İlki doğduğum gün. 2022 yılında onu çıkarınca kalanların sayısı ise yaşım: 70
Sabah doğmuşum. 6:30 gibi. Burcum Başak yükselenim de Başak. Ölüm yılına
bakarak annemle beraber 63 yıl aynı dünyada kalmışız. Ancak evlenip annemin
evinden çıkana kadar 26 yıl birlikte yaşamışız. Babamla 20 yıllık bir
beraberliğim var. Kızımla 38 yıldır beraberiz. Yaşadıklarımızın yoğunluğuna ve
rakamlara bakarak Fügen ile birlikteliğimin hayatıma yön verdiğini açıkça
söylerim. Bir Yay ile 48 yılı tamamladım. 70 yılın 48’i. Bu kadar uzun süreyi
birbirini etkilemeden geçirmek mümkün değil.
Artık burcumu soranlara ‘Yayımsı Başak’ diyorum bu nedenle. Biz
çocuklarımızı eğitiriz. Ya da eğittiğimizi sanırız. Lalin ile geçirdiğimiz 38
yıl ayrı bir eğitimdir benim için. Annem ve babamla geçen 46 yıla ‘temel
eğitim’ dersem Fügen ve Lalin’le geçen 86 yıl şahane bir ‘yüksek eğitim’
sayılır. Yaptığım bu matematik bazılarınıza ‘absürd’ gelebilir. Her ilişki
özeldir ve insan her insan ile ayrı yaşar yılları. Üniversitede ‘double major’
yaparlar hani. Ben onlarca insan ile kaç ‘major’ yaptım kimbilir.
Jyväskylä Üniversitesi(Finlandiya) yaşlılık bilimi (gerontoloji) uzmanlarından Taina Rantanen gözetiminde yapılan araştırmada, 1910 ve 1914 yıllarında doğan yetişkinlerle yaklaşık 30 yıl sonra dünyaya gelenler karşılaştırılmış. Her iki yaş grubu da sırasıyla 1989 ve 1990 ile 2017 ve 2018 yıllarında incelemeden geçirilmiş. Her iki yaş grubuna da önce 75 yaşında ve ardından 80 yaşında yüz yüze gelinerek 6 fiziksel deney ile 5 bilişsel yeteneğin ölçüldüğü sınamalardan oluşan aynı deneyler dizisinin uygulanmış.
Araştırmacılar kuşaklar arasındaki farklılıkların her şeyi kapsamadığına
akciğer fonksiyonu değerlerinin şaşırtıcı bir biçimde aynı kaldığına ve -bir
olasılıkla son dönemlerde okullarda ve gündelik yaşamda ezberleme yetisi eskisi
gibi önemsenmediğinden olsa gerek- bir dizi sayının anımsanmasını gerektiren
kısa süreli bellek sınavında bir ilerleme kaydedilmediğine tanık olmuş.
Elde edilen bu bulguların birçoğu öteki topluluk araştırmalarıyla örtüşüyormuş. Örneğin, Hollanda’da 2018 yılında yayımlanan bilişsel yaşlanmayla ilgili bir araştırmada 1931 ile 1941 yılları arasında doğan yaşları geçkin yetişkinlerin bir dizi bilişsel sınavda 1920’lerde dünyaya gelmiş yaşıtlarını gölgede bıraktıkları ancak yine kısa süreli bellek konusunda iki grup arasında herhangi bir farklılık olmadığı görülmekteymiş.
Danimarka’da yapılan 2013 tarihli bir araştırma da doğum yılıyla bağlantılı
farklılıkların çok ileri yaşlara dek sürebileceğini ortaya koymuş. 1915
yılında dünyaya gelen 95 yaşındakilerin bilişsel bir sınavda 1905 doğumlu 93
yaşındakilerden çok daha başarılı oldukları görüldü. Araştırmada daha geç bir tarihte
doğan grubun yürüyüş hızı ve kavrama gücü açısından herhangi bir üstünlük
göstermediği ancak o grubun üyelerinin -banyo yapma ve giyinme gibi- günlük
yaşam etkinlikleri konusunda daha becerikli oldukları da görülmüş.
İnsanların daha iyi yaşlanmalarının çeşitli nedenleri var. Bu nedenlerin
başında daha iyi sağlık hizmetleri ve sigara içme oranlarındaki düşüş geliyor.
Fiziksel işlevlerin irdelendiği Finlandiya araştırmasının baş yazarı Kaisa
Koivunen’e göre daha geç tarihte doğan yetişkinlerde en ağır basan unsur
onların fiziksel açıdan çok daha etkin olmaları ve daha iri bedenlere sahip
olmalarıydı. Bu da onların daha sağlıklı beslendiklerine işaret etmekteydi.
Beyinsel işlevler konusunda en önemli etmenin de eğitim görme süresi olduğu
görülüyordu.
ABD Ulusal Yaşlanma Enstitüsü yöneticilerinden Luigi Ferrucci, eğitimin
yaşlanma ve sağlık açısından son derece güçlü bir etki yarattığını belirterek
“Daha iyi bir eğitim sayesinde bir olasılıkla gelir düzeyiniz de daha yüksek
olacaktır. Bu da doktora gitme, iyi beslenme ve bedene zarar vermeyecek bir işe
sahip olma olasılığının da daha yüksek olması anlamına gelir” diyor. Gelir
düzeyi yüksek olan ülkelerde bu tür üstünlüklerin yalnızca yaşam süresini
uzatmakla kalmayıp bu sürenin çok daha sağlıklı bir biçimde geçirilmesine de
olanak tanıdığı görülüyor.
Kısacası günümüzde 70 yaş belli olanaklara sahip olan şanslı bir kesim için
yeni 60 olabilir ama herkes için aynı durum söz konusu olmayabilir.
Dikkat ederseniz araştırma yapılan ülkeler Hollanda, Danimarka Finlandiya.. Yaşam kalitesinin üst düzeyde olduğu ‘insan’a hürmet eden ülkeler. Bizim ülkemizde erken yaşlanmış gençleri görmek çok mümkün. Zira ülkemizin ‘insan’a saygısı ve sevgisi yok. Her anı sürprizli bir ülkede 70 yıl yaşamış bir insan olarak şanslı olduğumu düşünüyorum.
Temel amacım babamın öğütlediği gibi ‘yaptığım işi en iyisiyle yapmak’ oldu. Bu çalıştığım yerlerde kalabalıklar arasından seçilmemi sağladı. Patron işine yarayana(bana) iyi davrandı. Çalışkan güvenilir ve iş bitiren eleman olmam döneme göre iyi bir gelirin kapısını açtı. Çalışma hayatı açısından dönem de uygundu. Piyasa ‘geminin yolda karşılaştığı fırtınaları değil geminin limana yanaşıp yanaşmadığı’ ile ilgilidir hep. Ne mutlu ki ben çoğunlukla gemiyi limana yanaştırdım. Patronun oğlunun okul arkadaşı sosyal dernek vb kuruluşların içinde olmadan meslekte bir pozisyona gelmek mümkün değildi(r). Ben kendi çabamla ulaştım bazı pozisyonlara. Toplumlar kapalı klanlar içinde yaşar. Hindu değilseniz bu çemberden zihnen teselli ile kurtulmak da mümkün değil. Sanırım hâlâ da öyledir. Patron yâni kendi işimin sahibi olamadım ama işçi arı olmak bana yetti. Aldığım resmi eğitim yanında yukarıda sözünü ettiğim eğitimler ve de ‘yaşadıklarımdan öğrendiklerim’ bana çok yardımcı oldu. Başıma gelen belalara da o şekilde dayandım. Aklıma yatmayan hiçbir işin altına girmedim. Girdimse başıma geleceklere hazırlıklı oldum. Bunu en iyi avukatım anladı. Babamın hatırladığım ikinci öğüdü idi : Çok önemli yazıları göndermeden üstünde uyudum yâni bir gece geçmesini bekledim. İş hayatından erken ayrılmış olmama rağmen bugünün keyfini çıkarmamı sağlayan şeyler daha önce biriktirdiklerimdir. Sanat kitaplar tiyatro edebiyat müzik seyahat vb konularda topladıklarım şimdi hayata başka bir gözle bakmamı ve yaşamamı sağlıyor. Lisede okuduğum bir kitapta ‘Mutluluğunuzu kimseye borçlu değilsiniz’ cümlesini okumuştum. Bu beni çok etkiledi. Başardığım şeyler sonunda Ferhat gibi kendi sırtımı kendim okşadım ‘Aferin Melih’ diyerek. Başıma gelen kötülükler için ‘Bunlar benim hatalarım’ deyip başkalarını suçlamadım mazeret üretmedim.( ‘Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı’A.Behramoğlu)
’Your Erroneous Zones(Hatalı Alanlarınız) Wayne W.Dyer’ başucu kitabım
oldu. ‘Hayatınızın kontrolünü elinize alın’ şeklinde tanıtımı vardı kitabın.
Hayatınızın efendisi olmak benim inandığım bir düstur oldu. Kitaptan çok
yararlandım. Bu anlayış yüzünden çok da gemi yaktım. Bir bölümün başlığı ‘You don’t need other’s
approval.’ Başkalarının onayına ihtiyacınız yok. Onay beklemedim. Alkış beklemedim. Ödül beklemedim. Almak için 'atraksiyonların' içinde olmadım. Bu beni özgürleştirdi. Hayatıma yön veren
ikinci kitap ‘İyi İnsan İyi Vatandaş’ idi. Şimdi geriye baktığımda iyi insan ve
iyi vatandaş olduğuma inanıyorum.
Üniversite yıllarımda ve sonra iş hayatımda didişken biri idim. Saatlerce
tartışırdım. Şimdi seseldim. Zira artık tartışma adabı da yok oldu. Ancak zaman
zaman eski Melih çıkıyor ortaya gene.
Dilimizde bir söz var: Yaş yetmiş iş bitmiş. Yaşamak bir iş ise biten bir
şey yok. Emekliliği yok yaşamanın.
Cahit Sıtkı ‘Yaş otuz beş yolun yarısı eder’ derken 46 yaşında öleceğini
bilebilir miydi?
İlahi
Komedya’yı yazmaya 35 yaşında başlayan "hayat yolculuğumuzun ortasında
kendimi karanlık bir ormanda buldum." diyen Dante de 56 yaşında ölmüş.
Yarını
bilmiyoruz. Tarih uzaktan bakınca anlaşılıyor. Kendi tarihime şimdi uzaktan ve
yükseklerden bakıyorum. Tarancı ve Dante'den daha şanslıyım.
Babam ölene
kadar inançlı sayılabilecek bir gençtim. 1972’de 20 yaşımda iken babamı kaybedince
eskisi gibi olamadım. Kuran başta olmak üzere kutsal kitapları satırların altını çizerek
okudum. Notlar düştüm işaretler koydum sayfa kenarlarına. Hâlâ da ara
sıra okurum. Sorgulamaya yargılamaya başladım. Vicdanım rehberim oldu. Ülkede zorluklar içinde yaşayan çoğunluğa bakınca yaşadığım hayat için onlardan
özür dilemek istiyorum. Vicdanımın
oluşmasında dayım Nazım Merey’in çok katkısı var. Onun yönlendirmesiyle kitap
okumaya başladım. İlk okuldaydım. Okumam için bana verdiği ilk kitap Kuyucaklı Yusuf
idi. Onun sayesinde ilk okulu bitirene kadar Türk yazarlarının belli başlı
romanlarını okumuştum. O günlerde oluşan vicdanım hâlâ beni sorguluyor denetliyor.
Aynı anda farklı
konularda kitaplar okudum. Farklı olayları merak ettim. Burnumu soktuğum her
olayda yeni bir şey öğrendim. Edindiğim tecrübeler başkalarınca yadırganan zaman zaman aşırı tedbirli olmama yol açtı. Ülkem hakkındaki karamsarlığımın nedenlerinin başında
çok önemli olaylar içinden geçmiş olmamın rolü var. Perdenin arkasını gördüm.
Zor bir insan olduğumu kabul ederim. Benimle geçinmek pek de kolay değildir. Açık sözlüyümdür zor beğenirim. Ama iyi yanlarım katlanılmamı kolaylaştırır. Güvenilir biriyim yalandan nefret ederim. Sorumluluk taşırım. Şefkatliyim. Merhametliyim. Sır tutarım. İyi insanlar beni anlar.
Anları yaşamak istedim hep. Ânın keyfine varmayı istedim.Yarın olacaklar için bugünden tasalanmamayı istedim. Becerdim diyemem. Bizimkisi gibi yarını belli olmayan bir ülkede bunu yapmak kolay değil. Yaşadığınız ülke kaderinizi belirler. Coğrafya kaderdir. Buna bir de yaşadığınız dönemi ekleyin. ‘Nereden buraya bu zamanda düştük diyenlerimiz’ çoktur. 1952’den itibaren ülkede yaşananları listelemeye başlamıştım. Bir yerden sonra bunaldım içim şişti. Neler yaşadık neler. Kaç darbe yaşadık? Neye yaradı o darbeler? Bitmeyen bir savaşın içindeyiz. Paramparçayız. Uluslararası oyunlarla ülkemiz ciddi risklerle karşı karşıya. Atatürk’ten sonra nerelere savrulduk. Hak ettik mi? Etmedik. Şimdi ise durum daha da vahim. İçimde umudun zerresi yok. Sanıyorum ülkemin düzeldiğini de göremeyeceğim.
Sonunu görmeden mutlu yaşadım deme demiş ya bir filozof ben de hastalanmadan
başkasına muhtaç olmadan en azından bugünün havasında yaşayıp aniden ölürsem mutlu yaşadım
sayacağım.
Bundan sonra daha kaç 4 Eylül yaşarım kimbilir. Bilmemek iyidir. Ânı yaşayalım.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder