Antre Sahne Antalyalı bir topluluk. Ayşe Sinem Korola ve
Çağdaş Çobanoğlu Antalya BB Şehir
Tiyatroları(AŞT) kadrosunda imiş. Şimdi
değiller. Zira Muhittin Böcek Beyefendi AŞT’ı darma duman etti. Sinem ile Çağdaş
bu durum ortaya çıkınca kendi sahnelerine odaklanmış. Birlikte yazmakta
oldukları oyunu tamamlayıp oynamaya başlamışlar. Ben oyunu İstanbul turnesi sırasında
seyrettim.
Baba, sakatatçı Ekrem’in ölümü ile başlıyor. Biraz önce
hakka yürümüş Ekrem bir battaniyenin altında sahnenin ortasında yatıyor. Yaşadığı
şoku atlatmaya çalışan Saffet ne yapacağını bilmez durumda başında dönüp
duruyor. Bir süre sonra İffet heyecanla ve göz yaşları içinde geliyor.
Anlıyoruz ki İffet ve Saffet Ekrem’in
çocukları. Uzun yıllardır birbirlerini görmemişler. Onlar konuştukça geçmişe ait gerçekler, bu arada tesadüfen buldukları
Ekrem 'Baba’nın günlüğü okundukça her iki gencin bilmedikleri sırlar ortaya
çıkıyor. Oyunu bundan fazla anlatmak seyir keyfini kaçırmak olur. Zira seyir keyfinin
oluşmasında sürprizlerin rolü çok.
Oyunun afişlerinde ‘kara komedi’ ya da ‘komedi’ yazıldığını
gördüm. Ben olsam oyunun türünü yazmazdım. Çehov oyunlarının da komedi olduğu
söyleniyor ama afişe yazılıyor mu? Evet bu bir Çehov oyunu kadar/gibi komedi. İnsanlığın saçma yanlarından
besleniyor. Galiba talep tiyatro yapıcıları mecbur ediyor: ‘Seyirci komedi
istiyor.’ Ama şundan eminim ki oyun ‘kara komedi’ değil. Ben oyunu acı bir tebessüm ile seyrettim. Oyunun türüne ben ‘acı tebessüm’ derdim.
Komik gelen ayrıntılar hayatın ‘absurd’lüğünden kaynaklanmıyor mu?
Tekst çok akıllıca ve zekice yazılmış. Hikâye inandırıcı. Alt
hikâyeler birbirine çok iyi bağlanmış. Tretman iyi yazılmış yâni. Oyunun teksten ve oyunculuktan kaynaklı bir akıcılığı
var. Oyuncular karakterlere çok hâkim. ‘Giyinmiş’
derler ya öyle. Zamana dokunduran
göndermeler yerinde. Ama asıl başarı ‘taşra
zihniyetinin’ yansıtılmasından kaynaklanıyor. Karakterlerin sınıfsal yapısı, oyunun
içine fiziken ya da hikâye olarak giren
tiplerin çağrıştırdıkları, anlatılan geçmiş Türkiye’yi
yansıtıyor. Mecazlar çok
başarılı. Oyun bunu iterek kakarak değil
ince ayrıntılarla veriyor. (Meselâ dinî radyodan gelen sesler) Dekordaki kafesleri sevdim. Bu oyuna
geleneksel bir hava veriyor. Tekstte ve oyunculukta orta oyunu esintileri var. Gelenekselin
modernize edilmesi açısından da oyunu beğendim. Tekstin iki genç yazarın elinden çıkması bana umut verdi.
Oyunun ismini beğenmedim. Baba başka çağrışımlara açık.
Sokaktaki adam için ‘baba’ mafyayı hatırlatıyor. Tiyatro bilenler için
Stringberg’in Baba’sını akla getiriyor. İkisi ile de ilgisi yok. Kısaca ‘baba’
bu oyunun adı değil.
Müziğin(efekt mi demeliyim?) kullanılışı dağınık. Zaman zaman volüm yüksekliği oyuncuların
seslerini bastırıyor. Bu akışa dışarıdan darbuka, def vb gibi tek bir vurmalı enstrümanın
oyunla iletişimli olarak katılması iyi olabilir. ‘Açık biçim’e hizmet eder.
Dekor yapılan işe göre maket gibi duruyor. Ben şöyle
yorumladım: Niceleri var ki göründükleri
gibi değildir alt profilde gösterir
kendini. ‘Taşralı kafası’ işte!
Ama
gene de dükkân biraz daha ‘kasap gibi’ olabilir. Zira ‘kasaplığın’ mecaz olarak
da anlamı çok bu oyunda. Biliyorum ekonomik koşullar ve turneye dekor taşımak zor ama ‘azıcık’ fedakârlık istiyor dekor.
Ben tiyatroda ‘kendin pişir kendin ye’yi sevmiyorum. Bu
oyunda da aynı kişiler yazmış, yönetmiş ve oynamış. Ekonomik koşullar ‘kendin pişir kendin ye’yi zorunlu kılıyor. Yönetmen
yardımcısı (Dünya Cihan Özhan) ‘dış göz’
olarak seçilmiş olmalı.
Kostüm seçimi çok şey anlatıyor. Karakterlerin
tanınmasına çok katkı sağlıyor. Saffet
ile Çırak’ın aynı tip giyinmesi ince ama çok başarılı toplumsal bir gönderme.
Antre Sahne’ye İstanbul’a taşınma önerisi yapmış birileri.
Bence yanlış olur. Zira İstanbul’un havası bozar insanı. İstanbul’da ilişkiler
sorunlu, sürdürebilirlilik de çok zor. Antalya’nın Antre Sahne gibi daha pek
çok topluluğa ihtiyacı var. Hele AŞT dağıtıldıktan sonra daha çok var. Elbette
Antalya’da tiyatro yapmanın da zorlukları var ve İstanbul, içinde ‘görünenler’
için başka olanaklara kapı açıyor ama herkes yapamıyor ve de inancım odur ki Türk Tiyatrosu’nun kurtuluşu
İstanbul dışından çıkacaktır.
Sinem Korola ve Çağdaş Çobanoğlu’nun oyunculuklarını çok
beğendim. Özgür Kaya’nın tiplemesi şahane.
Başta Ayşe Sinem Korola ve Çağdaş Çobanoğlu olmak üzere Dünya Cihan Özhan, Özgür Kaya ve Uğur Tunç’a bana böylesine keyifli bir tiyatro
akşamı yaşattıkları için teşekkür ediyorum.
Baba bu sezon seyrettiğim oyunlar içinde özel yerini aldı.
Dileğim daha çok seyirciye ulaşmasıdır.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder