2 Ekim 2021 Cumartesi

Sosyal Medyada Yazışmak Gayya Kuyusuna Düşmektir

 

Sosyal medya herkesin fikirlerini ortaya attığı bir yer. Geçen gün bir tiyatro oyuncusu ile aramızda geçen konuşmayı paylaşacağım. Aralara düşüncelerimi yazacağım.

Şöyle bir paylaşım yapmıştım:

Melih Anik  : Seyretmek istemeyeceğiniz oyun nedir diye sormuştum bir kaç gün önce. Tabii ki tiyatro camiası cevap veremez. Yârin zülfünden korkarlar. Benim listemde Azizname(Y.erten) ve Tarla Kuşuydu Jüliet(içinde engin alkan olan) var.

Buna gelen cevap ve devamı aşağıda:

OYUNCU: Tiyatro camiası derken bütün herkesi zan altında bırakıyorsunuz..Kendi adıma o sorunuzu görmedim, görsem Nalınlar, Çil horoz,Derya gülü gelirdi ilk olarak aklıma...

( Nalınlar ve Derya Gülü  Necati Cumalı’ya Çil Horoz Oktay Rıfat’a ait. Yazarları öbür diyara uçmuş. Şu anda da bu oyunları oynayan bir tiyatro yok. Oyuncu bana cevap vermiş gibi yapıyor ama benim verdiğim CANLI örneklerin benzerlerini söyleyemiyor. Olabilir. Şu sırada onun için  öyle bir oyun yoktur ama ‘zan altında bırakıyorsunuz’ ne? Cevap veren ondan başkası çıkmadı. Diyelim ilgilenmediler görmediler. İlgilenseler görseler yazarlar mıydı? Hayır. Görmezden gelmek sesini çıkarmamak tiyatro âleminin özelliği değil mi? Yahu bu kardeşler arkadaşlar benim yazılarımı okudukları halde ses veremiyor. Her ödül haksızlığına göz ve kulaklarını kapatıyorlar. Ben benimle yaptıkları konuşmalardan bilirim. Bana hak verir ama seslerini çıkarmazlar. Hatta ‘biliyorsun ortamı’ falan derler. Yâni ben onlardan öğreniyorum ortamın öyle olduğunu. Bu oyuncu da ortam çok uygun kendisi de cengavermiş gibi davranıyor. Beni de zan altında bırakmakla suçluyor)

Cevap verdim:

Melih Anik Yaşayanlardan örnek verseniz? Benim örneklerime bakar mısınız?

Oyuncu:  evet tabii ki,izlemediğim, okumadığım hiç bir noktaya yorum yapma adetim yoktur. Azizname oynarken ben bölgelerde, yılda 3 oyunda oynuyordum.

(Satır aralarında ne var? İzlemediğin okumadığın oyunlar hakkında yorum yapıyorsun diyor. Yücel Erten’in Azizname’sini ve de Engin Alkan’ın Tarla Kuşuydu Jüliet’ini seyretmişsem yeni sahnelemede ne yaptılar diye merak eder miyim? Etmem. Ayrıca bu internet çağında oyundan kısa videolar fotoğraflar paylaşılıyor. Onlara bakmaz mı insan! Ben bakarım. Onlardan da yönetmenlerin kendilerini aşamadıklarını havanda su dövmeye temcit pilavını yeniden ısıttıklarını anlamak zor mudur? Oyuncu saldırarak savunuyor kendini. Ama Azizname oynanırken yılda üç oyunda oynaması seyretmemek için bir mazeret sanki. Azizname son 20 yıldır o kadar çok oynandı ki hangi oynanışından bahsediyor bilmiyorum. Ülkemizde Azizname’yi kaçıramasınız.)

Konuyu açmak için yazdım:

Melih Anik Şimdi oynanan oyunlar arasında seyretmem diyeceğiniz oyun yok mu?

o    Oyuncu : Ben Istanbulda yaşıyorum, izlemeden çok nadiren, izlemem diyorum,fakat en önemlisi, o kadar çok cenazem oldu ki bu yıl (benim sorunum tabii ki)yeni sezonda,kendi beğeni çerçevemde, izledikten sonra, kendi öznel fikrimi beyan edeceğim oyunlar olabilir, izlemeden,izlemem demek pek adetim değildir ama bir oynun da 30 bin versiyonunu(başka eller dokunmadıysa)izlemek pek adetim değildir

(Yâni İzmir’deki Azizname’yi izlemek kısmet olur mu bilmem diyor. Gene aynı vurgu: izlemeden çok nadir  izlemem derim. Kaçak güreşiyor ama bana dokunacağını düşündüğü imaları yapmaktan da vaz geçmiyor. Son cümlesi yola geldiğini gösteriyor ancak gizli itirafım mı yapıyor emin değilim. Azizname ve Tarla Kuşuydu Jüliet’e yönelik bir ima var.)   

Melih Anik Anlaşamadık gene. Ama zan altında bıraktığımı kolaylıkla söylüyorsunuz. İzlemeden iması da ayrıca bir dokundurma. Ne sorduğumu hiç anlamamışsınız. Verdiğim örnekler de size bir şey söylememiş.

Oyuncu:  yoo anlıyorum, siz,sizinle aynı fikirde olmayan ya da gözlemlemek için zaman isteyen insanların, sizi anlamadığına inanmak istiyorsunuz belki..Aynı fikirde olmak zorunda değiliz ki...Siz ile sohbet çok keyifli ve değerli, iyi ki aynı fikirde değiliz (bazı konularda)😊 Haa bu arada ben dokundurmayi çok sevmem,içimden geçeni söylerim, sizin gibi😊

(Gene bir suçlama: ‘Sizinle(benimle) aynı fikirde olmayan ya da gözlemlemek isteyen insanların sizi anlamadığına inanmak istiyorsunuz belki. Aynı fikirde olmak zorunda değiliz ki.’ Benimle aynı fikirde olmayan insanlarla bir meselem yok. Ben pek çok insanla aynı fikirde değilim. Benimle de aynı fikirde olmayan yüzlerce kişi olabilir. Ama aynı fikirde olmadığım insanların beni anlamadığına inanmak  istediğimi nasıl uyduruyor? (Benim dilime cümle aklıma fikir yerleştirenlerden nefret ediyorum) Benim sorum açık ve net: Seyretmek istemeyeceğiniz oyunlar var mı? Örnek de vermişim. Konuyu da ‘Aynı fikirde olmak zorunda değiliz ki’ye getirmiş. Benim hakkımda kendi karar veriyor ve havari olup sıyrılmaya çalışıyor. Başkalarının fikirlerine saygı gösteren(!) biri o. Dokundurmayı da sevmezmiş. Hadi canım.)

Devam etmeye değmez. Hatta Oyuncu’nun hayatımın içinde kalmasına da gerek yok. Oynadığı yönettiği oyunu seyretmem de gereksiz.  

Melih Anik ‘Anlamsızlaşmaya başladı bu konuşma. Geceniz hayrolsun’

dedim ve kapıları kapattım.

Melih Anık

1 Ekim 2021 Cuma

Fırsat Kaçırılmış bir Oyun: Madam Giyotin(Kültüral)

ABD’li Lauren Gunderson (1982) çoğunlukla tarih bilim ve edebiyat alanlarında ünlü kadınları anlatan oyunlar yazıyor. Ülkesinde 2016’dan bu yana yaşayan yazarlar arasında en çok oyun yazanlar  ve oyunları en çok oynanan ilk 20 yazar listelerinde yer  almış. Madam Giyotin 2015 yılında   ‘Bay Area’ Oyun Yazarları Festivali’nde geliştirilmiş ve 2016’da ‘Cincinnati Playhouse in the Park'ta ilk kez oynanmış.

Oyunun özgün adı The Revolutionists(devrimciler). Türkçeye Madam Giyotin diye çevrilmiş(Gülay Gür) Bu, oyundaki gerçek kişiler üzerine inşa edilmiş üç kadının giyotinle idam edilmesinden kaynaklanıyor. Genellikle eylemi icra edene verilen ‘giyotin’(cellat gibi) bu kez giyotin kurbanlarını anlatan bir oyuna isim olmuş. Çekici ama bence  yanlış bir isim. Zira oyun ‘giyotin’e rağmen bildikleri yolda yürüyen ‘devrimci’ kadınları anlatıyor. Devrimciler(ya da Devrimci Kadınlar) oyuna  daha çok uyan bir isim olurdu.

Oyunda dört kadın var. Oyun yazarı feminist insan hakları savunucusu Olympe De Gouge Marie Antoinette hakkında yazdığı oyun yüzünden  monarşiyi yeniden canlandırma  suçundan,  suikastçı Charlotte Corday Fransa’da ’terör dönemi’(1793-94) diye anılan dönemin  liderlerinden Marat’yı öldürdüğü için kraliçe Marie Antoinette vatana ihanetten giyotinle başları kesilen üç tarihi kişilik. Haitili isyancı Marianne Angelle o dönemde Fransa’nın sömürgelerinden olan  Saint Dominik’in(şimdi Haiti) kadınlarını ve bağımsızlık fikrini  temsil eden bir kişi. Oyun 1793’de geçiyor ki bu tarih gerçekte kadınların idam edildikleri tarih.

Oyun kişileri gerçek hayatta bir araya gelmemiş. Hepsi yazarın zihninde. Zaten oyun, yazarın konu araması ile başlıyor ve rollerin sahneye çıkışı ile oluşuyor. Corday son repliğini arıyor Antoinette kendini savunuyor Marianne ise devrim peşinde. Yazarın bu üç kadına bakışı yumuşak ve anlayışlı. Ona göre ‘erkeklere devrimlerin nasıl yapıldığını gösteren kadınlar’ onlar. Yazar ’Bizi(onları) bir topluluk hâline getirecek heyecanlı ve eğlendirici bir oyun’ ‘Adaletsizliği protesto etmek için güçlerini birleştiren kadınları’ yazmak istiyor. Ve Marianne’a söylettiği gibi  Çocuklarımıza bırakabileceğimiz sıkı bir kahkaha’olsun.

Yazarın seçtiği biçim ‘meta tiyatro’ Sonraları Brecht’te ‘yabancılaştırma’ olacak biçim: ‘İzleyicinin mevcudiyetine ilişkin bir farkındalığın ifadesi’  Bu açıdan baktığımızda ‘Bütün dünya seyircidir’gibi metinlerarası bir gönderme tam da meta tiyatroya uygun. Ya da Marianne’in ‘ Oyun yazarına iyi davran. Senin o bıçağı tuttuğun gibi o da kurguyu elinde tutuyor’ repliği  oyundaki  biçimin ip uçlarını veriyor. Beni en çok çarpan repliği Marianne söylüyor:  “Fransızlar Batı’da köle kolonisi çalıştırırken özgürlük uğruna devrim yapıyorlar” Bu döneme yıllar sonra bakışın bir ifadesi. Tam bir yabancılaştırma. Görüldüğü gibi meta tiyatro biçimine uygun replikler aslında oyunu döneminden çıkarıp bugüne getiriyor. (En çarpıcı repliği yazımın kapanışına bıraktım.) Ben oyunu izlerken Olympe Corday’i giyotin altında görünce yazarın ağzından  ‘Ben böyle yazmamıştım’ ‘ Hayallerimizi yazamıyorsak gerçekleri yazalım’ dedim gayri ihtiyari.

Yazar çok titiz. Oyunun başına ‘ritm olarak noktalama işaretleri’ ve ‘Dialog fontlarının gösterdiği vurgu seviyeleri’ başlıkları altında kullandığı noktalama işaretleri ve fontlarla oyuncuya yol ve yön gösteriyor.

Yazımın bu girişi yönetmenin(Yağmur Yağmur) rejisini  anlatmak için gerekli. Bu zamanda internet üzerinden pek çok şeye ulaşmak mümkün olduğu için yönetmen belki de onlardan uzaklaşmak amacıyla  kendince bir düzen oluşturmuş. Farklı olmak adına yapılan tercihler oyunu sahnede canlandırmak için gerekli trüklerin ıskalanmasına oyunun sunduğu fırsatların değerlendirilmemesine neden olmuş.  Sahnede giyotinin olmaması böyle bir tercih belki de. Oysa giyotin kadınların başları üzerinde duran bir tehlike seyirciye  atmosferi hatırlatan bir simge ve kadınların cüretini gösteriyor.  Kadınlar giyotine rağmen öyle davranıyorlar.  Yönetmenin tercih ettiği ve oyuncuları içinden çıkartıp içine soktuğu dört cam vitrin(Sahne tasarımı: Yağmur Yağmur) oyunu ‘müzelik’ yapmış. Bu zamanımızda da var olan kadın kahramanları/kahramanlıkları da müzeye gönderiyor. Ancak müzede Marie Antoinette’in ilk çıkışı  vitrinden olmuyor . O daha sonra vitrine giriyor çıkıyor. Algı birliğini bozan bir trük. Fraternite(malûm slogan-Liberte egalite fraternite) aceleye getirilmiş gibi. Oyunda yargılamayı yapan rol. İki oyuncu tarafından maske ile oynanıyor. Benim tercihim oyuncuların esas rollerinin kostümlerinden çıkmaları olurdu.

Oyun aslında bir imkân sunuyor dünle bugünü birleştirmek adına. Örneğin bugünün yazarının düne gitmesi, içinde seçenekler taşıyan işlenebilir bir ayrıntı. Marianne oyun sonunda hayatta kalması ile çağlara umut veren bir sesleniş olabilirdi.  Oyun sonunda ‘herkes için devrim’ levhasını bir çelenk gibi giyinebilir ve oyunu bitirebilirdi.

Yazar ısrarla oyunun komedi olduğunu söylüyor. Tekst bana komedi gibi gelmedi ama belki de rejide komedi kayboldu. Ancak oyuncuların yüksek perdeden heyacanlı ve tempolu oyunculukları bir komedinin tezahürü olarak alınabilir mi bilmiyorum. Dördü de iyi oyuncu ama özellikle üç oyuncunun ‘aynı’ olması beni mutlu etmedi. Kostümleri farklı ama oynayışları aynı. Bence bu bir  ‘casting’ hatası. Zeliha Gürsoy, Çiğdem Yıldız ve Merve Güran iyi oyuncular olmalarına ve iyi oynamalarına rağmen bu oyunda oyunculuklarındaki benzerlik nedeniyle  bir araya gelmemeleri gereken bir üçlü. Betül Arım farklı oyunculuğu ile beni şaşırttı. Çok beğendim yorumunu.

Kostümler(Gaye Kızılışık) göz alıyor ama görev  yapmıyor. Kişilikleri yansıtmasını isterdim.Taşıyanları da çirkinleştirmiş. Bana kalsa oyun sonunda başlarını giyotine verenlere bir örnek kefen tarzı bir kostüm giydirirdim. Oyun boyunca üstlerinde taşıdıkları nesnelerden oluşan kostüm Marianne’ı çağımıza getirirdi. Yönetmen dönem ve dönemsizlik arasında kalmış gibi geldi bana.

Marianne’ın sırtında ve şeffaf  kumaş üzerine yazılı ‘herkes için devrim’ yazısı beni rahatsız etti. İfade marka etiketi gibi duruyor ve içeriği hafifletiyor. Yönetmenin oyuncunun sorumluluğunu taşıyan bir dış göz olduğunu ve hiç ihtiyaç yokken onun ‘çirkin’ görünmesine/olmasına izin vermemesi gerektiğini  düşünüyorum.

Müzik( Kintu Works & Muntu Works – Aytun) oyunun atmosferini oluşturmada yeterli.

Online izlediğim oyunun çekim açılarını (Video Yönetmeni ve Kurgu: Noyan Ayturan) görselliği (Görüntü Yönetmeni: Hasan Öztaş) ses( Emir Buğra Kazak) ve ışığını(Ayşe Sedef Ayter) beğendim. Belli ki özenli bir iş olması için çalışılmış.

 Oyun İKSV Tiyatro Festivali programı kapsamında. Oyunun festivalden önce seyirci ile online buluşmasına şaşırdım. Bu ilk defa bu yıl olmuyor. Salgından  önce seyirciyle buluşan başka oyunlar oldu.  Bence festivaller prömiyerlerin yapıldığı buluşmalar olmalı.

Madam Giyotin bu hâli ile fazla uzun. Bence budanmalıydı.  Yönetmenin oyunun Türk seyircilere ulaşması için gayreti ve metnin sunduğu olanakları kullanışı yeterli değil. Beğendiği bir metni sahnelemek istemiş ama sağlam bir reji yapamamış.

Oyunda sevdiğim bir replik şu: “Ülkemi olması gerektiği kadar iyi olmadığı için utanacak kadar sevmek vatana ihanetse o halde öyleyim

Tiyatromun olması gerektiği kadar iyi olmadığı için utanacak kadar gördüğümü yazmak  tiyatro yapıcıları kızdıracaksa ne yapayım ben böyleyim.

Melih Anık