23 Şubat 2011 Çarşamba

‘Hakiki ya da Sahte’ ve Doğum Günü Partisi (Harold Pinter) - İBB Şehir Tiyatroları

Tiyatro sitelerinde oyun ile ilgili seyirci yorumlarındaki genel kanı oyunculuğun çok iyi ama oyunun sıkıcı ve anlaşılmaz olduğu yönünde. Seyrederken yanımda oturan bir seyirci ‘Deli bunlar, burası (sahne) tımarhane mi?’ dedi. Zevkle seyrettiğim ve başarılı bulduğum bir oyun hakkında okuyup duyduğum haksız eleştirilerin  nedenleri üzerinde düşünmek istedim. Şunu söylemeliyim ki, benim zevkle seyretmiş olmamın nedeni, oyunu seyretmeden ve seyrettikten sonra ‘okuma’mdan kaynaklanıyor. Yani, isteyen herkes yapabilir. 

 Seyirci ne seyrettiğini ‘anlamak’, ne seyrettiği  üzerine söyleyebileceği bir cümle olsun istiyor. Aksi takdirde sorun kendisinde sanacak. Tiyatro, seyircisine bunu yapmamalı.  Seyirci de kendisine saçma geleni çekinmeden ‘elitist’ bakışlara aldırmadan haykırabilmeli. Zira suçlu seyirci değil.  Seyircinin ‘elinden tutulması’ gerektiği açık. Bunun en kestirme yolu birinci ağızdan yani tiyatro ve  yönetmenden geçer.  Bu, oyun en ince ayrıntısına kadar anlatılsın demek değildir elbette. Oyunun tüm biletlerinin bitmiş’ olması yanlış mesaj vermesin. Bir gün aniden kendi başınıza kalakalırsınız.

20 Şubat 2011 Pazar

Bir Tiyatrocunun(Engin Alkan) Yorumları 23 Şubat 2011

 “Aynı Twit'de Bir Tiyatrocu (Engin Alkan) ve Bir Eleştirmen (Yaşam Kaya)” başlıklı yazım Tiyatro Dünyası sitesinde yayımlandıktan sonra Engin Alkan, yorumlarıyla katılarak yazının yakın takipçisi oldu. 
( http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=1705)

Engin Alkan’ın yorumları giderek başka yorumları ‘tetik’lemeye başladı. Ancak işin perde arkasını bilmeyenler için yanlış anlaşılmalara neden olmaya başladığını gördüğüm için öncelikle  güncelleşen bir yazı içinde toplayarak yorumların ‘kaybolmamalarını’  sağlamak istedim. Öncelikle yazı altlarına yapılan yorumların giderek nasıl ‘yoldan çıktığı’nı göstermesi de önemli. Öte yandan ‘Engin Alkan yorumları’, bir ünlü tiyatrocu kimliğinin ötesinde tiyatro dünyamızdaki bir anlayış ve davranışı ortaya çıkarması açısından ilginç.  

Açıkça belirtmek isterim ki ben ona cevap vermekten çok da memnun değilim. Zira bu eski defterleri açmaya gidiyor ve  düzeltmek zorunda kaldığım ünlü bir tiyatrocu için üzgünüm.    

19 Şubat 2011 Cumartesi

“BGST – Maya Sahnesi’nde Bugün Ne Var?”

“İlk kez 2001 yılında bir tiyatro sahnesi olarak açılan Maya Sahnesi, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun (BGST) ev sahipliğinde yeniden sahne sanatları alanının canlı ve dinamik mekânı haline geliyor.”  (http://www.mayasahnesi.com/)

Ülkemin her köşesinde ‘gençler’, tiyatroyu yaşatmak için dar imkânlar ama ‘büyük’ yüreklerle  ‘delice’ sayılabilecek işler yapıyor.  Tiyatro yapmak için ‘deli’ olmak şart oldu. 

2001 de Nihal Geyran Koldaş  ve Metin Deniz tarafından Borusan’dan kiralanarak kurulan Maya Sahnesi,  (şimdi Kumbaracı50’nin Genel Koordinatörü) Nilgün Kurt yönetiminde  oldukça etkin ve başarılı bir beş yıl geçirdikten sonra salonlarla ilgili malûm sorunlar nedeniyle eski ‘neşe’sini kaybetmiş ve nerdeyse unutulmuş.

Bu salondan Krek Tiyatro, Eski Tiyatro, Seyyar Sahne, Stüdyo Drama, Boyalı Kuş, Altıdan Sonra Tiyatro, Bilsak Tiyatro Atölyesi, Tiyatro Boğaziçi geçmiş. O zamanlar herkesin yararlanacağı bir kitaplığı varmış. Fuaye Cafe’de her gece oyun sonrası oyuncular seyirciler ile buluşuyormuş. Oyunculuk, beden dili, dans, çocuk drama, tai chi gibi konularda atölye çalışmaları da yapılıyormuş.

Şimdi BGST’nin ev sahipliğinde nasıl olur sorusu ortada duruyor. Ne yapılmalı ki gene ayni noktaya dönülmesin?

15 Şubat 2011 Salı

“Kemal Başar’ın ‘Çığ’ı” Demek İsterdim ! İBB Şehir Tiyatroları

İBB Şehir Tiyatroları, '40. Sanat Yılı'nı idrak eden yazar Tuncer Cücenoğlu’nun Çığ isimli oyununu programına almış. Yazarın bir başka oyunu, Kadın Sığınağı, İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından sahnelendi. Çok da iyi oldu. Devlet Tiyatroları ve  İBB Şehir Tiyatroları bu hatırlamayı oyun dergisinin kapağına ‘40.Sanat Yılı’ damgası basmak ile sınırlı tutmaz umarım.  Pek çok oyun yazmış, ödül kazanmış, ülkemiz sınırları dışında eserleri ile tiyatromuzu tanıtmış bir tiyatro adamına yakışır kutlamalar yapılır.  Darısı diğer yazarlarımızın, tiyatrocularımızın başına.

11 Şubat 2011 Cuma

Aynı 'Twit'de Bir Tiyatrocu(Engin Alkan) ve Bir Eleştirmen(Yaşam Kaya)

Engin Alkan: “Tiyatro sitelerindeki yazar sorunu çok abardı. Eline kalem alan üfürmeye başlamış. Gez dur okumaya değer hiç mi bir şey olmaz” diye bir twit atmış. Yaşam Kaya, ortaya yazılmış ‘twit’i ‘cevaplamış’ : “Çok doğru bir tespit” ve de ‘retweet’lemiş. Ne var bunda mı dediniz?  Düşünelim…

Ben ‘tiyatro sitesindeki bir yazar’ olarak  yazılanı ‘kişisel’leştirmedim, üstüme almadım, yazdıklarımı da kimse ‘kişisel’ almasın. Hedefim ‘kişiler’ değil..Tiyatro dünyasında yolunda gitmeyen şeylerden söz etmek için önüme çıkan örnekleri paylaşıyorum. Engin Alkan, taraftarı olan bir görüşü dile getirmiş. Beni sorarsanız, tiyatro sitelerinde okuduğum, eski ve yeni pek çok yazar var. Seyrettiğim her oyunu da beğenmiyorum ama tiyatroya gitmekten vazgeçmiyorum, ‘Seyretmeye değer hiç mi bir şey olmaz’ demem.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Mekan Artı’da EKİP’ten Oyun(un) Sonu (Beckett)

Samuel Beckett’in (1906-1989) Oyun(un) Sonu ile aramda ‘aşk&nefret’ ilişkisi var. Zira oyunu hem seviyorum hem sevmiyorum. Beckett’e hayranım. Oyun(un) Sonu, metinler arası ilişkileri sağlam bir yapıda kurgulayan, filozofik ufku geniş bir oyun. Ama aynı zamanda Oyun(un) Sonu, seyirciyi sınayan yapısı ile ‘ezen’ bir metin. Ezilmeye razı olarak mutlaka tanışmak gerek onunla, zira dünyayı açar önünüze.

Dikkat ederseniz Oyunun Sonu dedim. Ekip’in oyununun ismi Oyun Sonu. Aynı oyun, ama arada 38 yıl var.

İçine düştüğüm tarihe bakılırsa oyunun kitabını 12 Şubat 1973 tarihinde satın almışım. Ön kapağında siyahlar giyinmiş iki adam iki çıplak ağacın önünde duruyorlar. Aslında kitabı bu iki adam için aldığımı hatırlıyorum. Onlar, Godot’yu Beklerken oyununun iki kahramanı Estragon ve Vladimir. Beckett 1969’da Nobel kazanmış(ama kabul etmemiş), dünya “Godot’yu bekliyor”. Kitabın içinde iki oyun daha var. Kitabın ön kapağındaki resim arka kapağında devam ediyor ve arka kapaktaki oyun, Oyun(un) Sonu.

3 Şubat 2011 Perşembe

‘Teksti Tanıyanın Anlayacağı Oyunlar’ın Sorumlusu Kim?

Mahir Günşiray Almanya’da Faust’u güncelleştirerek sahnelemiş. “Oyunun tekstini basitleştiren Günşiray,  Faust‘un karşisına sekiz ayrı Mefistofeles‘i arka arkaya çıkartarak, her seferinde hikâyeyi baştan anlattırıp eseri anlamsız bir dramaya, dolayısıyla daha kötümser bir hale dönüştürüyor” muş.

Oyunu seyirciler ayakta alkışlamış, ama eleştirmenler beğenmemiş. “Oyunu ancak teksti tanıyanların anlayacağını ifade eden eleştirmenler, Günşiray’ın hikâyeden uzaklaştığını, yeni bir dünya arayışı içinde olduğunu öne sürmüşler.” (http://www.ntvmsnbc.com/id/25157713/) Seyircinin dünyanın her tarafında ayni olduğunu anlamış olduk. Almanya’da da ayağa kalkıp alkışlamak âdetmiş demek ki.

Oyunlarını seyrettiğim ve yeni bir dünya arayışına tanık olduğum Günşiray’ın yaptıklarını tahmin edebiliyorum ama bu haberde beni ilgilendiren, eleştirmenlerin yapmış olduğu tespit :  “Teksti tanıyanların anlayacağı oyun” . O nedenle bu tespit üzerinde düşünelim.