12 Ocak 2014 Pazar

İhtiyar Balıkçı ve Deniz(İstanbul Halk Tiyatrosu) Üzerine İzlenimlerim

Salona girdiğimde sahneye baktım. Unutmamak için arkadaşımdan rica ettim, fotoğrafını çekti.  Şimdi o karanlık çıkmış fotoğrafa bakıyorum. Solda bir gemi pruvası iskeleti, yanında bir inşaat iskelesine benzer yükselti. Ortada iki yükselti, altta yanlarındaki lastiklere bakarak tahta iskele olduğunu zannettiğim hafif eğri bir platform, üstteki düzlük  güverte (sanki).. Sonra bir boşluk.. Sağda, soldaki pruva ise bu da pupa denecek bir bölüm. Boşlukta gemi direği, arkasında yan yatmış bir deniz feneri..  Sahnenin iki yanında arkada sofitadan sallandırılmış iki balık ağı.. Sahne önüne balık ağları serilmiş. Sahnenin sağında ve solunda yan yatmış ikişer iskele babasından sahne önüne halatlar iniyor. Pruvadan aşağıya bir çapa sarkıtılmış. Tekne ortadan darbe yemiş gibi, aynı hatta durmuyor seyirciye doğru ortadan açılmış. Sahnede en “göze batan” yuvarlak bir mavi deniz aydınlanması, sürekli hareketli, video görüntüsü.. Lumbozdan dışarıya bakış sanki. Sahnedeki boyutlar gerçek değil.. Birbirleri ile uyum aranmamış.  Eğreti kurulmuş bir çocuk oyuncak setinden alınmış gibi.

Oyunun adından bir yere varmaya çalışıyorum. Elbette ilk bakışta metafor sayabileceğim bir şeyler var.. Oyunun adıyla birleştirdiğimde nereye varabilirim? Aklımın bir köşesinde oyunun adı bana eski bir tanıdığı hatırlatıyor. Daha önce okumuştum ama bu o değil(miş).. Sileyim o zamandan aklımdan.. Ama olmuyor, oyunun adı beni dürtüyor durmadan…  Benim algımın yarattığı sorunun çözümü bu dekorda yok.. Zihnimi , içine yerleşmiş olanı unutmak için zorlayarak dekora yeniden yeniden bakıyorum. Bu dekor bana hiçbir şey söylemiyor. Zihnimi boşaltıyorum. Perde..

Karadeniz ezgisinin “kalipso” hâli bir müzik. Oyun boyunca sahne karartmalarında tekrar ediyor. Beni ne açık denizlere sürüklüyor ne de dibe batırıyor. Eğlenceli olmaya çabalamış da yarıda fikir değiştirmiş gibi.

Lumbozdan yansıyan deniz görüntüsü aynı mavilikle parlıyor ama değişik zamanlarda çekilmiş sanki. Geminin arkada bıraktığı dalgalı suyun çırpınması.. Bir süre sonra görmez oluyorum o aydınlığı..

İhtiyar Balıkçı o sahnede en görünmeyecek  yerde uyanıyor (ya da uyuyor).. Oyunda ayıklık ve uyku iç içe geçmiş. Gerçek, rüya ve sayıklama hâlleri bir arada.. İhtiyar Balıkçı da hem İhtiyar Balıkçı hem de kendi babası.. Yanında gençliği duruyor, kimi zaman Sait Faik’in martısı, kimi zaman Hemingway’in peşinde koştuğu balık..  Kadın hem karısı hem kızı, kimi zaman peşinde koşulan balık.. Elinde sıkı sıkıya tuttuğu halat elini kesiyor İhtiyar Balıkçı’nın ama denize savurduğu misina hayâli..

İhtiyar Balıkçı’nın anlattığı anekdotlar “black-out”larla ve “karadeniz-kalipso” ile sonlanıyor. İhtiyar Balıkçı aynı türküyü iki kez seslendiriyor, üstüne bir de ağır türkü.. Balık çorbasını anlatıyor tadını çıkararak.. Sarhoşluklarını hatırlıyor, bacak arasına "dalan" "koparan" balığı.. Kendisiyle karşı karşıya yemek yiyor güvertede.. İhtiyar Balıkçı ile balığın mücadelesi  gemi üstünde(mi?)..

Her şey biz seyirciye bırakılmış.. Biz “tamamlarsak” oyun tamamlanmış olacak.

Oyun sonunda aynı bunu dedi “İhtiyar Balıkçı”. “Seyirci ile tamamlanır oyun

Oyun başında çözemediğim soruların cevabını verdi yazar-yönetmen. “Bu oyunun bir rejisörü de sahne  tasarımcısıdır” dedi.  “Metnin yüzde sekseni bir balıkçıdan dinlediklerimden oluşuyor

Sahneye atılmış nesnelerden kendi dekorunuzu oluşturun, İhtiyar Balıkçı’nın anlattıklarından kendi metninizi derleyin.. Bu oyunu siz yazacaksınız çünkü..  Kendinizle yüzleşin,  sıkı sıkı tutun halatlarınızın ucunu, terketmeyin teknenizi, lumbozlarınızdan baktığınız deniz sizin…  İster hayâl edin, ister rüya görün; ister sayıklama ister gerçek deyin bu sizin oyununuz,  siz ne derseniz o! Hayatınızın hikâyesini siz yazacaksınız nasılsa..

Melih Anık

Not:  İstanbul Halk Tiyatrosu’nun İhtiyar Balıkçı ve Deniz isimli oyununu seyrettikten sonra aslında yazmayacaktım ama Roland Barthes’in bir yazısını okuduktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim.          



"O" fotoğraf: (Fotoğrafı Ege Küçükkiper çekti)


1 yorum:

  1. Bir çiçeği ne denli dengeli sularsak iyi yada Melih Anık yazısı okuyunuz

    Bu yazıyı, Melih Anık'ın "Düşünceler" sitesindeki "İhtiyar Balıkçı ve Deniz (İstanbul Halk Tiyatrosu) Üzerine İzlenimlerim" başlıklı yazısının altına bir "yorum" olarak yazmak için tuşlara basıyor olsam da, öncelikle www.bulunmaztiyatro.blogspot.com'da yayınlamayı uygun görüyorum. Bunun biricik ve tek nedeni, küçük bir yazı bile olsa, yazının bağımsızlığını sağlama isteği... Önce doğup, sonra yorum olsun!

    Ege Küçükkiper'in "güzel" bir fotoğrafıyla süslenmiş adını andığım yazı, tiyatro sanatını estetize etmeye hizmet etmiş... "Ben yaptım oldu!" yada "Küçük olsun benim olsun!" mantığına tutsak olmuş veya aynı zamanda "LİNÇ KAMPANYASI" yada "TEMİZ TİYATRO" sürecine evrilmiş bir Türkiye tiyatrosunda en ivedi gereksinim "tiyatro düşünürlüğü" olgusudur. Bu olgunun bir gereksinim olduğunu duyumsatabilmek için ikide bir Melih Anık'ın adını sanal tahtaya yazıyorum. Evet, Melih Anık, Türkiye tiyatrosunun düşünürüdür ve bu düşünürü okumak gerekir!...

    Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

    YanıtlaSil