Duşan Kovaçeviç’in yazdığı Ocak’ta Bahar, Bilge Emin tercümesi ve
Nurullah Tuncer rejisi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları
tarafından sahnelendi. Oyun Mitos Boyut Oyun Dizisi’nin 611 sayılı kitabı
olarak yayımlandı.
Kovaçeviç, 1976/77 yılında yazdığı metni 2013
yılında yeniden düzenlediğini, metnin yerüstünde ve yeraltında yaşayan
insanlara dair hikâye için çok önemli,
aynı zamanda hayatî bir noktayı oluşturan ve yayınlanmayan bazı hatıralar
üzerinden oluştuğunu belirtmiş. Yeraltında(Underground) filmi bu oyundan yola
çıkılarak çekilmiş. Oyun, filmin bir bölümünü oluşturuyor.
Kovaçeviç’in tekstinde yerüstünde dört(Marko,
Nataliya, Bata ve Mişa) yeraltında beş(Kara, Nenad, Yovan, Yaşlı Kadın ve Yaşlı
Erkek) kişi var.
Tekste bu kadar yer vermemin nedeni Nurullah Tuncer’in
yaptığını anlama ve anlatma çabamdan
kaynaklanıyor. Önce teksti iyi anlamak lâzım. Elbette yönetmen elindeki teksti eğip
bükebilir. Kendince bir damar bulur ve onu anlatır. Ben Tuncer’in tekstte bulduğu
damarı arıyorum aslında.
Tuncer önce oyunun ismine bir ekleme yapmış: ‘Yeraltındaki
hayatın tarihçesi’ Demek ki yeraltındaki hayatı genelleştirmiş.
Yeraltındakilerin tarihler boyunca süren hikâyesine geniş bir vizyondan bakmak
istemiş. Tercihini yeraltındakilerden yana yapmış. Yeraltının hareketine dikkat
çektiğini gösteren Tuncer, oyun sonunda tekstte olmayan bir replikle oyunu
bitirmiş : ‘Yugoslavya adında büyük ve güzel ülke vardı’ Türkiye’de oynanan bir oyunda ve
Yugoslavya ‘gerçeği’ni biliyorsanız bu replik gereksiz, yararsız, yersiz ama aynı zamanda umutsuzluk taşıyor. Dağılan
bir ülke var. Öte yandan Kovaçeviç’in oyunlarına bakarsanız onun da Yugoslavya’ya
nostaljik bir özlemle baktığı söylenemez. Yeraltındakilerin tarihinden yâni ‘sınıf’tan bahsetmeye soyunmuş bir yönetmenin oyunu bu replikle bitirmesini hiç anlamadım. Kovaçeviç’in
son repliği ‘Biz yine de mutlu
insanlarız’ Elbette bu bir kinaye. Nurullah Tuncer’in dönüp dolaşıp
Kovaçeviç’ten geçip 'Büyük ve güzel ülke Yugoslavya' finaline gelmiş olması anlaşılır değil.
Nurullah Tuncer oyunun kadrosunu değiştirmiş. İBBŞT
oyun kitapçığında bunu göremiyorsunuz. (Zira İBBŞT ‘oyuncular’ adı altında tüm
kadroyu alfabetik sıralamaktan bıkmadı usanmadı. Sanki herkes kimin neyi
oynadığını biliyor. Ey İBBŞT vazgeç bu inattan. Nurullah Tuncer’in künyesini
vermeyince bir şeyler de eksik kalıyor.) Mitos Boyut tarafından basılmış kitapta
verilen oyunun künyesinden Nurullah
Tuncer’in aklındakine yaklaşmak mümkün(mü?).
‘Yerüstünde Yaşayanlar’, ‘Yeraltında Yaşayanlar’(Zaman Kadın eklenmiş) dışında ‘Yer
Altı İşçileri’, ‘Arafta Kalanlar’(Özgür Ruh, Gelin, At, Maymun) gibi gruplar var. Gerek Kovaçeviç’in tekstinde
gerekse kitaptaki oyunun künyesinde olan Mişa sahnede yok. Mişa’yı Gün Koper’in
oynayacağı açıklanmış. Mişa Nataliya’nın oğlu. Savaş yüzünden psikolojisi
bozulmuş bir genç. Oyundaki görevi ise evin
bahçesinde çekilen filmi gerçek sandığı için gördüklerini anlatarak yeraltındakilerin
korku dolu algılarına katkı sağlamak. Mişa’nın oyundan çıkarılması iyi olmamış.
Bu onun olduğu sahnelerdeki gerilimin yok olması sonucunu doğuruyor ki bu da
yeraltındakilerin bulundukları yere şükretmelerini onlara verilen
ilaç(uyuşturucu?) ile açıklandığı gibi bir sonuç doğuruyor. Uyuşturucu etkisi
ile tutuklu bir ‘yer altı fotoğrafı’ görüyoruz. Yer altı yerüstü
tarafından esir alınmış. Tuncer’e göre ‘yeraltındakilerin tarihi’ bu mu? Sahnedeki oyuncu sayısını kalabalıklaştırmak oyunu 'zenginleştirmiyor'. Arafta kalan kimse de yok. Kimsenin ruhu özgür değil. At ve maymun ise göz boyama. Gelin ise insana temiz duygular vermiyor.
Nurullah
Tuncer inşaat iskelesine benzeyen demir kulelerden bir mekân yaratmış.
Tekerlekli iskeleler hareket ettiriliyor. Ama iskeleler arkasını gösteriyor. Yer altı değil
‘havadar’ bir mekân var karşımızda. ‘Yer altı’ metaforu yok olmuş. Yerüstü bu iskelelerin üstünde kurulmuş. ‘
Altı da üstü de birdir yerin’ algısı veriyor insana. Oysa yeraltı ile yerüstü
tezadını bekliyor insan. Bu dekora bakınca Nurullah Tuncer’in ‘başka’ bir
anlatım peşinde olduğunu hissediyoruz. Ama ne?
Bu mekana giriş çıkışlar da bir tuhaf. (Yönler
seyirciye göre)Yerüstündekiler sağ ve sol arkadan iskele içinden tutunarak aşağıya
inip çıkabiliyor. Sol taraftan aynı zamanda evin dışında çıkılabiliyor.
Nataliya bize göre sağdan sahne düzeyinde dışarı çıkıyor. Nenad ve Yovan sahne önüne
çıktıklarında orası bahçe oluyor. Kara sahne önünden dışarı çıkıyor ve oradan
doktorla eve geri dönüyor. İskele sınırları mekânı oluşturuyor ama yer altı işçileri
sahne arkasındaki alüminyum renkli perdeye ulaşabiliyor. Çingene çadırı gibi bir mekân bu. Her tarafı
delik deşik. Her yönden giriş çıkış serbest. Teksteki demir parmaklıklı pencere yok. Olsa
ne işe yarayacak? Evin her tarafı giriş çıkışlı. Yönetmen bir bildiği var ama
ne? NE DİYOR?
Sahnenin sol önünde bir at iskeleti ve başında
siyahlar içinde bir kadına, sağda arkada oyuncak kuşlu bir kafese bakarak
zihnimizi dürtüyoruz. Ne diyor YÖNETMEN? Tekstte ‘Kara uykusunda sürekli atlardan
bahsediyor’ repliğindeki at bu olmalı. Ama bu mudur? Ara sıra bir gelin şarkı söyleyerek yanındaki
bir müzisyen ile sahneden geçiyor. Bir
ara kaybolan at iskeletini sırtında taşıyarak sahneye geliyor siyahlı kadın.
Atın gözlerini kırmızı bir eşarp ile bağlıyor. Oyundaki rollerin bunlardan haberleri yok. NE DİYOR YÖNETMEN NE DİYOR?
Saçları yere değen kırmızılar giymiş iki kadın tuhaf
bir şekilde tonluyor replikleri. Yukarıdan inen perdenin içinden bir kadın
çıkıyor. Sofitadan sarkan bir salıncakta iskelet sallanıyor. İç anonsları yapan
Bata farklı kostümler giyiyor, maskeler takıyor. Bunun gerekçesi replikten kaynaklı değil. Nurullah Bey 'güzellik olsun' istemiş. Üst katın sesleri çok iyi de anlaşılmıyor
sofitada kayboluyor. Aaa o da ne Marko ve Nataliya İspanyol dans figürleri ile
repliklerini söylüyor. NE DİYORSUN EY YÖNETMEN?
Asıl eziyet en başta. Plastik bir torbanın içinde,
içinden çıkınca bir kadın olduğunu anladığımız bir dansçı ‘torba dansı’
yapıyor.
Finalde abiye beyaz kostümler giyinmiş oyuncuları
ile yönetmen eski Şan müzikallerinin
havasını estirme telaşında.
Oyunculuk tarzı karmakarışık, koreografi herkesin gönlünce takıldığı şekilde. Bu rejiye ne demeli? NE DEMELİ? Sirk mi? Bahtin’in
karnavalı mı? Gerçek şu ki gösteri sanatlarına birazcık yakınlığı olanlar
sahnede kullanılan trüklerin benzerlerini daha önce başka oyunlardan
hatırlıyor. Eklektik bir yapı var karşımızda. Her birinden hoşlanılmış ve ‘uysa
da uymasa da’ bir araya getirilmiş parçalardan oluşmuş. Hatta künyedeki herkes bir yere çekmiş oyunu. Gereksiz ışık oyunları ve çarpıcı(!) müzik parçaları
ile dekore edilmiş bir sahneleme. Bu ilk değil. Daha önce de gördük. Nurullah
Tuncer Buluşma Yeri’nde, Dar Ayakkabı ile Yaşamak oyunlarında da aynısını
yaptı. Şekle, biçime, görselliğe o kadar
takıldı ki oyunların o güzelim içerikleri yok oldu. Ocak’ta Bahar da benzer şekilde içeriği yok eden bir reji ile
mâlûl. Hemşire damar bulacağım diye kolu
delik deşik etmiş. Damar falan da bulunamamış. Her yan kan içinde. Ama İtalyan
partizanlarının şarkısı Çav Bella ile final yapıyor oyun. ‘Kuş kondurma!’ Bu
tekstten bu mu çıkar?
Nurullah Tuncer
İBBŞT’da “Kovaçeviç’i kapatmış”.
Sanırım İBBŞT’da Nurullah Tuncer’den başka Kovaçeviç oyunu yönetecek yönetmen
yok. Belki de yönetmesi ‘mümkün olmuyor’. Belki de oyunu Tuncer önerdiği için
İBBŞT da repertuvara alıyor geri çeviremiyor. Ama olmuyor, OLMUYOR. Sayın Tuncer lütfen rahat
bırakın Kovaçeviç’i. Bence yazarla dalga geçtiğiniz izlenimine kapılıyorum.
Nurullah Bey’e haksızlık yaptığımı düşünenler varsa
aşağıda ‘link’lerini verdiğim yazılarımı okusun.
Duşan Kovaçeviç sevdiğim bir yazar. Oyunları
sahnelendiğinde kaçırmamak isterim.
Seyrettiğim oyunlar için yazdığım yazıları aşağıda verdim:
İntiharın Genel provası:
Buluşma Yeri:
Dar Ayakkabı ile Yaşamak:
Profesyonel:
Oyunları Bilge Emin çevirmiş.
İlk üç oyun İstanbul Büyükşehir Belediyesi şehir
Tiyatroları tarafından Nurullah Tuncer rejisi ile sahnelendi. Profesyonel
İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından yıllardır kapalı gişe oynuyor. İBBŞT’nın Kovaçeviç oyunlarının ömrü bir çok
zorlasan iki sezon. Sebep de tekst değil!
Bu oyunların dışında Kunduracı Doktor, Yıldız Tozu
ve Ocak’ta Bahar oyunları yine Bilge Emin tarafından çevrildi gene Mitos Boyut
tarafından yayımlandı.
İstanbul Devlet Tiyatrosu Kunduracı Doktor’u
repertuvarına aldı kadroyu açıkladı ama nedense oyun bir türlü provaya
giremedi. Galiba kaldırılmış.
Yıldız Tozu bu sezon Tatavla Sahne tarafından
sahnelendi.
İlk yönettiği İntiharın Genel Provası rejisini
alkışladığım Nurullah Tuncer sonraki Kovaçeviç denemeleriyle bende hayâl
kırıklığı yarattı. Bu dediklerimi yukarıda ‘link’lerini verdiğim yazılarımda
okumanız mümkün. Sanırım Nurullah
Tuncer -yazılarımı okumuş olduğunu varsayarak- benimle aynı fikirde değil. Yoksa
neden ısrarla inatla aynı yoldan aynı şekilde yürüsün değil mi?
Nurullah Tuncer inadı şu: Tiyatronun görsel bir
sanat olduğu fikrine ‘körü körüne’ bağlı. Hatta bu, tekstin içeriğine aldırmadan ‘göz aldığını’ düşündüğü
oyunculuk, ışık(bazen lazer), dekor, aksesuvar, koreografi, müzik, mizansen ‘atraksiyonları’
ile tutku(kara sevda) olarak ortaya çıkıyor. Piyes de bir oyun ama Nurullah
Tuncer’in ‘oyun’ları farklı. Rejisi
ilgisiz ‘uç’larda geziniyor. Eklektik, derleme, derme çatma. Ve saçma.. Evet
‘absürd’ demiyorum bildiğiniz SAÇMA. Saçmalamak deriz ya onun ‘saçma’sı. Saçma ‘havalı’ tüfekler ile atılıyor. Bir fişek atarsınız ama içinden birden
fazla demir parçası(saçma) çıkar,
saçmalar yayılma alanı içinde hedefe ulaşır ve hedef mutlaka bir yerinden yara
alır ya Nurullah Tuncer’in Kovaçeviç rejileri de bir kartuş içinde birden fazla demir parçasını
hedefe atıyor. Nasılsa biri hedefe dokunur diyor herhalde. Ocak’ta Bahar’da SAÇMA’lar iki metre önündeki fili bile ıskalamış. Tekst ‘okunamamış’ oyun anlatamıyor, yeni bir içerik(damar) bulunamamış. Ama iş çok ‘havalı’.
Melih Anık
KÜNYE: Oyunda rol alan oyunculara ve teknik kadroya söyleyecek bir şey bulamadım.
Not: Yazılarımı
okuyorsa İBBŞT’dan iki ricam var:
1.Oyun künyelerinde hangi oyuncunun hangi rolü
oynadığını belirtin.
2.Oyun kitapçıklarında siyah fon üzerine beyaz
yazının okunması çok zor. Lütfen beyaz veya açık gri fon ve siyah harfler kullanın. Bakın künyedeki gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder