19 Aralık 2022 Pazartesi

Yakalanmış Fırsat Kaçmış: Kuğunun Şarkısı(İBBŞT)

 Çehov’un(1860-1904) onu tanınmış yapan büyük oyunu Martı’yı (ve diğer büyük oyunlarını) 1896 yılından itibaren yazdığını biliyoruz. Her ne kadar oyun yazma süreci  Platanov(1880-81)  ile başlamış ve Martı’ya kadar  Ivanov(1887)  Orman Cini (1889) gibi iki uzun oyun yazmışsa da beş saat süren ve bitmiş olduğuna ikna olmadığı Platanov tecrübesinden sonra (bir de özel olarak  kendisi için yazılan aktör oyunu oynamayı reddedince)  Çehov  kısa oyunlara ağırlık vermiş galiba. O oyundan sonra Martı’ya kadar yazdığı 10 kısa oyun bir nevi yazarlık alıştırması sayılabilir. Bu arada  Çehov yazdığı hikâyelerde de  yazacağı oyunlarda kullanacağı karakterlerin ön çalışmasını yapmaktadır sanki.  1887-88 yıllarına tarihlenmiş  Kuğunun Şarkısı Çehov’un oyun yazarlığı sürecinde büyük oyunlara giden yolda bir tür alıştırma yaptığı kısa oyunlarından biridir. Zaten oyunun başında ‘Tek perdelik dramatik çalışma’ yazmaktadır.  



Konu

Oyun bir taşra tiyatrosu sahnesinde unutulmuş altmış sekiz yaşını devamlı hatırlatan yalnız yaşayan bir aktörün  oyundan sonra kendiyle hesaplaşmasıdır. İki kişilik oyunun diğer rolü geceleri patrondan gizli soyunma odasında kalan suflördür. Oyunda ‘on altı kere selama çağrılan üç tane çiçek verilen’ aktörün oyun bittikten sonra ‘yalnızlığını’ görürüz. Artık ‘yaşlanmıştır’ ve ‘şarkı sona ermiştir’ (Bilmiyor ki ülkemizde 65 yaşında aktörler emekli ediliyor. Haline şükretsin!) Aktör oynadığı oyunlardan(Puşkin’in Godunov’u ve Poltava’sı  Shakespeare’in Hamlet Othello ve Kral Lear’i Griboyedov’un Akılan Bela’sı) tiratlar replikler şiirler hatırlar.

Reji

Afişte oyunun Çehov’a ait olduğu yazılmış. Ama ‘birileri(yönetmen? dramaturg?) tarafından oyuna eklemeler yapılmış. İki yeni rol ve oyunlardan yeni sahneler ve roller eklenmiş. Bugünlerde az görülen kapalı perdeyi siyahlar giymiş biri kadın diğeri erkek iki oyuncu ellerinde kandillerle açıyorlar. O sırada gök gürültüsü fırtına sesleri duyuyoruz şimşekler çakıyor. Bu iki oyuncu aktör konuşmaya başlayınca önce onun iç sesi oluyor onun replikleri üzerine konuşuyorlar. Oyun ilerledikçe aktörün hatırladığı rolleri oynuyorlar. Doğrusu oyunun  açılışında yaratılmış atmosfer çok umut verici. Tiyatronun büyüsünden doğan  ‘cinler’ iş başında. Bu atmosfer Haldun Taner’in meşhur tiradında perdenin kıvrımlarına saklanan repliklerin ortaya çıkışını hatırlatıyor. Ancak giderek oyun biraz da aktör ve suflörün acındırıcı oyunculukları ile bir matem evinin havasına bürünüyor. Yaklaşık bir saat süren oyun heyecanı azalarak Çehov’un ruhundan ve nefesinden uzak son buluyor.  Bu afişte yazan Çehov’un oyunu değil. Dolayısıyla az bilen seyirciyi yanlış yönlendiriyor.

Yorum

Ben iyi bir fırsat yakalanmış olduğunu ancak bu fırsatın iyi kullanılmadığını düşünüyorum.   Madem Çehov’un ‘dramatik çalışması’ üzerine ‘dramatik çalışma’ yapma kararı alınmış o halde başka şeyler yapılabilirdi. Mesela oyun Çehov’un oyunlarından(hatta hikâyelerinden alınma) roller üzerine inşa edilebilirdi. Vanya Dayı, Lopahin,  Treplev,  İvanov ve hele hele evde unutulan Firs’i sahneye getirmek ne güzel olurdu. Hatta daha da ileri giderek Türk Tiyatrosu’nun efsane  rollerini hatırlamak da aktörü ‘dünya oyuncusu’ yapar oyun da aktörlüğe dikilen bir anıt olabilirdi. Bunlar sahne ile seyirciyi birbirine bağlardı. Ama bu haliyle bile aktörün salona bakıp locasız ve suflör yeri olmayan salonda  ‘şurada loca şurada suflör yeri’ demesi yerine oyunun oynandığı salonda ne varsa onu göstermesi sahne ile salon arasında bir bağ kurabilirdi.  (Bir seyirciyi gösterip ‘Aaa salonda bir seyirci uyuyakalmış benim gibi. Onu da unutmuşlar. Susun uyandırmayalım’ güzel olmaz mıydı? Bu seyircinin aktörün oyun arkadaşı olduğunu hatırlatmaz mı? ‘Seyirci meslekdaşımdır’ diye Ali Poyrazoğlu’na selam olsun.) Oyuna iki oyuncu eklenmesini yerinde buldum. Ancak aktör ile o iki oyuncu arasındaki münasebet karışık. Aktör onları bazen görüyor bazen görmüyor. Oysa onlar aktörün kafasının içindeki karakterler. Puslu bir aynanın içindekiler yâni. Aktör hatırlamaya başlayınca büyük bir aynanın sahneden seyirciyi de tarayarak oyunun merkezinde olmasını hayal ettim. O ayna sofitadan sarkan ve içimi karartan örümcek ağı yerine olsaydı? Örümcek ağı aktörlük ve tiyatro hakkında olumsuz çağrışımlar yapıyor. 

Her oyuna çok emek veriliyor. Bu oyunda da herkes uzmanlığını göstermiş. Ben esas olarak içeriğe takıldığım için verilen emeği takdir etmekle birlikte  tüm görev yapanlar adına yakalanmış fikrin daha iyi değerlendirilmemiş olmasına ve kaçırılmış fırsata  hayıflandım.

Ben her oyundan sonra kendime sorarım:  Bana ne dedi? Seyirciye ne dedi? Bugünün Türkiye’sinde  ‘tiyatro yapmak için tiyatro yapmak’ israftır. Çehov’un  (ve de bizim yazarlarımızın) yarattığı karakterlerin ülkemizin bugününe dair söyledikleri vardır. Elbette ‘Olmak ya da olmamak’ da lâzım ama en azından  “Çürümüş bir şeyler var Danimarka’da”yı unutmamak lâzım.     

Melih Anık


Oyunun Künyesi:

YAZAN  :  ANTON ÇEHOV

ÇEVİREN : YILMAZ GRUDA

YÖNETEN : BORA SEÇKİN

DRAMATURG : ÖZGE ÖKTEN YILMAZ

MÜZİK : EMRAH CAN YAYLI

DEKOR - KOSTÜM TASARIMI : ALMİLA ALTUNSOY

IŞIK TASARIMI : ÖZCAN ÇELİK

EFEKT TASARIMI : UMUT YÜZBAŞIOĞLU

HAREKET DÜZENİ : ÖZGE MİDİLLİ

GÖRSEL TASARIM : ENES ALTUĞ AVŞAR

DEKOR UYGULAMA :  CİHAN AŞAR

YÖNETMEN YARDIMCILARI : FATİH AKSÜT - ERKAN AKKOYUNLU - MELİSA DEMİRHAN

OYUNCULAR: BORA SEÇKİN,  ERTAN KILIÇ, NAŞİT ÖZCAN, YELİZ ŞATIROĞLU

SÜRE : 55 Dk. / Tek Perde

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder