13 Ekim 2012 Cumartesi

Engin Alkan’ın 2012 Model “Vişne Bahçesi”(Çehov)


Çehov’un Vişne Bahçesi şu satırlarla başlar:
Çocukların yatak odası olarak kullanılmış olduğu için halâ bu adı taşıyan bir oda. Birkaç kapı vardır. Bunlardan biri Anya’nın odasına açılır. Şafaktan az önce. Güneş doğmak üzeredir. Mayıs. Vişne ağaçları çiçek açmaya başlamıştır. Fakat dışarıda hava soğuktur, bahçede sabah ayazı vardır. Odanın pencereleri kapalıdır. (Dunyaşa elinde mum, Lopahin bir kitapla girerler)

Engin Alkan’ın Vişne Bahçesi oyunu için salona girenler şu dekoru görür: Sahneyi üç tarafından kapatan yüksek bir duvar, döşeme çimli bir toprak, sahnenin ortasında döşeme üstünde uzun bir dikdörtgen masa, çevresinde sandalyeler, tavandan sarkan dal parçaları. Masanın bir ucunda bir adam(Lopahin) uyuklamakta, bir kadın(Dunyaşa) ayakta durmaktadır. Dekor ile ilgili düşüncelerimi daha önceden yazdım. (http://melihanikdokunus.blogspot.com/2012/10/oyunu-gormeden-visne-bahcesini-yazdm.html)  Dekoru çok beğendim. Keşke oyun da dekor gibi “konuşsa”.

Bahçe
Engin Alkan “Sınıfların yeniden belirlendiği, sermayenin, elitlerden yeni zenginlere el değiştirdiği, para kazanma hırsının alevlendiği, değer yargılarının değiştiği, eski ile yeninin, geçmiş ile şimdinin yaman çelişkisiyle bezeli bir Bahçe' yi hikâye edeceğiz birazdan.” demiş. Dolayısıyla sahnede “görünen”  bir “bahçe”dir. Yüksek duvarlar içinde bir bahçe, yani korunaklı bir bahçe..

Hangi Çehov
Çehov’u hiç tanımamış olanlar için Çehov, sahnede “görünen”dir, Çehov’u tanıyanlar içinse “bu nedir?” Çehov’u tanıyanlar farklı bir Çehov “okuması”” yapıldığını anlar. Yönetmen bu sahneleme ile Çehov’a şöyle seslenmektedir: “Çehov, yaşlandın artık. Vişne Bahçesi senin yazdığın haliyle seyirci için ilginç değil, hatta anlaşılması da mümkün değil. Ben seni bu zamana taşıyorum ve seyircimin anlayacağı metaforlarla anlaşılır kılıyorum. Ama sadece seni anlatmıyorum, seyirciye kendisini de göstereceğim (ayna tutacağım). Bunu yapabilmek için seni orandan burandan çekiştireceğim.” Bu ifadede şu iddia gizlidir: “Ben Çehov’u ve seyirciyi İYİ bilirim.” Yönetmenin eskiye bakışı ile Vişne Bahçesi’ndeki eskiye bakış paralel gibidir. Vişne Bahçesi’nde Firs eve gömülür, Engin Alkan’ın Vişne Bahçesi’nde de Çehov ..

Ama nerdeyse 200 yıldır yaşayan  Çehov, yukarıda alıntı yaptığım kısacık tanımlama içinde yaşamakta. “Soğuk bir hava, sabah ayazı, çiçek açan vişne ağacı, Mayıs”  sahnede nasıl anlatılır? “Halâ bu adı taşıyan oda” ile Çehov kime ne demektedir? Oyun Mayıs’ta başlar Ekim’de biter. İlk bahar ve sonbahar yani.. En son “ilkbahar”ı dile getiren Lopahin’dir. Sanki  onun “ilkbahar”ı gelecektir.  

Oyun ilerledikçe görülür ki Engin Alkan bu yolda ilerlemeyecektir. Oysa http://visnebahcesi.weebly.com/index.html sayfasında yayımlanmış dramaturgiye yönelik çok ayrıntılı notlar hazırlanmıştır. Bu işin, bilgi ve araştırmayla yapıldığını gösteriyor da sahneden bu bilgi yansıyor mu? Bu yazı bunun hakkındadır. Şu notu eklemem de zorunlu. Yazı için bu kadar zaman ayırıyorsam Engin Alkan’ın açtığı tartışma ortamını tiyatro adına değerlendirmek ve önemli bulduğum içindir. Bunu Engin Akan’ın her yaptığını beğenenler için yazıyorum. Dekoru görünce çok umutlanmıştım ve kendimi gördüğüm her şeyi kabule hazırlamıştım. Ancak sonunda bu yazı çıktı.

Engin Alkan’ın Yolu Üzerindeki Vişne Bahçesi
Her şeyden önce şunu belirtmek isterim ki Engin Alkan’ın Tarla Kuşuydu Jüliet, İstanbul Efendisi, , Alemdar, Generaller Çay ve Barbekü, Şark Dişçisi ile “tırmanan” tiyatro anlayışında Vişne Bahçesi bir “duraklama”ya işaret ediyor. Bunu “durup dinlenerek” o ana kadar yapılanları gözden geçirme diye anlamak gerek ki bence olumlu bir eylemdir.(İnşallah öyledir) Öte yandan İstanbul Efendisi ve Tarla Kuşuydu Jüliet’in ilk ve son sezonları arasındaki oynanış farklarını görünce Engin Alkan’ın seyirciyi avucuna almak için(sadece eğlendirmek)  doğaçlama ile bir oyunu nerelere götüreceğini düşünerek kaygılanıyorum. Zira o zaman bugünkü hali bile kalmayacak oyunun.  Bu oyunun iyi taraflarından biri sağırlar için üst yazı verilmesi. Bu nedenle sahnedeki oyuncunun ne söylemesi gerektiği ile ne söylediği arasında bir karşılaştırma yapmak mümkün. Meselâ Lopahin üst yazıda “Parası neyse öderim” derken sahnede “hepsini ödeyebilirim” diyor. Umarım farklar bu kadarla kalır.

Vişne Bahçesi’nin Konusu
Vişne Bahçesi’nin konusu şudur: “Yıllardır Paris’te bulunan Ranyevskaya, sevgilisi tarafından aldatılmış, yığınla borca girmiş, borçları karşılığında satışa çıkan evini, vişne bahçesini kurtarmak için Rusya’ya dönmüştür; geçmişte bu evde çalışan fakir bir köylünün oğlu olan Lopahin ise çalışmış, zengin bir tüccar olmuştur. Oyun boyu Ranyevskaya ve kardeşi Gayev evi satıştan kurtarmak için çözüm arar. Lopahin’in vişne bahçesinin ağaçlarını kestirip toprakları yazlık yapımı için kiraya verme yönünde bulduğu çözümü kesinlikle kabul etmezler. Sonunda vişne bahçesi satılır, Lopahin çiftliğin yeni sahibi olur. Ranyevskaya Paris’e, kendisini aldatan sevgilisinin yanına döner, kardeşi bankacı olur. Lopahin ise derhal ağaçları kestirip yazlık fikrini hayata geçirir.”(Banu Çakmak)

Engin Alkan’ın “Dokunuşları”
Oyun çok umut veren bir “giriş”le başladı. Engin Alkan metinde olmayan Firs’i sahne girişine katarak onun oyun üzerindeki “gölge”sini verdi. Fransa’dan gelenlerin  bahçeye girişleri sırasındaki hareket, duygu da mükemmeldi. Kitap dolabı sahnesi ile birlikte değişim başladı. Yine de akıcı giden oyun Şarlotta’nın ön sahnedeki gösteri ile “kesildi”. Şarlotta, Yaşa ve Dunyaşa sahnesinden itibaren kesintili ve biraz da “ittirerek” yürüyen bir oyun görünmeye başladı. Pek tabii ki bu düşüşte Engin Alkan’ın “dokunuşları”nın rolü büyüktü. İşte o “dokunuşlar”:

Grand Rond- Bingo- Disko-DJ
Engin Alkan sahnelerken hikâyeyi temel eksen olarak almış ama metne göre bazı değişiklikler yapmış. Mesela “Grand rond”u kaldırmış mahalleliyle birlikte oynanan bingoyu getirmiş. Metinde olmayan bir şekilde Yâşa’yı disk jokey yapmış, bir disko kurmuş.. Parti sahnesinde bir köşede oluşturulan disko ve Yâşa’dan olma “disk jokey” ev içindekilerin yabancılaşmasını anlatıyor. O sahne için Çehov, Fransızlara duyulan özentiyi gösteren dansı koyuyor. Hatta Fransızca replikler ekliyor. Lopahin’in elinde taşıdığı proje taşıma kutusunu gördüğümüzde oyunun Rusya’da ve eski bir tarihte geçtiğini düşünüp o zaman bu kutu var mıydı demiyor ve bunu yönetmenin yerel algıyla anlatma çabasına veriyorum ama aynı çaba ve anlayışı da dans yerine konulan bingoda da göstermesini bekliyorum. Bu sahnede çöken bir evin altında kendi toplumuna yabancılaşmayı vurgulamak lâzım.  Yepihodov’un mandolin zannettiği gitarı  çalması da bir yabancılaşma, bir Rus evinde “grand rond” yapılması gibi. Bingo(yani tombala) bizim algımızda yoksul kesim eğlencesi. O halde bizim algımıza göre kendi toplumuna yabancılaşma ne ile anlatılmalı? Engin Alkan bambaşka bir yönde gidiyor ve sanki “Parislere” alışmış bu yapmacıklı insanların zora düştüklerinde halk ile bütünleştikleri gibi bir algıyı önümüze koyuyor. Oysa onlar ruhen Paristeler halâ. “Kuyruğu dik tutuyorlar” yani. 

Beş Eylemci/ Misafir- “Bodyguard”
Oyunda bir kişi olan “Yoldan Geçen”i sahnede beş eylemci;  eylemcilerin kıyafetlerini değiştirip ikinci perde başında parti sahnesinde  misafir yapmış. Bu beş kişiden birini de Lopahin’in siyah giyen adamı(“bodyguard”) haline getirmiş ‘Beş’linin eylemci olarak bahçeye girişi bence yanlış, zira oyun çerçevesinde baktığımızda “tehdit” henüz bahçenin dışında. Türkiye “bahçe”sine bakarsak yapılan alegori ortada kalmış, hem girmiş hem girmemiş.  Yoldan Geçen’in beş kişi olarak “bahçeye” girmesi  ve “eylemci”nin kendine verilen altını yere atması da tam eski Türk filmi “raconu” olarak tüylerimi ürpertiyor. Dekorun metaforik derinliği ile oyundaki basit ögelerin düzeyi tam bir kargaşa yaratıyor.

Lopahin’in yanındaki  “bodyguard” önceki sahnelerde önce eylemci sonra halktan biri idi. Elbette sahnede oyuncu farklı roller oynar ama bu kadar “parmağım gözüne” de olmaz. En azından bu algıya neden olmamak  için eylemci gençlerden en az göze batanını “body guard” oynatmak gerekmiyor mu?  Vişne Bahçesi’ni satın alan tüccar Lopahin’in geçirdiği başkalaşım, geçmişte o bahçede yanaşma durumunda kalmış atalarının öcünü alma duygusundan kaynaklanıyor. Engin Alkan ise bu değişimi sınıfsal değişimmiş gibi anlatmaya çalışıyor; o sınıfın  korunma yolu olarak da “bodyguard” kimliğinde şiddet kullanan gücü seçiyor. Öte yandan da Lopahin, Ranyevskaya’ya sarılıyor, ayakları dibine düşüyor  ve sonra ani bir hareketle onu dudaklarından öpüyor ki bu Lopahin’in değişimine başka bir yaklaşımı gösteriyor. Bu iki örnek, dekorun sofistike mecazının yanında çok basit, birbiriyle çelişen  ve yanlış bir “gösterge” olarak kalıyor.

Yeni Roller
Bu noktada şunu vurgulamam lazım. Engin Alkan metnin içindekilere paralel yeni karakterler yaratıyor. O döneme göre radikal muhalif sayılabilecek Trofimov varken Yoldan Geçen’i eylemci düşüncenin sembolü haline getiriyor. Oysa “Yoldan Geçen”, Ranyevskaya’nın düşüncesizce para harcamasını ve zenginin halka yönelik duruşunu göstermek için yaratılmış bir rol. Oyunun sonunda Lopahin’in “adamı” olan Yepihodov varken, Engin Alkan “bodyguard” yaratmış. Bunlar metnin olanaklarının kullanmamasına örnek diye verilebilir.

Kopan Tel
Piyes Rusyadaki geçiş dönemini anlatmakta. Metinde iki defa  “kopan bir telin donan hüzün verici sesi işitilir”. İlk olarak  piyesin ikinci perdesinde Gayev’in doğanın sonsuzluğu üzerine kendi kendine mırıldanmasından sonra duyulur. Firs’e göre köleler özgürleşirken  işitilmiştir bu ses. Firs insanlığı eskiye bağlayan bir karakterdir. Oyunun sonunda Firs sonsuzluğa göçerken, bu ses, vişne ağaçlarına inen balta sesine karışır. Ses,  geçmişle kopuşu anlatır. Engin Alkan bu sesin üstünde durmamış ama yerine daha iyi bir şey koyabilmiş mi? Hayır!

Yeni Hayat- Modernleşme- Tanpınar
Piyeste hep bir “yeni hayat”tan bahsedilir. Anya,Trofimov ve  Lopehin’in dilinde olan bu “yeni hayat”ın anlamları farklıdır ve kişileri de “gösterir”.  Engin Alkan “Zamanın dayattığı yenilenmeye ayak uydurmayı reddederler” diyor. Bu noktada derin bir tartışma bizi bekler. Yukarıda sözünü ettiğim dramaturgi notlarında asıl olması gereken  Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eksikliği konuya yaklaşımdaki eksikliği de ortaya koyar. Zira Vişne Bahçesi’nin tartıştığı bir konu da modernleşme, modernliktir. Eski Rusya ile modernleşen Rusya arasındaki çatışmaya odaklanır. Burada anlatılan Batı modernliği, maddecilik ve sekülerizmdir. Bu değerler daha önce toplum hayatına girmiş, 19.yy Rus edebiyatı  bununla uğraşmıştır. Modernleşmeye karşı olmak, eski Rus folklor ve tarihinin övgüsü gündemi işgal etmiştir. Batı sahte ve iflas etmiş olarak görülmüştür. Gayev ve Ranyevskaya ile Lopahin ve Trofimov arasındaki tartışmalar eski feodalite ile batılılaşma arasındadır. Trofimov “Asyalılık”tan nefret eder(“pis, bayağı”) .Tüm bunlar ülkemizi de ilgilendiren konulardır ama maalesef Engin Alkan bu konuda çok  düşünmemiştir.(Kendisine Besim F. Dellaloğlu’nun “Modernleşmenin Zihniyet Dünyası” isimli kitabını tavsiye ederim.)  Engin Alkan’ın “Ne var ki taşları yerinden oynatacak denli güçlenen tabanın sesi,  kendine bir yer edindikten sonra, yeni bir felsefe yaratmayı seçecek midir? Yoksa gücünü şeklen değişmiş statükonun restorasyonu için mi harcayacaktır?” ifadesini Rusya için “okursak” soru cevabını bulmuştur. Türkiye’ye bir gönderme ise “tabanın sesi”, “statüko” kelimelerine yüklenen anlam oyundan çıkmadığı için “birileri kendi(ni) bulsun” havasındadır.

Bilardo
Piyeste Gayev’in dilinde bilardo oyunu hareketleri vardır. Piyesin bir yerinde Yepihodov’un yan odada bilardo oynarken ıstakayı kırdığından bahsedilir. Aslına bakarsanız Çehov, üç toplu bilardo oyunu ile hayatın bir türlü metaforunu vermiştir. Vişne Bahçesi, içinde insanları aldıkları darbelerle duvardan duvara savruldukları bir bilardo masasıdır belki de. Engin Alkan bunu önemsemez.

“Dekadan”
Ranyevskaya bir yerde Gayev’e “Garsonlara dekadanlardan söz etmek!” der. Dekadan, bizde Servet-i Fünuncular için kullanılan bir ifadedir. Felsefede ise bozulma, dejenere olma  karşılığıdır. Jean-Jacques Rousseau’aya göre ise doğanın ve kültürün karşıtıdır. Engin Alkan içinse “anlamsız” bir kelimedir. Zira çağın resmini çizen bu cümleye giydirebileceğiniz bir “duruş” yoktur oyunda.

Sürgülü Kapı- Düşen Tahtalar
Oyun boyunca içerden açılan sürgülü bir dış kapı var. Oyunun sonunda Lopahin kapıyı dışarıdan “kilitliyor”. Muhtemelen asmalı kilit kullanıyor! O da sizin hayalinize kalmış. Varya anahtarları Lopahin’e verdiğinde biz kapının bir kilidi olduğunu anlıyoruz. Ama içerden sürgülü olmasının anlattığı şey  Vişne Bahçesi’nin kendi içine kapanık ayrı bir dünya olduğu ve dışarıdan girmenin içerdekinin iznine bağlı olduğu ki kendi içinde doğrudur.  Bu yorum çerçevesinde  zaten yerinden çıkarılmış olan sürgünün dışarıdan çakılması daha uygun olmaz mı? Yani parantezi nasıl açıyorsanız öyle kapatın.

Engin Alkan’ın mizanseninde oyunun sonuna doğru duvarlardaki bazı tahtalar yerlerinden çıkar ve yere düşer. Bu yıkıntının başladığını gösterir ama bahçe yıkılırken kapısı kilitlenmektedir.  Öte taraftan  gelecek ilkbahara kadar içerde kalacak Firs  ile “eski” hayatın ne olacağı henüz belirsizdir. Bu sahnede oyunun tümüne hâkim olan anlayış kendini bir kez daha gösterir.  “Görüntü” güzel ama içerik tartışmalıdır.   

Kostümlerle Mesaj
Parti sahnesinde  “Beş kişi”nin kostümleri Vişne Bahçesi mensuplarınınkinden farklı.  Lopahin de Vişne Bahçesi’nin müdavimi ve yakın çevresi içinde ama onun kostümü de değişik. Lopahin ile beş kişinin kostümleri arasındaki nasıl bir fark olmalı? Paralı Lopahin Vişne Bahçesi’ni satın aldıktan sonra “parlıyor”. Anlıyoruz ki kostümler sadece karakteri çizmek için değil bir mesajı vurgulamak için de kullanılmış. Kostümlerin algı yaratma ve bir hâli verme amacıyla kullanıldığına örnek Şarlotta’nın kostümü. Oyunun başında adeta bir sihirbaz olarak sahneye giren ayrıksı Şarlotta’nın Vişne Bahçesi satıldıktan sonra normal bir hale dönüşmesini hayâlin yok olmasına, “magic”in ortadan kalkmasına yormak mümkün. Düşlerin ve temelsiz hayâllerin yerini gerçek alacak. Dunyaşa’nın kostümü de değişiyor. O da evin dışındaki “yeni hayat”a hazır. Piyeste “bluejean” giydirilmesi  kulaklıktan müzik dinleyen Yâşa kadar uç ama diğer yapılanların yanında katlanılır ve yönetmenin anlatma çabasına verilebilir.

Bavul
Bu düşüncenin bir başka göstergesi de Ranyevskaya’nın kendi bavulunu taşıması. Ranyevskaya kendi bavulunu taşır mı diye de sormadan edemiyorum. Zira Ranyevskaya, nineden gelen 15 bin ruble bitene kadar “krallığını” sürdürme hayâlinde.  Yani kendini halâ kraliçe sanıyor. Engin Alkan’ın birdenbire Ranyevskaya’nın değiştiğini göstermesi geleceğe yönelik bir varsayım, öngörü. Sahnede gerçek, öngörü, varsayım, hayâl, iç içe ve karmakarışık.

Kitap Dolabı
Ama inanın tüm bunlara susarım da Gayev’in öpüp kokladığı kitap dolabının yemek servis masası olmasına sessiz kalamam. Neden derseniz  Vişne Bahçesi ve yüz yıllık kitap dolabı oyunun sonunda yok olacak “eski”yi temsil ediyor, aynı Firs’in ölümü gibi. Nasıl oyun başında Firs’i öldüremezseniz kitap dolabını da öldüremezsiniz, o dolap “bahçe”dekiler için halâ önemli.  Oysa Engin Alkan seyirciyi güldüreceğim diye bir mizansen ekliyor oyuna. Gayev’in duygusal konuşması sonunda Yâşa umursamaz bir şekilde geliyor ve çekmeceden bir tepsi ve fincan(?) alıyor. Bu Çehov’un “oyunlarım komedi” dediği şeye de örnek değil. Hedef seyirciyi güldürmek mi olmalı yalnız?

Eklektik- Arabesk Yapı
Bu oyunla ilgili benim itirazım metaforlardaki düzey ve cins farklarından ortaya çıkan eklektik ve arabesk(karışık bezemeli) yapıdır. Dekorun anlattığı genel algının kendi içinde tutarlı olduğunu ve de mizansenin buna bağlı olarak yalın bir anlatımla götürülmesinin çok da iyi olacağını düşünüyorum. Bu Çehov’un isteğine de uyardı.( "Her şey basit olmalıdır... Tümüyle basit... Teatral olmamaktır esas olan..") Dekordan yansıyan metafor ne kadar derin ise, sahnelemedeki bazı basitlikler dengeyi ve derin metaforlardan zayıf ve basit algılara geçiş, seyir zevkini bozuyor.(Engin Alkan’ın “basit”i Çehov’un “basit”i değil!) Fazla süs nasıl elbiseyi çirkinleştirirse piyese eklenen pek çok ayrıntı Vişne Bahçesi 2012’yi yoldan çıkarmış. Bence olumlu olan Engin Alkan’ın anlatmaya çaba göstermiş olması ve kendi tırmanışına ara vermesidir. Engin Alkan rejisi ile anlaşılır olma özeni ve çabası taşıyan, farklı bir Vişne Bahçesi ve çok iyi bir Lopahin(oyuncu Engin Alkan) gördüm ama bu da oyunu kurtarmıyor.

Kaçmış Bir Fırsat: Tüfeğin Patlaması
Metinle bu kadar oynayan Engin Alkan tarih olma olanağını ise kullanmamış. Bu oyunda  Çehov, kendi söylediği “oyunun başında duvarda asılı bir tüfek varsa, oyunun sonunda bu tüfek mutlaka patlamalıdır”ın tersine Yepehidov’un gösterdiği silahı patlatmamış. Ben olsam oyunu şöyle bitirirdim. Firs uzanır ve sonsuz uykuya dalar, ışıklar kararırken sahne arkasından bir silah patlama sesi gelir ve bir kadın bağırır “Yâşa!!!”  Nedeni ise oyundaki ilişkilerden çıkar. Yepihodov Dunyaşa’yı, Dunyaşa ise Yâşa’yı sevmektedir. Oyun boyunca Yâşa, Yepihodov’u küçümser davranışlar içindedir. Yâşa “ceviz kabuğundan çıkmış kabuğunu beğenmeyen”lerdendir, yozdur. Onu görmek için yan odada bekleyen annesini bile umursamaz. Yâşa bu köyden çıkmış ama Parislerde değişmiştir. Kendi özüne yabancılaşmıştır. Önerdiğim son, oyuna başka bir boyut katar ama oyunun buna uyan bir anlayışla yeniden kurgulanması kaydıyla.

Tercüme
Ben piyesi,  doğruluğuna inandığım Ataol Behramoğlu’nun tercümesinden okudum. Belgi Paksoy’un çevirisi  elimde yoktu.  Ancak kulağımda kaldığına göre, oyunda kullanılan Belgi Paksoy’un çeviri dilinin sahneye daha uygun olduğunu düşünüyorum.

Dekor-Işık Tasarımı
 Cem Yılmazer’in sahne tasarımını çok beğendim. Ayrı bir yazı da yazdım. Işık tasarımının da iyi olduğunu belirtmem gerek. Engin Alkan’ın rejisi ise dekorun gerisinde kalmış, onun sunduğu olanakları kullanamamış.

Kostüm Tasarımı
Duygu Türkekul’un kostüm tasarımı Engin Alkan’ın dağınık rejisine uygun. Türkekul, kendinden isteneni iyi yapmış.

Müzik
Oyunda yer yer müzik var ama tasarım sayılmadığı için sahibi yok. Yönetmen, hoşa gider diye tahmin ettiğini çalmış herhalde.

Oyuncular
Hümay Güldağ Belgin( Ranyevskaya), Aslı Nimet Altaylar( Anya), Berna Adıgüzel (Varya), Selin Türkmen(Dunyaşa) benim hayâlimdeki Çehov’a çok yakışan oyuncular. Aslı Nimet Altaylar’ın ses tonu çok etkileyici. Zafer Kırşan’ın (Gayev) abartılı oyunculuğu rolün duygusunu yok etmiş. Emre Şen’in Trofimov’u benim Trofimov’um değil, daha sert olmasını beklerdim. Eylemcilerin oyuna katılışı, onun rolünü silikleştirmiş. C. Ahhan Şener (Yâşa) ve Işıl Zeynep Tangör (Şarlotta İvanovna) sanırım yönetmene fazla inanmışlar, karakterleri çok köşeli ve fazla “büyük” oynuyorlar. Hüseyin Tuncel(Pişçik), Murat Üzen (Yepihodov)’in rolleri yönetmen tarafından “küçültülmüş”. Samet Hafızoğlu, Çağlar Polat, Başak Erzi, Zeynep Ceren Gedikali, Destan Batmaz oyunun “beş”lisi, hem eylemci, hem şehirli bingo oyuncuları. Sahnenin görsel çokluğunu oluşturuyor ama duruşları çok kartonsu. “Kalabalık yapsın” diye konulmuş olduklarını onlar da biliyor ve bu oyunlarından belli oluyor.

Firs denince benim de aklıma  Erhan Abir gelirdi. Geçen senelerde vefa duygusunu gösteremeyen jüriler bu sene Erhan Abir gibi bir ustayı görmeli derim.

Gelelim  Engin Alkan( Lopahin)’a. Tek kelimeyle şahane oynuyor. Kendisinin örneklediği şekil keşke oyunun tümüne sinseydi. Bu hali ile çok öne çıkıyor ve ayrıksı duruyor. 

Dramaturg
“Çehov’un yazarlık dehasının” bilincinde olan dramaturgun(Sinem Özlek) “yaklaşmakta olan devrimin çatışkısından(?) öte, her yeni okumanın şimdiki zaman ve o zamanın insanına dair yeni keşifler sunuyor olacaktır” demesine rağmen söylediklerinin sahnede gerçekleşmemesinde sorumluluğu vardır diye düşünüyorum.

Çehov’un Büyüklüğü
Şunu bir kez daha anladım ki Çehov büyük bir yazar. Zira gerek oyun kurgusu gerekse karakterleri ve replikleri kim ne kadar çekiştirirse çekiştirsin sapasağlam yerinde duruyor. Çehov’un repliklerini kullandığınız sürece onu alt etmeniz, üstüne çıkmanız mümkün değil, uzlaşma yolunu aramanız, bulmanız gerekiyor.  Vişne Bahçesi 2012, idrak sahipleri için bir örnek sunuyor. Oyun sahneleme bir nevi “meal” yazmak, yani “metinde geçmeyeni duyabilmek”(İlham kaynağı: “İhsan Eliaçık- Yaşayan Kur’an” önsözü ) ; ”Bir çağın göğsünden süt emmiş bir metnin, kendi çağının göğsünden süt emmiş birinin zihninde yankılanması” ve de “ilham alarak çağın idrakına söylemek”(a.g.e.) demek.  Bu noktada “söyleyen”, “söyletmeyi” de hedef almalı. Yani yönetmenin söylediği değil, seyircinin neyi söyleyeceği daha önde gelmeli. Sahneleme “demek ki” demektir, dedirtebilmektir.(a.g.e)

Onun “Vişne Bahçesi  Var”
Engin Alkan’ın Vişne Bahçesi, 2012 model bir araba gibi. İster istemez aklıma  Mustafa Sandal’ın şarkısı geliyor:  “Onun arabası var güzel mi güzel/ Şoförü de var özel mi özel/ Bastı mı gaza gider mi gider/ Maalesef ruhu yok”

Siz Bilirsiniz
Vişne Bahçesi 2012’nin maalesef “ruhu yok”! Bu arabaya binmek ve dolayısıyla oyunun “şansı” size kalmış. Siz elbette daha iyisini bilirsiniz.

Melih Anık

 Notlar:
SparkNotes Editors. “SparkNote on The Cherry Orchard.” SparkNotes LLC. n.d.. http://www.sparknotes.com/drama/cherryorchard/ (accessed October 3, 2012).

Anton Çehov- “Büyük Oyunlar”- Ataol Behramoğlu- Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

R.İhsan Eliaçık- “Yaşayan Kur’an”- İnşa Yayınları

Besim F. Dellaloğlu - “Modernleşmenin Zihniyet Dünyası”- Kapı Yayınları

Banu Çakmak – “Vişne Bahçesi’ne Göstergebilimsel Bir Yaklaşım” Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 31:2011/1 http://visnebahcesi.weebly.com/goumlstergebilimsel-yakla351305m.html

Oyun Yazarı Olarak Anton Çehov- Ataol Behramoğlu  http://visnebahcesi.weebly.com/anton-ccedilehov.html

http://tr.wikipedia.org/wiki/Dekadan

Not: Yazı Milliyet Blog'da yayımlanmıştır.

4 yorum:

  1. Şehir Tiyatroları'nın bir önceki Vişne Bahçesi'ni izlediniz mi? Ve onunla ilgili yorumunuzu çoook çok merak ediyorum!

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuza teşekkür ediyor ve katılıyorum ama maalesef ADSIZ olduğu için yayınlayamıyorum.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Samantha
    Benim size oyun ismi vermem yerine okuyarak,deneyerek seyredeceğiniz oyuna kendinizin karar vermenizi öneririm.İnsan kendi hatalarından daha çok öğrenir.(bence)
    Uzun bir aradan sonra oyun seyretme istediği duymanıza da sevindim. Hangi oyunu seyrettiğinizi ve düşüncelerinizi de merak ediyorum.
    Sevgiler

    YanıtlaSil