Hırçın Kız'ın(Çeviri: Nurettin Sevin) Shakespeare'in ilk
komedilerinden olduğu kuşkusuzdur.(Urgan) Honan'a göre oyunun Haziran 1592'den
önce sahnelenmiş olması muhtemel.
Diğer komedilerin sadece dış koşulların güldürücü oluşundan
kaynaklanıyor olmasına karşı Hırçın Kız'da hem durum ve olaylar hem de oyunun
baş kişileri güldürücüdür. Katherina ve Petruchio 'yaşayan' insanlardır. Bu
nedenlerle Hırçın Kız, incelikli bir
komedya sayılmalıdır.(Urgan)
Gerçekten de seyretmeden önce oyunu(Bülent Bozkurt
çevirisi) yeniden okuduğumda diyalogların
çok zekice yazılmış olduğunu gördüm. Petruchio ile Kate'in konuşmaları
teklifsiz, sıcak, sık sık müstehcen, tokat gibi sert, halk masallarından ve
efsanelerinden alıntılarla zengin. Olaylar, durumlar, kişiler ve aralarındaki
ilişkiler bana orta oyununu hatırlattı.
Esas olarak
'huysuz kadının kocası tarafından dayak ve tehditle yola getirilmesi' temasının
oluşturduğu eski ve vahşi halk efsanelerine dayanan bu oyunun odak noktasında
ekonomi ile ilgili bir konu yer alıyor. Evlenme yaşına gelmiş bir adam varlıklı
ve itibarlı bir adamın kızına talip olur. Kız huysuzdur. Kızın babası da büyük
kız evlenmeden pek çok talibi olan küçük
kızın evlenmesine izin vermemektedir. Küçük kızın talipleri anlaşarak huysuz
kıza talip bulunmasına maddi ve manevi destek olur. Adam için kızı yola getirme, uslandırma oyunu
kızın hatırı sayılır çeyizinden daha cazip hale gelir. Kızı bağımsızlığından
vaz geçirecektir ya da bağımsız oluşuna pişman ettirecektir. Dönemine göre
erkeklerin güdümünde ve egemenliğinde bir toplum için konu caziptir. Kadının
adı yoktur. O dönemlerde şöyle bir söz varmış. 'Erkek ve kadın BİR'dir. O BİR
erkektir.'
Aristoteles 'Historia Animallium'da kadın cinsinin daha
duygusal daha kolay ağlayan, daha kavgacı, daha edepsiz depresyona daha yatkın,
daha utanmaz, daha hain, daha kolay kandırılan, daha kolay incinen, daha tembel,
daha duyarsız olduğunu söylemiş. Elizabeth döneminde İngiliz kilisesinde
sunulan öğüt niteliğinde konuşmalarda kadınların erkekler dünyasında söz sahibi
olamayacağı sık sık perçinleniyor. Toplum Aristoteles'in peşine takılmış yâni.
Kadının yapabileceği üç iş, iyi bir eş, iyi bir anne ve ev yönetiminde
becerikli biri olmak. Erkeğin sözünü dinlemek eşin birinci görevi olarak
sayılıyor. (McDonald)
Öte yandan kadınların baş kaldırması, söz dinlemeyeceği
hususu da alttan alta toplumda bir korku olarak duruyor. Shakespeare Hırçın
Kız'da huysuz kadınların yola
getirilmesi konusunda henüz kararını vermiş değil müphem ve tereddütlü bir
görünüş arz ediyor. Bu da oyunu yorumlayanlar arasında farklı görüşlerin
doğmasına neden oluyor.
Oyunun örgüsü üç ana hat üzerine kurulu. Kate ile Petruchio
etkileşimi, Kate'in kardeşi Bianca ve talipleri ve de ayyaş tenekeci Sly
çevresinden dönen ön oyun. (Bozkurt)
Zengin bir Lord bir meyhanenin önünden geçerken yerde
sızmış olarak yatan ayyaş tenekeci Sly'ı görür ve eğlence olsun diye ona bir
oyun oynamaya karar verir. Lordun adamları Sly'ı konağa götürürler. Giydirip
kuşatırlar. Sly uyanınca onu varlıklı bir bey olduğuna inandırırlar. Bu arada
Lord'un genç uşağı, Sly'ın karısı kılığına girerek Sly'a hizmet eder. Lord'un
adamları Sly'a Hırçın Kız oyununu sergiler. Hırçın Kız Sly'a sunulan bir
oyundur yâni.
Shakespeare'in
oyunda kullandığı tipler, çevrede tanınıyor. Sly arazi çevirme uygulamalarına karşı
çıkan birinin adı. Sly'ın karısını oynayan Bartholomew Shakespeare'in kayındebiraderinin ismi. Sly
burton-heath'li. Şairin amcası ile yengesinin yaşadığı beldenin ismi 'barton-on-the-heath'. Oyunda bahsedilen Cicely
Hacket oyun oynandığı sırada Stratford'a dört mil mesafede Hacket ailesi var, onlardan.
Bu tür değiniler, yakın geçmiş ve çevre ile kurulan komik bağlantıları
kullanıyor Shakespeare. Daha da fazlası var.
Oyunun bir yerinde Kate 'armanı kaybedersin' diyor. Bu arma meselesi
Shakespeare'in babası John için çok önemli olmuş bir konu. O toplumsal mevki
kazanmayı önemsiyor. Halk yönetiminde bir makam ve itibar kazanmış olanların
arması var. Amaç asil statüsü kazanmak. Baba da arma alabilmek için tekrar
tekrar başvurmuş ilgili mercilere.(Honan)
Shakespeare'in eşi Anne Hathaway o dönem için bir
kaçışı temsil ediyor. Anne vasiyet yoluyla ona bırakılan maddi kaynaklar ile başına
buyruk bir kadın olarak 'kâmilen kendisinin efendisi' imiş. Genç bir adamın
cinsel ilgisini adeta kışkırtmak üzere konumlanmışçasına bağımsız ve
kararlarında özgür olduğu söyleniyor. Shakespeare'in hayatı boyunca bu
konumdaki sıra dışı kadınlarda bulduğu büyü ile muğlak ve karmaşık cinsel
tutumlardan özgürleşme fikrinin temelinde Anne'in olması muhtemel. Bu duygunun
kökleri Anne'in onda uyandırdığı özgürlük duygusundan kaynaklanıyor sanki. Anne,
Elizabeth dönemi ahlâkçılarının yanında karşı konması güç bir haz rüyası
sunmuş. Shakespeare eserlerinde cilveleşmenin merkezde oluşundan bir sonuç
çıkarılabilir. Yoğun kur yapmalar, yalvarmalar, sevişmeler Shakespeare'in
oyunlarında sık ve derin bir şekilde ifade ettiği şeyler. Evlendikleri zaman Anne
hamileymiş. Döneme göre kabul edilmez bir durum. Evlenmenin hızlandırılması
için o döneme göre oldukça yüksek 40 poundluk bir borç senedi vermişler. O
zaman William 18 Anne 26 yaşındaymış.(Greenblatt) Kate'in başına buyruk
yapısında Anne'in izlerinin olduğunu söylemek çok da yanlış olmaz. Yâni Shakespeare'in gözünde Kate'in toplumun genel kurallarına göre
yerilecek bir karakter olmama olasılığı vardır.
Shakespeare kıyafet değiştirerek başkası olan erkekler
dünyasında Kate'i dış görünüşü ile uslu içi ile huysuz yaparak erkekler
dünyasının iki yüzlülüğünün karşısına kadınların protestosunu koyuyor. Bu arada erkekler
komik durumlara düşüyorlar ve halk bu aynaya bakarak gülüyor.
Yücel Erten'in rejisinde oyun boyunca elllerden ellere
geçen para keseleri çok güzel bir metafor. İçinde yaşadığımız toplumu da
anlatıyor. Başkasının kostümü içinde gezinen rollerden ortaya sahte bir düzen çıkıyor.
Yücel Erten'in deyimiyle 'Tokatlayan tokatlayana' Tekste eklenmiş zorlanan
ekonomi, borsa, zam vs gibi dokunuşları yadırgamadım. Oyunda epik bir damar var
sonunda.
Yönetmen Yücel Erten, oyunu geleneksel tiyatronun
üstüne oturtmuş. Erten diyor ki: 'Şakalar,
atışmalar, göndermeler, tulûat ve lâf çakmalar. Bir de sahne sonlarında tek
başına kalan kişinin çıkmazdan önce söylediği genellikle iki mısralık
sözler. Bunların seyirciyi dürtükleme, güldürme, düşündürme ya da mesafe
kazandırma amaçlı açık biçim unsurları olduğunu görmezden gelmek olanaksız.
Aslında Anadolu insanının geleneksel anlamdaki tiyatrosunu yaparken başvurduğu
tutum, tavır ve duruşa çok yakın bir konudur bu. Pek çok sahneleyişimde,
bu uzaktan akrabalığı hayata geçirmeye çalıştım. Bu oyunda da ölçü içinde
kalmaya çalışarak bu yönteme başvurmaktan çekinmedim.' Ben bu konuda aynı fikirdeyim ve Erten'in bu konuda
yaptıklarını doğru buluyorum. Erten, ön oyunu kaldırmanın
dışında oyunun geneline sâdık kalmış. Zaten Shakespeare'in metninde ön oyunun önemli ismi
Sly ve çevresi oyunda bir kez daha kısacık görünüyor sonra kayboluyor. Onlara
ne olduğu belli değil. Ön oyunun
kaldırılması Erten'in bakış açısıyla tutarlı geldi bana. Klasik oyunların
yeniden sahnelenmesinde tekstin çağdaşlaştırılması adı altında yapılan metni
yeniden yazmaya, tornistan etmeye yaklaşan tutumların yanında Yücel Erten'in
yaptıkları bence çok makul.
Yücel Erten 'Erkek
egemen bir toplumda, paranın hükmünü sürdürdüğü bir ortamda, Katharina'nın
kişilik savaşımı da trajik bir boyut kazanır bence.' diyerek oyuna bakışını özetlemiş. Bunu
da finalde göstermiş.
Erten'in tekstin sözünü koruyarak reji yapmasını ki ben bunu Shakespeare'e (genel olarak
yazara) saygı olarak alıyor ve takdir ediyorum. Ayrıca bir sessiz eyleme
dayanan sürprizli sonu (katılmasam da) çok zekice bulduğumu belirtmek
isterim. Yücel Erten -spoil olmasın diye
açıklamadığım finali- 1985 yılındaki rejisinde yapmış. Bu final,Shakespeare'in
metnini antifeminist olarak görmüş olmasının sonucu bence. Sırası gelmişken
sorayım: Yönetmen yazara rest çekmiş herhalde diyeceğim ama oyun seyirciye
yapılmıyor mu? Yönetmenin yazarla mücadele etmesine ne gerek var? Diğer bir
husus da şu: Yönetmenler bir kere yaptıkları bir rejiden vaz geçemezler mi? Hele
aradan 30 yıl geçmişse?
Erten deyince ilk akla gelen epik(açık biçim) yaklaşımı
doğrultusunda düzenlenmiş mekân ,
kostümler ve de müzik ve de oyunculuk biçimi bana 'bütün' ve makul geldi. Erten:
'Yapı
iskelesi soyutlamasına, heykeller ve akan sularla bir İtalya atmosferi verme
yolunu seçtik. Nalan Alaylı ile yaptığımız kostüm çalışmasında, hem
Hollywood'un çarpıtmalarından kaçmaya, hem de çağın genel havasından kopmamaya
özen gösterdik. Yakup Çartık’ın ışıklamasında, yalın bir atmosferleme ve kontra
ışıkların plastiği çıkış noktamız oldu. Oyunun müziklerini kompozitör Emil Tan
Erten yaptı. Dönemin İtalyan müziği tınılarına cazın ve swingin uçarılığını
katarak sürekliliği sağlıyor.'
demiş.
Yapı iskelesinin
seyirciye nasıl yansıdığını tahmin edemiyorum. Program dergisinde Erten'in
yazısını okuyup onun bir iskele olduğunu anladıklarında oyun ile nasıl bir bağ
kuracaklarını merak ediyorum. Sahnedeki akan suyun kullanılışını beğendim. Seyirci yönünden sahneye bakıldığında sağ taraftaki eğimli platformun üstünden atlanarak çıkış ve giriş yapılmasını beğenmedim. Bence iskelenin sola doğru yaslanması ve belki de eğik platformun kısaltılması gerekiyor ki o atlama zıplamalar olmasın. Kostümler için titiz bir çalışma yapılmış
olduğunu düşünüyorum. Neredeyse sahnenin her tarafına yerleştirilmiş spotları
çok da işlevsel bulmadım. Sanki genel bir aydınlatma yapılmış gibi geldi bana.
Oyunun metnine paralel 'konuşmuyor' ışıklandırma. Müzik ise 'yabancılaştırma' ögesine
uygun. Mekânların insan heykellerle oluşturulmasını çok
beğendim. Heykellerin tümünün kadın olmasını ve o finale giderken o heykellerin
bir 'foreshadowing' olarak 'kırılmasını' tercih ederdim.
Oyunun finali Londra'da epey de ses getirmiş. Öğrendiğim
kadarıyla dünyada tek. Bu açıdan bence çok değerli. Yönetmenlerin Yücel
Erten'in bu rejisinden öğrenecekleri çok şey var. Hırçın Kız rejisi, üzerinde kafa yorulmuş,
yeni bir bakış açısıyla kendi içinde makul noktaları olan ve
farklı bir metin okuması, teksti yorumlama çalışması. Yönetmen bunu
yaparken yazarın metnini incitmemiş. Ben buna saygı duyuyorum ve bu sahnelemeyi müthiş
buluyorum. Ama sen bunu öyle yapar mıydın diye sorarsanız cevabım hayır olacak.
Öncelikle tekrar rejileri sevmiyorum. Oyunun tümünü
görmedim ama 1985 rejisinden gördüğüm iki fotoğraf (iskele ve yemek masası) rejinin
tekrar edildiği yolunda bir his verdi bana. Ama en önemlisi Yücel Erten 1985'de ulaştığı
finali aradan geçen 30 sene sonra bugün
tekrar etmemeli idi. Ben sahnedeki Kate'in kararını pasif buluyorum. Şöyle denilebilir:
Final bir başkaldırıdır. Bazen tiyatro
böyle ifade eder. Hem böyle olmuyor mu? Oluyor. O halde seyirciyi de 'tokatlamak'
lâzım. Anlıyorum ama bence bir tiyatro
oyununda gösterilen bir eylemin nasıl algılanabileceğini iyi tartılmalı. Gösterdiğinizin
öneri olarak algılanma olasılığı çoktur.
Ben finalin Kate'in mücadele kararlılığını göstermesi ile bitmesini tercih
ederdim hele bu kadının öne çıktığı bir
oyunsa ve hele bugün ve de Türkiye'de
oynanıyorsa.
İkinci husus Shakespeare'in metnine sadık kalıp farklı
bir finale gitmeniz şaşırtmaca olması
dışında bir yarar sağlamıyor. Ayrıca seyircide dramatik bir etki yaratıyor ki
bu da oyunun bütününde sürdürülen epik dile ters düşüyor. Kate ile Petruchio'nun
oyun boyunca atışmaları, çatışmaları böyle bir sonu havada bırakıyor. Öte
yandan Shakespeare'in Kate için yazdığı son tirat çok da alaycı. Bu tiradın abartılı
alaycı yorumu epik yaklaşıma daha çok uyardı bence. Ama bence en güzeli ön oyunu ve Sly'ı oyunda
tutup bu oyunu Sly'ın rüyası gibi vermek ve oyun sonunda 'ayyaş' Sly'ı
'uyandırmak'tır. Hatta Sly'ın ara sıra oyun
içine katılması da hiç fena olmaz gibi geliyor bana. Ya da Kate'in hamile
kalmış olması da zamanımızda çok anlaşılır bir durum. Kadınlar böyle güç
kazanıyorlar ya.
Ben Shakespeare'i antifeminist bulmuyorum. Diğer kadın
karakterleri beni doğrular sanırım. 'Shakespeare'in
birçok oyununda ata-erkil tutuma karşı çıktığı ve karşılıklı sevgi ve anlayış
üstüne kurulmuş bir evlilik isteyen kadın karakterler yarattığı görülüyor.
Shakespeare'in babalar ve damat adayları arasında kararlaştırılan evliliklere
karşı çıktığını görürüz.'(Yüksel) Hele yukarıda bahsettiğim gibi Anne
Hathaway örneği varsa. Kate'in huysuzluğu erkek egemen bir toplumun onun
kafasında ortaya çıkmış bir sonucu denilebilir. O zaman henüz feminizm
bilinmiyor. Kate'in öfkesi topluma. O
dönemde Kate bir isyankâr. (Shakespeare'in isyanı) Yaptıkları kadın düşmanı bir
topluma karşı kendini savunma biçimi. Dıştan kocasına uymuş gibi görünüyor ama
içten aynı Kate. Son konuşması da erkek egemen toplumla dalga geçer gibi
sarkastik. Petruchio ile arasındaki ilişkiye aşk diyemeyiz bir bakıma güçler
savaşı bu. Toplum içindeki taraflar arasındaki savaş. Kate o dönemde bağımsız
olma riskini alamaz. O da mizah yapıyor, toplumla alay ediyor. Kate'i bu duruma düşüren toplum.
Kendisi sahtekâr ama Kate'i sahtekâr gibi gösteriyor.
Oyuncuların performansını yönetmenin yorumu içinde
değerlendirmek gerekiyor. Benim bu oyundaki favorim Veda Yurtsever(Katerina).
Sahneye girişten yönetmenin finaline doğru giderken rolünü geliştirmesini ve
ayrıntıları oynamasını çok sevdim, beğendim. Yönetmenin yorumunu çok iyi oynadı.
Ben onun oyunculuğunda finali gördüm. Ona
kendi ödülümü verdim.
Hakan Meriçliler(Petruchio) rolüne tam oturmuş. Dizide
canlandırdığı karakter Petruchio'ymuş meğerse dedim kendime.
Çiğdem Yıldız(Bianca) sıcak ve sempatik oyunculuğu ile
Katerina'nın tezatı olmayı başarıyor. Sahne ışığı çok olumlu.
Uğur Hakan Güneri(Baptista), Turan Günay(Lucentio),
İlkay Akdağlı(Gremio), Fatih Dokgöz(Tranio), Zülfikar Ali Sinan Demir(Grumio),
Burak Altay(Hortensio), Bilal Ercan(Biondello), Ahmet Taşdemir(Yolcu), Rezzak
Aklar(Vincentio) oyunun çatısını ayakta tutan sütunlar gibiler sanki. Yan
roller gibi görünüp aslında oyunun 'sağlamlığı' onlardan soruluyor ve benzer oyunculuk biçimi ile oyunun tonunu ve rengini
belirliyorlar.
Mehmet Emrah Hamşioğlu(Terzi), Seda Özgiş(Dul Kadın),
Tuba Aydın(Finto) Başak Ova, Büşra Saraç, Özlem Karataş, Tuğçe Topçu
(Heykeller) ve Ahmet Kurt, Erdem Bilgi, Hakan Sivlim, Muhammed Yıldız(Uşaklar) kısa
rollerinin gereğini yapıyorlar.
İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı Hırçın Kız bir kaç
yönden önereceğim bir oyun. Önce bu bir Shakespeare oyunu. Sonra yönetmeni Türk
Tiyatrosu'nun çınarlarından biri. Tekst okuması cesur ve dürüst. Oyunun kendi içinde tutarlı bir rejisi var. Oyun ekibi iyi oyunculardan ve uzmanlardan oluşuyor.
Oyunun kitabını ve benim yazımı
okuyarak giderseniz oyundan alacağınız keyif iki katlı olur.
Melih Anık
Kaynak:
Yücel Erten'in oyun dergisindeki yazısı
The Complete Works of Shakespeare- Hamlyn
Shakespeare Bir Yaşam - Park Honan - Çeviren: Bülent Bozkurt
- YKY
Huysuz Kız - Türkçesi: Bülent Bozkurt - Remzi Kitapevi
William Shakespeare Yüzyılların Sahne Büyücüsü - Ayşegül Yüksel-
Habitus
Muhteşem Will Shakespeare Nasıl Shakespeare oldu- Stephen
Greenblatt- Türkçesi: Cem Alpan- Everest
Yayınları
Not:
1- Oyunların
künyesinde oyuncuların rolleri yazılmaya
başlandı. Bunun için Devlet Tiyatroları Genel Müdür'ü Sayın Mustafa Kurt'a
teşekkür ederim. Katkım olduğu için mutluyum. Şimdi künyelerin doğru
yazılmasına sıra geldi. Ben seyrettiğim tarihte(14 Kasım) oyun dergisi çıkmamıştı. O nedenle İDT Kasım ayı program dergisine baktım. Dergide verilen oyun künyesinde
Ahmet Taşdemir'in ismi yanlış yerde 'Uşaklar' içinde gösterilmiş. Ahmet
Taşdemir Tüccar'ı(İDT 'Yolcu' diyor ona) oynuyor. Ahmet Taşdemir ile Ahmet Kurt'un
isimleri yer değiştirmeli.
2- Oyunun İngilizce
adı The Taming of The Shrew. 'Shrew' huysuz, aksi, şirret, eli maşalı, hırçın,
belalı, delişmen olarak çevirilebilir. 'Taming' uslandırma, yola getirme anlamına geliyor.
Hırçının uslandırılması yerine huysuzun uslandırılması bana daha doğru geliyor.
Hırçınlık kalıcı huysuzluk düzeltilebilir gibi geliyor bana. Yazının içinde
oyun adı dışında 'huysuz'u kullanmam bu yüzden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder