Son Antalya seyahatim sırasında Antalya Büyükşehir
Belediyesi Şehir Tiyatroları'ndan(AŞT) iki oyun seyrettim. Biri Engin Alkan'ın
yönettiği Tarla Kuşuydu Jüliet diğeri Litvanyalı yönetmenin 'black-box' tekniği
ile sunduğu Farklı isimli çocuk oyunu idi. AŞT, şehrin merkezindeki salonu inşaat
hâlinde olduğu için gösterilerini Antalya Mall'daki sahnede yapıyor. Antalya
Tramvayı ile ulaşım rahat ve ucuz. Öğrendiğime göre kısa sürede şehrin
merkezine eski sahneye dönecekmiş. Antalya'da planlanan ve yapımı devam
eden başka sahneler de varmış.
Konuştuğum kişiler Belediye Başkanı Menderes Türel ile birlikte AŞT'ın 'can'landığını
belirtti. Bunu AŞT'ın Genel Sanat Yönetmeni Mehmet Özgür'ün 2017-2018 Sezonu
Program kitabındaki yazısında Başkan'a yönelik övgüleri de teyit ediyor.
AŞT, Ekim 2017- Mayıs 2018 arasındaki sahnelenecek
oyunların tanıtımlarının ve de aylık gösteri programlarının yer aldığı çok
güzel bir kitap hazırlamış. Bunun tiyatromuz için bir ilk olduğunu
söyleyebilirim. Kitapçık şu adreste var: https://issuu.com/antalyaehirtiyatrosu/docs/ast_kitapcik_issu
Bu sezon AŞT'nın repertuvarında yer alan yetişkin oyunları
şunlar:
Kafatası(Nâzım Hikmet),
Para(Necip Fazıl), Huysuz(Engin Alkan), Tarla Kuşuydu Jüliet(Ephraim Kishon), Geç
Kalanlar(Pervin Ünalp), Oyun İçinde Oyun(Özer Tunca), Kurnaz(Anonim)
Çocuk oyunları:
Elbise Var İnsan Yok, İnsan Var
Elbise Yok(Andersen), Farklı(Andersen), Zümrüdü Anka(Ali Eyidoğan), Okyanusta
Bir Su Damlası Gibi(Jacques Matthiessen), Özgürlüğe Kaçış(Eşref Karadağ),
Değiştirilmiş Çocuk(Selma Lagerlöf), Sır(Soren Ovesen), Küçük Kara Balık(Samed
Behrengi)
AŞT'nın programında benim ilgimi daha çok çocuk
oyunları çekti. Bilinçli bir çocuk
tiyatrosu repertuvarı oluşturmaya dikkat edildiği izlenimini aldım. Gerek
fuayede dönen videolar gerekse oyunlardan çekilmiş fotoğrafları görünce farklı bir birim ile karşı karşıya olduğunuzu
anlıyorsunuz. Bu organizasyonda da kendini belli ediyor. AŞT Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu Birimi'nin
Sanat Yönetmeni Hasibe Aygül Özgür, Kukla Tiyatrosu Sanat Yönetmeni Mustafa
Doğan Ayhan. Oyun ekiplerine baktığınızda Danimarkalı Jacques Matthiessen, Bulgar Alexander Lubenov Iliev, Litvanyalı Martynas Lukosius Danimarkalı Soren Ovesen'i görüyorsunuz. Bu
kişiler yönetmen, kukla yapımcısı dekor tasarımcısı gibi dallarda işler yapmış.
Uluslararası işbirliğinin kullanılması
çok hoşuma gitti. Türk Tiyatrosu, uluslararası alanda işini hakkıyla yapan
uzmanlarla çalışmalı ve özellikle teknik olarak eksikliklerini gidermek için
yardım almalı. AŞT, çocuk ve kukla
tiyatrosunda bunu yapıyor. İnşallah örnek olur.
Bu kadar övgüden sonra programımıza uyduğu için
seyrettiğim Farklı isimli oyunun çok başarılı olmadığını söylemek zorundayım.
Çirkin Ördek Yavrusu hikayesinden yapılmış bir uyarlama olan oyunu 'black-box'
tekniği ile Litvanyalı yönetmen sahnelemişti. Çocuklar oyundan ne anladılar
emin değilim. Oyun öncesi bir görevlinin sahneye çıkıp 'Bu black-box tekniği ile yapılan bir oyundur. Anlatılana bakmayın,
tekniğe bakın. Çocuklar sessizlikle oyunu seyretsin' uyarısını da çok tuhaf
buldum. Oyunun ışığı 'black-box'a göre çok fazlaydı. Siyahlar giyinerek sözüm
ona kendilerini kaybettirecek oyuncular sahnede bir çocuğun benzetmesi ile
'ninja'lar gibi dolanıp durdu. AŞT,
çocuklar karanlıktan korkuyor diye aydınlatmayı biraz yüksek tutmuş. Yönetmen 2
seviyesi istemiş AŞT 7 seviyesi vermiş. Genellikle metaforlara dayanan oyunlarda
yabancı yönetmene yardımcı olacak yerli bir yönetmenin konuya hâkim olması gerekiyor. Ben
böyle bir yardımcı olmadığı hissi ile ayrıldım salondan. Ayrıca müziğin de yardımcı yönetmen yoksunluğundan payını
aldığını düşünüyorum. Kısaca 'tekniğe bakın' denen oyunda söylenen
teknik yoktu. Daha da tuhaf olan çocukları 'uslu uslu' oyun seyretmeye
yönlendiren ikaz yapılması idi. Seyirciden oyuncu çıkarmak için atraksiyonların
yapıldığı bir dünyada çocuklara sınırlar koymak bence yanlış idi.
Çocuk tiyatrosu için bu kadar titiz olan AŞT'ın
yetişkin oyun repertuvarı 'dostlar alış verişte görsün' mantığıyla hazırlanmış
idi. Oyunlar tiyatro dünyasında başka tiyatrolar tarafından defalarca oynanmış
oyunlar. Bu açıdan baktığımızda seyretmediğim için Oyun İçinde Oyun ve Kurnaz'ı
dışarıda tutarak, AŞT'ın yetişkin tiyatrosu emekliliğini yaşayan bir yaşlı
gibi, heyecansız ve kuru. Başkan'ın desteğini alan AŞT'ın klasik ve öncü oyunlara yönelmesi gerekiyor. Nâzım
Hikmet, Necip Fazıl dengesini tutturmanın Antalya'da hâlâ 'moda' olduğunu
gördüm. Tiyatro eserleri başarısız bu iki yazardan eser seçmek boşuna bir çaba. Repertuvarda biri Engin Alkan
tarafından yazılmış üç oyunun yönetmeni Engin Alkan. Oyunlardan ikisi röpriz. Başka
sahnelerde yapılmış AŞT'nda yeniden sahnelenmiş. 'Bayat oyun' yâni. Mehmet Özgür, Engin Alkan'ın dehasından(?)
bahsediyor. Genel Sanat Yönetmeni'nin Engin Alkan hayranlığı çok açık. Ancak, AŞT'nın
farklı yönetmenlere benzer olanakları vermesinin kamu tiyatrosu olarak hem
görevi hem sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de Engin Alkan'dan başka yönetmenler
de var.
Ben, Tarla Kuşuydu Jüliet'i seyrettim. Bana Can
Yücel'in bir şiirinin dizelerini hatırlattı oyun : 'Ne kadar rezil olursak o kadar
iyi.' Engin Alkan'ın tiyatro macerasını takip eden biri olarak Alkan
böyle bir tiyatroya doğru gideceğinin haberini kendisi ile yapılan bir
röportajda vermişti çok önceden. Bu stil, seyirciye istediğini vererek ,
köpeğin önüne kemik atmaya benziyor. 'Al senin istediğin bu' diyor Alkan.
Ephraim Kishon gibi esprisi zekâ üzerine inşa edilmiş bir yazarın oyununu zekâ
ile hiç alâkası olmayan sululuk hatta çukur seviyesine indirmiş Engin Alkan. Bu
şekilde seyirciye 'ayna tutarak' 'sen busun' diyor sanki. Bu aslında seyirciye
hakaret. Bu, hayalleri gerçekleşmemiş, beklentilerini bulamamış bir yönetmenin piyasa
işleri yapma yolundaki dönüşümünü
açıklıyor. Yönetmen seyirciden intikam
alıyor sanki. Uzun bir süre ince ince
yaptıklarını anlatma ve anlama gayreti içinde olduğum yönetmendeki bu düşüşü
şaşkınlıkla takip ediyorum. Tarla Kuşu Juliet'te seyirciye yaltaklık ve
yalakalık eden bir yönetim tarzı vardı. Seyirci ile dialoglarla 'renklendirilen'(!)
oyunun reji anlayışı genel yaklaşımı ortaya koyuyordu. Durumun komikliğinden
ziyade abartılmış oyunculuklar ile oyuncular,
komik olmaya zorlanmıştı. Engin Alkan, 'tarla
kuş'unun kuşunu 'bacak arasındaki kalkmayan kuş' yapma gibi seviyesiz kelime
oyununa dayanan soytarılık, Shakespeare'e
'nasıl da koydum' işareti yaptırma, Nusret gibi yemeğe tuz serpme, her
karakteri seks üzerine kurma, lafı
ilgisi olsun olmasın cinsel göndermelere açık jest ve mimiklerle oynatma gibi ayrıntılarla oyunu katletmiş. Tekstte Juliet'in canlandırdığı kızı Lükretia'yı
erkek müzisyenlerden birine 'saçma- komik' olarak oynatması, tekstte 'tatlı
kaçık' olan Rahip'i sahnede 'azmış' bir ihtiyar olarak çizmesi Alkan'ın komediyi seyircinin seksüel algılarını
gıdıklamak için yaptığını gösteren kaba ayrıntılar idi. Oyunu bir mutfak dekoru içinde kuran ve gerçek yemek
yaptırıp seyirciye tattıran Engin Alkan, oyunun tadını tuzunu kaçırmış. Yetenekli oyunculara da yazık olmuş.
Her bir kurum kendi değerini kendi belirler. AŞT,
tiyatroya ayrılan maddi ve manevi olanakları yerinde kullanarak tiyatro
dünyamızda yerini belirleyecek. İyi ışıltılarını gördüğüm bu kurumun
eksikliklerini ve hata ve de yanlışlarını görerek kendisini gözden geçirmesini dilerim.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder