9 Eylül 2014 Salı

Başka ‘Türlü’ Bir Troyalı Kadınlar (Thüringen, Medrese, Samos)

Almanya Kültür Bakanlığı tarafından desteklenen, Almanya, Türkiye ve Yunanistan ortak yapımı ‘Troyalı Kadınlar’ projesi, Euripides’in yabancılık, ön yargı, savaşın sebepleri ve sonuçları gibi konuları kadın perspektifinden ele aldığı tragedyası ‘Troyalı Kadınlar’ı yeniden yorumlayarak sahneye aktaran uluslararası bir proje. Ortak köklerimizi ortaya çıkarmayı, bu çıkarımı yaratıcı bir süreçte değerlendirirken büyük antik tiyatro yazarlarından biriyle günümüz tiyatro deneyimi arasında bağ kurmayı amaçlayan çok kültürlü bu proje için “Troyalı Kadınlar” Antik Yunanca orjinalinden tekrar çevrildi ve oyun Almanca, Türkçe, Yunanca oynanacak şekilde uyarlandı. Almanya’da Altenburg ve Gera kentlerinde kapalı gişe oynayan oyun, Samos Genç Sanatçılar Festivali’ndeki gösterimlerinden önce ENKA Kültür Sanat’ın mekan sponsorluğunda 11 Ağustos akşamı ENKA sahnesinde ve 13 Ağustos akşamı Tiyatro Medresesi’nde tiyatroseverlerle buluşacak.”
Proje ortakları, Theater&Philharmonie Thüringen (Almanya), Tiyatro Medresesi (Türkiye), Samos Genç Sanatçılar Festivali (Yunanistan)

Aylar öncesinden not etmiştim tarihini, Ağustos’ta Enka’da. Merakımı celbeden bazı fotoğraflar, kısa bir video ve yukarıdakine benzer bir tanıtım  idi. Elbette Tiyatro Medresesi’nin yaptıklarını da merak etmiştim. Bin bir zorluk ve borçla yarattıkları ve de saçma sapan saldırılara rağmen ayakta durmaya çalışan  merkezde yapılan çalışmaların videolarını ve fotoğraflarını da biliyordum. Hayâllerim beni doldurmuştu belki de, beklentimi büyütmüştü. Troyalı Kadınlar böylelikle girdi gündemime. Günü gelince ‘gene saçma bir şey çıkmasın, sen yalnız git’ diyen eşimi de ikna etmek için çaba sarf etmem gerekti. Bildiklerimi ve Erdem’in oyunculuğunu anlattım uzun uzun. Enka Eşref Denizhan Açıkhava Tiyatrosu’na birlikte gittik.

Oyun başlamadan çok yüksek seslere anlamlar yüklememiz gerekti. Konuyu bilmeyen biri gibi duymaya çalıştık. Ne deniyor? Savaşan insan ve silah sesleri, acılı insanların çığlıkları. Bir kaos var, kesin. Sözler zor anlaşılıyor. Dilden dile geçerken kulaklar, ne denildiğini anlamakta zorlanıyor. Belki de anlaşılmak değil istenen sadece atmosfer. Araya katılmış müzik.. Müzik galiba tarihi derinliği anlatıyordu. Tarihin aralanmış perdesi.. Sahneyi kapatan üç parça perde vardı. Zorlukla okuyabildiğim kadarıyla Almanca, Yunanca ve Türkçe olarak oyunun metninden parçalar yazılıydı. Bu arada oyuncular seyirci arasında dolaşıyor tanıdıkları ile sohbet ediyordu. Epik bir dokunuş. ‘Biz oyuncuyuz ama şu anda sizlerden biriyiz. Kostümler içinde sahnede görünce bize yabancılaşmayın ama oyuna yabancılaşın’ der gibiydiler.Söyledikleri iyi oldu !

Bence çok uzun süren ve kulaklarıma gürültü gibi gelen ruhuma sıkıntı veren yüksek volümlü sesler bitti, oyun başladı. Seyircilerin arasından daha önce onlarla kucaklaşan iki erkek oyuncu, gitse de perde açılsa dedirtecek kadar çok konuştu. Nihayet üç parçalı perde düştü. Kadınlar çıktı ortaya. Medrese’de devamlı beden çalıştıklarını duyduğum ve bedenini çok iyi kullanan Erdem’i de bildiğim için ilk izlenimim beni şaşırttı, sahnedeki kadınların çoğunun sahne bedenleri ve duruşları hiç estetik değildi. Oyun süresince bu görünüm beni oyuna yabancılaştırdı. Evet ‘Troya yerle bir’ olmuş dedim içimden. Kadınlar soruyor: ‘Ben ne olacağım? Onlara ne oldu? Onlara ne olacak?’  Soruların bu kadar kişiselleştirilmesini sevmedim. Troya bence bir milletin kaybettiği savaşa ve ülkenin geleceğine duyduğu öfke ve acının hikâyesidir. Sorular bence herkes kendini nasıl kurtarırım diye çabalıyor gibi geldi. Solo kadınlar konuşurken koronun mırıldanmasından bir müzikalite bekledim doğrusu. Sırası gelen konuşuyor. Anlatmak değil de metni okuma(kıraat) öne çıkmış. Oyun provası yapılıyor da daha tam bitmemiş, oyun seyircili provalarla geliştirilecekmiş sanki. Kendi başına adım atamayan Menelaos’un abartılı topukları ile ne anlatılıyor?  Hele ‘pencereden kar geliyor’ türküsü oyunu yerele bağlamıyor, komik yapıyor. Trajedinin böyle şenliklisini ilk kez gördüm desem yalan olmaz. Sahnede göbek atmanın da bir estetiği olmalı. Burada herkes kafasına göre takılıyor.Gariptir, tüm ekip oynayamıyor da. Sondaki ağıt da insanın gönlüne dokunmuyor. Yabancıların kırık Türkçesi kulağımı tırmaladı. 

Oyunun künyesi ile ilgili bilgiye çok zor ulaştım. Oyunda Alman, Türk ve Yunanlı oyuncuların yanı sıra Burkina Faso'dan iki, Bulgaristan'dan bir oyuncu varmış. Seyrettiğim belgeselde yönetmen Bernard Stengele 15 oyuncuyu da sahneye çıkarmak istediğinden bahsediyor. Sanırım bu gayret de oyunu bozmuş. Belgeselde gördüğüm 'yaratıcı süreçte' ortak şarkılar söylenmiş çalışmalar sırasında. Bu ortaklık sahneye yansımamış. ' Ortak köklerimizi ortaya çıkarmayı, bu çıkarımı yaratıcı bir süreçte değerlendirirken büyük antik tiyatro yazarlarından biriyle günümüz tiyatro deneyimi arasında bağ kurmayı amaçlayan çok kültürlü bu proje' yaratılamamış.

Oyun üç dilde oynandı. Bir dialogu bir tiratı üç ayrı dilde dinlemek zorunda kaldık. O zamanlar üst yazı icat edilmemişti belki ondan. Bu oyunun hızını düşürdü. Ama bana daha da garip olan üç dilden dolayı bazı karakterleri üç ayrı kişinin oynaması ama üç ayrı kişinin ‘aynı’ olmasıydı. Biri söylüyor diğerleri diğer iki dilde aynı şeyleri tekrar ediyordu, tercüme ediyordu. Üçü birden sahneye çıkıyor üçü birden sahneden çıkıyordu. Ben bu kadar anlam yüklemeye uğraştığım çok  az şey seyrettim.  Metin düzenlemesi, aynı zamanda bilimsel danışman olan arkeolog  Prof. Dr. Ulrich Sinn tarafından yapılmış. Bilimsel olarak doğruluğuna inanırım ama tiyatral olmadığını kesinlikle söyleyebilirim. Elbette bunun kabahatinin bir kısmı da dramaturg Felix Eckerle'ye ait.

Troyalı Kadınlar beni yüreğimden vuran bir trajedidir. Metni okurken içim kabarır. İçine düştüğüm kuyudan çıkmak isterim. Boğazım düğümlenir. Bunların hiç birini bulamadım, seyrettiğim Troyalı Kadınlar da. Bana aceleye gelmiş, bulunan bir fon ziyan olmasın diye  apar topar kotarılmış bir oyun gibi geldi. Erdem’e de Celal’e de yakıştırmadım. Oyun tanıtım yazısını keşke benim gibi dışardan oyunu seyrederken okusalar. Euripides'in Troyalı Kadınlar'ı ile ruh beraberliği yok. Kendi ruhu var mı? Maalesef o da yok.

Yazının başlığı ‘Başka Türlü Bir Troyalı Kadınlar’ Bence ‘türlü’ gibi olmuş ama tatsız bir türlü. 

Melih Anık

Not: Uzun aramalardan sonra bulabildiğim, oyunun künyesi: 

Künstlerische Leitung und Regie: Bernhard Stengele
Textübertragung und wissenschaftliche Beratung: Prof. Dr. Ulrich Sinn
Projektassistenz: Celal Mordeniz
Bühne und Kostüme: Marianne Hollenstein
Musikalische Leitung: Ömer Avci
Dramaturgie: Felix Eckerle

Anzeige
  
Mitwirkende:
Çiğdem Aksüt, Ece Çelikçapa, Anne Diemer, Chara-Mata Giannatou, Milena Ivanova, Manuel Kressin, Öykü Oktay, Rachelle Oudraogo, Katerina Papandreou, Johanna Paliege, Mechthild Scobanita, Erdem Senocak, Ouelgo Tené, Ilgaz Ulusoy, Katharina Weithaler, Esra Yaşar, Burcu Yilmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder