24 Kasım 2017 Cuma

İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda "Aile Prodüksiyonu" : Günün Çorbası

İstanbul Devlet Tiyatrosu "aile prodüksiyonu" sunar: Günün Çorbası

Yönetmen Taner Tunçay çevirmiş, yönetmiş, eşi Nermin Koçak Tunçay ile şarkı sözlerini uyarlamışlar, Taner Bey'in hayâli baş rolde eşini oynatmakmış, oynatmış. Bu cümlenin sonunu şöyle bağlamak geçiyor içimden: İstanbul Devlet Tiyatrosu da "hani bana hani bana" demiş. Devlet Tiyatroları'nın bu tür çalışmalara açık(yol geçen hanı) olduğunu öğrenmiş olduk. "Canım ne var bunda? Sen oyuna bak. Oyun iyi olmuşsa bize ne aileden!" diyenler olacaktır. Oyun ile ilgili düşüncelerim de olumlu değil.



1939 yılında New York'un ünlü restoranlarından biri "Günün Çorbası" ile ün kazanmıştır. Çorbanın tarifi sır gibi saklanmaktadır. Bir araştırmacı gazeteci, bir yemek köşesi yazarı tarifin peşine düşer. Sosyetik bir evlilik yapmak üzere olan restoranın sahibi, aile mirası olan çorbayı düğün gecesi spesyalitesi olarak sosyetik misafirlerine ikram etmek istemektedir ama ortada büyük bir sorun vardır. Tesadüflerin, olayları ve tabii ki oyunu yönlendirdiği bir akış izleriz. Sonunda sorunlar çözülür, aşk yön değiştirir, mutlu sona ulaşılır.   

Nermin Koçak Tunçay, Onur Ertaman, Ozan Uçar, Selmin Artemiz, Gözde Türker, Aykan Aydın'dan oluşan ve müzik eğitimleri olduğu anlaşılan kadrodan seyrettiğim oyun, şaşaalı dekoruna(Behlüldane Tor) eli yüzü düzgün sayılabilecek müzik icrasına(Direktör: Melikcan Zaman,  Orkestra: Doğukan Hürkan, Reşat Gülsün, Umut Şengün, Fatih Mehmet Görcün, Hakkı Biçer, Zeynep Er) rağmen bende "seyretmesem de olurdu" duygusu bıraktı.

Her şeyden önce iki mekânda geçen oyunda sık sık mekân değiştirmeler müzikalin temposunu çok etkilemiş. Doğru dürüst sahnesi yok İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun, sinema salonunda tiyatro yapıyor. Bir de  Amerikan müzikali yapmaya soyunmuş.  Amerikan müzikallerinin Türkiye'de sahnelenmesinde aynı sorun hep karşıma çıkar. Bu müzikaller belli bir formül üzerine kuruludur. Bu formül, oyuncunun ses tonu, rengi, beden hareketleri ve jestlerini, dekor, ışık gibi teknik alt yapıyı da içeren bir karmadan oluşur. Bu karmadan çıkan sonuç, nasıl ki batılı bir grup tarafından icra edilen arabesk doğuluya tuhaf gelir, ona benzer. Her şey tamamdır ama  bir şey eksiktir. Bizim şarkıcılarımızın gırtlağından yansıyan sesler, bedenlerinden çıkan figürlerdeki  ayrıntılar, anlık jestler taklit taklit kokmaktadır. Bu husus, müzikal alanında kendi üslubumuzu yeşertememiş olmaktan kaynaklanıyor bana göre aynı durum operada ve balede de var, alttan alta sırıtıyor. (İstisnalar hariç) Sanıyorum bunun 'dna'larla ilgisi var ve  'dna'ların formülünü değiştirmek sadece çok çalışmaya da bağlı değil. Çarpıklığın sonucu, kültür emperyalizminin üstümüze yağdırdığı küllerdir.

Türkiye'de yıllar önce Şan müzikallerinde Egemen Bostancı bize özgü tarzı yakalamıştı. Onun ölümüyle bir şeyler yarım kaldı. Biz Cumhuriyetin ilânından bu yana ne zaman müzikli oyun hayâl etsek Lüküs Hayat'a çıkar yolumuz.  Uzun yıllar rakipsiz olan Lüküs Hayat, karakterleri ve tınısıyla bizden müzikaldir ama neden bir başkası yoktur?  Devlet Tiyatroları bu konuda öncülük edeceğine bir Amerikan müzikaline kaynak ayırmaktadır. İstanbul BB Şehir Tiyatroları da aynı konuda sınıfta kalmıştır. Al birini vur ötekine! Ödenekli kurumların görevi besteci, söz yazarı ve oyun yazarlarından oluşan ekiplere oyun sipariş etmektir. Yapan var mı? Yok. Düşünen yok, hayâl eden yok. Görev ve sorumluluk üstlenen yok! Günü kurtarmak işleri güçleri. Salon dolunca becerdik sanıyorlar!

Günün Çorbası'nı sahneleyen Devlet Tiyatroları ironik olarak "ödenekli tiyatrolar çorbası"nı hatırlatıyor bana!


Melih Anık 

2 yorum:

  1. Bir eleştiriden faydalanalım diyen varsa pişman oluyor hakikaten. Bu nasıl bir yazı böyle oyunu seyretmesek haklısın diyeceğim. Memlekette eleştirmen yok yetişmiyor da bu yüzden. Nur yerlitaş misali her şeye burun kıvırmak mı gerekiyor yani? Akşam akşam ödev yapma isteği falan bırakmadınız...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eleştirin için teşekkür ederim. Bir önerim (tavsiyem) var: Eleştirinin altına imzanı atmaktan korkma ki seninle maskesiz tartışalım. Sen 'vurkaç' yapıyorsun. Bir de ricam var: Oyunun eleştirisini sen yaz ben okuyayım.

      Sil