkez’in geçirdiği sürece bakarak toplumsal değişimi anlamak mümkün. İlk açıldığında Akmerkez’in başarısının “yakalama alanındaki” gelir düzeyinin yıllık 35000 Amerikan doları ve üstünde olduğu söylenmişti. Yâni çevresindeki  yüksek gelir düzeyi Akmerkez’in yatırım planını doğrular nitelikte idi. Niteliğin sadece parasal olarak tanımlanmış olmasına dikkat edin. Elbette yapılan araştırmalar, Nielsen demografik  dağılımında A,B gruplarına ait nufusun bu bölgede çok olduğunu gösteriyordu. Zaman içinde  Nielsen A,B’sinin Türkiye koşullarına uygun olmadığını para ile eğitimin yan yana gelmediği anlaşıldı. Zaten parası bol olan bu alanda kültürel bir merkez yoktu. Zaman içinde AVM sayılarının artışı kadar gelişme de olmadı.  Toplum hayatındaki değişim Akmerkezi de eskitti. Akmerkez’in yalancı ışığı söndükçe bölgenin karanlığı da arttı.  Akmerkezi’n modası geçti, çevre yeni karanlığına alışmaya çalışıyor. Şimdi kalıcı ışık yâni kültürel yatırım gerekli.  Akatlar Kültür Merkezi’nin mahalle içindeki konumunun çok iyi değerlendirileceği umudunu taşıyorum. Ama iyi yönetiliyor mu bilmiyorum. (Bir salon da Levent çarşısına yakın duruyor)Orada olduğum gece salon bana bu konuda umut vermedi.  Ben  “Halk tiyatrosu”nun belki son temsilcilerinden biri olan Ali Erdoğan’ın  Akatlar’a gelmesini şans olarak görüyorum. Türkiye’nin her yeri “aynı”laşmakta. Fark kültürel değişimden gelecek. Ama Ali Erdoğan’ı öne çıkarması gereken ödül jürileri farklı bir anlayışın peşinde koşuyor, kendi kafalarındaki tiyatroyu arayıp bulmaya uğraşıyor.

“Ya Tutarsa”,  “Çulsuzlar Kasabası’nda yaşanan seçim manzaralarını anlatıyor. Her duyduğuna inanan saf, temiz kalpli kasabalı bir rekabet içinde oy yarışına giren iki siyasetçiden birini seçecek. Seçilen bal tutup parmağını yalarken kasabalı yine avucunu mu yalayacak? Koltuğuna oturan başkan verdiği sözleri tutacak mı? Ya tutarsa?” Esas kahraman Satılmış, “Şaban” ile “Zübük”ün karışımı bir tip. “Kabare oyununda ülkenin nabzı ile sahnedeki nabız aynı anda atar” demiş Haldun Taner. Kabare Dev Aynası “Ya Tutarsa” oyunu ile de yıllardır yaptığını yapıyor ve toplumun nabzını tutuyor. Ama maalesef ne jüriler ne de seyirciler neyin kaybolmakta olduğunun farkında değil. Bu tür tiyatronun, tiyatroyu geniş kitlelere ulaştırmada yararlı olacağını tiyatronun içindekiler iyi anlamalı. Zira bu anlaşılmazsa eski ustaların yeri doldurulmayacak ve halk tiyatrosu yok olup gidecek.

Ali Erdoğan oyunu kendi tahtasında yoğuruyor, ekmek yapıyor  ve her akşam yeni bir tat ile seyircileri ile paylaşıyor.  Zira seyircinin durumuna dikkatli oyuncuların hem havayı oluşturup hem de havaya sokmaya gayreti hissediliyor. Bunu ancak farklı bir ustalığa sahip oyuncular becerebilir. Oyunun Ali Erdoğan, Celal Belgil, Sedat Dalar gibi yapılan tiyatronun türüne uygun çok iyi emekçi usta oyuncuları var. Sibel Erkan, Cihan Bektaş, Çağla Şadoğlu'nu Kabare Dev Aynası’nın daha önceki oyunlarında görmüştüm. Onlar daha tecrübeli artık.   Bu türün usta-çırak ilişkisi ile yürüdüğünü hatırlarsak bu oyunda gördüğüm Meriç Eroğlu, Gökhan Keskin’de bu havaya girme istidadını gördüm.

Sade ve sembolik bir dekor içinde, yalın bir ışık düzeni(Murat Kızılkaya) ile  ve  orta oyunu ruhundan beslenen canlandırmanın sıcak havasını bozan tek şey, şarkıların(Söz müzik : Ali Erdoğan düzenleme: Ayhan Yavaş) kayıttan gelmesi ve bu şekilde doğallığın yitiriliyor olması. Bu belki de seyircinin ayağına giden gezici tiyatroculuğun zorunluluğundan kaynaklanıyor. Sanıyorum ekibin tecrübe düzeyi(özellikle Erdoğan, Belgil ve Dalar) oyuncuların kendi içlerinde atışmaları tetikleyebilmesine ve köpürtmesine uygun. Çok başarılı sahneler bana bu hususta umut verdi. Bu tecrübedeki oyuncularda ben eskilerin ruhunu gördüm. O nedenle seyirciyi de oyunun içine katan esprilerle daha serbest bir düzende kabare türüne daha da yaklaşılabilir diye düşünüyorum.

Ali Erdoğan Kabare Dev Aynası kendi alanında nâdir topluluklardan biri. Değerini kaybettiğimizde anlamamamızı diliyorum.

Melih Anık


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder