22 Şubat 2022 Salı

Kendi Yıldızının Peşinde: Samanyolu’nu Bilir Misiniz?(Davran Tiyatrosu)

Salgın  hayatımızı değiştirdi tiyatro seyir alışkanlıklarımızı da. Maske ile oyun seyretmek kolay bir iş değil. Bu nedenle benim gibi seçici olanlar için zorluğu göze alıp oyun seyretmek daha da ince eleyip sık dokunan bir iş oldu. “Samanyolu’nu Bilir Misiniz?” tüm zorluğa rağmen -oyun daha düşünce aşamasında iken- az oyundan oluşan seyretme listeme girmişti zaten.

Seyirci için zor olan tiyatro yapanlar için daha da zorlaştı risk oldu. Çoğunlukla tek oyunculu genellikle az oyunculu oyunlar alelacele kotarılıp sahneye çıktı. Minimal dekor kostüm müzik gerekçelerden nasibini aldı.  Tiyatronun sanat yönü ikinci plana itildi. Ticari yön ağır basmaya başladı. Gelen son elektrik zamları ve başını almış giden enflasyon yüzünden salon kiraları ile masraflar ve bilet fiyatları arttı. Tiyatro yapıcılar oyunlarını sahneleyememe endişesi ile iki arada bir derede kaldı.

İşte böyle bir zamanda Cem Davran yeni bir tiyatro kurdu.  Zira o içindeyken de dışındayken de Muhsin Ertuğrul Hoca’nın ‘Yarın kıyamet kopacağını bilsem bugün tiyatro açardım’ sözünü ilke edinmiş bir Dârülbedâyili. Yeni bir oyunu sahneleme heyecanı ile doluydu. “Samanyolu’nu Bilir Misiniz?“ âdeta tiyatro perisinin  sandığından çıktı ve iki yakın arkadaş provalara başladı.

Bu zor günlerde Davran Tiyatrosu tiyatroya saygısının gereği olarak her şeyi kuralına göre yapmış. Bunu oyun künyesinden anlamak mümkün. Dekor kostüm müzik afiş tasarım ehil ellere verilmiş. Tiyatro yapma felsefeleri aynı ‘ocak’tan beslenen iki iyi oyuncu bir araya gelmiş. Sahnede birlikte uyum içinde çakan elektriği hissediyorsunuz. Sevilen bir işi yapmanın huzuru ve heyecanı sahneden taşıyor. Seyredene keyif veren bir oyun tiyatronun büyülü dünyasına katılmış oldu. Bu yazdıklarım sıradan şeyler gibi gelmesin. Tiyatro yaşasın isteniyorsa bu heyecanın capcanlı olması ve  tiyatroyu var eden tüm disiplinlerin de birlikte yanması lâzım. Davran Tiyatrosu her şeyi kendi mutfağında yapar çatar sahneye koyardı. Bu satırlarla size öneriyorum: Tiyatroyu yaşatmak için ayrıntılara bakın.  Değeri hak edene verin. Doğru oyun seçin.

Samanyolu’nu Bilir Misiniz’i provalar başlamadan okudum. Konuyu anlatmak işin tadını kaçırır diye ayrıntıya girmek istemiyorum.  Savaş sonrası eve dönen asker teması Alman edebiyatında işlenmiş konulardan biri. Kapıların Dışında(Wolfgang Borchert) öyle bir oyundur. Kendisi de savaşta yaralanmış olan Karl Wittlinger(1922-1994) olayı karamsar anlatmamış. Savaştan dönen asker kendini ‘samanyolu’nda buluyor samanyolundan gelmiş gibi hissediyor. Bu ayrıca onun içine döndüğü toplumda içine düştüğü yabancılaşmayı(‘uzaylı/Fransız’ olma hâlinin de) bir ifadesi. Samanyolu metaforu bir tek soru üstünde kuruluyor: Herhangi bir Alman(yurttaş) ülkesinin savaş suçlarından ne kadar sorumludur? Toplum ona kucak açmazsa o kendi yıldızını bulur ve kendi samanyoluna doğru yolculuğa çıkar/çıkmak zorundadır. Bir de karşısında ‘dünyanın onu  anlamadığı  dünyayı anlamayan’ biri daha çıkarsa işte o zaman bu oyun ortaya çıkar. (Zaman zaman Küçük Prens’i(Exupéry) hatırlamam sadece benim algım değil (herhalde))

Oyunu seyrederken Meyhaneci Salvatore’nin sözlerini kaçırmayın:

Senin yıldızında bir insan aptal olabilir. Ama ne çıkar ! Aptallara da ihtiraç vardır. Halbuki yeryüzünde aptal olarak kalamazsın. Herkes gibi okula gitmen gerekir. Senin yıldızında bir insan akıllı olabilir. Bu herkesi memnun eder. Akıllı insan herkesin malıdır. Halbuki yeryüzünde kıskanılır. Senin yıldızında iyi insana karşı herkes iyidir. Halbuki yeryüzünde iyi insan iliklerine kadar sömürürülür mahvolur gider. Halbuki yeryüzünde kötü bir insan yok edilir zindanlara atılır. Senin yıldızında rüşvet vermek yoktur çalmak yoktur yalan söylemek yoktur. İyi adetler iyi bahaneler vardır. Halbuki yeryüzünde insan yoktur insanlık vardır. Hepsi birbirine benzeyen büyük bir sürü. Etrafına duvar çekilmiştir. Korku duvarı. Büyük sürüyü takip etmeyen her şeye karşı korku duvarı. Sürü kendinden olmayanları hapsetmek için bir takım yerler kurmuştur. Kötüler için hapishane iyiler için güçsüzler yurdu. Alalade olmayan insanlar için  tımarhaneler. Anlıyor musun beni? İçinde oturmak istediğin yeri seçebilirsin.” (Tercüme Sevim Özakman)

 Zamanımızda dünya savaşları (henüz?) yok ama insanın yaşama ve  hayatta kalma uğraşısı savaş gibi.  Yaşadığımız dünyada sanki gökten düşmüş gibi sandığımız insanlar ile karşılaşırız. Onlar bu dünyanın dışından gelmiştir. Kötülükler içinde bile dünya onları kirletemez. Aksine onlar duruşları saflıkları ile çevrelerini etkiler size yıldızınızı buldurur. Anlarsınız ki ‘Yıldızlarımız ancak biz onları fark ettiğimizde parlar’ Bunları aklınızda tutarak seyredin oyunu.

Oyun seyretmeden teksti okumanın yararını gördüm bu kez de. Epilog farklı bir dramaturjik okumayla değiştirilmiş. Çok da iyi olmuş. Özgün metinde Başhekim ile Doktor arasında geçen diyalog Başhekim’in monoloğu olmuş. Bu  oyun ‘okuma’sına bayılacaksınız. Oyunun komedi olduğuna ikna olacaksınız. Epilog ile birlikte  oyunun son repliğine katılan farklı bir algı ve anlam aklınızı karıştıracak mı bilmem.   

Cem Davran ve Hakan Gerçek mükemmel oyunculukları ile oyun başlar başlamaz sizi avuçlarının içine alıyor oyunun bir parçası yapıyor. Siz de böylesine dolu dolu ‘tiyatro kokan’ dünyanın gönüllü esiri/oyuncusu oluyorsunuz. Müziğin(Uğur Akyürek) sanki bir luna park görüntüsü içinde tetiklediği hayal dünyası, gerçekliği fantastik bir boyuta getiriyor onunla uyumlu ve çok başarılı dekor(Barış Dinçel) ve kostümler(Başak Özdoğan) ile  ara sıra ‘çakan’ müzikle vurgulanan anlar sizi bir rüya âlemi içine alıyor/hatırlatıyor diyebiliriz belki de. Müzik çok tanıdık ama shazam’da aratanlar benzerini bulamamış. Her bir ayrıntı olması gerektiği gibi.  Dekoru kuran iki ‘hasta’(Kürşat Dıvarcı ve Ali Davran) atmosferi tamamlıyor.  Oyunun tüm ögeleri aynı akıldan çıkmış bir bütünlük içinde.

Oyun epik ama dramatik gerçek ama fantastik bir dünyanın içinde yol alıyor.  O dünyada ‘Her yeni gün Allahın yaratıldığı ilk gün gibidir. İşlediği suçu hatırlamayan biri cezalandırılmaz. Akıllı insan herkesin malıdır. Her insanda Tanrıdan bir parça vardır. Yaşayıp hiçbir şeyin farkında olmadan ölmek her şeyi bilip yavaş yavaş ölmekten iyidir.

Samanyolu’nu Bilir Misiniz’i seyredin. Kendi yıldızınızı fark edersiniz( kimbilir?)

Melih Anık


not: Fotoğraflar Davran Tiyatrosu ve Cem Davran'ın sosyal medya hesaplarından alınmıştır.