10 Aralık 2019 Salı

Tatbikat Sahnesi’nin Protestosu: 'Dadaist' Nina(Visniec)


Matéi Visniec tarafından yazılmış Nina ya da İçi Doldurulmuş Martıların Hassasiyetinden oyunu bu sezonun üstünde durulması gereken oyunlarından biri belki de en önemlisi. Oyun kitap olarak Nina ismiyle Mitos Boyut tarafından basıldı. Burak Üzen çevirmiş. Oyunu Tatbikat Sahnesi  Erdal Beşikçioğlu rejisi ile sahneledi. Oyundaki üç rolü Elvin Beşikçioğlu(Nina),  Ünsal Coşar(Treplev), Erdal Beşikçioğlu(Trigorin) canlandırıyor. Dekor ve kostüm tasarım Barış Dinçel, ışık tasarım  Mahir Köksal video mapping Can Akyürek yönetmen yardımcısı Selin Tekman afiş tasarım: Hande Şiri. Oyuncular ve tasarımlar konusunda bir şeyler yazmayacağım. Her biri yaptıkları işte belli bir düzeyin üstünde isimler. Bu oyunda da bilinçli olarak rejinin onlara verdiği görevi yerine getiriyorlar. Bu oyunun dikkate değer özelliği rejisi. Ben de reji üstünde duracağım.  


Visniec Çehov’un Martı’sından üç karakteri 15 yıl sonra buluşturuyor. Visniec’in sözlerinden bu 15 yılın Çehov’un ölümünden(1904) 15 yıl sonra  olduğunu anlıyoruz. Yâni 1919 yılındayız. 1917 Ekim Devrimi yaşanmış. Tedirginlikler hâlâ devam ederken gene de Rusya’da devrimin heyecanı ve belirsizlikleri sürüyor. Visniec bu buluşmayı ‘Üç Çehovyen karakter tarihe ve ütopyaya karşı’ diye tanımlıyor. ‘Tarihe karşılar’ zira inatla yaşamayı sürdürüyorlar, ‘ütopyaya karşı’ olmaları da ütopya ile yüzleşmeleri anlamında(bence). 1904’te hayat sahnesinden çekilen Çehov ne 1905 devrimini ne 1907 darbesini  gördü. Visniec’e göre “ardında yüz milyon ölü bırakmış bu ‘komünist ütopyanın’ korkunç dönemi karşısındaki düş kırıklığını” yaşamadı. (Aklıma hemen Üç Kızkardeş’in umut dolu sonu geliyor.)  Visniec ‘ütopya’ fikrinin Kaze Tiyatrosu’nun prova mekânında ortaya çıktığını söylüyor ve ekliyor ‘Aslında tüm sanatçıların birer ütopik mesaj taşıyıcısı olduğunu anladım. Nina oyuncudur. Treplev ve Trigorin ikisi de yazar ve Nina’ya âşıktır. Aşkın kendisi de bir ütopya biçimidir. Tarihin ütopiyası ile üçlü aşk hikâyesi üst üste geldiğinde de ortaya Nina ya da İçi Doldurulmuş Martıların Hassasiyetinden ortaya çıkıyor.’ Visniec ‘ütopya’yı hem olumlu hem de olumsuz anlamda kendisi ile çarpıştırıyor.


Oyunun ismindeki ‘içi doldurulmuş’ ve ‘hassasiyetinden’ seçimleri bana doğru gelmiyor. Birincisinin farklı anlama da gelebileceği(koltuğu doldurmak, hakkını vermek mesela) ve anlamı kaydıracağı;  ikincisinin  özgün isimdeki (de la fragilité des mouettes empaillées) ‘de la fragilité’nin  ‘kırılganlık’ olduğunu hassasiyetin de kırılganlık olmadığını düşündüğüm için değiştirilmesi gerektiği kanısındayım. Benim önerim  Nina ya da İçi Samanla Doldurulmuş Martıların Kırılganlığı.  Bu noktada Çehov’un Martı’sındaki martı sembolünü hatırlamak gerekiyor:  Çehov’un Martı’sında Treplev martıyı öldürüp Nina’nın ayaklarının dibine bırakır. ‘Kendimi de  böyle öldüreceğim’ der.  Trigorin martının doldurulmasını ister ama aylar sonra kendisine içi samanla doldurulmuş martı verildiğinde istediğini hatırlayamaz. Oysa o ölü martıdan ilk görüşünde esinlenmiş ve bir hikâye yazacağını söylemiştir. Onun yazmayı düşündüğü hikâyedeki mutlu ve özgür genç kız Nina,  ona o ölü martı gibi  yazık eden kendisidir.  Bu ileride olacaklara bir göndermedir.(forshadowing) Ama martı hem Treplev’dir hem Nina. Tekstte masanın üstünde olan içi doldurulmuş martı Beşikçioğlu rejisinde bir heykel gibi sahnenin bir kenarında bir kaide üstündedir. Bu ince ayrıntı bizi rejiye sokar yavaştan. Treplev kendini heykel yapmış diyebilir miyiz? Ama Nina da Treplev’in zihninde heykelleşmiştir belki de. Bu noktadan itibaren rejinin yaptıklarına daha dikkatli bakmaya başlarız. Erdal Beşikçioğlu oyunda değinilen hususları sahnede değerlendirmek istemiş. Sahne tasarımındaki pencere ‘Her replik bir peneceredir umuda doğru’ repliğinin, ‘Nina’yı bekliyoruz’ repliği ‘Godot’  göndermesinin, sahne atmosferinde oluşturulan hayâl, hayalet duygusunun ‘perili bir ev biliyorum’ repliğinin yansımasıdır. Ama Erdal Beşikçioğlu rejisini ‘Ortaya çıkan yeni bir edebiyat akımı varmış dada diyorlarmış’ repliği üzerine kurmuş ve dadaist bir sahneleme yapmak istemiş. Oyunun mesajı bu kurgudan çıkmaktadır. Bu dadaizmin tanımına uyan bir sahnelemedir. 
Nina’da gördüğümüz reji bir protestodur aslında.  Onun için Nina ergenliğe geçememiş kız gibi konuşur, onun için bavul o kadar büyüktür, donmuş asker evin içine çatıdan düşer, zaman zaman replikleri balta ve silah sesleri yerine abartılı bomba sesleri keser, Treplev ve Trigorin öyle kürkler giyer, onun için yerlerde buruşturulup atılmış kağıtlar döşemeyi kaplamıştır, Trigorin uykudan kalkınca ışık aydınlanır . (Geyik başı ile donmuş asker paralelliğinin kullanılmamasına da hayıflanıyorum. Tekstteki donmuş askeri tercih ederim. Pencere de düşse iyi olurdu.) Oyun gerçek ile hayâl arasında salınır durur. Sarkaçlı saatin bir durup bir çalışması da sanki kesik kesik ve zorlukla ve de zorlanarak hatırlanan bir geçmiş çağrışımı yapıyor bende.

Beşikçioğlu tekstin gerçeği(!) ile çok ilgili değil bir ruh hâlini yansıtmak istemiş. Bu toplumda entelektüel kesime derinlemesine işleyen ruh hâli bence. Barbarlığa, entelektüel katılığa, dengesizliğe, estetikçiliğe, burjuva değerlerinin tiksinçliğine, rezilliğine karşı bir duruş ortaya koyarak seyirciyi şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyor. Böyle yaparak oyunun Çehov’un Martı’sı ile bağını kesmiş, yeni bir oyun gibi yeniden var etmiştir. Postmodernden sonra yeniden dada (sanki). Ama bu bir ütopyanın da ölümüdür ki Visniec’in dediği komünist ütopyanın yarattığı düş kırıklığına benzer. Oyunun metninde devrim tartışması Marx’a göndermedir. Trigorin tarih perspektifinden Marx’a cevap vermektedir.’Devrimler hiçbir zaman hiçbir sonuca varmadı. İnsanlığın gerçekleştirmesi gereken tek devrim halkları daha insani kılmaktır


Benim kanaatim şudur ki Visniec’in Nina’sı seyretmek için Çehov’un Martı oyununu bilmek gerekir. Buna Visniec’in dilinden ‘yeniden ziyaret etmek’ diyebiliriz. Visniec ‘Zaman zaman kendi kendimizi anlayabilmek bilhassa da ütopyadan yoksun bu çağdaş dünyayı anlayabilmek için biz bugünün sanatçıları dünyanızı yeniden ziyaret etmenin kesin zorunluluğunu hissediyoruz..Hatta karakterlerinizi yaşatmaya devam etmek için yeni bölümler yazmayı da..’ Trigorin ‘öykümde başarısız bir kadın oyununun hikâyesini anlatıyorum’ derken Çehov’da söylediği söze bir nazire yapmaktadır. Yâni Visniec Çehov’a yakın durmaktadır.


Oyunun Japon Kaze Tiyatrosu’nda doğması oraların dinginliğini de içerir. Bu nedenle Beşikçioğlu’nun dinginliğe vermediği  önemi ben verirdim. Beşikçioğlu  Ütopya’yı  distopyaya çeviren bir oyun yapmış. Tatbikat Sahnesi’nin de bu rejiyle seyirci talebi açısından risk aldığını düşünüyorum. Ben bu oyunu böyle yapmazdım. Ama bu rejiden yansıyan ince eleme sık dokumaya da saygı duyuyorum.


Bazı oyunlar size ulaşmaya çalışır. Nina ‘sen bana ulaş diyen’ ve seyirciye ev ödevi veren bir oyundur. Bu yazımı ve  aktif olarak teksti okuyarak giderseniz önünüzde açılan pencereyi daha kolayca değerlendirme şansınız olur.

Melih Anık 

Not: Dadaizmi hatırlatayım:

DadaDadaizm veya Dadacılık 1.Dünya Savaşı llarında başlamış kültürel ve sanatsal bir akımdır. Dada Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa ve erotizme bir protesto olmuştur. Mantıksızlık ve var olan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteridir Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini, pisliğini, iğrençliğini, berbatlığını, rezilliğini vurguluyorlardı.Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler...” (vikipedi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder