İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunu Kendi Gök Kubbemiz bence
sezonun en önemli oyunlarından biri. Oyunu seyrettiğim günden bu yana epey bir
zaman geçti. Bu süre içinde ben Yahya Kemal ile haşır neşirdim. Okudukça konu derinleşti, derinleştikçe yazmaktan korkmaya başladım. Neyi nasıl yazmalıydım?
Öte yandan çok da keyifli bir yolculuk oldu ve devam ediyor.
Oyun beni etkilediği gibi seyreden diğer seyircileri aynı şekilde etkilemiş midir bilmiyorum. Ara
sıra gözüme çarpan yorumlar, paylaşımlardan benim gibi etkilememiş olduğunu
görüyorum. Oyun çok beğeniliyor ama hak ettiği gündemi açtı mı? Hayır.
'Sahnedeki oyun hayatı fark etmemizi sağlıyor, hayatı daha iyi okumamıza yardım
ediyor, hayata ilişkin pratik yaptırıyor mu?' Bu oyun çerçevesinde cevabım
hayır.
Sönmez Atasoy oyunu 1990 yılında yazmış. Oyun tekstine
bakınca onun Yahya Kemal'in şiirlerine
olan hayranlığını anlıyorsunuz. Oyunun
onun şiirlerini sahnede terennüm etmek, halkın o şiirlere(özellikle şarkı olmuş)
âşinalığından/hayranlığından yararlanarak tiyatro ile halkı buluşturmak
gibi amaçları olduğunu düşünüyorum. Tekste baktığımda önce şiirlerin seçilmiş
olduğunu şairin hayat hikâyesinin onları
birbirine bağlamak için kullanıldığı kanısındayım. Bu bağlantıların bazılarını
zorlama bulduğumu da belirtmek zorundayım. Şiirin gerçek hayat hikâyesi ile bağını Sönmez Atasoy kendine göre kurgulamış. Atasoy'un
tekstinden şunları öğreniyoruz:
Üsküp'ten İstanbul'a gelmiş. İstanbul'daki çevreye alışamamış,
'aynı ülkenin içinde şehirden şehire pasaportla gidilen bir ülkede' Abdülhamit
yönetiminden kaçarak Paris'e gitmiş, oradaki siyasi atmosferi tanımış ama o
atmosferden uzak durmuş, Jön Türkler ile anlaşamamış, Heybeli'de Necip Fazıl
ile Nâzım Hikmet'e hocalık etmiş, Lozan Konferansı'nda delege olmuş, kendi şiir
anlayışı ile zamanın diğer akımlarının dışında kalmış, kendi şiir telakkisi ile
şiirler yazmış, İzmit Kağıt Fabrikası'nın kağıt tahsisini kullanmamış, Atatürk
ile Ankara'ya gitmiş, Madrit'te elçilik yapmış. Sönmez Atasoy 'Benim şiirimin yapı taşları büyük Türk kültürüdür. Ne kadar eskiye
özlem duysam da a göbeğim yaşadığım çağ ile ile kesilmiş.' replikleriyle
şairin sanatına da dokunuyor. Sık sık da 'Cânan' ve 'Mehlika' hatırlanıyor.
Ama Yahya Kemal bu kadar mı?
14 Mayıs 1919 İzmir'in
işgaline, 16 Mart 1920 İstanbul'un işgaline direnen şiirleri, yazıları,
çıkardığı Dergâh Dergisi, mütareke
yıllarında konferans ve konuşmalarıyla çevresine aşıladığı inanç ve iman, 'Ben
Osmanlı Türklüğünü arzu ediyorum' demesi, 1918-22 yıllarına arasında İstiklal Harbi'nin nabzını tutan yazıları, bu
yazıların Mustafa Kemal Paşa tarafından kesilip saklanmış olması, Atatürk'ün 'Yahya
Kemal geniş tarih kültürünün eseridir' sözleri nasıl unutulabilir?
Talebesi Ahmet Hamdi Tanpınar 'Yahya Kemal tarihselliğin ehemmiyetini mazi karşısında ruhi bir
esarete düşmeden bizde ilk idrak edendi. Onun derslerinde Racine ve Verlaine
Nedim ve Baki ile Şeyh Galip Baudelaire ile
âdeta kol kola geziyordu. Bektaşi fıkrası, halk şiirimiz, mûsikimiz, eski
tarihçilerimiz, Balzac ve Dostoyevsky yanyana idiler. Malazgirt muharebesi ve İstanbul'un fethiyle Fransız İhtilâli omuz
omuzaydı. Biz onun yazıları, şiirleri ve derslerinden aldığımız ilham ile Mustafa Kemal'i Anadolu dağlarında yorgun
orduyu toplar görüyorduk ve yıkılmış imparatorluğun enkazı arasından
yaralı vatana sarılıyorduk.' diyor.
Behçet Kemal 'e göre 'Yahya
Kemal mûsikisi, mimarisi ve şiiri ile Osmanlı medeniyetinin şairi'dir.
Yahya Kemal Tanzimat'tan sonra ortaya çıkmış Edebiyat-ı Cedide,
Türk Ocağı gibi dergilerin, Hamid ve Tevfik Fikret, Mehmet Âkif ve Ziya Gökalp'ın
gündem belirlediği bir döneme şu soruları soruyordu: Biz neyiz ve kimiz? Onun fikirleri 'kökü mazide olan âtiyi' işaret etmektedir. O daima bize lâzım olanı düşünür. Yahya Kemal okurlarına tarih
şuurunu doyulmayacak bir şiir havasında verir. Ona göre 'şiir bir nağme' ve 'sohbet düşüncenin laboratuvarı'dır.
Tüm bu satır başlarını hatırlayınca tekstte geçen örneğin Bâbıali baskını sonrasında Kıbrıslı Tevfik'in
mezar yerinin aranması çok cılız bir anı olarak kalır. Yahya Kemal'in Nâzım ve Necip Fazıl'ın hocası olmasından bahsedilmesi yerine/yanında Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Hocası olmasından bahsedilmesi bence daha önemli. Yazarın tekste Nâzım şiirinin eklemesi onun kişisel eğilimini gösteriyor. Bence gerekli değil. Yahya Kemal'in Dergâh Dergisi ekibindeki Hasan Âli, Nurullah Ataç isimleri şairin etkisini anlatmak bakımından daha önemli geliyor bana. Keşke tekstte olsaydı. Tekstte adı geçen isimlerin de bugünün seyircisi tarafından anlaşılmış olduğundan emin değilim.
Yahya Kemal'i anlatan
bir tekstin bu büyük şaire yakışır olması gerekir. Tekstin kronolojik bir akış çizgisinde akması (çok) gerekli değil. Tekstin esas olarak Yahya Kemal'in düşünceleri üzerine
kurulması daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Bu konu ile ilgili olarak
Ord.Prof.Dr.Süheyl Ünver'in 'Yahya Kemal'in Dünyası' kitabında sıralanmış bölüm
başlıkları çok yön gösterici olurdu. Ünver, Yahya Kemal ile 15 seneye yayılan 37
sohbet yapmış. Bu sohbetleri konularına göre toplamış. O kitapta Yahya Kemal'in kâinat ve Allah, tasavvuf, tarih, medeniyet,
milliyet, bilim, din, sanat, dil, İstanbul üzerine pek çok konuda bugün bile
önemini kaybetmemiş fikirler ürettiğini görmek mümkün. Hatta Sönmez Atasoy
Yahya Kemal'i bir çok kişilikle konuşturmak yerine Süheyl Ünver ile konuştursaydı
daha yerinde olurdu.
Tekstin tiyatro sanatına ilişkin bir kaç noktası var ki ben
beğendim. Oyunun tek oyuncusu 'Adam', 'Yahya Kemal' değil. Tekstteki birinci
perde 'Yahya Kemal Yahya Kemal'i arıyor'
ile, oyun 'Yahya Kemal Yahya Kemal'i
buldu. Ben de Yahya Kemal'i anlattım' ile bitiyor. İDT arasız oynadığı için iki
perde arasındaki bu vurgu ve kurgu çok da ortaya çıkmıyor. Bir husus var ki o
da şu anokronik replikte gizli:
'Ansiklopediler bile benim Jön Türk hareketine katıldığımı yazıyor.' Bu hususlar oyun rejisine büyük imkânlar
sunuyor. Tekst bu açılardan zamanına
göre ileri. Ölümünden bir gece önce bir
hastane odasında 'hatırlamalar, sayıklamalar vb' üzerine oluşturulmuş kurgunun
da doğru bir seçim olduğunu düşünmüyorum. Yahya Kemal'in 'ölümü' ile biten bir oyun yerine yaşayan Yahya Kemal ile bir son daha iyi olurdu. Öte yandan sahnedeki 'Adam'ın çok fazla Yahya Kemal'e benzemesi
de tekstin içindeki epik damarı ve 'yabancılaşma'
etkisini ortadan kaldırmış.
Sönmez Atasoy çok ayrıntılı bir dekor tarif etmiş. Oyuncunun
oluşturulmuş mekânlar arasında dolaşmasının oyuna hareket getireceği düşünülmüş olmalı. Ancak Yahya Kemal'in bir
hastahane odasında geçen son gecesi zihinsel bir yolculuk. Adam'ın bir yerlere
gitmesi gerekmiyor, o yerlerin ona gelmesi gerekiyor. Belki de fonda bir film
bu işi görürdü. Bu kadar ayrıntılı
dekora(Şirin Dağtekin Yenen) gerek yok diye düşünüyorum. Döşeme üzerinde bu kadar masa, sandalye,
yatak vb yerine bir yatak yeterli olur. O zaman belki de sofitadan sarkan kitap
sayfaları göze daha farklı görünürdü. Bence hem sahne üstü hem sofita çok
kalabalık. Sofitadan sarkan yüzlerce kitap sayfası ortamı boğmuş. Mâdem ki var
o zaman o tavan oyun sonunda Adam'ın
yatağı üstüne inse ve kitaplardan bir anıt olsa? Yahya Kemal'in sağlığında hiç
bir kitabı yayımlanmamış. Bu da ona bir gönderme olurdu sanki.
Böyle bir ortamda ışık(İ.Önder Arık) yapmak da zor. Işık da
bu nedenle fazla gölgeli yer yer karanlık. Hayatlarımızın içine kazılmış Münir
Nurettin şarkılarını düşününce müzik(Timur Selçuk) açısından tatmin olduğumu söyleyemem.
Okday Korunan(Yöneten)
benim çok beğendiğim bir oyuncu. Oyunu seyretme isteğimin altında tek kişilik
oyunu onun oynaması yatıyor. Türk Tiyatrosu'nda onun kadar güzel Türkçe
konuşan, güzel ses tonuyla kelimelerin ve cümlelerin hakkını veren oyuncu gitgide daha azalmakta.
Korunan'ın sesinden Yahya Kemal
şiirlerini dinlerken kendimi çok iyi hissettim.
Bu oyun salt bunun için seyredilir.
Yönetmen yardımcıları Funda Eskioğlu ve Zuhal Acar, sahne
amiri Cem Dağlı, kondüvit Süleyman Kaleli, ışık kumanda Oğuzhan Çelik, dekor
sorumlusu İlker Temur, aksesuar sorumlusu Burçin Özdemir, erkek terzi Şevki
Özcan, perukacı Yavuz Dura oyun ekibinin üyeleri.
Elbette yazılmış bir oyunu yeniden ele alıp yazımda
belirttiğim derinlikte değişiklikler yapmak imkânsızdır. Bu oyun Yahya Kemal'i
Türk toplumuna daha iyi ve çok tanıtmak için yeni bir oyun ihtiyacı olduğunu
ortaya çıkardı. Sönmez Atasoy'un Kendi Gök Kubbemiz oyunu bu yolda bir kapı
aralar umudundayım. Oyunun önemine vurgu yapmamın temelinde bu umudum
yatmaktadır.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder