İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları 20 Eylül 2022 tarihinde 2022-23 sezonu repertuvarını açıkladı. Dolaylı bir davet aldığım İstanbul’da olsam katılmayı düşüneceğim açılışı instagram canlı yayınından izledim. Dolaylı davet olmasının nedenini tahmin edebiliyorum. Genel Sanat Yönetmenleri benimle birlikte görünmek istemiyor. Zira ‘mâlûm kişiler’in hâlâ ‘ağır top’ oldukları bir kurumda GSY dikkatli olmak istiyordur. Bu arkadaşlar arkadaşları ile saldırıyor bana. Ödenekli bir kurumda ekipleşmek de büyük beceri doğrusu. Bazı kurumlarda ‘dernek kardeşliği’ bağ kurmanın önemli bir yolu. Hatta yönetim biçimi olmuş. Maalesef Türk Tiyatrosu herkesin bildiği ama başıma iş gelir diye dillendirmediği bir düzen içinde. Makamında kutlama ziyareti yaptığım tek GSY Süha Uygur oldu. O da ondan gelen bir davet nedeniyle idi. Ben de çekinmeden onun odasına kadar çıktım kahvesini içtim. Planlarını projelerini dinledim. Ama onu da rahat bırakmadılar. Sezonu ona açtırıp bir ay sonra Mehmet Ergen’i GSY yaptılar onun yerine. Ben bugüne kadar tiyatro yapıcılarla ilişkilerimi görünmez tutmak için gayret ettim. İlk amacım onlara zarar vermemekti. İnsanlar düşman gördükleri ile dost olanları düşman belliyor. Kendisi ile fotoğraf çektirdiğim ve sosyal medyada paylaştığım çok az sayıda tiyatro yapıcı var. Bu onların yarattığı güven duygusu nedeniyledir.
Sezon açılışının sönük geçtiğini söylemek isterim.
Fotoğraf ve videolardan gördüğüm kadarıyla katılım çok değildi. Kurumun kendi
personeli bile az ilgi göstermişti sanki. Mehmet Ergen’in minimal sezon açılışı
bile ‘maksimum’du. 20 Eylül’deki katılımdaki azlığın Mehmet Ergen’in görevden
alınışına duyulan üzüntüden kaynaklanmamış olmasını dilerim.
Yeni GSY Ayşegül İşsever’in ne yapacağını merakla
bekliyordum. Salgın dönemine Mehmet Ergen’in Genel Sanat Yönetmenliğinde giren ve geçiren İBBŞT dönemsel sıkıntılar
yaşadı elbette ancak ödenekli bir kurumun başına uçaktan atılan Mehmet Ergen’in
paraşütsüz çakıldığını söyleyebilirim. Zira o paraşüt ödenekli kurum tecrübesi
idi ve yıllarca tiyatro yapan Mehmet
Ergen 100 yıllık bir kurumu yönetebilecek deneyim ve birikimde değildi. Ben her
zaman İBBŞT’nin kurumun içinden bir GSY çıkarması gerektiğini bunun mümkün
olduğunu iddia ettim. İBB yönetiminin biraz zaman kaybederek de olsa dediğime
gelmesinden memnun oldum.
2022-23
sezonunun ana teması “İstanbul Klasiklerle Buluşuyor” olarak belirlenmiş. Ben
sezon temalarının oyunların genel özelliklerine göre yapılmasını sevmiyorum.
Mehmet Ergen de az kişili neredeyse boş sahneli oyunların ‘satışını’ ‘minimal’
ismi ile yapacağını düşünmüştü. Ödenekli tiyatrolar dönemin meselelerine
odaklanmalı. O meseleyi ‘klasik’ sayılan oyunlarla yapmanıza itiraz etmem. Ama
sanırım İBBŞT politikaya ‘dokunmadan’ sezonları geçirmek istiyor. İBB gündeme uygun repertuvar yapmalıydı. Yapabilir mi? Bunca
yıldır yaptı mı? Yapabilir ama yapmadı. Kültür Daire Başkanı’nın olmadığı bir
kurum koordinatörlük ve vekillik mekanizmaları ile işi sürdürüyor. Bu da
İBBŞT’nin repertuvarına yansıyor elbette. Ben Çandarlı’da yaptığım oyuna ‘İnsan
yaşıyorken özgürdür’ ismini verirken İBBŞT’nın yapamadığını yapmışım demek ki.
Nâzım’ı çok seviyorsunuz bilirim. ‘Bir orman gibi kardeşçisine’ sezonu olamaz
mıydı? 16 milyonu kucakladığını her fırsatta yineleyen Başkan’ın niyetine de uygun olurdu bence.
Ödenekli tiyatroların ve genel olarak siyasilerin bilmediği bir şey var: Tiyatronun birleştirici gücünü
bilmiyorlar(umursamıyorlar/değer vermiyorlar). Birleşme aynı salonda yan yana nefesleri karıştırarak
oyun oynamak/seyretmek değil. Bir arada olursunuz ama birleşmiş olmazsınız.
Amaç seçtiğiniz oyunlarla ülke insanını
BİRLEŞTİRME’ye katkı vermek olmalı.
Ülkenin tüm etnik özellikleri ile bir ve
bütün olduğunu göstermek olmasına yardımcı olmak. Ülke içinde barışa omuz
vermek. Tüm yurttaşların Hamlet
seyretmesi ülkeyi birleştirmez. “Çürümüş bir şeyler var Danimarka’da” repliği
ayrıştırıcı olabilir. (Ayrıca çok da sakız oldu. ) Ülkeyi ele geçiren
Fortinbras’a iyi bakarsanız belki bir çıkış bulabilirsiniz. Ama niyet ve irade
gerek. Tabii ki bilgi ve birikim. Ve de ülke sevgisi. Kendine Osmanlı diyen
Ermeni kökenli bir yazarın oyunu üzerinden imalar yaparak bir yere varamazsınız
cepheleşirsiniz.
İBBŞT’da bu sezon
repertuvarı ikiye ayırmak gerekiyor. Mehmet Ergen’den miras kalanlar ve Ayşegül
İşsever’in seçtikleri. Ergen’in repertuvarından Moby Dick, Kutlama, Antigone,
Hastalık Hastası, İfigenia, İki Efendinin Uşağı
İBBŞT repertuvarının ‘klasikler’ başlığına uygun olarak devam edecektir
umarım. Yaftalı Tabut, Hayat Der Gülümserim, Gül’e Ağıt, Kısraklı Kadın, Kimse
Öyle Şeyleri Konuşmuyor Artık da repertuvarda devam edeceğini düşündüğüm oyunlar. Ekim 2022 programı da bize onu söylüyor. Bazı oyunlar
ise sezon sonu gelmeden silinir. İşsever repertuvarında Fosforlu Cevriye,
Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım dışında Türk yazar yok. İsimlerine itiraz
edemeyeceğimiz büyük oyunlar seçilmiş: Hamlet, Tartuffe, Cadı Kazanı, Bir Halk
Düşmanı. Yanlarına Godot Geldi, Çingene Boksör, Kuğunun Şarkısı, Komik Para,
Oscar’ı (ve Ergen’den kalan klasikleri) koyduğunuzda ortaya nasıl bir üst
başlık çıkıyor? İBBŞT ne diyor? Bunlar konuşulmaz ama her repertuvarın
gerekçeli kararını okumak isterdim. Var mıdır? Bana ‘klasikleri oynuyoruz’
yetmiyor. Eski oyunlarındaki performanslarına bakınca bence tekrara düşmüş
yönetmenler ile de bir yere varılamaz. Yeni ufuklar açılamaz. Hiç değilse bazı
klasik oyunların yönetmenleri yazarlarının ülkelerinden olsaydı. Ufkumuz
açılırdı belki. Benim gibi geçmişte çok iyi örnekleri hafızasına kaydetmiş biri
için Fosforlu Cevriye dışında beni heyecanlandıran bir oyun yok. Bugün genç
olsam bu repertuvara genel kültür olarak bakardım sadece. ('Kitabı alıp okuyacağına ucuz bilet ile git seyret.beğenmezsen ilk yarı sonunda çıkarsın') Kanımı ateşlemez beni
itelemezdi.
Dikkat ediyorsunuz elbette.
Repertuvarın tümü Batı tiyatrosu kalıpları içindeki oyunlardan seçilmiş. Peki
bizim geleneksel tiyatromuz nerede? Orta
Oyunu bizim değil mi? Köy Oyunlarımız? Bu oyunları ve oyunculukları yaşatacak
olan KİM? Anladığım kadarıyla İBBŞT böyle bir görevi olduğunu hatırlamamış ya
da onlardan ‘klasik oyun’ bulamamış.
İBBŞT oyuncu ve yazarlık
kursları ile oyuncu ve yazar yetiştirme yeri değildir. Eğitimli oyuncunun ustalarla birlikte meslek içi eğitimini aldığı, genç oyun yazarlarınca teslim edilen oyunların
sahne üzerinde olgunlaştırıldığı yâni iş başında uygulamalı eğitim verilen
yerdir. Aynı örneği tekrar tekrar veririm Alevli Günler ile İstanbul Halk
Tiyatrosu hem oyunu geliştirmiş hem de yazarı eğitmiştir. Ama İBBŞT dramaturglarının Türkiye
Kayası’na yaptıkları zulümü hatırlayınca duraklıyorum. Mehmet Ergen’in 1000
kişiyi kabul ettiği yazar atölyesi modelinin yararı yoktur. Muhsin Ertuğrul
yazara gitmiş. Bence doğrusu da odur. Ayrıca
ödenekli tiyatroların Türk edebiyatının önemli roman ve hikâyelerini
uyarlamalarla sahneye çıkarmak gibi bir görevi vardır.
İstanbul’da yabancı olsam ne
yapardım diye düşünürüm zaman zaman. Mümkünse tüm oyunlarda İngilizce
‘surtitle’ olmalıdır.
Oyunların seçiminde iktidar eleştirisinin öne çıktığını anlamak
zor değil. Ama 16 milyonu kucaklıyorum diyen bir Başkan’ı anlamamış onun
yönetimindeki bir tiyatro ile karşı karşıyız. Bu repertuvar çok entelektüel. Her
zaman olduğu gibi sadece belli bir
görüşün ilgi göstereceği halkla bütünleşmeyecek bir oyunlar bohçası. Çok
ödüller alır. Ama küçük bir çerçevede kalır. 16 milyonluk İstanbul’da İBBŞT’nın
sattığı bilet sayısı 600 bin civarında. Yaklaşık 100 bin seyirci. Tiyatroda 16 milyonun
kucaklanmadığı açık. Seyirciyi arttırmak için neler yapılabilir ciddi ciddi düşünmek gerekiyor.
GSY İstanbul’un çok geniş
bir alana yayılmış olmasından ve uçlara
tiyatro götürmekten bahsetti. Aslında dediği oyun götürmek idi tiyatro götürmek
değil. İkisi birbirinden farklı. İBBŞT’nin tiyatroyu uçlara götürmek için
yapması gereken şey yerinden yönetimdir.
Toplantıda dokunulmadığına
göre özerlik şimdilik masa altında. Seçim öncesi iş çıkarmak istememişlerdir. Kolay
olmayacak ama bir yerden başlanması gerekiyor. En azından bu yönetim varken mücadele başlamalı. Konu tartışmaya açılmalı.
Pazar matinelerinin
kaldırılmış olmasını anlamıyor kabul etmiyorum. Ben Cumartesi günleri de çalıştığı
için Pazar’ı bekleyen pek çok kişi tanıyorum. Hele bugünlerde bu pek çok insana
hafta sonunu sanat ile değerlendirme imkânı verecektir.
İstanbul’da değişik dillerde
tiyatro yapan topluluklar var. İBBŞT’nin onlara ilişkin ne yapacağı hususu konuşulması
tabu olan bir konu. (Onlar da 16 milyona dahil) Çok dilli tiyatro yapmak için Belgrad Drama Tiyatrosu,
Yugoslav Drama Tiyatrosu, Yunanistan’dan Pire Şehir Tiyatrosu ve Bosna’yla
görüşmeler devam ediyormuş yurtdışına da açılan çalışmalar ve faaliyetlerde
bulunmak için çabalar varmış. Pekiyi de ülke içinde ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Nilüfer Belediyesi Kent
Tiyatrosu, Eskişehir Şehir Tiyatroları, Bakırköy Belediye Tiyatrosu ve Lefkoşa
Belediye Tiyatrosu’yla da dönüşümlü olarak oyun alışverişlerinde bulunup
seyircinin farklı oyunlarla da karşılaşmalarını sağlamak iyi bir düşünce. Buna
Şehir Tiyatrosu olan başka şehirler de katılmalı. (Diyarbakır, Gaziantep vb)
Başkan oralara gidiyorsa ‘şehrin tiyatrosu’ neden gitmesin?
İBBŞT Edebi(repertuvar)
Kurulu ve Yönetim Kurulu üyelerini sayfasında paylaşırsa çok iyi olur. Ona buna
sorarak sonuca varılamıyor. (Birilerine sordum. Hâlâ cevap yok.) Ayrıca İBBŞT
Yönetmeliğinin de sayfalarında paylaşılması doğru olacak. Şeffaflık gereği tabii
ki.
Doluluk oranı bir başarı
değildir. Bilet fiyatı çok düşük olan bir kurumun tiyatrosunda biletlerin
satışa çıkar çıkmaz bitmesi bir başarı sayılmaz. Seyirci için en ucuz eğlence
İBBŞT’da oyun seyretmektir. Bu fiyatlarla aldığı bileti yakabilir oyunun
yarısında çıkabilir. Ama sunulan
oyunlara bakınca giderek şöyle bir algı oluşmaya başladı. Bu fiyatlarla bu
kadar tiyatro. Oysa İBBŞT’nin sorumluluk ve görevi yüksek standartları uygun
fiyatlarla seyrettirmek olmalıdır. Bunun önündeki engeller kaldırılmalı kurum
birkaç rejisörün tekelinden kurtarılmalıdır. Ufku geniş yönetmen ve oyuncularla
sınırları zorlayan görkemli rejiler sahneye çıkarılmalıdır. Benim gözlemim şu
anda İBŞŞT’da bir Beklan Algan gibi vizyoner yönetmenin olmadığıdır. Ama İBBŞT
dışarıdan onu bulmuyor(aramıyor?) nedense. Belki de içeridekiler izin vermiyor
kim bilir. Beklan Algan gibi birisi yoksa GSY’nin dediği Deneme Sahnesi’ni
kim(ler) yönetecek? Bu noktada İBBŞT içindeki Çağdaş Gösteri Sanatları Merkezi’nden
bahsetmemiz gerekiyor. Yazılı amaçları hedefleri ile ufuk açabilecek bir
merkez. Yönetimsel tutumlar yüzünden sürekli olarak etkin olamayan merkezi Emre Koyuncuoğlu yönetmeye çalışıyor. Koyuncuoğlu
eğitimi , yaptıkları ve emelleriyle benim çok beğendiğim bir tiyatro insanı. Onun
ÇGSM ile birlikte Deneme Sahnesi’ni yönetmesi
İBBŞT ve tiyatromuz için bir şans olur. Yeter ki engel olunmasın serbest
bırakılsın.
Ben her zaman ülkemizde
ödenekli tiyatroların varlığına inandım. (Ama bu halleri ile değil.) Zira
ödenekli tiyatrolar tiyatro alışkanlığını arttırır tiyatronun
yaygınlaştırılmasını seyircinin çoğalmasını sağlar. Bu aynı zamanda özel tiyatroların
da önünü açar açmıştır. Öte yandan ödenekli
tiyatrolar buz kıran gemiler gibi ülkedeki bazı mecraların değişmesine yardımcı
olabilir. Bu kapsamda uluslararası tiyatro zirvelerini düzenlemek ödenekli
tiyatroların görevidir. İBBŞT yılda bir düzenlenecek uluslararası tiyatro
zirveleri ile dünyadaki tiyatro yapıcıları ülkemize getirerek onların ülke
yöneticileri ve yerel tiyatro yapıcılarla buluşmasını sağlamalıdır. Zira bizi
yönetenler tiyatro bilmiyor. Bu vesile ile öğrenirler.
Daima Genç ve Daima Çocuk günlerinin devam etmesini kapsama liselerin de alınmasını
isterim. Daima Genç ve Daima Çocuk Günler
genç yazarların oyunlarına öncelik vermelidir hatta zorunlu kılmalıdır. Bu yazar atölyesinden daha işlevseldir.
100 yılı aşmış bir kurum
olarak İBBŞT’nın birikimleri çoktur. Bu birikimlerin bir müzede sergilenmesi
gerekir. İBBŞT Tiyatro Müzesi bir an önce hizmete alınmalıdır. Öte yandan
dijital olarak gelişen tiyatro kütüphanesinin
fiziken açılması da iyi olur. Kütüphaneden araştırmacıların eleştirmenlerin
yararlanması oyun dağarcığına ulaşmaları GSY’in iki dudağı arasından çıkarılmalıdır. Eski belgelerin afişlerin yeni baskıları
kuruma gelir sağlayabilir.
İBBŞT’nin youtube hesabı
seyircinin bilgilendirilmesi için kullanılmalıdır. Zaman zaman izlediğim bazı
videolar arkadaş muhabbetinden öte gitmedi. Ekrandan oyunculuk ve yazarlık eğitimi
verilemez. İBBŞT’nin görevi de değil. Repertuvardaki oyunlar hakkında bilgilerin sohbetlerin prova görüntülerinin paylaşılacağı programlar çok yararlı olacaktır. Dünyaya bakın. İngiltere'deki tiyatroların sayfalarını inceleyin.
İBB Atık Yönetim
Müdürlüğü’nün “İleri Dönüşüm Atölyesi” ile işbirliği yapılarak birkaç çocuk
oyununun her şeyini geri dönüşüm atölyesinden dönüştürülen malzemelerle üretmek,
yenilenebilir enerji kaynaklarının verimli kullanımına yönelik çalışmalar
kapsamında çatısı uygun olan sahnelere güneş panelleri konulması, şehrin farklı
yerlerine yerleştirilecek kiosklarda seyircilerin daha kolay bilet alabilmesini
sağlamak güzel projeler.
İBBŞT özel tiyatrolarla
rekabet etmemelidir. Özel tiyatroların kısıtlı imkanları ile yapabilecekleri
oyunları onlara bırakmalıdır. Ben kurum dışından yönetmen ve oyuncularla ortak
projeler yapılmasından yanayım. Bunun
kuruma ve tiyatromuza enerji katacağını düşünüyorum.
Senede bir iki defa çocuk
oyunları izliyorum. Maalesef iç açıcı değil. Yetişkinlerin bile seyretmek
isteyeceği görkemli oyunlar yapılmalı. Yurt dışından yönetmen getirilmesi çok
iyi olur. Antalya BB Şehir Tiyatrosu örneği iyi incelenmeli.
İBBŞT’da GSY’nin işi çok
zor. İpte yürümek gibi bir şey. Kurum içi dengeleri korumak başlı başına bir iş.
Kurumun başında zerafeti ve güler yüzü ile tiyatro sanatı için ve adına çok
olumlu bir fotoğraf veren Ayşegül İşsever’e kolaylık diliyorum.
Ben konularla ilgili
düşüncelerimi bugüne kadar çok paylaştım. Okunduğunu biliyorum ama ne tiyatro
yapıcılardan ne de tiyatro severlerden hiç geri dönüş almadım. Sanki suya
yazdım. Olsun. Bir tiyatro sever olarak
Türk Tiyatrosu’na katkı yapmak bana yetiyor. Yazarken bir amacım da zamanı kaydetmek. Geleceğe bir şeyler
bırakmanın mutluluğu içindeyim.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder