20 Şubat 2020 Perşembe

Antre Sahne'den İyi Bir Oyun: BABA




Antre Sahne Antalyalı bir topluluk. Ayşe Sinem Korola ve Çağdaş Çobanoğlu  Antalya BB Şehir Tiyatroları(AŞT)  kadrosunda imiş. Şimdi değiller. Zira Muhittin Böcek Beyefendi AŞT’ı darma duman etti. Sinem ile Çağdaş bu durum ortaya çıkınca kendi sahnelerine odaklanmış. Birlikte yazmakta oldukları oyunu tamamlayıp oynamaya başlamışlar.  Ben oyunu İstanbul turnesi sırasında seyrettim.    


Baba, sakatatçı Ekrem’in ölümü ile başlıyor. Biraz önce hakka yürümüş Ekrem bir battaniyenin altında sahnenin ortasında yatıyor. Yaşadığı şoku atlatmaya çalışan Saffet ne yapacağını bilmez durumda başında dönüp duruyor. Bir süre sonra İffet heyecanla ve göz yaşları içinde geliyor. Anlıyoruz ki  İffet ve Saffet   Ekrem’in çocukları. Uzun yıllardır birbirlerini görmemişler. Onlar konuştukça  geçmişe ait gerçekler, bu arada tesadüfen buldukları  Ekrem 'Baba’nın günlüğü okundukça  her iki gencin bilmedikleri sırlar ortaya çıkıyor. Oyunu bundan fazla anlatmak seyir keyfini kaçırmak olur. Zira seyir keyfinin oluşmasında  sürprizlerin rolü çok.

Oyunun afişlerinde ‘kara komedi’ ya da ‘komedi’ yazıldığını gördüm. Ben olsam oyunun türünü yazmazdım. Çehov oyunlarının da komedi olduğu söyleniyor ama afişe yazılıyor mu? Evet bu  bir Çehov oyunu kadar/gibi  komedi. İnsanlığın saçma yanlarından besleniyor. Galiba talep tiyatro yapıcıları mecbur ediyor: ‘Seyirci komedi istiyor.’ Ama şundan eminim ki oyun ‘kara komedi’ değil.  Ben oyunu acı bir tebessüm ile seyrettim.  Oyunun türüne ben ‘acı tebessüm’ derdim. Komik gelen ayrıntılar hayatın ‘absurd’lüğünden kaynaklanmıyor mu?  

Tekst çok akıllıca ve zekice yazılmış. Hikâye inandırıcı. Alt hikâyeler birbirine çok iyi bağlanmış. Tretman iyi yazılmış yâni. Oyunun  teksten ve oyunculuktan kaynaklı bir akıcılığı var. Oyuncular  karakterlere çok hâkim. ‘Giyinmiş’ derler ya öyle.  Zamana dokunduran göndermeler  yerinde. Ama asıl başarı ‘taşra zihniyetinin’ yansıtılmasından kaynaklanıyor. Karakterlerin sınıfsal yapısı, oyunun  içine fiziken ya da hikâye olarak giren tiplerin çağrıştırdıkları, anlatılan geçmiş  Türkiye’yi  yansıtıyor.  Mecazlar çok başarılı. Oyun bunu  iterek kakarak değil ince ayrıntılarla veriyor. (Meselâ dinî radyodan gelen sesler)  Dekordaki kafesleri sevdim. Bu oyuna geleneksel bir hava veriyor. Tekstte ve oyunculukta orta oyunu esintileri var. Gelenekselin modernize edilmesi açısından da oyunu  beğendim.  Tekstin iki genç yazarın elinden çıkması bana umut verdi.


Oyunun ismini beğenmedim. Baba başka çağrışımlara açık. Sokaktaki adam için ‘baba’ mafyayı hatırlatıyor. Tiyatro bilenler için Stringberg’in Baba’sını akla getiriyor. İkisi ile de ilgisi yok. Kısaca ‘baba’ bu oyunun adı değil.

Müziğin(efekt mi demeliyim?) kullanılışı dağınık.  Zaman zaman volüm yüksekliği oyuncuların seslerini bastırıyor. Bu akışa dışarıdan darbuka, def vb gibi tek bir vurmalı enstrümanın oyunla iletişimli olarak katılması iyi olabilir. ‘Açık biçim’e hizmet eder.

Dekor yapılan işe göre maket gibi duruyor. Ben şöyle yorumladım:  Niceleri var ki göründükleri gibi değildir alt profilde gösterir kendini. ‘Taşralı kafası’ işte!   Ama gene de dükkân biraz daha ‘kasap gibi’ olabilir. Zira ‘kasaplığın’ mecaz olarak da anlamı çok bu oyunda. Biliyorum ekonomik koşullar ve turneye dekor taşımak  zor ama ‘azıcık’ fedakârlık istiyor dekor.  

Ben tiyatroda ‘kendin pişir kendin ye’yi sevmiyorum. Bu oyunda da aynı kişiler yazmış, yönetmiş ve oynamış. Ekonomik koşullar  ‘kendin pişir kendin ye’yi zorunlu kılıyor. Yönetmen yardımcısı (Dünya Cihan Özhan)  ‘dış göz’ olarak seçilmiş olmalı. 

Kostüm seçimi çok şey anlatıyor. Karakterlerin tanınmasına  çok katkı sağlıyor. Saffet ile Çırak’ın aynı tip giyinmesi ince ama çok başarılı toplumsal bir gönderme.


Antre Sahne’ye İstanbul’a taşınma önerisi yapmış birileri. Bence yanlış olur. Zira İstanbul’un havası bozar insanı. İstanbul’da ilişkiler sorunlu, sürdürebilirlilik de çok zor. Antalya’nın Antre Sahne gibi daha pek çok topluluğa ihtiyacı var. Hele AŞT dağıtıldıktan sonra daha çok var. Elbette Antalya’da tiyatro yapmanın da zorlukları var ve İstanbul, içinde ‘görünenler’ için başka olanaklara kapı açıyor ama herkes yapamıyor ve de  inancım odur ki Türk Tiyatrosu’nun kurtuluşu İstanbul dışından çıkacaktır.

Sinem Korola ve Çağdaş Çobanoğlu’nun oyunculuklarını çok beğendim. Özgür Kaya’nın tiplemesi şahane.

Başta Ayşe Sinem Korola ve  Çağdaş Çobanoğlu olmak üzere  Dünya Cihan Özhan, Özgür Kaya ve Uğur Tunç’a bana böylesine keyifli bir tiyatro akşamı yaşattıkları için teşekkür ediyorum.

Baba bu sezon seyrettiğim oyunlar içinde özel yerini aldı. Dileğim daha çok seyirciye ulaşmasıdır.

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder