Darülbedayi’nin büyük aktörlerinden İsmail
Galip Arcan yanında avukatı ile birlikte Nejat Uygur’u seyretmeye gelir. Arcan,
Louis Verneuil’den Süt(Süd) Kardeşler ismiyle uyarladığı(1926) ve 1930 yılında
Darülbedayi’de sahnelenen oyununu kendisinden izin almadan oynadığını düşündüğü Nejat Uygur’u dâva etmek niyetindedir. Oyunun sonunda Nejat Uygur’ca uyarlanan oyunu o kadar
beğenir ki Nejat Uygur’u tebrik eder ve ‘Sen
benim oyundan çok farklı bir şey yapmışsın. İstediğin gibi oyna’ der. (Kaynak: Süheyl ve Behzat Uygur) Nejat
Uygur’un ‘Alo Orası Tımarhane mi?’ ismiyle oynadığı oyun bu yıl 30.Yılını
dolduran Süheyl ve Behzat Uygur Tiyatrosu tarafından Süt Kardeşler ismiyle
seyirci ile buluştu. Şehir Tiyatroları’nda Galip Arcan’ın oynadığı Yaşar rolünü
Nejat Uygur oynamış. Süheyl & Behzat Uygur Tiyatrosu’nda Nejat Uygur’u
hatırlatan performansı ile Süheyl Uygur oynuyor. Onu seyrederken ‘genlerin
akışı’na inandım. Behzat Uygur Darülbedayi’de Hâzım Bey’in oynadığı Gazanfer’i
canlandırıyor. Bu arada internette araştırma yaparken bu oyunun Hüseyin Rahmi
Gürpınar’ın eserinden Nejat Uygur tarafından uyarlandığının yazıldığını gördüm.
Bu karışıklık Süt Kardeşler filminin senaryosunu yazan Sadık Şendil’in yaptığı ‘karmadan’
ileri geliyor. Şendil senaryoda Gürpınar’ın Gülyabani romanı ile Süt Kardeşleri
birleştirmiş. Filmde Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Şener Şen unutulmaz karakterler çizmişti. Böylelikle
Galip Arcan’ı, Hâzım Bey’i Nejat Uygur’u, Kemal Sunal’ı, Halit Akçatepe’yi Şener Şen’i yaşatan bir oyun nesillerce süren ve sürecek yolculuğuna devam
ediyor.
Darülbedayi biçimini birkaç fotoğraf
dışında bilmiyoruz ama Nejat Uygur versiyonunun video kaydı var. Nejat Uygur’u
tanıdığımız kadarıyla Süt Kardeşler’in geleneksel Türk Tiyatrosu tarzında
ortaya çıkışı oyunun Nejat Usta’nın eline düşmesi nedeniyledir. Nejat Usta
oyunu Orta Oyunu kalıpları ile yoğurmuş, içine kendi tarzını çakmış, Türk
seyircisinin büyük ilgisi ve beğenisine sunmuş ve de Türk Tiyatrosu zihnine kaydetmiş.
Süheyl & Behzat Uygur Tiyatrosu babadan miras oyunları yeni nesillere
tanıtmak eskilere hatırlatmak amacıyla sahneliyor. Bu vesileyle geleneksel Türk
Tiyatrosu’nu da yaşatmış oluyor. Seyirciden gördükleri ilgi doğru bir iş
yaptıklarını gösteriyor. Bu sadece bir oyun biçimini yaşatmak değil bir
zamanlar Türk toplumunu birleştiren
unsurların da yeniden gündeme getirilmesine neden oluyor. Burnu kaf dağında ve
Batı tiyatrosunu çağdaşlık sanan ödül jürileri bunun değerini ve önemini
anlamıyor. Ödül vermenin âdabı içinde Türk halkını var eden, birleştiren
unsurların takdir edilmesi ve geleneksel tiyatronun yaşatılmasına katkı sunmak
en başta gelmeli. Düşünün bir: Geleneksel
tiyatroda Osmanlı toplumunu oluşturan tüm farklı toplumsal kesimlerden
karakterler resmi geçit yapıyor. Onların birbirleri ile ilişkileri toplumun hoş
görüsünü arttırıyor. Halk da kendini buluyor orada. Geleneksel tiyatronun böyle
bir önemi var. Bu çabalar aynı zamanda tiyatro türünü yaşatacak, geliştirecek
ve gelecek nesillere aktaracak. Büyük halk sanatkârı Nâşit ‘Orta Oyunu ne
Âlemde ?’ sorusuna verdiği cevapla sorunu ortaya koymuş: ‘Ölmesin diye pişekâr yetiştiriyorum’ (Perde ve Sahne sayı 9- Aralık
1941) Bundan 70 yıl önce de aynı sorun varmış. Bugün Süheyl & Behzat Uygur
Tiyatrosu da ‘Gelenek ölmesin diye’ oynuyorlar
bu oyunları dersek hata etmemiş oluruz. Şunun da altını çizmek gerekir Türk Tiyatrosu’nda seyirciyi tiyatroya
alıştıran da geleneksel tiyatrodur.
