12 Temmuz 2010 Pazartesi

Çocuklarda Sanat Eğitimi 2 ( Koroporte’nin Peer Gynt’ü için Yazılan Yazıya Gelen Yorumlar Üzerine)

Eşimle birlikte , Koroporte’nin  müzikli çocuk oyunu hakkında “İş Sanat’daki Çocuk(?) Oyunu : “Ben Kimim? Peer Gynt” - Çocuklarda Sanat Eğitimi” başlıklı bir yazı yazdık.

Yazı , yayımlandığı Mimesis’in sayfasında (http://mimesis-dergi.org/ ) “yorumlan”dı.  Yorumların çoğu Koroporte gurubu ile “bir türlü”  ilişkisi olanlardan gelmiş. Yazıya 11 yaşında bir çocuğumuz da görüşlerini yazmış.  Bu herhalde tiyatro tarihimizde bir “ilk”tir.

Yorumların hangi duygu ve düşüncelerle yazıldığı üzerinde durmak istemiyorum. Hiç kimsenin “kullanılmamış” olduğunu varsayıyorum. (Özellikle de çocuklarımızın!) Aksi halde , yazdıklarımızın kanıtı gibi bir durumun ortaya çıkmasından  korkarım. Bu ise hepimizi incitir. O nedenle yorumları “deşmeden” salt yazılanlar üzerinden düşüncelerimi paylaşmaya çalışacağım.

Yorumları  “kişisel” çerçevede değerlendirmeler olarak alıyorum. “Nesnel” bir sonuca varabilmek için oyunu beğenen yorum yazanlar dışında beğenmeyenleri de “duymak” gerek. Konunun tartışılmasını sürdürmenin yararlı olacağını düşünüyorum . Bu nedenle de yorumlara yorum olarak cevap vermek yerine yeni bir yazı yazmanın doğru olacağına inanarak bu yazıyı yazdım.

Yorum yazanlar , oyunu beğenmişler, Koroporte’de (ve de birlikte ) olmaktan da çok mutlular. Dileğim bu durumun gelecek ile ilgili resmi görmelerine engel olmamasıdır.  Zira gelecek hayâl edildiği gibi çıkmazsa , “tek ata oynanmışsa” , hayatın bağlandığı dayanaklar birer birer yıkılırsa toparlanmak daha da zor olur.

Sanıyorum  aileler –istisnalar dışında- çocukların eğitiminde çok seçenekli bir yol deniyorlar. Yani bir yandan sanat eğitimi sürdürülürken bir yandan da eğitimi başka bir dalda sürdürme olasılığını ihmal etmiyorlar. Örneğin başlangıçta fen eğitimine yönlendirilmiş bir çocuk,  sanatı profesyonel anlamda seçme kararı alabiliyor. Ama geri dönerse de hiç değilse yeniden başlayabileceği bir başka “tutunulacak  dal” var elinde.  

Bu ailelerin, ülkemizde “sanat yapma”nın zorluklarını bildiklerini , “risk”lerinden bir yere kadar haberdar olduklarını gösteriyor.

Çocuk , fırtınalı bir gelecek içinde yolunu bulmaya çalışan bir sandal gibi... Meslek tercihi yaparken çocuğun yaşı ve ülkemizde verilen eğitim onu yeterinde “yetkin” kılmadığı için zorunlu olarak aileler işin içinde olmak durumundadır. Ancak aileler kendi geçmişlerinin tortusunu taşıdıkları ve kendileri de ne yapılması gerektiğini tam olarak bilemedikleri için ortaya çıkan resim “fırtına”larla dolu olmaktadır. “Sınama yanılma” ise çocuklarımız üzerinde denemeyi en son tercih etmemiz gereken bir yoldur.

Yorumlarda , eşimin yaşadıklarının “iyi öğretmen” olsa  düzelebileceğine ve yaşananların nedenlerinin eşimin karşılaştığı "kötü öğretmen" ve bir şansızlık olduğuna inanan ve de olayı , “kişisel” bir hikâye olarak almayı seçen insanlar gördüm . Olayı bu kadar “dar” bir çerçevede ele almak onları avutabilir, içlerini “serin”letebilir  ama yarar sağlamayacaktır. Henüz “iş”in başında olduklarından eşimin aldığı “profesyonel” eğitimin boyutlarını anlama ve algılama hususunda bir zihin karışıklığı yaşandığını sanıyorum.

Kendi  döneminin  çok “ünlü” isimleri , eşimin  “öğretmeni” olmuşlar. Bu kişiler muhtemelen “onların öğretmeni” Yaprak Sandalcı’nın da  “öğretmeni”  ya da “öğretmeninin öğretmeni” olmuşlardır. Kaynaklar kısıtlı olduğunda yollar hep ayni kavşağa çıkar.  

“Derin izler” herkeste bir türlü vardır ama sorun , “farkındalık” ve zamanlaması ile ilintilidir . Olayın akışına kapılan insanın nasıl bir deneyimden geçtiğini fark edememesi  , az rastlanan bir durum değildir , hele nesnel değerlendirme koşulları yok olmuşsa .  İşte o zaman kuzguna yavrusu “star” görünür .  

Kişiler , kendileri ve çocuklarındaki “derin izleri” görebilmeleri için bize çok açık görünen aşamalardan bizzat geçmeyi  seçmişlerse yapabilecek fazla bir şey de yok. (Keşke yazılanları bir 10 yıl sonra birlikte yeniden okuyabilsek! Ama onların ve çocuklarının elinde ilerde okuyacakları bir “belge” var artık ! )

Eşimin anlattığına göre kendi  döneminde de aileler ve çocuklar birlikte olmanın mutluluğunu yaşamışlar ; bir araya gelebilmek için can atmışlar . Yaratılan gereksiz  rekabetin yanında paylaşılan  doğum günlerinden “yapmacık sevinçler” yaratılmış. Biz oyun sonunda sahne arkasındaki bu tabloyu gördüğümüz ve hissettiğimiz için (“Déjà Vu” , yani )deneyimlerimizi paylaşarak özellikle aileleri uyarmak  istedik.

Benim  önerim , ailelerin daha farklı bir pencereden bakarak yaşadıkları gözlem ve bilgiyi genişletmeleridir. Bu nedenle ilk olarak kendilerine “yükseklerden kuş bakışı”  bakmalarını öneririm. Belki nerede durduklarını daha doğru görebilirler.  Türkiye’de  ayni aşamalardan geçenlerle görüşmek , başka örnekleri öğrenmeleri de yararlı olur . Bazı “alkışların” yalancı olduğuna dikkat etmek gerekir. (Öğretmenlerin “alkış”ı  ile baleye yıllarını veren ama sonunda bedensel yetersizliğin ortaya çıkması nedeniyle bırakan ya da tiyatroya geçen ünlülere bir bakın dilerseniz.Araştırırsanız benzer örnekleri çeşitlendirebilir ve çoğaltabilirsiniz.)

Çocukların kişiliklerine uygun meslek seçimi ile ilgili psikolojik yardım alınmalı , çocuklar bazı testlerden geçirilmeli , gelişimleri izlenmeli . Bedensel yeterlilikleri ile ilgili olarak çocukları , anatomik olarak incelemek mutlaka gerekli . Ve de birden fazla “öğretmen görüşü” alınması zorunlu . Çocuğun bedensel olduğu kadar  zihinsel olarak da değiştiği unutulmamalıdır. (Hele de  değer yargılarının hızlı aşındığı ve dengelerin değiştiği toplumlarda!)

Aileler öğretmenlerden daha uyanık olmak  ve kendi “göbeklerini” kendileri kesmek zorundalar.

Oyun hakkında yazılmış bir yazının haklı olup olmaması çok da önemli değil. Bana göre Koroporte’nin Peer Gynt’ü  tek kelimeyle “başarısız” bir oyundu . Pek çok kişi beğenmiş olabilir. Özellikle ailelerin verdikleri maddi ve manevi destek karşısında “destek veren eleştiri” beklediklerini  ;  yazımızın bu anlamda bazılarında hayal kırıklığı yarattığının farkındayım. Ben genellikle “dostun acı sözü”nü duymanın daha yapıcı olduğuna  inanıyorum.  Bu nedenle  özellikle oyun içinde görev alanlar ve aileleri açısından, sanatsal değeri  az olan bir gösteri (şov) hakkında görüşler  yerine ,  yazıdaki uyarıyı “okumak”  daha önemlidir . Ailelerin bu uyarıya kulak vermeleri  doğru olacaktır. Bu açıdan bakarak yaptıkları maddi ve manevi fedakârlığın büyüklüğüne ve hayatlarındaki yerine ,  “dolduruşa” gelmeden kendi iradeleri ile karar vermeleri gerekmektedir . Düşüncelerimizin  “başkalarını memnun etme”  görevi  ile değil , salt inandığımız için açıkça ifade edilmesi başta sorun yaratabilir ama uzun vadede işe yarar. Unutulmasın ki  “Kimse kimseye karşı değildir . Herkes kendinden yanadır.”

Bu “iş”lerin içinde olduğu dönemlerde eşim ,  “dışarıdan bakan” ve olayla maddi ve manevi hiçbir ilişkisi olmayan bir “göz”ün yazdıklarını okuyabilmiş olabilseydi  maddi ve manevi olarak o ölçüde  fedakârlıklar yapılmayacak  ve de başka türlü de elde edilebilecek bir deneyim  için söylenen “Hiç değilse aldığı sanat eğitimi hayatına başka türlü yararlı oldu” ile yetinilmeyecekti.

Maddi gerekçeleri kuşkulu olan   “yönlendirme”lerle verilen emek ve yapılan fedakârlıkların , hedeflenen amacı gerçekleştirmeyeceğini önceden görebilmek  ve yolun hemen başında yeni bir yol çizme seçeneğini bulabilmek  gerçek “şans”;   uygulayabilmek de saygıyı hak eden bir “cesaret”tir ! Zira , başlanılan işte sabır gösterilmesi , sonuna kadar götürülmesi gerektiği  vb “etik” dersler içeren bir hayat görüşünü vermek ile “ailece” başladığınız bir işi  hem de onca “alkış”a(?) rağmen “yarım bırakma”nın  gerekliliği arasındaki farkın,  çocuğunuza  açıklanması o kadar da kolay değildir.    

Umarım yorum yapan kişiler de “iç”lerinden kendileri için en doğrusunun ne olduğunu takdir edebilecek durumdadırlar . Yorumlarındaki  “sınır”ların dışında daha geniş bir boyutta  düşündüklerini umut etmek istiyorum.

Onların yorumlarındaki içtenliğe inanmak zorundayım . Ve yapılan seçimlerin çocuklarımızı üzmeyecek sonuçlara neden olmasını diliyorum.

Her şeye rağmen , yazılanların , bir şahıs  ya da kurumun reklamı olarak algılanmasının aracı  ve de  başka aile ve çocukları için yanıltıcı olmamasını diliyorum . Unutulmasın ki kendi kararlarımızı haklı çıkaracak “serinletmeler” , başkaları için sonucu kuşkulu  “örnek”ler haline gelebilir.  Herkesi  “dikkatli” olmaya çağırıyorum.  


 Yazılarım , bu anlamda bir uyarı olabilirse mutlu olurum. 

Melih Anık

1 yorum: