16 Nisan 2010 Cuma

17.Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali Üzerine Düşünceler

Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, 1989'dan bu yana  düzenlenmekte. 2001 yılına dek her yıl yapılan festival, bu yıldan itibaren iki yılda bir düzenlenmeye başlandı. Bu sene 17.si düzenleniyor.
Dünyanın çeşitli bölgelerinden tiyatro toplulukları katılıyor diye tanıtılan festival, bu yıl Japonya, Almanya, İtalya, İngiltere, Belçika, Hollanda ve Avusturya’ya “selam ediyor”. Yani Japonya’yı hariç tutarsak Avrupa’ya ulaşabilmiş. Japonya ise Türkiye’de Japon yılı olması nedeniyle programda yer alıyor olmalı.
Sponsor
Festival , Goethe-İnstitut, İtalyan Kültür Merkezi, Japan Foundation gibi kuruluşların katkısı ile organize edilmiş ve Aygaz, Opet, Eczacıbaşı, Sabancı, Enka, Henkel , Banvit’in ve de kısmen İnter Limousine ile Aksa’nın omuzlarına kalmış.

YOK’lar ÇOK – VAR'lar AZ
17 yıl… Dile kolay…
Merak ediyorum Festival ile ilgili akademik bir çalışma yapıldı mı? Festival dünyada nasıl algılanıyor? Programına ve verdiği ödüllere bakarak stratejisi ne idi nereye gidiyor?(Daha temel soru : VAR MI?)

“Festival kapsamında, 18 farklı mekânda sahnelenecek 90 gösterinin yanı sıra ünlü konukların katılacağı söyleşi ve atölye çalışmaları da gerçekleşecek” denilmiş.

Ben bu yazıyı yayımladığım tarihte(16 Nisan 2010) Sabancı Üniversitesi etkinlikleri henüz belli değildi. Performans Kompozisyonu, Sahnede Dövüş İllüzyonları Oluşturmak, Suzukı Metodu, Oyuncunun Performansında Dürüstlük, Beden Farkındalığı, Piccolo Teatro di Milano başlıkları altında duyurulan atölye çalışmaları için “Mekân ve tarih daha sonra açıklanacaktır” notu düşülmüştü.
Söyleşilerden haber yok.Konferans yok ,seminer yok, sergi yok… Akademik panel yok. Üniversiteler yok. Bildiri yok.Tiyatro eleştirisi atölyesi yok.
Bütün yıl Shakespeare oyunları oynandı. Açılış bile Shakespeare’den.. Ama bir Shakespeare Atölyesi yok. Çehov'un 150.doğum günü..Çehov üzerine panel yok.

Türkiye'den iki yılda bir hatırlanacak bir yazar da mı yok? Türkiye'li bir yazarın oyunları desteklenemez mi ? Ya oyunları Türkçe'ye çevirenlerden adı hatırlanan yok mu ? Ola ki gruplar hatırlamıyor, İKSV hatırlatamaz mı ?

Tarihsel bir hazinenin sahibi olan Anadolu topraklarına ayaklarını basmış ve  arkeoloji , antropolojiden, ritüellerden beslenen tiyatro yok.Tiyatro "açılımı" yok.

Dünyada yapılan festivallerde davet edilen sanatçılar geldikleri ülkedeki okullara söyleşi amaçlı ziyaretler (adeta zorunluluktur) yaparken , bizde o da yok.
Ülkede tiyatro yapan onlarca grubun beklentisini, umudunu canlı tutacak, gösterdiği çabaların fark edildiğini, sıranın onlara da geleceği umudunu besleyecek bir ışık yok.
Kitapçığın 3.sayfasında oyun isimleri alfabetik olarak sıralanmamış. Kitapçık içindeki tanıtımlarda rol dağılımından geçtim oyuncu kadroları yok.
Edebistanbul, kitapçıkta tarihleri ,açıklaması var yeri belli ama genel program şemasında yok.Yine Bir Gülnihal'in mekanı belli değil.

Cevabınız : "Açılışa daha bir ay var" mıdır ? (23 ay geçtikten sonra ?)

Ne var derseniz? Her zaman kendine “yer” bulan tiyatrolar, “festivallik” oyunlar, isimler var.
Seyreden seyredecek.. Festival, malum programlarda ve çevrelerde “entellektüel şişinme” aracı olacak ve bitecek…Sonu da malum : "Bir projenin 7.aşaması - Katkısı olmayanlara övgü ve alkışlar!"

FESTİVALLER ŞENLİKTİR
Dünyada festivaller, yapıldıkları şehri "festival alanı" haline getiriyor. Tüm şehir ve ülke katılıyor festivale. Bizde festival , dar bir çevreye , gücü yetene ve sınırlı…
İstanbul tiyatro vesilesi ile bir buluşma noktası olacaksa hiç değilse ülkenin kültürel zenginliklerinden yararlanılsa ya. Örneğin köy tiyatrosu, amatör tiyatro, ritüel tiyatrosu, sokak tiyatrosu, etnik grup, dünyadaki Türkiye kökenli tiyatro grupları vb … 

Herhalde “Seçilmeyen de seçilen de başımızı ağrıtır ” düşüncesi ile (korkudan) ülkemin renkliliği (entellektüel hazinesi) ortaya çıkarılamamış. Festival “açılamamış”. Program çok yeknesak ve fazla “elit”. Bu haliyle ne İstanbul’da şenlik ateşi yakabilir ne de kucaklaşmayı sağlayabilir. Ülkemin hak ettiği aydınlık , bu tür bir “aydın”lık ile gelemez.

Uluslararası niteliğin içi dolu mu? Dünyadan örnekleme yeterli mi? Dünyadan bu festival için program yapıp gelecek kaç kişi olur ?

Festivallerin bir tür destek görevi vardır. Ama bu, bazı tiyatroları ayakta tutmak için değil "tiyatro"yu ayakta tutmak için verilir. İKSV-Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nin böyle bir amacı yok gibi görünüyor.

İstanbul neden bir “şenlik yeri”, “kucaklaşma” mekânı olmuyor , onca festivaline rağmen ?
Bence , İstanbul Tiyatro Festivali’nin stratejisi yok ve kişisel çabalarla ayakta duruyor.

Festival, 15 milyonluk İstanbul'da(75 milyonluk bir ülkede) belli ve dar bir kesim arasında dolanıp duruyor.

Hadi bir tahmin yapayım. 92 performans, performans başına ortalama 300 kişi, toplam 30000 koltuk(bilet) . Bir kişi 2 gösteri seyretse yaklaşık 15000 kişi, 3 gösteri seyretse 10000 kişi...O da en çok !  Ne diyorsunuz !!!??

Bunu ülkemin eğitilmemişliği ile izah etmek sizi rahatlatıyorsa öyle düşünün ama gerçek olmadığını bilin ve hem kendinizi hem de bizi aldatmaktan vazgeçin!

Galiba önce sponsor bulunuyor sonra gösteri.. Bir ayı doldurmak için getirilebilen getiriliyor, hazır olan alınıyor .

Program
Festival’de 11 yabancı , 30 yerli gösteri var. 92 performans yapılacağı görülüyor. Gösterilerin yarıdan fazlası performans, dans, proje adları ile adlandırılıyor. Şeytani Komedya 1 defa ile en az , Vanya Dayı 5 defa ile en çok sunum yapacak olanlar.
32 gün sürecek festivalde 7 gün 1 ; 7 gün 2 ; 8 gün 3 ; 4 gün 4 ; 5 gün 5 ve 1 gün 6 sunum var.
Festivalin yaklaşık % 50 sinin 1 veya 2 sunum ile geçmesi zamanın iyi kullanılmadığını gösteriyor. Gösteri programları , niyet edenin tüm gösterileri seyredebilmesine olanak sağlamak amacıyla düzenlenir. Talep olan için ilave seans düzenlenme olanakları olur. Bu anlamda olasılık ne kadar çoksa o program o kadar iyi hazırlanmış demektir. Ben programın hazırlanmasında uzmanlığın eksik olduğu kanısındayım.

Benim Seçimlerim
Seçimimi yaparken göz önünde bulundurduğum öncelik sıralamasının esasları şöyleydi :
Programlanmış seyahatlerim
Yabancı Topluluklar
Yerli olanlar içinde tiyatro oyunlarına proje/performansın önünde yer verdim.
Geçmiş yıllara bakarak sezon içi tekrar edilmeyeceğini tahmin ettiklerime(Festivallik oyunlara) öncelik tanıdım. (Bunlar içinde bazı istisnalar var tabi.)

Biletlerin satışa çıktığı 3 Nisan günü İKSV binasındaki gişe önünde sıraya girdim. Saat 12 civarı önümde 10 kişi vardı. Yaklaşık 1 saat içinde biletlerimi aldım. Önceden hazırladığım programdan bir tek Şeytani Komedya’ya, tükendiği için bilet alamadım.

LALE’ler
İKSV, sarı, kırmızı, beyaz ve siyah lale kart satışları yapıyor. Kuşkusuz bu İKSV ‘ye ön destek anlamında bir girişim. Siyah için 5000 TL , beyaz için 2500 TL lik kart üyelik bedellerinin amacı açık. O bedelleri ödeme imkanında olanlar için "geri dönüş" beklentisi yoktur, şirket hesabına gider kaydı mümkün olabilir.
Kırmızı (350 TL) ve sarı (200TL) için ise karşılıklı bir uzlaşma sağlanması gerekir diye düşünüyorum. Örneğin Kırmızı Lale üyeliği için yaptığınız ön ödeme İKSV’ye destek anlamına gelir ama veren için de ödenen paranın geri dönüşü olmalıdır. İKSV'nin "geri dönüşü", indirim, ön satış, kitap,davet,sergi katılımı vb etkinliklerden oluşuyor.
Kırmızı ve Sarı Lale sahipleri için alacakları biletlerden %20 indirim olanağı var. Kolay bir hesapla yıllık(iki kişi) 1750 TL lik İKSV gösterisi bileti alırsanız önceden ödemiş olduğunuz 350 TL yi “geri alma” olanağınız oluyor demektir. Ancak Kırmızı Lale alanlar yılda 1750 TL lik gösteriye gidebilirler mi? O tutara ulaşabilecek/değecek arz olabilecek mi ? Zamansal açıdan katılma olanağı/olasılığı var mıdır ? Belki de 1750 TL lik bilet alabilecekler Kırmızı Lale alsın denilmekte.
Benzer şekilde öğretim üyeleri ,öğrenci ve 65 yaş üstü emekliler için hazırlanmış olan Sarı Lale kartın üyelik bedeli 200 TL. Bu da yıllık(iki kişi) 1000 TL’lik bilet satın almaya denk geliyor ki ülkemizin ekonomik durumu dikkate alındığında ne kadar gerçekçi rakamdır acaba ?
(Maça, sigaraya, telefona harcayanın sanattaki cimriliği , kültürel bir "defo" ama gerçek."Türler" farklı.)
Kart sahiplerinin ön satıştan yararlanma imkanı da önemli tabi. Bilet kuyruğunda tanık olduğum ,bazı gösterilerde “öğrenci bileti bitti” cevabını duyunca gösterilerde öğrenci bileti kontenjanı olduğunu anladım. Yani Sarı Lale’niz olsa bile bilet bulamama olasılığı var. Bu durum Kırmızı Lale sahipleri için de geçerli. Bu durum bana tuhaf geldi. Tiyatro festivalinin asıl hedef kitlesi olması gereken gençler, öğrenciler için hiç de öyle olmadığı ortaya çıkmıyor mu ? Gençlerin desteğini almayan festival ayakta durabilir mi ?
İKSV’nin özellikle Kırmızı ve Sarı Lale üyeliklerini yeniden düşünmesi gerektiğini düşünüyorum. (Örneğin ön ödeme , gerçek bilet bedelini karşılasa ve de daha düşük tutulsa , bir yılla sınırlanmasa ne olur ? Öğrenci bileti kontenjanı şart mı? ) Şimdiki haliyle yapılan ön kart ödemesi , ortaya çıkacak olan programın da gözü kapalı onayı haline geliyor ki bu da doğru değil. Geçmiş yılların performansı da yeterli güveni vermiyor.(Hiç değilse bana!)
Aşağıdaki satırlar pek çok yürekten geçiyordur. Ben onlara tercüman olayım bari :
“Açıkça söylemem gerekirse festivalde gösterileri seçerken çok zorlandım. Bolluktan değil “yok”luktan. Çok da içime sinmedi . Hiç olmazsa “Entellektüel gevezelik”lerde yararı olur .” (Bazısı için "Ortalarda görünmek" de önemli olabilir.)

Hayırlı “Festivaller” !

Melih Anık

Not:
Yazıyı yayımladıktan sonra önüme çıktı.Kemal Başar Romanya'daki Babil Fesivali'ni anlatıyor.
http://www.tiyatrokeyfi.com/editor/editor.html

6 yorum:

  1. Çok yerinde tespitleriniz var, ben de yazınızın linkini blogumda verdim... Siz yazmaya biz takibe devam :)

    http://ezgidizdaroglu.blogspot.com/2010/04/bir-festival-daha.html

    YanıtlaSil
  2. Ezgi,
    Teşekkür ederim.
    Bloglarımızın ayni ismi taşıması benim için hoş bir sürpriz oldu!
    Yazınızın içinden aldığım aşağıdaki kısmı herkes bilsin isterim:
    "17. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festival'nin biletleri dün itibariyle satışa sunuldu, dedim ne güzel öğrenciler 20 liraya yabancı oyunları izleyebilecek (ki bir tanesinde John Malkovich sahnede olacak, gerçi ona yer kalmamış). Sonra baktım ki öğrencilere salondaki en kötü yerde en arkanın en köşesinde ya da balkondaki kısımda az sayıda koltuk ayrılmış."
    Benim anlatmak istediğimi ne güzel özetliyor!
    Sağolun.

    YanıtlaSil
  3. Ben de İKSV binasında sıraya girmiştim; ama üstte de yazıldığı gibi yabancı oyunlarda çok çok az öğrenci bileti ayrılmıştı. Doğal olarak, tam bilet almak zorunda kaldık. Zaten bu tarz oyunlarda en pahalı tam biletler bile orta sıralardan hatta arkalardan oluyor sanırım. Finallerime de denk geldiği ve o sırada final takvimi açıklanmadığından sadece 4 oyuna bilet alabildim ve bunların içindeki tek yabancı oyun da Dava idi.

    Biletix'in sitesinden baktığım kadarıyla Muhsin Ertuğrul'da en arka köşeden 10 öğrenci bileti ayrılmış. Eğer oradaki oturma planı doğruysa.

    Melih Bey,

    Yazınızda bir kısmı ya ben yanlış anladım ya da siz ufak bir hata yapmışsınız. Sarı Lale'ye sahip insanlar öğrenci biletleri bitse de tam bilet üstünden mevcut önceliklere sahipler. Anlatmak istediğinizle anladığım farklıysa kusura bakmayın.

    YanıtlaSil
  4. yazdıklarınızın çoğuna katılıyorum.
    maalesef iksv son 5-10 yıldır vakıf gibi değil şirket gibi çalışıyor/yönetiliyor. dolayısıyla amacı istanbul'a kültür-sanat etkinlikleri kazandırmak değil, kar etmek, para kazanmak! farkında değiller ki, gençlere yatırım yapmadıkları takdirde 15-20 sene sonra izleyicileri kalmayacak! şehrimizin zenginleri ile yurtdışından gelecek turistlere (ki sizin de sorduğunuz üzere, yurtdışından özel olarak tiyatro festivali için istanbul'a gelecek kaç kişi vardır. gelebilecek eleştirmen tayfası zaten iksv'nin konuğudur) güvenerek, ya da onlar hedef alınarak festival düzenlenmez!

    yalnız, şöyle bir şey var: tiyatro festivali başından itibaren sponsor bulunması en zor festival oldu. zaten bu yüzden iki senede bire çevrildi. sinema caz deyince sponsorlar sırada, tiyatro klasik müzik deyince kimse elini cebine atmıyor. dolayısıyla beğenmediğimiz bu programın karşımıza çıkmış olması bile bir mucize!

    maalesef türkiye'de, yurtdışından farklı olarak kültürel festivallerin gerçekleşmesini sağlayan sponsorlar. yurtdışında bir festival % 60-70 desteğini belediye'den veya devlet'ten sağlayabilirken, bizde bu oran % 10'a bile ulaşamıyor.
    örneğin; 2003 yılında pina bausch'un tasarladığı "istanbul" projesine bile hiç bir destek bulunamamış, en sonunda iksv imkanlarını zorlayarak o yapımı olanaklı kılmıştı. bir belediye ki, kendi şehrinin adını taşıyan festivallere, gösterilere ilgisiz. pina bausch'un "nefes"i 7 yıldır dünyayı dolaştı, istanbul'un fahri kültür elçisi oldu!

    YanıtlaSil
  5. Sarp,
    Haklısınız.Kart sahipleri parasını ödeyebildikleri sürece öncelik haklarına sahipler.
    Sorun , en kötü yerlerin kısıtlı sayıda olarak öğrencilere ayrılmış olması..

    YanıtlaSil
  6. Danzon,

    Sinema ve caz konusunda daha kolaylıkla sponsor desteği bulunabilmesi maliyetler ile kalite dengesinin iyi tutturulmuş olmasına bağlıyorum.
    Geçmiş yılların programlarına bakınca zaten dar bir çevre içinde yaşayan tiyatronun, bu alanı genişletebilecek bir ön görü ve vizyon ile yönetilmediği kanısındayım.Yanılmıyorsam siz de bir yazınızda tiyatro festivallerindeki seçimlerin yetersizliğini vurgulamıştınız.
    Belediye ve devlet yardımlarının yetersizliği bir gerçek ama takdir ederseniz ki dünyanın her yerinde kutuplaşmaya yol açabilecek "duruş"lar da sonuçlarda etkili oluyor.
    Festivali organize edenleri ülkenin entellektüelleri olarak kabul edersek, entellektüel ülke gerçeklerini de bilerek hedefine giden yolu her şeye rağmen yürüyebilme becerisi gösterendir.
    Tiyatromuz sezonda seyircisine ulaşamadığında ortaya sunulan gerekçe belli: Halk eğitimsiz! İyi de tiyatro bunu aşma yollarından biri değil mi? Bu anlamda tiyatro festivali de ülkede yaşananın aynadaki yansıması olarak kabul etmemiz gerekmiyor mu ?
    Her şeye rağmen iyi olanın seyirci ve sponsor bulabileceğine inanıyorum.

    YanıtlaSil