Süheyl & Behzat Uygur Tiyatrosu
geleneksel tiyatroyu metin, dekor(Batuhan Bozcaada) kostüm(Serap Koç), müzik(Ercan
Saatçi), danslar(Ömer Yılmaz) ile ilgili seçimleriyle çağdaşlaştırmaya
çalışıyor. Oyunun ses/ışığı Derya Hızlısoy’a, afiş Eren Yiğit’e ait. Oyunun
prodüktörü Çiğdem Uygur. Süt Kardeşler’in parçalardan oluşan ve bir gölge
perdesi içeren rengârenk boyalı dekoru, tertemiz ve oyunun ruhuna uyan titiz kostümleri, yerel tonlar içeren müziği, abartılı ve
absurd sınırlarında gezinen oyunculuk tekniği ve de zaman zaman tulûata kaçan
atışmaları türe bir hizmettir bence. Geleneksel tiyatronun temelinde
tulûat(doğaçlama) var. Tulûat hoşgörü ve serbestlik ile yaşar, gelişir.
Maalesef Türkiye hoşgörüsünü kaybetti, dar kalıplar içinde debeleniyor, jurnalcı
bir toplum olma yolunda hızla ilerliyor. Bu nedenle sahnedeki aktör de kendini
sansürlüyor. Hatta daha da ileri gideyim birilerine benzemesin diye denizci
asker kostümlerini bile özel tasarlıyor. Bugünün esprisini yapacağına geçmişin
tekstini tekrar etmeyi seçiyor. Kontrollü dokundurmalar yapmak zorunda kalıyor.
Gelenekseli dilinden düşürmeyen kesim bu
hususu anlamıyor. Güncelleşemeyen gelenek nostaljik bir eğlence olarak kalır.
Hem geleneksel yaşasın diyeceksiniz hem de serbest söz söyleme olan tulûata tahammül
edemeyeceksiniz. Bu olmaz. Böyle fâsit daire kırılamazsa geleneksel
yaşatılamaz. Bu kafayla yeni Pişekârlar, Kavuklular, Karagöz Hacivatlar
çıkamaz.
Oyunu Süheyl Uygur, Behzat
Uygur yönetmiş. Türün
istediği gibi tempolu enerjik bir oyun
yapmışlar. İyi bir ekip oyunu oluşturmuşlar. Ortak ve türe uygun bir oyunculuk
dili kullanıyorlar. Ercan Saatçi ilk kez
bir oyuna müzik yapmış. Müzik oyunun enerjsini arttırıyor. Hizmetçinin birkaç sahne girişinde müzik kullanılması iyi düşünce ama bunun diğer
roller için de kullanılmaması bana eksiklik gibi geldi. Hizmetçi için müzik süreleri kısaltılabilir. Diğer karakterlere kısa giriş müzikleri yazılabilirse iyi olur.
Geleneksel oyunlarda çok kullanılan bir trük oyuna eklenmiş olur.
Oyunun kadrosu Süheyl Uygur, Behzat Uygur, Emine
Ün, Nurten İnan, Ömer Yılmaz, Hakan Eke, Mesut
Yılmaz, Elif Gönlüm’den oluşuyor. Tüm oyuncuları tebrik ederim. Süheyl
Uygur’un Yaşar kompozisyonu sıcacık. Oyunu ondan önce(SUÖ) ondan sonra(SUS)
diye ikiye bölsem yeridir. Özellikle iki
kardeşin atışması çok hoş. Seyircilere sataşmalar da samimi bir ortam
yaratıyor. Behzat Uygur’un karizmasına
da diyecek yok doğrusu. Onun sahnede duruşu ve oynayışı Gazanfer’in kişiliğine ayrı
bir güzellik katıyor. (Bu twitter’da bir
süredir devam eden yazışmalar dolayısıyladır. Ben de katılmak istedim. Behzat
Uygur gerçekten de çok karizmatik.) Emine Ün, Nurten İnan, Ömer Yılmaz çok
renkli karakterler çiziyor. Ömer Yılmaz’ın oyunun koreografisini hazırlamasına
ve gruba yaptırdığı dans provalarındaki heyecanının tanığıyım.
Hakan Eke ve Mesut Yılmaz’ın umut veren ve
heyecanlı oyunculuklarını sevdim. İlk defa sahneye çıkan ve sahnede kulistekinden
bambaşka biri olan Elif Gönlüm beni şaşırttı. Gönlüm’ün içinde gizli bir aktör
varmış meğerse.
Takip ettiğim kadarıyla sosyal medyaya yansımalar Süt Kardeşler
seyircinin sevdiği bir oyun olduğunu gösteriyor. Ben de sevdim. Hoş vakit geçirmek gülmek eğlenmek için
birebir.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder