Deli Dumrul ile ilgili sosyal medyada
paylaştığım görüşlerime karşılık yazdığın uzun yazını(‘Kerameti Kendinden
Menkul Bir Kadı’) 17 Ekim 2023 tarihinde Tiyatro Dergisi’nin internet
sayfasında yayımlatmışsın. Ben o tarihlerde canımla uğraştığım için yazıyı son
zamanlarda fark ettim. Vız gelir, tırıs gidermişim. Ama İzmir
Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarını ilgilendiren bazı konulara açıklık
getirmiş olabilmişsin belki. Orası önemliymiş. Ortaya
yazsaydın o halde. Yazında baştan sona benden bahsediyorsun. Nereden bilecektin
Tunç Bey’in gideceğini ve yeni başkanın seninle devam etmeyeceğini? Altından
koltuk gitti. Önce boş ver cevap yazma dedim kendime. Sonra senin
anladığın dille cevap vermez susarsam maazallah kendini tesbih sayar. Sana
cevap vermek önemli değil ben tarihe not düşüyorum.
1945 doğumluymuşsun. Ablamla aynı yılda doğmuşsun. Benim edebim sana siz
demeyi gerektiriyor. Ancak facebook’da takipleşirken hakkımda öyle şeyler
yazdın ve müritlerinin üstüme saldırmasına neden oldun ki bendeki saygını
bitirdin. Aslında pek çok tiyatro ve sinema yapıcının darp edildiği, gazlandığı
Beyoğlu Emek’in yeni sahnesinde prova yaptığın gün sana yazmıştım. Bu
meslektaşlarını satmak anlamına geliyordu. Seninle yollarımızın ayrılması o
günlerde başladı. Sonra İzmir BB Şehir Tiyatrosu kuruluşu aşamasında takındığın
tavır, ilana çıkıp 29 dosya alıp kendini ‘kgsy’ yaptırman, oyuncu seçimlerinde
mahkemeye düşen ve ihtar alan usulsüzlüklerin, pandemide zor durumda olan genç
tiyatroculara yönelik söylediğin sözler kalıbının adamı olmadığını
gösterdi. Ve tabii ki sana saygım kalmadı. O nedenle artık ‘siz’
değil ‘sen’sin. Türk Tiyatro tarihinde imzası olan birinin son yıllarına
yaklaşmışken takındığı kibirli ve kavgacı tavrını aklım almıyor. İnsan kendi
geçmişini yakar mı? Bizden sonraya kalacak bu yazılar senin hayat sayfanı
sararmış bir yer bezi yapacak. Değer mi?
Sen de benim tiyatro camiasındaki
ağırlığımı biliyor olmalısın ki uzun bir yazıyla savunmanı yapmışsın. Sosyal
medya paylaşımlarımın kopyalarını almışsın, Antalya Devlet Tiyatrosu yazımı
okumuşsun, ekşi sözlükten Tilbe Saran hatamı da bulmuşsun. (Ben kendi
yazılarımda hatalarımı itiraf ederim. O bir klavye sürçmesi ama sen mal bulmuş
mağribi gibi üstüne atılmışsın.) Anlıyorum ki yazdıklarım sana fena
dokunmuş.
Bana kadı demişsin. Macide Tanır kendine
cadı derdi. Onunla bir kafiyede buluştuk. Çok sevindim. O cadı ben kadı.
Yaratıcılığın bu kadarmış. Ama ben kendime at sineği diyorum. Sokrates ne
demiş? Ben dürtülmesi gereken bir atı andıran devleti yerinden oynatmak
için Tanrının tebelleş ettiği bir at sineğiyim. Müritlerin haber
vermedi mi sana? Atlamışlar. Ben tiyatro camiasının at sineğiyim.
Huysuzlaşmalar da o yüzden.
Arkandan yazmıyorum. Ben isim
belirtiyorum ama yayımlarken yazıyı etiketlemiyorum. Göze sokmuyorum
yâni. Tüm yazılarım öyle. İsmi etiketlemek zorla okutuyormuşum gibi geliyor
bana. Ama arayan buluyor ve okuyor. Seni de etiketlemedim. Kaldı ki
asıl muhatabım sen değilsin. İsmin de geçse hedefim seyircidir. Eleştiri
öncelikle seyirci için yapılır. Amacım onları değiştirmek gözünü açmaktır.
Senin Hırçın Kız(İDT) eleştirimi de seni etiketlemeden yayımlamıştım. Onu da
okudun. Bak bu yazıyı da senin isminle etiketlemeyeceğim. Ama sana ulaşacak.
Zırt diye benim ‘… alt yapı Broadway
prodüksiyonuna elverişli değil’ dememle başlamışsın. Ortadan dalmışsın yâni.
Ben Deli Dumrul’un dünya çapında bir iş olabileceğini söyledim. Dünya Savaş
Atı’nın peşinde koşuyor. Alaaddin’i gördün mü? Deli Dumrul onlardan çok daha
iyi bir hikâye. Ama bu eseri yapacak olanda önce vizyon sonra amaç olması
lâzım. Sende bu ikisi de kalmamış. Kahvaltıda şampanya mı içiyormuşum. Aklına
içki mi geliyor senin? Sen rakı içmeden hayal edemiyor musun?
İki lafın birinde özerkiz
diyorsun. Ama vızıltıların bitmiyor: Merkezi yönetim kaynak akışını
durdurmuş. Enflasyon, tadilat kısıtlamaları , ihaleler vs vs varmış…. Özerk
yapı kendi kaynağını yaratır(yaratabilir) ve özerkçe kullanır. Arkanda başkan
var(dı) meclis var(dı). Kendi maaşını izbeton’da buldun tiyatroya mı para
bulamıyorsun? Levent Kırca çadırdan tiyatro yaptı. Ama onun vizyonu vardı.
Arian Mnouchkine’i bilirsin(bilir misin?) Senin gibi bir çınarın(?)
tiyatro için yapması gereken onun yaptığı idi. Bir tiyatro kampusu kurmak
ve özel oyunlar sahnelemek. Türk edebiyatında sahneye çıkmayı bekleyen onlarca
eser var. Ama senin dar ufkun Azizname’yi çıkardı tozlu depodan. Senin için en
kolayı oydu da onun için. Sen yeni mezun birinin yapabileceği işleri
yaptın. Tozlanmış eski reji defterlerini açtın. Hırçın Kız da öyleydi.
Seni yıpratmamak için alttan aldım yazarken. Azizname’yi kac bin kez yönettin.
Deli Dumrul’un tarihini sen anlatmışsın. İnsan defalarca yönettiği oyunu
çağdaşlaştırır oyuna yeni bir soluk katar. Dönem değişti. Sen hala eski
yerdesin. Senin soluğun tükenmiş.Dilinden özerkliği düşürmüyorsun. Şimdi
sanatsal özerklik demeye başladın. Sanatsal özerklik genel sanat
yönetmeninin kafasına göre oyun seçme özgürlüğü imiş. İşte senin
anladığın bu kadar. Ona diktatörlük deniyor. Özerlik sanatsal finansal
olanakları ve teknik yeterliliği de içeren bir bütündür.
Deli Dumrul’u köy estetik değerlerinde
tuttum diye buyurmuşsun. Daha önce yaptığın Deli Dumrul’un videosu
internette var. Aradan yıllar geçmiş sen hâlâ aynı yerdesin. Hatta
gerilemişsin. Tiktok atışmalarını oyuna katmışsın. Oyunun temposu düşük sahne
trafiği bozuk bir mizanseni var. Ben sana köy tiyatrosu yapma demedim. Köy
tiyatrosu bile değişti eskiden sıyrıl yeni bir çerçeve ile yapsaydın dedim ama
senin anlayışın sınırlı. Bademler tiyatrosunun cevabını sana yetiştirmişlerdir.
Aldın mı cevabını. Suratına vurmuşlar. Deli Dumrul’u entelektüel düzeyi yüksek
İzmir seyircisine sundun. Sunuş tarzınla seyirciyi de küçümsedin küçülttün.
Oysa ki Deli Dumrul Broadway bakışı ile ses getirirdi. Antalya DT’nda yapılan
Deli Dumrul’u görmemişsin sanırım. Görsen kendininkinden utanırdın. Evet o oyun
köy seyirlik ve gölge oyunlarını harman etmişti. Broadway mi köy
seyirlik mi diye sormuşsun ki hiçbir şey anlamadığın bu noktada ortaya
çıkıyor. İkisi birbirinin alternatifi değil. Broadway kukla da kullanıyor gölge
oyunu da. Hatta köy tiyatrosu benzeri trükleri de. Broadway deyişim UFUK. Yâni
VİZYON ki sende yok.
Diyorsun ki ‘ben de kendisini(beni
yâni) tiyatro alanındaki özlemleri kursağında kalmış, bahtsız ve kavruk bir
heveskâr olarak nitelendirebilirim. Effendiii, siz tiyatro deneyim ve
pratiğinizi nerede kanıtladınız da böyle patavatsızca ahkâm kesiyorsunuz?
Tiyatro sanatında kendinize bir yer bulamadığınız için mi? Doyurulamamış
özlemleriniz midir bunun kaynağı? Küstahça söylemlerinizle kendini
beğenmişliğiniz, bu ruh haline bir takım buhranlar sonucu varmış
olabileceğinizi düşündürtüyor. Rejiden, dramaturgiden, oyunculuktan, toplu
oyunculuktan çok iyi anladığınız saplantısına nasıl vardınız? Kanaryaların
barsak parazitleri cinsinden ayrıntılara yapışıp kaldığınız yazılarınızla Türk
Tiyatrosuna yön verebileceğiniz zehabına nasıl kapıldınız?)’ Sana yakışan
üslup bu. Üslûbu beyan aynıyla insan. Kab içindekini sızdırır. Senden seviye
beklemiyorum zaten. Beni tanımadığın o kadar belli ki. Ama kendimi sana
anlatmak zorunda değilim. Kendimi anlatmaktan utanırım. İşkembeden
üfürüyorsun. Üfürürken biraz araştır sor soruştur çalış rezil olma. Ama önce
kendine sor benim kaç yazımı okudun? (İki bine yakın yazı yazdım. Bazısı
akademik yazılarda alıntılandı.) Şimdi halk tiyatrosu yapıyorum. Benim
kursağımda kalan bir heveskârlık yok. Büo’da ‘70’li yıllarda yaptıklarım senin
yaptıklarından ileri. Tiyatro sanatında kendime yer arasaydım 26 yaşımda
Haldun Taner’in teklifini geri çevirmezdim. Tiyatro meselesini tiyatro
camiasında boy gösteren sen dahil pek çok kişiden daha çok ciddiye
alıyorum. Ama sen bu saldırgan dilinle beni anlayamazsın.
İzmir BB ŞT’da bütün temsiller kapalı
gişe gitmiş. Bununla övünen bir gsy’ni ciddiye almam. ‘Özerk’ olan ödenekli
tiyatroların repertuvarı salon dolsun diye yapılmaz tiyatro sanatı
için yapılır. Bazı oyunlarda salon boş kalır ama oynamak lâzımdır. O nedenle
boş övünmeleri bırak. Kaldı ki 4 milyonluk bir şehirde 35 bin bilet satmışsın.
Bu İzmir’de satılan 450 bin biletin yüzde onu bile değil. Seyirci sayısı daha
da az. Bir kişi beş oyun seyretse 7000 seyirciye ulaşmışsın demektir. 4
milyonluk şehirde 7 bin seyirciye ulaşmak ile mi övünüyorsun? Yeni dönem
İzmir BB’nin açıklamasını dikkatle oku. Senin defolarından bahsediyor.
Bana dizini kır eleştiri yaz demişsin.
Yazımın özetini vermiştim. Yazıyı yazamadan canımla uğraşmaya başladım. Fırsat
olmadı. Şimdi ise gereksiz. Zira eleştiri bir oyun için ödüldür. Sen bu
ödüle lâyık biri değilsin. ‘Medya mahallesinde külhanbeyi gibi nâra atıp
uluorta racon mu kesiyorsunuz? Üstelik çatlak ve çirkin bir sesle!) ‘
diyorsun. Bak bu sensin.
Ben senin dönemini takip ettim. Çoğu
tekrar oyunlardan oluşmuş bir repertuvar. İnanmayacaksın ama bazı
oyunların tekstleri oyun sahneye çıkmadan bana gönderildi. Üç yılda 8
oyun: Azizname, Tavşan Tavşanoğlu, Mor Şalvar, Benim Naçiz Vücudum, 3 Nalla Bir
At, Deli Dumrul, Yolcu, Bahar Noktası. Beşinin yönetmeni sensin. Başka
yönetmen bulamadın mı? Sekiz oyunun altısı ülkemizde daha önce de oynanan
oyunlar. 1 oyunu senin ekibinden canlı seyrettim. 7 oyunu okudum biliyorum. 6
oyunu daha önce farklı topluluklardan seyretmiştim. İzmir BB ŞT tanıtım
videolarını izledim. Benim o oyunlara gelmem için bana farklı bir ufuk
göstermen lâzım. Senin naftalinli rejilerin benim için cazip değil. Benim
tiyatrodan beklentim farklı. Seyircinin ilerisinde dünya çapında bir
tiyatro bekliyorum. İçeriği derin ve zeki biçimi yenilikçi bir tiyatro. Arian
Mnouchkine’i onun için örnek verdim. Senin yaptığın repertuvar tiyatronun en
temel(ve basit) özelliklerini kullanan bir tiyatroya ait. Oyuncuları da
geliştirmez. Yerinde koşturur. Tiyatro stajı yerine geçer. Tiyatro eğitiminde
öğrencilere çalıştırılan sene sonu oyunlar gibi. O bile bizde geri. Harward
Üniversitesi’nin sayfasına gir bak bakalım. Orada tiyatro eğitimi alan gençler
senden çok ileri. Romanya, Polonya, Japon vb tiyatrolarına bak. Sen ancak
yandaşlarının övgüsünü ve ödülünü alırsın. Onlar da seni kurtaramadı.
Türk Tiyatrosu’nun yüzük taşı olarak
saydığım Deli Dumrul’u konu olarak beğendiğim için seyretmeye gelmiştim. Hayal
kırıklığı oldu ama senin ufkunu gösterdi bana. Senin genel sanat
yönetmeni olmanın bir tek iyi tarafı var. İnsanlar yetersizlik seviyesine kadar
yükselir. Senin de yetersizlik seviyeni görmüş olduk. Yaşın 80’e dayanmış. Hâlâ
3 yıl daha istiyordun. Yolu tıkamaman çekilmeyi bilmen lâzımdı. Keşke kendini o
koltuğa aday yapmasaydın. Seni kenara koydular. İyi oldu.
Melih Anık
Not: Kullandığım üslub için okurlardan
özür dilerim. İlk defa böyle yazdım. Yücel Erten kaşındı.
Yücel Erten'in yazısı:
https://tiyatrodergisi.com.tr/yucel-erten-yazdi-kerameti-kendinden-menkul-bir-kadi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder