'Vanya,
Sonya, Maşa ve Spike', 2013 Tony Ödülü almış bir oyun. Christopher Durang(1949) tarafından
yazılmış, Nesrin Kazankaya tarafından tercüme edilmiş. Tiyatro Pera tarafından sahneleniyor. Yücel Erten yönetmiş
oyunu. Oyun, 2016'daki 20.İstanbul Tiyatro Festivali için hazırlanmış ve 2017
tiyatro ödüllerinin gözdesi olmuş. Neredeyse her büyük ödülde oyunun ismi
geçmiş. Oyuna oyunculuk dallarında çeşitli ödüller verilmiş. En iyi erkek,
yardımcı erkek, kadın, yardımcı kadın oyuncu dallarında alınan ödüllerin genel
değerlendirmesi bize ismi üstünde mutabakat sağlanmış gibi görünen Tilbe Saran'ın oyunun yıldızı olduğunu gösteriyor.
Oyunun ismi Çehov'u tanıyanlar için çok
anlamlı. Zira Vanya, Sonya, Maşa yan yana gelince onlara hemen Çehov
dedirtiyor. Yazarı 'Oyunum Çehov parodisi
değildir. Çehov sahnelerini ve karakterlerini aldım ve bir blendıra attım. Üniversite
profesörü anne babanın çocuklarına koyduğu isimler Çehov'un karakterleri değil.
Bazı ayrıntılarda benzerlikler olabilir ama onlar tamamiyle hayâli.' demiş.
Üç Kız Kardeş'ten bildiğimiz Mâşa,
Martı'daki Arkadina'yı daha çok hatırlatıyor. Nina Martı'daki Nina ile
benzerlikler taşıyor. Spike, Treplev değil ama Nina onun 'aura'sına kapılmış.
Vanya Dayı'nın Vanya ve Sonya'sı Vişne Bahçesi'ne gelmiş, Mâşa'nın evinin
bekçileri gibi. Oyundaki Vanya'nın dadısını hatırlatan temizlikçi kadın
Kassandra, daha ziyade Yunan trajedilerden transfer edilmiş gibi. Yazarın zekâsı, vizyonuna yazım
becerisi de eklenince oyun, Çehov'un 'dramdan çıkan komedi' atmosferi içinde, okunması zevkli bir tekst hâline geliyor.
Mâşa'nın evinde yaşayan kardeşleri Vanya ve Sonya'nın dengesini tekdüzelikte bulmuş yaşantıları, Mâşa'nın genç sevgilisi Spike ile komşudaki bir kostümlü baloya katılmak için gelmesiyle 'can'lanır. Üç kardeşin diyalogları ve olaya katılan komşu kızı Nina yüzünden Vanya'nın yazdığı gizli kalmış oyunun ortaya çıkması, kardeşlerin 'müştereklik' unsurunu kaybetmeye başlamış hayat hikâyelerini 'bir'leştirirken oyun, Kassandra'nın 'büyüleri' ile renklenir. Kostüm partisi, onların kendi göstermelik kıyafetlerinden, görünüşlerinden sıyrılmalarını ve gerçeğin sadeliğini görmelerini sağlar. Artık ortak anılardan beslenen yeni bir hayat vardır önlerinde.
Mâşa'nın evinde yaşayan kardeşleri Vanya ve Sonya'nın dengesini tekdüzelikte bulmuş yaşantıları, Mâşa'nın genç sevgilisi Spike ile komşudaki bir kostümlü baloya katılmak için gelmesiyle 'can'lanır. Üç kardeşin diyalogları ve olaya katılan komşu kızı Nina yüzünden Vanya'nın yazdığı gizli kalmış oyunun ortaya çıkması, kardeşlerin 'müştereklik' unsurunu kaybetmeye başlamış hayat hikâyelerini 'bir'leştirirken oyun, Kassandra'nın 'büyüleri' ile renklenir. Kostüm partisi, onların kendi göstermelik kıyafetlerinden, görünüşlerinden sıyrılmalarını ve gerçeğin sadeliğini görmelerini sağlar. Artık ortak anılardan beslenen yeni bir hayat vardır önlerinde.
Yücel Erten rejisinde
oyuna epik ögeler eklenmiş. Kendi başına
epik 'maket göl', sahne gerisinde
yakamozlu duruyor ama oyuncular, seyirci arasından göle gidiyor, seyircilerin arasından gölden geri geliyor meselâ.
Bu trük, oyuncuların rolleri yorumlayışında da çok belirginmiş gibi geldi bana.
Bilmem ben mi yanlış anladım ama özellikle birinci perdede oyuncular,
karakterlere 'yabancılaşıyor'du, komedi bile 'rol' olduğu çok açık bir bilinçle
yapılıyordu ki ben ilk defa 'epik komedi' seyrettim galiba. Oyunu seyretmeden önce
okuduğum tekstten bana geçen ve beni etkileyen Çehov'un 'dramatikten çıkan komedi'sini sahnede bulamadım. İkinci perde biraz daha
zihnimdeki biçime uydu, oyun bitmeye yakın tekstin istediği kıvama geldi. Oyunun
müziğindeki hüzün, oyunculuğun tutturduğu biçim ile uyuşmuyordu. Müzik ne kadar samimi ise oyunculuk bana o
kadar yapay göründü. Oyunda gördüğüm anlamsızlık
dekorla(Başak Özdoğan) ilgili. Sanki sahne, boş kalmasın diye doldurulmuştu. Oyun genellikle
seyirciye göre soldaki iki kişilik kanape etrafında dönerken, sağ taraftaki
çalışma masası, (muhtemelen) verandadaki(?) çay masası ve sandalyeler olmasa
oyun ne kaybederdi diye sordum kendime. Cevabım 'hiç bir şey' oldu. Hatta belki de daha iyi olurdu. İkili kanape
kenara atılacağına ortaya alınsa diğer masalar sandalyeler sahneden atılsa, arkadaki
maket göl oyundan kaldırılsa bu 'dolaşan' oyunun yapımcısına da tasarruf
sağlardı diye düşündüm.
Oyunculukların bu kadar
çok ödüllendirilmiş olmasını 'konjonktürel' bulduğumu belirtmek isterim.
Adaylığa en yakın olan, Kassandra'yı canlandıran Başak Meşe idi bence. Tiyatro Pera'nın
kendi sahnesinde pek çok oyunda seyrettiğim Başak Meşe'nin oyunculuğunun çok gelişmiş
olduğunu gördüm. Oyunun çok ödüllendirilmiş oyuncusu Tilbe Saran'ı bundan daha 'ödüllük'
oyunlarda seyrettim ama o rollerle ödül aldığını hatırlamıyorum. Bu rol onun
için depodan çıkardığı bir rol idi. Onun gibi tecrübeli ve iyi oyuncunun çok
zorlandığını düşünmüyorum. Nesrin Kazankaya'nın 'küçük küçük gülüşlerle'
renklendirmeye çalıştığı Mâşa yorumunu zorlama ve yapay buldum. Şerif Erol'un Vanya'sı bana fazla durgun hatta
enerjisiz geldi. Belki de yorgun bir akşamına denk geldim. Doğan Akdoğan'ın
çizdiği karakterin abartının sınırlarında gezdiğini hatta karikatür olduğunu
düşünüyorum. Gamze İpek'in ise önünde çok uzun bir yol var.
'Vanya, Sonya, Mâşa ve Spike' oyununu, oyuncuların
komediyi zorlamadığı, metindeki hüzünlü komedinin, karakterlerin kendi hayat hikâyelerinden çıkmasına bırakılmış bir yorumla daha
çok sevebileceğimi düşünüyorum. Gene de seyretmiş olmaktan pişman değilim. Oyun
iyi vakit geçirmek isteyenleri üzmeyecektir.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder