30 Kasım 2019 Cumartesi

Bakırköy Belediye Tiyatrosu'nda Tuhaf Bir Miras Hikayesi ( Peter Quilter )


Oyunları 27 dilde 40 ülkede oynanan Peter Quilter’in ‘Curtain up!’ oyunu Nazlı Gözde Yolcu tarafından ‘Perde!’ İsmiyle Türkçeye çevrilmiş ve ONK Ajans’ın koleksiyonuna eklenmiş.

 

Oyun Bakırköy Belediye Tiyatrosu tarafından  Yelda Baskın’ın uyarlaması ve rejisi ile ‘Tuhaf Bir Miras Hikayesi’ ismiyle oynanıyor. Uyarlama oyunun ve rollerin isimlerinin ve de oyunda beklenen ‘kurtarıcı’nın yerine bizden bir ünlünün seçilmesi, bizim seyircimize uzak noktaların budanması, yakın gelecek noktaların eklenmesi gibi  değişikler ve başka oyunlardan birkaç sahnenin, şarkının eklenmesi ile yeniden düzenlenmiş. Tekst açısından baktığımızda sıradan bir oyun. Ancak yazarın iyi bir konu yakaladığını söylemek gerekiyor:



Kendilerine bir tiyatro miras kaldığını öğrenen beş kadın zorunlu olarak biraraya gelirler. Mirası bırakan ise herbirinin hayatında farklı bir yeri olan Michael’dır.(uyarlamada Nejat) Birinin babası,  birinin eski eşi , birinin oğlu, birinin sevgilisi bir diğerinin ise patronudur. Birlikte yıllardan bu yana kapalı olan harap haldeki tiyatroyu canlandırmak ya da satmak konusunda karar vermeleri gerekmektedir. Tiyatroyu yeniden ayağa kaldırmayı denemeye karar verirler ancak önlerinde büyük bir engel vardır: büyük miktarda paraya ihtiyaç vardır. Bu parayı bulabilmek için “tiyatronu kurtar” başlıklı bir bağış gecesi organize etmeye karar verirler. Yine bir eksikleri vardır insanları bu bağış gecesine çekecek ünlü bir sanatçı.’(onk ajans oyun tanıtımından)

Oyun imkânlı bir hikâyeyi içeriyor. Tiyatroların yıkılıp, yakılıp yerlerine avm’lerin  yapıldığı ülkemizde bir tiyatro binasına sahip çıkılması bizim gündemimizden hiç düşmeyen bir konu. Seyirci de ‘Tiyatromuzu Kurtaralım’ pankartı açıldığı zaman sahnedeki duyguya alkışlarıyla ortak oluyor. Ama bence araya katılan şarkıların ve de başka oyunlardan alınan sahnelerin uyarlamaya tam olarak ‘oturduğunu’ düşünmüyorum.  Dramaturjik olarak, kesintili, parçalı, bütünleşmeyen, sahne geçişleri tereddütlü bir kurgu olmuş. Oysa kendilerine tiyatro binası miras kalan beş kadının içlerindeki gizli tiyatro sevgisinin ortaya çıkması (her birinin içindeki rolden bir tiradı gizli gizli boş sahnede oynaması ve de diğerlerine yakalanması) ile hepsinin içlerindeki rollerin canlanması; kadınların tiyatro sevgisi  ile birleşerek birbirleri arasındaki kopuklukların ortadan kalktığı ve birbirlerine yakınlaşmalarının vurgulandığı  bilinçli bir akış yaratılabilirdi. Oyuna eklenen sahnelerden biri olan Hamlet’in mezarcı sahnesinin neye hizmet ettiği meçhul yada yeri ve hizmet ettiği amaç gereksiz. Oysa Hamlet’ten  tek bir tirat yukarıda açıkladığım mizansenle yeterdi. Ophelia sahnesi de öyle. Ben Çandarlı’da kadınlarla yaptığım tiyatroda bu duyguyu yaşadım, gördüm. Bu aynı zamanda beş kadının sakarlıklarının giderek azaldığı ve daha iyi ve bilinçli oyuncular olmaları ile gösterilebilirdi. Bir uyanışın, farkındalığın ortaya çıkışı yâni. Oysa tüm oyuncular baştan itibaren birer ‘profesyonel oyuncu’.  Girişte karanlıktan gelen seslerin ses düzeninden dolayı anlaşılmadığını belirtmek isterim. ‘Perdeye sinmiş’ seslerin salona dağılmış olmasını ve seyirciyi sarmasını tercih ederdim. Tiyatroya girişin de seyirci arkasından olması bana daha doğru geliyor. Uzun zaman kapalı kalmış bir binaya sahne arkasından girmezsiniz ön kapıdan girersiniz değil mi?  Oyunun karanlıkta başlamasını da beğenmedim. Bu hâli ile sanki bir korku filmi çıkacakmış gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Bu esas tekstte de olmayan bir giriş. Seyirciyi de yanlış bir beklentiye düşürüyor ve o anlardaki replikler çok da anlaşılmıyor.  (Ne tesadüf ki Metin Arslan’ın Kuzguncuk Sanat için yaptığı uyarlama da karanlıkta başlıyor. Herhalde uyarlamacıların bildikleri bir şey var. Ayrıca her iki uyarlamada da davet edilen ünlü aynı sarkıcı. Demek ki ünlü şarkıcı denilince özgün metindeki Liza Minelli yerine hep aynı isim akla geliyor.) Ben oyunun geç ‘ısındığını’ ilk perdenin ‘sürüklendiğini’ ikinci perdenin ‘aktığını’ düşünüyorum. Aynı kocayı paylaşmış iki kadının aralarındaki atışmanın ‘aldım-verdim oyunu’ ile canlandırılması, babaannenin birkaç kez hareketli bir kapı arkasından çıkması bana tuhaf gelen mizansenler. Tuhaf Bir Miras Hikayesi uyarlamanın(Yelda Baskın), dramaturginin(Ceren Ercan) ve rejinin(Yelda Baskın) çok da başarılı olmadığı bir gösteri. Reji için önceden oyunun hikayesinin bir kaç cümlede özetlenmesi ile başlanması gerekiyor. Bu oyun ne diyor, ne için ve nasıl yapamalıyım? Bence bu oyunda bu disiplin yok. Son günlerde sahnede dadaist yaklaşımlar moda oldu. Ben bu oyunda bilinçli bir seçim olmasa da dadaizm gördüm.  Post modernden geçtik dadaizme çıktık. Allahtan sahnedeki beş kadın oyuncu (Munis Düşenkalkar, Defne Şener Günay, Didem Germen,Elif Ürse, İlkin Tüfekçi) ellerinden gelenin ötesinde bir çaba ile ölüyü diriltmeye çalışıyorlar. İlkin Tüfekçi’nin rol dağılımından gelen imkânı çok iyi değerlendirmesi ile öne çıktığını söylemek isterim. (İlkin Tüfekçi’ye kızım gibi bir sempatim olduğunu itiraf ederim ama benim gerçek kızıma acımasız olduğumu bilenler bilir. Bu oyun İlkin’in yeteneklerini gösterdiği bir oyun olmuş.) Dekor kostüm tasarımının(Tomris Hande Kuzu), ışık tasarımının(Yakup Çartık)  ve müzik yönetiminin(Uğur Çerkezoğlu) ki sahnede canlı piyanoyu çalan da o, koreografinin(Büşra Firidin)  bence rejinin kurbanı olduğunu düşünüyorum. Sanki anlık kararlarla yapılmış hepsi.


Bu oyun ile ilgili Bakırköy Belediyesi Tiyatroları ile Kuzguncuk Sanat arasında anlaşmazlıklar yaşanmış. BBT zamanında telif ücretini yatırıp oyuna sahip olmuş yazardan da kendilerine ayrıcalık tanıyan mesajı temin etmişler. Kuzguncuk Sanat BBT’dan çok önce çalışmaya başlamış olmasına rağmen telif için gereken maddi yükümlülükleri yerine getirmekte geç kalmış. Ben onların Metin Arslan tarafından yapılmış uyarlamasını(Majestik) okudum. Bence o uyarlama BBT’nın Tuhaf Bir Miras Hikayesi’den çok daha başarılı. Oyuna özel yapılan beste bana Egemen Bostancı müzikallerini hatırlattı. Nostaljik tınıları olan bir beste. Kostüm eskizlerini gördüm. Çok iyi çalışılmış kostümler. Oyundaki  aerobik sahnesini  göbek dansına çevirmiş olmaları ne yaptıklarını gösteren çok akıllıca bir uyarlama trükü. Yazar bu uyarlamayı görse daha çok severdi. Ben Bakırköy Belediyesi Tiyatroları Yönetim Kurulu her ne kadar Kuzguncuk Sanat’ın yazılı müracatına olumsuz cevap vererek oyunun İstanbul’da oynanmasına izin vermemiş olsa da  BBT Genel Sanat Yönetmeni Turgay Kantürk’ün  Kuzguncuk Sanat’ın önünü açacağına ve gerekli iznin verilmesini sağlayacağına inanıyorum  Ödenekli bir tiyatronun özel tiyatrolara anlayış göstermesi tiyatro adına hoşgörü ortamına hizmet eder. Hatırlayın: Dostlar Tiyatrosu ile Semaver Kumpanya aynı oyunu Aymazoğlu ile Kundakçılar ve Süleyman ve Öbürsüler isimleriyle aynı anda sahnelediler. BBT'nun bir özel tiyatro ile yarışa girmemesini dilerim. Aynı oyunun farklı yorumlarla oynanması tiyatromuzu zenginleştirir. Biz seyirciler de aynı anda iki ayrı uyarlamayı seyretme şansına ulaşırız. Yarışmanın puanlamasını seyirciye bırakın. Ayrıca bundan büyük tiyatro eğitimi olur mu!

Melih Anık

Not: Kuzguncuk Sanat uyarlamasında bağış gecesi için çağrılması düşünülen şarkıcı ile ilgili çok zarif bir trük var. Bu o ünlü şarkıcıya saygının bir gereği. Oyunda şarkıları kullanılan o sanatçının ajansı bunu aklında tutmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder