18 Nisan 2016 Pazartesi

Tiyatro Antrenmanı: Görme Yeri'(Görmeyeri)nden Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim

Görme Yeri'(Görmeyeri)nin ismini Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim ile duydum. Oysa bu ilk oyunları değilmiş. Topluluğun ismini duymama sebep Nihan Aypolat'tır. Bu oyunu seyretmemin nedeni de odur. Nihan Aypolat'ı  başka bir oyunda seyrettim, beğendim. Bir başka oyunda daha seyrederek hakkında kesin bir karar vermek istedim. Nihan Aypolat hakkındaki kararım olumludur. Onu daha iyi metinli oyunlarda seyretmek isterim.

Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim Uğur Küçükdağ 'ın yazdığı bir oyun.  Oyun tanıtımında Kitty cinayetinden esinlenildiği belirtilmiş. Kitty'nin öldürülmesini 38 kişi görmüş ama kimse olaya bulaşmamış.  (Benzer olayın daha farklısını Marquez'in Kırmızı Pazartesi isimli romanında okumuştuk. ) Türkiye'de o kadar olay varken 60'lı yıllarda hem de Amerika'da yaşanan bir olaydan esinlenmeyi de anlamadım ama.

 Uğur Küçükdağ, esinlendiği konuyu Bahar, Özgür ve genç kız arasında kurgulamış. Yağmurlu bir akşam Bahar geç vakit eve dönmekte. Penceresinden Bahar'ın öldürülmesini gören Telekız(Özgür'ü telefon ile arayan(taciz eden?) 18 yaşındaki kız, Özgür'ün zihninde öyle kalmış.)  Özgür ile telefonda konuşmakta. O telefon konuşmasından biz(seyirci) Özgür ile Bahar'ın hikâyesini öğreniyoruz. Uğur Küçükdağ oyunu böyle kurgulamış. Bu bana inandırıcı gelmedi. Yazarın 'olayı' gören bir dış göze ihtiyacı var anladım ama bu gözün evde canı sıkıldığı için(anne baba sağır, dilsiz, kızın konuşmaya ihtiyacı var) birisinin telefonunu çevirip laklak eden bir genç kız olması; Özgür'ün de evde karısını beklerken bu genç kıza telefonda hayatını anlatması tuhaf geldi bana.

Anladım bu bir oyun ama oyunun da bir yordamı, üslubu olmalı. Bu hikâyeye inanırsanız gerisi fena değil.  Dialoglar iyi.  Ama neden bu kadar atraksiyon? Asıl sormak, öğrenmek istediğim BUGÜN, içinde yaşadığımız BU ORTAMIN ürettiği, BU oyun mu olmalı? Kadın tecavüzlerinin ve cinayetlerinin gündelik olaylar hâline geldiği ülkemizde oyunun dış gözle dramaturjisinin yapılması gerekirdi diye düşünüyorum. Yazar kendi kafasındakilerin  iyi irtibalanmış olduğunu ve kolay anlaşılacağını düşünmüş olmalı, bu kurgu ona doğal gelmiş. Bahar ile Özgür'ün cinsel ilişkilerindeki başarısızlığın, Özgür'ün iktidarsızlığının, Bahar'ın çocuk özleminin, sokakta saldırıya uğrayan Bahar'ın ölümüne ve çevrenin seyirci kalmasına etkisi ne?  Asıl vurgulanması gereken husus, 'seyirci etkisi' yâni 'seyredenin' eylemsizliği. Cinayeti görenlerin kayıtsızlığı. Oyundan bu çıkıyor mu? Hayır. (Oyunun ismi de çiftler arasındaki çok özel bir konuya dokunuyor.)  Görgü tanığı olan genç kız böyle çizilmemiş. Olay Özgür ile Bahar'ın kadersiz hikâyesine dönüşüyor.  Olay o kadar karışık anlatılıyor ki seyircinin, Bahar'ı Özgür'ün  öldürdüğünü, Özgür'ün bir  Telekız ile 'yattığını' sanmaması için hiç bir sebep yok.(Yoksa amaç o mudur?)  Özgür'ü oynayan oyuncunun bir sahnede gömleğinin siyah olması Bahar'ın öldürülmesini, katilin(yoksa Özgür'ün mü?) Telekız'ın(?) evine girebilme ihtimalini(?) aydınlatmıyor. Mesaj belli, 'sokakta demeyin evinize girer katil'.  Olayların bir koca ve bir genç kız arasında geçen bir konuşma ile anlatılması kocanın ihmalini-suç ortaklığını akla getiriyor.  Neden böyle her şey karmakarışık ıslak bir hikâye hâline geliyor?  Bu, bile isteye yaratılmak istenen bir karışıklık(atraksiyon). Gizemli anlatım(!)  mı demeliyim? Bu, ıslak zemin, telefondaki  kız , ışıkla, sesle  oynanarak oluşturulan kuşkulu, seks, korku  dolu(!) atmosferin sonucu.  Başarılı mı? Değil.

Ama gene de oyunu kurtarma adına kendi kafamda çözümler aradım. Oyun alanının kuruluşunda bütünlük olsaydı.. Bir taraftaki lokanta-ev diğer tarafta Telekız'ın evi ekseninde yaratılmış ıslak sokak, imgesel olarak dış dünya, karanlık, sokaktan evlere taşsaydı, sızsaydı.  Bu nedenle ortada oluşturulan mekân iki tarafa genişlemeli  ve renk değişimleri ile sahne tasarımı anlatımın diline uydurulsaydı.  Her iki mekân kendi özelliklerini simgesel ve yalın ortaya koysaydı. Genç kızın  evi ne bulunduysa konulmuş derleme toplama bir mekân. Telekız'ı, yâni Özgür'ün telefondan zihninde genç kız için canlanan  imajı, metni okuduğunuzda görüyorsunuz ama seyirci ne anlıyor? Ne anlamalı? Eve bakarsanız genç kızın evi randevu evi gibi. Sanki o da Özgür'ün hayâlindeki gibi yaratılmış. Özgür'ün evi ise büro gibi, sevgisiz bir ortam.

 Oyunda kullanılması gereken unsur, ışık. Özellikle yer ıslak ise ışıkla neler neler yaratılmaz. Bir oyunun içinde su varsa su yüzeyindeki yansımaların kullanılması iyi olur. Kullanılmamış maalesef. Ama gene de bunlar oyunu ne kadar kurtarırdı bilmem.

Oyunun diğer oyuncuları   Ilgım Bakkaloğlu ve Ersin Arıcı'yı beğendim. Ilgım Bakkaloğlu metinde en iyi çizilen rolü oynuyor,  repliklerin anlattığı kızı iyi canlandırıyor; umutvar ama henüz 'taze' bir oyuncu. Onu takip edeceğim. Ersin Arıcı'nın iyi oyuncu olduğu anlaşılıyor. Özgür rolü için onun kendisi olması yetmiş. Bahar'ın repliklerden ziyade hareket ağırlıklı bir rolü var. Nihan Aypolat mimik, jestleri ve seslendirme ile repliklerdeki eksikliği tamamlıyor, rolü renklendiriyor.

Oyun yazan gençler, oyunlarını tercihen bir ustanın eline bırakmalı. Ustanın oyunu yönetmeyi kabul etmesi  bir anlamda ön onaydır. Ön onaydan sonra oyunu yazan genç, ustadan bir şeyler öğrenerek yazmasını geliştirebilir. Benim genç oyun yazarı yetişmesi için düşündüğüm çözüm budur. Genç yazarın hem yazması hem kendi oyununu yönetmesi 'kendin pişir kendin ye' oluyor.  Bir diğer husus da şudur: 'kendi tiyatromu yapacağım' diye ortaya çıkan gençler bence iyi metin seçmeli. Bu, hem yönetmen hem oyuncu için meslek içi eğitim yerine geçer. Ama seçilecek oyun da 'bedene uygun' olmalı.

Bana kızmayın ama bu tür oyunlar antrenmanmış gibi geliyor bana, ilerideki maçlar için kondisyonu yerinde tutmaya yarayan antrenman.
            
Melih Anık



http://www.gormeyeri.com/#!oyunlar-ve-projeler/cee5

Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim
Versiyon 01, tek perde, 70 dakika

Yazan & Yöneten :Uğur Küçükdağ
Oynayanlar: Nihan Aypolat, Ersin Arıcı, Ilgım Bakkaloğlu
Dekor Tasarımı: Büşra Şen
Kostüm Tasarımı: Özdemir
Işık Tasarımı: Uğur Küçükdağ
Müzik: Bulb, John Beltran, The Dead Company
Video & Görüntü Tasarımı: Ayşenur Vatansever
Teaser & Fragman: Umut Aktaş
Afiş Tasarımı: Hatice Cavdar
Yönetmen Yardımcıları: Burcu Sövmen, Okan Demir
Basın Danışmanı: Melek Küçükdağ

Yapım: görmeyeri 2015


Not: Yazımla ilgili Görmeyeri'nin basın danışmanı Melek Küçükdağ bana bir mesaj gönderdi. Topluluğun isminin  Görme Yeri' değil 'Görmeyeri' olduğunu, yazarın oyunun isminin Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim değil 'Kimseye Birşey Söylemeyeceğim' olarak bilinmesini istediğini ve de yazımda bu düzeltmelerin yapılmasını istedi. Ben bu not ile düzeltmeleri yaptım. Melek Küçükdağ'a neden 'birşey' olduğunu sordum. Cevap gelirse paylaşırım.Kulağa aynı gelen ismin görselde farklı yazılarak bozulması tiyatroda yeni bir yorum olmalı.

1 yorum:

  1. Merhaba,

    Bu yazıyı okurken hüzünlendim. Hüznüm kalıcılaştığı dakikalarda, üzülmeye başladım. Ah be canım kardeşlerim, neden daha derin ve daha geniş olamıyorsunuz. Okuyup, araştırmak bu kadar zor mu? Ah!

    Hilmi Bulunmaz

    YanıtlaSil